776
Hutbe: Kudüs Müslümanlarındır
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah (bütün noksanlıklardan uzaktır) yücedir. Gerçekten O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.“ (İsrâ: 1)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ay’ının 28’i 1443/Cuma
Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın önemi, Kur’an’da çevresinin mübarek kılındığının ifâde edilmesinden, İsrâ mekânı, ilk kıblemiz ve Kudüs’ün Peygamberler şehri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Filistin’in, ümmetin sorunlarının içinde merkezî bir konuma sahip olması ve Filistin’de yarım asrı aşkın zamandan beri yaşanan büyük ıstıraplar, acılar, katliamlar, soykırımlar Kudüs günlerinin önemini ve ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Kudüs Günü’nün Ramazan’ın son Cuma günü olarak ilan edilmesi anlamlı bir konuya da dikkat çekmektedir ki, o da Ramazan’ın, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak mesajı taşıyan ve insanlığa şeref kazandıracak olan Kur’an’ın inzalinin başladığı ay olmasıdır. O halde Kudüs günlerinde mutlaka ve en fazla Kur’an ve ümmetin Kur’an’la ilişkisi üzerinde durulmalıdır. Çünkü ümmetin bu halde olmasının, Kudüs’ün işgal altında bu kadar uzun zaman kalmasının da en önemli sebebi, ümmetin Kur’an’dan uzaklaşarak Allah’ın yardımını hak eden konumunu kaybetmiş olmasıdır.
Ümmet, vahiyden koparak cahiliye karanlığına sürüklendiği için onurunu ve Kudüs’ü kaybetti. Kudus’ün ve Mescid-i Aksa’nın konumu ümmetin onuruyla özdeştir. Kudüs işgal altındadır, çünkü ümmet tevhîdî niteliğini ve sonuçta vahdetini kaybederek zillete düşmüştür. Ümmetin tevhîdî niteliğini kaybetmesi, Kur’ân’ı terk etmesi ve ilk nesli izlemekten uzaklaşması, cahiliyeyi tekrar üretmesi; Din’i ve Kitab’ı parçalayıp hizipleşerek, rüzgârını kaybedip gücünü yitirerek dağılması suretiyle gerçekleşmiştir. Ümmet bu yozlaşma süreci sonunda sömürgeleşmeye elverişli hale gelmesi yüzünden emperyalist batının sömürge amaçlı işgalleri başlamıştır. Emperyalist devletler bölgeden ayrılırken, bölgeyi ulus devletlere bölüp işbirlikçi kadroları yönetime getirdiler. Ve bölgenin kalbine Siyonist İsrâil terör devletini hançer gibi sapladılar. Yaklaşık 70 yılı aşkındır Filistin halkının topraklarını işgal ediyor, mazlum halkını sürüyor, katlediyor, zindanlar dolduruyor, ambargolar ve soykırım planlarıyla yok etmeye çalışıyorlar. Ümmet bu zillete sürüklenme sebeplerini aşarak vahiyle yeniden izzet kazanmadan Mescid-i Aksâ kurtulamaz.
Oradaki mücadele hepimizin adına yapılmaktadır. Hepimizin onurunu korumak Ebâbil çocuklarına kalmıştır. Onurumuz olan Kudüs ve Aksâ’yı cansiperâne bir mücadeleyle savunmak Ebâbil çocuklarının cılız, zayıf bırakılmış, imkânsızlıklarla kuşatılmış, güçsüz ama onurlu omuzlarında taşınmaktadır. Ümmet Kur’an’la yeniden inşâ edilmeden, tanklara karşı taşlarla yürütülen intifâda, ümmeti kuşatarak küreselleşmeden kurtuluş yoktur.
