Hutbe: Ey insanlık, nereye bu gidiş? (2)
“Hal böyle iken nereye bu gidiş” Tekvir:26
Kıymetli mü’minler, bugün Hicrî 1446 yılı Rebiü’l-Âhir ayının 29’u Cuma. Hutbemizde gerek bölgemizde gerekse dünyada yaşanmakta olan ifsada değinip, çare üzerine paylaşımlarımız olacak inşâAllah.Yeryüzünün emrine amâde kılındığı Âdemoğlu fıtrat ve vahyin de desteği ile hidayeti elde edip, rabbin rızası istikametinde yaşamı elde edebilir. Veya Allah’ın bahşettiği akıl, irade nimetlerini heva ve şeytânî dürtüler doğrultusunda kullanıp mücrimce bir hayatı da tercih edebilir. Yaratan bu konuda insanları serbest bırakmıştır. İnsana verilen görülen ve görülmeyen tüm nimetler, ayrıca tabiatın tüm imkânlarının yer, gök, bitki ve hayvanat âlemi ve her şeyi emrine boyun eğdirmiş, kendisinden dünyanın imarı ve yegâne ilah olan Allah’a kulluk istenmiştir. Ancak âyetlerin de ifade ettiği gibi insanlığın geneli zulmedip şirk koşarak, nankörlük yapıp mücrim olarak dünyayı ifsad etmiş, etmeye de devam etmektedir. (2/243, 3/110, 5/71, 6/116, 10/36, 92, 11/17, 25/50, 12/106)
Vahyin hâkim ve söz sahibi olmadığı bir dünyada elbette zulüm, kaos, ifsad ve huzursuzluk hâkim olacaktır.
İslâm, insan için şu 5 temel unsuru güvence altına alır. Akıl, din, mal, can ve namus. İster müslim, ister gayr-i müslim olsun bunlar devlet koruması altındadır. Ve bu 5 unsura zarar veren her şey yasaktır. Bunlara yönelik şiddet ve ifsadı devlet önlemekle mükelleftir. İslâm’da devletin hikmeti budur. Bunlar ilkesel olarak böyledir, ancak uygulamaya baktığımızda hangi sözümona İslâm ülkesinde bu güvence ve huzur vardır. Bir tane örnek verebilir miyiz? Maalesef koca bir hiç…Yaşadığımız ülkede, son günlerde meydana gelen olaylara baktığımızda alabildiğine bir pervasızlık, vicdansızlık ve alçaklığı görebiliyoruz. Bu yapılanlar bireysel bozulmuşluktan öte vahyin devre dışı bırakıldığı, çağdışı ilan edildiği yıllar belki yüzyıllar öncesinden bu yana yaşanılan ve yaşattırılan cahiliye eğitiminin ve dayatmasının sonucu olanlardır.
“Kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha: 124) buyuran rabbimiz Kur’an’sız geçen hayatın böyle kaos ve huzursuz olacağını beyan ediyor.
Kur’an bilinci ile yetiştirilmeyen nesiller her türlü şeytânî oyunlara gelmeye hem kendilerine hem de çevrelerine alabildiğince zarar vermeye müsaitlerdir. Yüz yıllık geçmişimize baktığımızda bu ülkenin insanlarına modern, çağdaş, müreffeh, ilerici, adil huzur ve barış içinde yaşanılan bir dünya va’dedilmişti. Onlarca yıldır, “bizi geriye götüren, gelişmemizi engelleyen gökten inme bilgilerle yobazlaştıran anlayışlardan kurtulup çağ atlayıp hür dünya ile beraber cennet gibi hülyalar yaşayacaktık” gibi terâneler empoze edilmişti.
Eksik de olsa İslâmî uygulamaları olan 600 yıllık Osmanlı Devletinin bakiyesi olarak kurulan bir ülkenin geldiği durum ortada. İstatistiklere bakıp kendimizi kandırmayalım. Yok yıllık büyüme oranı, yok kişi başı düşen gayr-i sâfî milli hâsıla. İçinde bulunulan ekonomik tablo, çarşı-pazar ve üretenlerin hâli her şeyi ortaya koyuyor. Enflasyon deseniz dünyanın en geri ülkeleri arasında çırpınmaktayız.Ekonomik yaşantının ötesinde toplumda yaşanılan şiddet olayları, şehirlerin ortasında güpe gündüz hesaplaşmalar, boşanmalar ve sonrasında işlenen cinayetler, çocukların hatta bebeklerin dahi çıkarlar uğruna öldürülmeleri, SGK’dan üç beş kuruş almak için insanların umut ve çabalarını çalan çeteler, birçok suç işlediği halde elini kolunu sallaya sallaya şehirlerde gezen caniler, katiller, hırsızlar, gasıplar hep vahiyden uzak tercih edilen hevaya dayalı beşeri görüşlerin dayatmalarının sonuçlarıdır. Bu suç makinaları psikolojik hastalıklı, madde bağımlısı, narsist insanlar olabilirler. Hatta çoğunun ailesi de İslâmî hassasiyetleri olan aileler bile olabilir. Ancak bu suçları ve suçluları bu sistem peydahladı.
Bu hevaya, akla, sözde bilime yani şirke dayalı sistemlerin getireceği son nokta ancak burası olabilir. Bu sistemler fıtrata ters olması hasebi ile zulüm üretirler. Kendilerine zulüm, başkalarına zulüm, mala, ırza, akla, dünyaya zulüm. Evlerinde oturmakta olanlar, araçla seyahat etmekte olanlar, okula gitmek durumunda olan çocuklar, o okullarda öğretmenlik yapan öğretmenler hâsılı tüm ülke insanları bir güvensizlik ve bir endişe içerisinde, çocuklarının istikbalinden ve geleceklerinden, yarınlarından umutsuzca ömür tüketmektedirler. Alıcı satıcıya satıcı alıcıya güvenmiyor. Toplumda öğretmeni ile öğrencisi ile çalışanları ile yöneten ve yönetilenleri ile kimse kimseye güvenmiyor. Telefonla dahi insanlar kandırılıyorlar. Kimlik bilgileri dijital sistemlerle ele geçirilen insanlar dolandırılıyor. Kimileri tüm insanlara çip takıp her şeylerine hakim olmanın ve gerekirse istedikleri kadarını yok etmenin hesabı peşinde.Maalesef böylesi kötülerin ve kötülüklerin hâkim olduğu, iyilerin ve iyiliklerin dışlandığı dünyada yaşıyoruz. Ama ne pahasına olursa olsun emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i anil’münker’i bu ülkeye ve yeryüzüne hâkim kılma mücadelesinden asla vazgeçmemek durumundayız. Aklın dahi kabullenemeyeceği saçmalıkları, temelsiz hurafeleri din diye yaşayan ve insanlığa sunan bedbahtların aksine vahyin aydınlığında Rasul’ün örnekliğinde bir güzel hayatı yaşayarak insanlığa sunalım. Selam bu güzel daveti yapabilenlere…
01.11.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU
Hutbe: Ey insanlık, nereye bu gidiş? (2)
106