لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
“ Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi.”(Enfal:8)
Bir toplumda hakkın, teoride kalan açıklamalarla başarıya kavuşması, batılın da iptal olması mümkün değildir. “Hak bu, batıl da şu” gibi teoride kalan bir inançla da bu iş gerçekleşmez. Batılın iktidarı yıkılıp hakkın iktidarı kurulmadıkça, hakkın zafere kavuşup insanların hayatına girmesine, batılın da iptal olup insanlık hayatından çıkmasına imkan yoktur. Bu işin gerçekleşmesi; hak taraftarlarının galip gelip zafer kazanmasına, batıl taraftarlarının da yenilgiye uğrayıp dağılmasına bağlıdır.
Bu din, bilgi ve tartışmaya yarayan sadece bir teori değil, pratiği olan bir hareket metodudur.
“ (Allah bunu) hakkı zafere kavuşturmak ve batılı yok etmek için (takdir etmiştir.) “ (Enfal: 8 )
Bu, yüce Allah’ın bir işaretidir. Davetçilerin bu büyük hakikati anlaması içindir. Bu hak ki, ifadesini Yüce Allah’ın; ilahlık, egemenlik, tedbir ve takdir konusunda tek olarak kabul edilmesinde bulunmaktadır. Yüce Allah’ın, semasıyla, dünyasıyla, eşyasıyla ve canlılarıyla tüm kainatın ma’budu olması konusundaki takdiriyle… Ortağı olmayan takdiriyle… Her şey bu biricik ilahlığın ve bu tek egemenliğin mahkumudur. Bu takdirin hiçbir ortağı yoktur. Ona soru soracak kimse de yoktur.
Şu sahte batıla gelince… Yeryüzünü tümüyle kaplayan, soylu ve köklü hakkın üzerini perdeleyen ve yeryüzünde Allah’ın kullarının hayatında dilediğince tasarruf eden, hayatın ve canlıların hakkında keyfice hareket eden sahte ve soysuz batıla gelince…
İşte hakkın amacı, insanlığı bu batıldan kurtarmaktır. Bundan dolayı hak, ilahlık ve hakimiyet hakkını gaspeden tağutları uzaklaştırıp yeryüzüne tek Allah’ın ilahlık ve hakimiyetini yerleştirmekle insanın özgürlüğünü ilan ediyor. Bu özelliği taşıyan İslam’ın kuvvet ve hareket sahibi olması zorunludur.
Çünkü İslam, ilanihaye gizlenip kalamaz. Onu alamet türü ibadetlerden ve bireyler arası ahlaki davranışlardan ibaret sayan kimselerin gönlünde mücerred bir inanç olarak kalamaz. Bir kere İslam, yeni bir hayat görüşünü, yeni bir sistemi ve yeni bir toplumu ortaya koymak için harekete atılmak zorundadır. Hayatın içinde var olmak zorundadır. Çünkü İslam, insanlığın pratik hayatında uygulanmak için Allah katından gelmiştir. İslam, ruhun derinliklerinde kök salan bir akidedir. Bu akide, mutlak tevhid ile şirkin arasında bir furkandır, ayırıcıdır. Ruh ve şuurda, ahlak ve davranışta, ibadet ve ubudiyette olanca dallarıyla kök salmış mutlak tevhid ve Allah’tan başka kişilerin, zevk ve ölçülerin, yönetimlerin, gelenek ve göreneklerin uşaklığını gönüllere koyan şirkin tüm biçimleri arasında bir fark… Öyleyse zafer tevhid akidesinin olmalıdır. Akidenin sahipleri, batılla mücadele etmek zorundadırlar. Görünürde maddi güçlerin düzeyine gelmek için beklemeden mücadele etmek zorundadırlar… Sonra bu akide, dille söylenen bir lakırtıdan ibaret değildir. O, gerçekleşen bir pratiktir. Açıklamanın pratikteki halidir.
“Büyük bir grubu Allah’ın izniyle yenen nice küçük topluluk vardır.” (Bakara: 249)
İşte Bedir olayı… Hak ve batılın ayrıldığı gün… Hakkın yerini bulup, batılın iptal olduğu gün… Bu furkanın zaruretini bugün daha iyi anlıyoruz. İslami kavramların kendilerine Müslüman adını takan kimselerin gönlünde bir karmaşaya dönüştüğü günümüzde de bu Furkan olmalıdır. Öyle ki bugün bu karmaşa, insanları bu dine davet eden bazı kimselerin kavramlarına bile bulaşmıştır.
Hak, hiç şüphesiz Kudret’in elindeki ağır bir silahtır. Batılın beynini parçalayan bir silah… Yani batılı, bir anda yok edip ortadan kaldıran bir silah… “Hakkı, kuvvetle batılın üzerine atarız ki o, batılı beyninden vurur. Batıl da hemen yok olup gider.” (Enbiya: 18)
Bu Allah’ın bilinen kanunudur. Hak, bu kainatın tabiatında kök salmıştır. Varlığın oluşumunda kök salmıştır. Batılın ise bu kainatın yapısında yeri yoktur. Geçicidir, hiçbir kök salmışlığı da yoktur. Allah’ın kudret elinin kapıp yok ettiği bir şeyin yaşaması mümkün değildir. Bazı insanlar, zaman zaman hayat gerçeğinin Alim ve Habir Allah’ın bildirdiği bu hakikate aykırı olduğu zannına kapılmaktadırlar. Özellikle de batılın galipmiş gibi şişinedurduğu, hakkında mağlupmuş gibi uzakta kaldığı dönemlerde… Oysaki bu zamanın sadece bir dönemidir. Allah, bu dönemi dilediği miktarda, sınama ve deneme için uzun tutabilir. Ama sonunda ortada kalan, gene ezeli kanundur. Gökleri ve yeri ayakta tutan kanun… İtikat ve davaları da ayakta tutan kanun… Allah’a iman etmiş kimseler, ilahi va’din doğruluğunda en ufak bir kuşkuya kapılmazlar. Varlığın yapısında ve nizamında kök salmış hakkın soyluluğunda ve batılın beynini parçalayıp onu yok eden hakkın zaferinde en ufak bir kuşkuya yer vermezler. Eğer Allah, belirli bir dönemde batılın zaferiyle onları deneyecekse, bilirler ki o, sadece bir denemedir. Hissederler ki Rableri tarafından eğitilmektedirler. Zayıflık ve kusurları yüzünden eğitilmektedirler. Çünkü Allah bu yolla onları, zafer kazanmış bir hakkı karşılamaya hazırlamaktadır. Kudretinin tecellisi için onları hazırlamaktadır. Bu yüzden de onları bu tür denemelerden geçirmektedir. Kusurlarını gidermek ve zaaf noktalarını kapatmak için… Deneme sürelerini, iyileşmeye doğru koşuştukları nispette kısa tutan Yüce Allah, sonunda onların eliyle dilediğini gerçekleştirmektedir. Sonuç ise bellidir: “ Hakkı, kuvvetle batılın üzerine atarız ki o, batılı beyninden vurur. Batıl da hemen yok olup gider.” Allah, elbette ki dilediğini yapar.
Emrullah AYAN
24/01/2014