Hutbe: Allah’ı seviyorsak Rasul’e tâbi olacağız…
“(Ey Muhammed) De ki: ‘Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.’ ”
(Âl-i İmran: 31)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Şevval ayının 17’si 1445/Cuma
Rabbimiz peygamberine şu sözü söylemesini emrediyor: Ey iman iddiasında bulunanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki Allah’a iman ve sevgi iddianız gerçek olsun.
İşte Allah’a imanın ispatı budur. Öyleyse ben Allah’a inanıyorum ve O’nu seviyorum diyen kişi, sevdiği Allah’ın seçip, kulluk modeli olarak gönderdiği elçisine tâbi olmalıdır. Çünkü Allah’a imanın ve sevmenin, Allah’ın istediği ve razı olduğu kulluğun pratik örneği peygamberdir.
Peygamber’e Allah’ın istediği şekilde inanmadan, tüm hayatında ona tâbi olmadan, adım, adım onun yolunu takip etmeden, onun gibi Allah’a iman edip sevmeden iman iddiası da, Allah’ı sevme iddiası da boştur. Yani bir kişi ben Allah’a iman ediyor ve seviyorum, Allah’a kulluk yapmak zorunda olduğumu biliyorum, ama Rabbime yapmam gereken bu kulluğun modelini ben kendim belirlerim, hiç kimseye ve örneğe ihtiyacım yoktur diyerek Rasulün örnekliğini reddederse, Allah’a iman ediyor ve seviyorum iddiası boş bir iddiadan öte gidemeyecektir.
Çünkü Rabbimiz kullarına bir kitap gönderirken unutmamalıyız ki, onu Rasulle göndermiş ve onu kullukta temel örnek kılmıştır. Rabbimiz, işte sizden istediğim kulluğun modeli Rasuldür, ona bakın, öyle yaşayın buyuruyor:
“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb: 21)
Eğer öyle olmasaydı peygamberini devreden çıkarır ve bu kitabını melekleriyle herkesin posta kutusuna atar ve ey kullarım, işte size indirdiğim kitabım elinizdedir, onu okuyun, anlayın ve uygulayın der, olur biterdi.
Mü’minler, Kur’an genel nasslar ihtiva eder. O genel nassların pratikte uygulaması Rasûlullah’ın hayatındadır. Peygamberi devreden çıkardınız mı ortada ne Kur’an kalır ne din? Çünkü peygamberi devreden çıkardığınızda genel özellikleriyle bir din ortaya çıkacaktır ve insanlar bu dinle alâkalı kendi yorumlarını din kabul edecekler ve sanki Kur’an’ın pratiğiymiş gibi bir hayat yaşayacaklar ve insanları kendi anlayışlarına, kendi dinlerine çağıracaklar.
Kendi anlayışlarımızı, hevâ ve heveslerimizi bir kenara bırakalım da, Allah’ın onayladığı Rasûlullah (S)’in örnekliliğinde bir hayat yaşayalım. Çünkü unutmayalım ki elçinin varlığı kitaptan önceliklidir. Biliyoruz ki Allah bazı peygamberlerine de kitap vermemiştir.
Müslüman olarak bizim hayatımızda elçi olacak, kullukta örneğimiz olan bu elçi Allah’tan vahiy alacak, bu vahyin nasıl anlaşılacağını ve uygulanacağını Allah’ın emri ve yetkisiyle insanlara duyuracak ve insanların gözleri önünde pratik bir hayat sergileyecek, insanlar da o elçinin Allah’tan almış olduğu vahyin pratik örneğini görmüş olacaklar.
İşte böylece insanlar aynen örneklerinin yaptıklarını yaparak, onun gibi bir hayat yaşayarak Allah’a iman edip severlerken, Allah’ı Rab kabul ederlerken bu iddialarını ispat etmiş olacaklar, değilse peygamberi kulluk örneği kabul etmeden, onun pratiği olan sünnetini devre dışı bırakarak, bir iman ve sevgi iddiası boş bir iddiadan öteye geçmeyecektir.
Demek ki Peygamberimizin sünneti, onun uygulamaları Kur’an’la özdeştir. Kitab’ı Peygamber’den, Peygamberi de Kitap’tan ayırmak mümkün değildir. “Peygamberin uygulamaları ve sünneti sadece kendisini ve kendi dönemini bağlar. Şu anda bizim elimizde Allah’ın kitabı var. Biz kitapla amel ederiz, bizi sadece kitap bağlar” demek peygamberi öldürmek anlamına gelecektir.
Onun sünnetini, uygulamasını bilemediğimiz veya bilip de gücümüzün yetmediği yerlerde de: Ya Rabbi biz onun gibi cesur, onun gibi fedâkârlık yapamadık, onun gibi dinine şahidlik edemedik, onun gibi bir kul, bir eş, bir baba, bir koca, bir komutan, onun gibi bir yönetici olamadık. Örneğimize benzeme ve ittibâ konusunda kendimize zulmettik, bizi affet ya Rabbi diyelim.
Sakın şöyle diyenlerden olmayalım: O, Allah desteğinde bir elçiydi. Elbette Allah’a Allah’ın istediği kulluğu o gerçekleştirecekti. Biz onun gibi olup yaptıklarını yapamayız ki. Ya da; onun devri geçti, onun hayatı o döneme ait bir hayattı, biz onun gibi asla olamayız. Devir değişmiştir, şartlar farklılaşmıştır diyenlerden olmayalım.
“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun…” Demek ki Allah sevgisi peygambere tâbiiyetten geçiyor. Kim ki peygambere tâbi oluyorsa o Allah’ı seviyor demektir. Tabi ki peygambere tâbi olup onun izini takip etmek için de onu tanımak zorundayız. Onun sünneti olan uygulamalarını bilmek zorundayız. Elbette peygamber tanınmadan, hayatı bilinmeden ona tâbi olunamaz.
Rasul (S)’e tâbi olma konusunda pek çok hadis vardır. Bir tanesi şu şekilde:
Rasulullah (S) ” ‘Yüz çevirenler dışında ümmetimin hepsi cennete girerler’ buyurdu. Bunun üzerine, ‘Ey Allah’ın elçisi cennete girmeyi kim istemez ki?’ denildi. Peygamberimiz (S) de: ‘Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler de cenneti istememiş demektir’ buyurdu.” (Buhârî, İ’tisam: 2)
26.04.2024
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Hutbe: Allah’ı seviyorsak Rasul’e tâbi olacağız…
https://youtu.be/_EMikl_cxac
331
1 yorum
Rabbimiz Allah bizlere Kudüs’e gidip Feth etmeyi nasip etsin inşaallah.