Hutbe: Nereye bu gidiş?
“Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz!?” (Tekvir: 26)
Kıymetli Müslümanlar, bugün Hicri 1446 yılı Rebiü’l-Âhir ayının 8’i Cuma. Rabbimiz bizleri rabbânî uyarıları dikkate alıp, O’nun razı olduğu bir hayatı yaşama bahtiyarlığına erdirsin.
Allah Teâlâ insan benliğine, fıtrata ve vahye kulak verip hem onu arındırıp temizleme, hem de heva ve arzulara uyup onu kirletme yetisi vererek tüm insanlığı imtihandan geçireceğini beyan etmiştir. (91/6-10, 2/155) Kişiye vahiy bilgisi ulaşmasa dahi fıtrî eğilim ile birçok yanlışı, yapılmaması gerekenleri ve birçok doğruyu, güzeli, yapılması gerekenleri aşağı yukarı bilir. Bu fıtrattır, vicdandır. Hatta kültürümüzde bir konu hakkında fetva soranlara nihayetinde vicdanın kabul veya reddetmesinin daha belirleyici olduğu meşhurdur. Çevremizde ve dünyada her gün birçok olay meydana gelmektedir. Bunlara bozulmamış fıtrat ve vahiy perspektifinden baktığımızda doğru bir bakış ve kanaat sahibi olabilmekteyiz. Ancak bu gelişmelere dünya tağut, müstekbir ve zalimlerinin baktığı ve bakmamızı istedikleri yerden bakarsak bâtılı hak, hakkı bâtıl, zalimi mazlum, mazlumu zalim görme bedbahtlığına düşmüş oluruz, günümüzde olduğu gibi.
Gerek ülkemizde olan olaylar gerekse orta doğudaki saldırı ve katliamlar Rabbimizin yukarıda okuduğum âyeti, tefekkür edip gerekeni yapmamızı hatırlatıyor. Tüm bu aşağılık, esfel-i sâfilince şeyler dünyayı kuşatırken, ey Müslümanlar, ey insanlar, nasıl fıtratınızdan ve vahiyden kopuk olarak yaşıyor, nereye gidiyor, neden çareler için çalışıp tüm dünyaya örnek olmuyorsunuz, üzerinize ölü toprağı mı serpildi? diyor Rabbimiz.
Her zaman ve dönemde benzerlerinin olduğu gibi şu an Gazze ve civarındaki katliamları görmüyor musunuz, neden sesiniz çıkmıyor? Rahat uyuyabiliyor musunuz? Gazze katliamının, soykırımının üzerinden 1 yılı aşkın bir zaman geçti.360 km2’lik bir alana sıkıştırılmış yarı açık cezaevine çağdaş Ebu Talip muhasarası yaşatılan 2,5 milyon nüfuslu mazlum ama onurlu Müslümanlarının üzerlerine bir de gece-gündüz kesintisiz kara, hava ve denizden bombalar yağdırılmaktadır. Öyle ki uzmanlarca Gazze’ye 1 yılda 85 bin ton bomba atıldığı tahmin ediliyor. Bu miktar ikinci dünya savaşında Japonya’ya ABD tarafından atılan atom bombasından 5 kat daha fazlasına tekabül ediyor. Artık bölgede ölen insan sayısı kadın, çocuk, bebek sayıları yaralıların sayısı evsizler vs bir istatistikî bilgi olarak izlenmekte. Bu 1 yılda 100 binden fazla mazlum insan ya öldürüldü ya da enkaz altında can verdi. 