Hutbe: Helak olan kavimler ve hâlimiz
“Aranızdan yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah, cezası çok çetin olandır.” (Enfal: 25)
Kıymetli mü’minler, bugün Rabiu’l Evvel ayının 3’ü 1446/Cuma. Rabbimiz rızasına uygun bir hayatı yaşamayı bizlere kolaylaştırsın.
İslâm öncelikle kişinin kendisini arındırmasını, kendisine sunulan hayatı tertemiz geçirmesini önemser. Daha sonra kişinin sorumlu oldukları konusunda tavsiyelerde bulunur. Âlemlerin rabbi, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailelerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim: 6) âyeti ile her bir bireyin gözetimi altındakileri sorumluluk bilinci ile yetiştirmesini emretmektedir. Bu emir kişinin kendisini koruduğu gibi eş, çoluk, çocuk ve yakın akrabalarını da içine alan bir emirdir. Ayrıca Kur’an yakından başlayarak tüm insanlığı da kapsayan bir “iyiliği emir kötülükten nehiy” çerçevesinde bir büyük sorumluluktan da bahseder. Kötülerle ve kötülüklerle mücadeleyi yerine getirmeyenlerin halini rabbimiz hutbemin başında okuduğum âyeti ile sarsıcı bir şekilde uyarmaktadır.
“İçlerinden bir topluluk: ‘Allah’ın kendilerini helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba çarptıracağı bir topluluğa neden öğüt veriyorsunuz?’ dediklerinde (öğüt verenler): ‘Rabbinize karşı bir mazeretimizin olması için ve belki sakınırlar diye!’ dediler. İşte böylece onlar kendilerine yapılan uyarıları göz ardı edince Biz de kötülüğü önlemeye çalışanları kurtardık, haksızlığa sapanları da yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü dehşetli bir azap ile cezalandırdık.” (A’raf: 164, 165)
Emr-i bi’l-ma’rûf üzere hareket etmek güç kullanarak kötüleri ve kötülükleri yok etmek anlamına gelmemektedir. Hani âyet “Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” ( Ahzap: 21) buyurmakta idi ya. Nebi’nin ve ashabının Mekke’de yaptığı gibi şirki ve zulmü en üst perdeden hakaret etmeden ifşa etmek, yanlışları gün yüzüne çıkarmak, mukayese etmelerini sağlamak, akıllarını çalıştırmaya yardımcı olmak, adına vicdan ve akıllarını kullansınlar için vahiyle eleştiri ve uyarı yapıyorlardı. Ama Mekke’nin maddi manevi kaymağını yiyen, kendilerini Ka’be’nin ve bölgenin sahibi gören aristokratlarınca cezalandırılıyor, işkencelere tabi tutuluyorlardı. Her türlü eziyete rağmen atalarından devir alınan bu dinin insanları felaha ulaştırmayacağı bunların tamamının fısk, şirk ve zulüm olduğu, bu anlayışın reddedilip yerine Allah’ın dininin kabul ve ikâmesinin gerekliliği 13 yıllık Mekke döneminde vurgulanmıştır. Dolayısı ile şimdi de yapılması gereken her türlü cürüm ve fıskı üreten bataklığın tenkid ve eleştirisi yapılmalıdır. Bataklığın ürettiği sivrisineklerle mücadele etmek, onları hedef tahtasına koymak doğru bir mücadele yöntemi değildir. Sonuçta getirmez.
Diğer tüm resullerin mücadele metodunda da aynı temel ve kararlılığı görmek mümkündür. Ta Nuh (a)’dan, Hud, Salih, Lut, Şuayb, Musa, İsa ve nihayet Muhammed (a.s.), hepsi de aynı hakikati ısrarla dillendirmişler ve yaşanan zulmü, yoksulluğu, sapkınlığı, temelden tavizsiz eleştirmişlerdir.