Bugün sadece Mescid-i Aksâ değil, Ka’be ve Mescid-i Nebevî de Amerikancı yönetimlerin kuşatması altındadır. Ankara, Kahire, Şam, Riyad, Amman, Bağdat vb. Kur’ân’ın aydınlığına çıkıp kurtulmadıkça ve bu başkentlerin temsil ettiği İslam coğrafyası tâğûtî sistemlerin kuşatmasını aşmadıkça ve cahiliyenin karanlıklarından çıkıp Kur’an’ın aydınlığına kavuşmadıkça, Kudüs ve Mescid- Aksâ da kurtulamaz. Çünkü bu sadece alelâde bir toprak işgali değildir. Müslüman coğrafyasında yeniden Kur’an merkezli tevhîdî bir inşânın, Kur’an’la yeniden dirilişin önünü kesmek üzere uygulamaya konan haçlı kuşatmasının ve küresel emperyalist projenin bir parçasıdır. Dolayısıyla küresel emperyalistlerle ve yerli işbirlikçisi tâğûtî sistemlerle topyekun bir mücadeleye, tıpkı Mekke Kur’an neslinin cahiliyeye karşı verdiği mücadele misâli Kur’an’la büyük cihadın gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır.
Kudüs ve Mescid-i Aksâ’ya değer kazandıran Kur’an iken, Kur’an’ın hâkimiyeti için yerli tâğûtî güçlerle ve tâğûtî sistemlerle mücadele etmeyenlerin, cahiliyeden tam bir ayrışma ve uzlaşmazlıkla tavizsiz bir tevhîdî mücadeleyi ikâme etmeyenlerin, Kur’an’dan taviz vererek tâğûtî sistemlerin partilerine eklemlenenlerin, kapitalizmle ve tüketim kültürüyle bütünleşip, liberalleşip, sekülerleşip kapitalistçe bir hayat yaşayanların, Kur’an okudukları ve Kur’an’a çağırdıkları halde onunla amel etmeyenlerin, çağımızın Kur’an neslini ve ümmeti vahiyle inşâ çabasına gerekli ağırlığı vermeyenlerin Kudüs aşkı ve sevgisi anlamsızdır.
Kur’an’ın hâkimiyetini hedefleyen tavizsiz bir tevhîdî diriliş ve direniş olmadan vahdet ve izzete kavuşulamaz. Bu olmadan da kurtuluş yoktur. Bunun için terk edilmiş bırakılan Kur’ân’a ve Resûl’ün mücadele sünneti ve güzel örnekliğine, ilk neslin onurlu modeline dönmek şarttır. Bunun için tarihî süreçte hevâ ve zanna dayalı bid’at ve hurafelerle üretilmiş ipleri terk ederek Allah’ın indirdiği ipine, Hablullah’a/Kur’ân’a topluca sarılmalıyız. Bilmeliyiz ki, Kudüs ve Aksâ’nın kurtuluşu oraya Kur’an hakim kılınmadan olmaz.
Kudüs’ü beşerî ölçüler içinde işgalden kurtarmak için İsrail ve ABD’ den daha güçlü bir silah gücü gerekir ki, böylece işgale son verilse bile gerçek kurtuluş olmaz. Mesela FKÖ’ye Mahmut Abbas kadrosuna Filistin bırakılıp İsrail işgali kaldırılsa Kudüs ve Aksâ kurtulmuş olur mu? Asla olmaz. Onlar İsrail terör devletiyle işbirliği yaparak Müslüman kardeşlerimizi şehid eden işbirlikçi zalimler değil mi? İşbirlikçiler daima daha zalim ve zelildirler. Ama Kur’an’la diriliş gerçekleşse ve Allah’ın yardımına müstahak olunsa, Allah’ın vaat ettiği yardım geldiğinde seküler aklın almayacağı muhteşem gelişmeler yaşanacak ve nice az ve güçsüz topluluklar nice çok ve güçlü toplulukları ağır yenilgilere uğratacak ve işte bu Kur’an’la izzet bulan ümmet Kudüs’ü ve Aksâ’yı da gerçek kurtuluşa taşıyacaktır.
31.05.2019
Not: Hutbeleştirdiğimiz bu yazı, Mehmet PAMAK’ın konuya dair makalesinin bir bölümüdür.