100 binden fazla insanda yaralandı. Yani yaşayan nüfusun 1/10’u ya öldü, ya da yaralandı. Evlerin, okul, cami ve sokakların alt yapısının nerede ise % 85’i yerle bir edildi. Gazze‘de tarihte eşine az rastlanır bir katliam dünyanın gözüne baka baka hatta televizyonlardan canlı olarak sunuldu, sunulmaya devam ediyor. Bu olanlara dünyanın vicdanı körelmemiş erdemli insanları yollarda, caddelerde, parklarda, okullarda, başkanlık sarayının önünde, kapalı toplantı salonlarında ülke idarecilerinin karşısında darp, yaralanma, okuldan atılma, hapis gibi riskleri de göze alarak genç-yaşlı, çoluk-çocuk topluca protestolar yapıyor, ses getirecek eylemler düzenleyip yöneticilerini zorluyorlar. Hatta İsrail destekçisi bazı ülke yöneticilerinin geri adım atmalarını sağlıyorlar. İstatistikî olarak 2 milyar olduğu ile övünen sözümona İslâm âlemi halkları ve yöneticilerinden benzer tepkiler görülüyor mu? Hem din kardeşi, hem de kavim kardeşi olan bu ülkelerden ne haber? Acınası bir tespit olarak koca bir hiç… Hatta bunlardan Suudi Amerika prensinin gerçek yüzünü ortaya koyacak şu beyanatı medyada yer aldı. “Benim Filistin diye bir meselem yok düşünmem gereken kendi ülkem ve menfaatleridir” diyor bu zalim. Kendilerini “Hâdimü’l-Harameyn” olarak görenlerin hâli bu. Bu beyanatta vahyin ve vicdanın kırıntısını görebiliyor musunuz? Bunlar bu ümmetin kıble olarak yöneldiği, büyük paralar dökülerek gidilmek istenen mübarek hacc beldesinin yöneticileri. Hâkezâ; Mısır, Ürdün, Umman, BAE, Katar, Türkiye çok mu farklı? Maalesef… En etkili üst düzey ifadeler Türkiye’den gelmekte. O da slogandan öteye geçmemekte. Yöneticiler bireysel olarak beyanat verenler gibi davranamazlar. Çünkü onların yaptırım yetkileri vardır. BM veya dünya devletlerine seslenilerek artık Filistin için tüm devletler güç kullanmalıdır gibi ifadeler kimse tarafından dikkate alınmamaktadır. Önce bu beyanatı verenlerin somut adım atması gerekmektedir. Mesela katliamın ilk günlerinden bu yana duyarlı insanlar ve medya “İsrail ile ticareti kesin!” diye ses yükseltti. Hükümet bu eleştiriyi kabul etmedi, bizim İsrail’le ticaretimiz yok dedi. Ancak bir süre sonra “resmi olarak ilişkileri kestik” beyanatıyla o güne kadar yapılan ticârî ilişkiyi kabul etmiş oldu. Şu anda İsrail’e Türkiye’den ticari gemi gitmediği iddia ediliyor. Tüik’in beyanına göre Filistin’li paravan şirketler üzerinden ticaretin % 1000’leri geçen oranlarda katlanarak devam ettiği ortaya çıktı. Konu detayı ile haber sitelerinde mevcuttur. Bir başka skandal da DİB’nın damadının boykot listesindeki akaryakıt ve yağ firmasının distribütörü olduğu ortaya çıktı. Halka gazoz, deterjan boykotu tavsiye edenlerin kendi yakınlarının ticaret ortaklığı yapmaları anlaşılır gibi değil. Eğer hem dünyaya örnek olmak, hem de İsrail’i (ABD’yi) durdurmak istiyorsanız ve samimi iseniz İsrail’le ticareti (ithalat ve ihracatı) kökten kesin, Küreciği ve İncirlik’i kapatın.
Hutbemi çok sarsıcı bir âyet meali ile sonlandırmak istiyorum:
“Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden (imtihan ve beladan) korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal: 25)
11.10.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU
Hutbe: Nereye bu gidiş?
221
önceki yazı
2 yorum
Müslüman olmayan kişinin meselesi Filistin derdi davası Kudüs olamaz…
Vessellam
Ahmet Özer
Müslüman olmayan kişinin meselesi Filistin derdi davası Kudüs olamaz…
Vesselam
Ahmet Özer