“Biz Nuh’u kavmine gönderdik. O da: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilah (kurallarına uyacağınız, helal haram belirleyen, sadece kendisine kulluk yapacağınız otorite)ınız yoktur. Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum’ dedi.” (A’raf: 59)
Kur’an’ın haber verdiği kadarı ile birçok Allah elçisi bu zulmetmekte olan sapkın kavimlere gerçekleri aktarmakla görevlendirilmişlerdir. Ve birçok kavim bu daveti hemen aynı gerekçelerle reddedip Allah’ın elçilerini reddetmişler, kimilerini de şehid etmişlerdir. Helak edilen bu toplumlarda hemen her türlü kötülük bulunmasına rağmen Kur’an her birinin ön plana çıkan değişik ahlâksızlıklarından bahseder. Nuh’un kavmi etrafındaki iman edenleri bayağı kimseler olarak görmeleri, geçmişteki yaşamış bir takım kimseleri kutsayıp putlaştırmaları. Ad kavmi, zenginlikleri ile övünüp dünya hırsı ve kibri ile elçilerini sıradan görmek sureti ile reddetmişlerdir. Salih’in kavmi ise elçilerinden istenilen mucizeyi (deveyi) katlederek, çeteleşerek mazlumlara zulmederek ve nebilerini inkâr etmişlerdir. Lut’un kavmi malum ilişkiyi meşru görüp, Allah’ın yaratışını fıtratını, Allah’ın sınırlarını inkâr etmişlerdir. Şuayb’in kavmi ölçü ve tartıda, mal ve eşyada hile yapmak sureti ile elçinin getirdiklerini inkâr etmişlerdir. Firavun nesli ifsad ederek özellikle kız çocuklarının fiziken katlederek ve açıkça ulûhiyet iddiasında bulunarak elçiyi reddetmiştir. Mekke müşrikleri fakir ve kimsesizlerin ezilmesi, cariye ve köleliğin yaygınlaştırılması, toplumca saygın kılınan putların hâkimiyeti ve atalarla övünme, zenginlerin ve yöneticilerin kibri ile gelen mesajı ve elçiyi reddetmişlerdir. Burada zikredemediğimiz diğer kavimlerin de benzer ahlâksızlık ve cürümleri helak edilmelerinde önemli sebeplerdendir.
Günümüze gelecek olursak; bugün batı teknolojik imkânların, paranın, statünün, silah ve gücün her şeye hâkim olduğu bir azgın azınlığın tahakkümü altında yozlaştıkça dibe vurmuş vaziyettedir. Batıya hayran 3. Dünya ülkeleri ve İslâm(!) ülkelerinin insanları da aşağılık kompleksi ile batının artık kültürü ve imkânları ile kör taklidin zilletini yaşamak için can atmaktadır. Hemen her alanda taklidin ve maymunlaşmanın tezahürlerini çevremizde görmekteyiz. Ve helak edilmiş kavimlerin toplamda tüm icra ettikleri kötülükler yapılmaktadır. Özellikle genç nesillerin hali gelecek açısından düşündürücüdür.
Özgürlük adına çıplaklığın ahlâksızlık ve seviyesizliğin zirvesi yaşanmaktadır. Maalesef ki bu nesiller bir kuşak öncesi dindar bir ana babanın çocuklarıdırlar. Dindar nesiller yetiştirme iddiasında bulunanların eseri bu kuşak okullarda, yollarda parklarda, kafe ve lokantalarda gördüğümüz kadarı ile ahlâksız, saygısız, asalak, tembel, mide ve şehvetlerinden başka düşüncesi olmayan idealsiz bir nesildir. Yani yaşadığımız ülkede ve batıda helâk edilmiş geçmiş kavimlerde bulunan her türlü isyan ve cürüm mevcuttur.
Bu gelinen durumun sebebi ve sorumlusu ise başta Allah’ı devre dışı bırakmayı, O’nu hayata karıştırmamayı esas alan ve vahyi reddeden, hayattan uzaklaştıran, hevayı ilahlaştıran bu sistemlerdir. Mücadelesi de Kur’an’da rasullerin örnekliğinde sunulduğu gibi tüm cürümlerin kaynağı olan sistemlerle tavizsiz, net bir mücadele ile mümkündür vesselam.
06.09.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU
Hutbe: Helak olan kavimler ve hâlimiz
https://youtu.be/5HPmGru0REI
173
1 yorum
Allah razı olsun hocam…
Geçmişine rahmet.
Urfa’dan selam ile. Emrullah hocama Hayat ve ilkav ekibine.