Cumartesi, Temmuz 27, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Batının bugünkü zenginliğinin temelini sömürgecilik oluşturur.

Hutbe: Batının bugünkü zenginliğinin temelini sömürgecilik oluşturur.

by İlkav Editor
333 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Batının bugünkü zenginliğinin temelini sömürgecilik oluşturur.
“Kendilerine, ‘Yeryüzünde fesad çıkarmayın’ denildiği zaman, ‘Bizler sadece ıslah edicileriz’ derler. İyi bilin ki asıl fesad çıkaranlar kendileridir, lâkin bilincinde değillerdir.” (Bakara: 11, 12)
Kıymetli Müslümanlar, bugün Hicrî Rebiu’l-Evvel ayının 7’si 1445/Cuma. Rabbimiz İslam’ın ve insanlığın düşmanlarını gereği gibi tanıyıp oyunlarının farkında olmayı bizlere kolaylaştırsın.
Yeri geldikçe tekrar ettiğimiz gibi yeryüzü tüm insanlığın istifadesine sunulan ortak yaşam alanıdır. Ancak bencilliğine ve ihtirasına yenik düşen kimi azgın azınlık bu ortak yaşam alanı olan dünyayı tekellerine almak konusunda her türlü zulmü ve yolu kendilerine bir hak olarak gördüler ve dışındakileri köleleştirme yoluna gittiler. Bunu da çağdaşlık ve medeniyet olarak telakkî ettiler.
Bugün çevremizdeki birçok insanın batının ulaştığı bu teknoloji, zenginlik ve medeniyetine(!) gıpta ile baktıklarına ve özlemle Avrupa hayallerini, batı hayranlığını, iştiyakla size anlattığına şahid olursunuz. Çünkü kendilerine medya ve internet ortamında anlatılanlar bu istikamettedir. Okullarda da farklı bir bilgi verilmemektedir. Oysaki bu smokinli, kravatlı, medeni(!) haydutların bugünkü servet, zenginlik ve tüm birikimlerinin gerisinde kan, gözyaşı, sömürü, gasp ve katliamlar yatmaktadır. Ve el an da tüm dünyada devam etmektedir. Bakmayın siz onların demokrasi, insan hakları, medeniyet dediklerine… Kendi ellerindeki kanları özellikle Müslümanlara yönelik yaptıkları iftiralarla suçlarını örtmek ve perdelemek istemektedirler. Nerede bir terör, katliam, mezhep çatışması, ırkçı zulüm varsa arka planda orada mutlaka bu zalimler vardır. Bu plan içlerinden bir takım kahramanlar çıkartılmak sureti ile çok rafine bir şekilde yapılmaktadır.
Bakın Orta Doğu’ya, Arap yarım adasına Kuzey Afrika’ya, Güney Asya’ya veya dünyanın başka coğrafyalarına. Hepsinde de aynı yöntem ile halklar uyutulup sömürülmektedir. Bu bölgelerde emekler ve ömürler çok az bir ücret karşılığı satın alınır. Ülkemizde de farklı bir durum yoktur. Ömürler, günler boğaz tokluğuna veya efendiler(!) tarafından belirlenen ihtiyaçların karşılanması için feda edilir. Bizleri köleleştirenlerin bu boyunduruklarından nasıl kurtulup Allah’a kul olunur ve insanlığımızın farkına varılır.
Peki bizleri köleleştiren zihniyeti kimler temsil etmektedir? Bunlarla nasıl mücadele etmek gerekir? İnsanlarımızın bunları düşünmeye vakitleri kalmasın istenmektedir. Bakınız çok kısa olarak bu bizim için örnek olarak sunulan demokrat, medeni(!), batılıların gerçek yüzlerine “Büyük Britanya İmparatorluğu”, dünyanın dört bir yanını kana boyayarak gözyaşıyla bezeli tahtını kurar yeryüzüne. 1922 yılında ihtişamının zirve noktasına ulaştığında; Afrika’yı, Hindistan yarımadasını, Kuzey Amerika’yı, Orta Doğu ve Avustralya’yı kapsayan, yaklaşık otuz yedi milyon kilometre karelik topraklarına hükmediyordu; dünya nüfusunun ise dörtte birine…
Hindistan’da üretilen milyonlarca ton buğday, İngiltere’ye ihraç edildiği için sayısı yirmi dokuz milyonu bulan Hindistanlı, açlıktan kırılır. Bağımsızlık mücadelesinde on milyon Hintli kıyıma uğrar. Şiddet içermeyen pasif direnişin sembolü Gandhi ise dünyanın tüm sömürgeci canavarlarına şöyle sesleniyordu:
“Yemin ederim ki dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.”
17. yüzyıl… Hollandalı sömürgeciler, binlerce Afrikalıyı ya katleder ya da köle olarak kaçırır; evlerine, arazilerine el koyar. Hollanda; çalıştırır Madagaskarlı, Endonezyalı, Hindistan ve Sri Lankalı köleleri. Ezenler ve ezilenler! Bir Hollandalıya yaklaşık iki yüz köle düşüyordu.
İspanya 19. yüzyıla kadar kanlı yayılmacılığını sürdürür. Karayip Denizi’ndeki Küba ve Porto Riko’yu; Afrika kıyı şeridinde uzanan Batı Sahara’yı ve katliamlara mezar olan Ekvator Ginesi’ni işgal eder. Pasifik’teki Filipinler ise tam üç yüz yıl İspanya İmparatorluğuna itaat eder; her şeyiyle.
6 Ağustos 1945… Amerikalı sömürgeciler, doğal radyasyon tarzı kimyasallarla üretilen, insanlığı gayya kuyularına iten Uranyum-235 ve Plütonyum-239 tipi atom bombalarıyla nükleer saldırı düzenler; önce Hiroşima’ya, üç gün sonra da Nagasaki’ye. Japonların en fazla dışarıda oldukları saati gözettiklerinden, binlerce insan taş ve toprağa karışır, binlercesi de sakat kalır.
Yıl 1990… Amerikalı vampirler, altı haftada seksen beş bin ton bomba yağdırır Irak’a. Yüz on üç bin kişi ölür.
1991 yılı… Birinci Körfez Savaşı! Irak’a demokrasi götürmek için kolları sıvar insan kılıklı canavarlar! Ve dünya, eşsiz bir katliamı seyreder. Aynı yıl… Amerika, Sudan’da bir silah fabrikasına füze saldırısı gerçekleştirdiğini ilan eder. Bombalanan fabrika, Afrika’nın en büyük ilaç fabrikası El-Şifa’dır.
2001 yılı… 11 Eylül saldırısını bahane ederek Afganistan’ı işgal eder. Yüz elli bin sivil yitirir yaşamını.
2003 yılı… “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı altında Irak’ı yeniden istila eder. Bir milyondan fazla halkı katleder, yaklaşık beş milyon Iraklı vatanını, yuvasını terk etmek mecburiyetinde kalır.
Batılı caniler, sadece bizim yer altı-yerüstü zenginliklerimizi yağmalamak için gelmez; tüm kültürel sermayemizi, ahlâkî değerlerimizi, lisanımızı, inancımızı, kimliğimizi, tarihimizi ve kişiliğimizi, gençliğimizi de yağmalamak için de gelir. Ordusuyla yahut CIA ile giremediği yerlere Hollywood’la girer Amerika. Tv dizileri ile tiyatro ile resim ve heykelle, sanat adı altındaki soytarılıklarla girer.
Yani kısacası her tür kültürel etkinlikle işgal eder ülkeleri batı. 20. yüzyıldan itibaren tüm dünyada Anglo-Amerikan kültürü hâkimdir. Sinema filmleri, çizgi yapımları, televizyon programları, basınıyla kendi inancını, giyim tarzını, eğlence kültürünü, tüketim alışkanlıklarını dayatır bize. McDonald’s, Burger King, Pizza Hut, Coca-Cola Amerikan kültürünün ve kapitalizmin simgeleridir. Sömürgeciliğin kansız yöntemi…
Cellâdımıza şen kahkahalarla gülümserken atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Onlar nasıl istiyorsa öyle düşünüyoruz. Onlar neyi istiyorsa onu yiyoruz, onlar neyi diliyorsa onu giyiniyoruz, Afrikalı artık smokinli… Parayı, tüketimi, güzelliği, cinselliği, hiçliği, konforu, hazzı kendi arzusuyla ilah edinen, dijital dünyanın, batının eğittiği bir gençlik… Sokakları, caddeleri, AVM’leri ile artık batıya ve luciferlere örnek bir ülke olduk sanırım…
Ve yönetimden ticaretimize, yaşam tarzımızdan ahlâkımıza, eğitimimizden hukukumuza, her şey batılı değerlere hızla gidiyor. Boynumuza urganı geçirenlerin kanunlarıyla hem de övünerek ve gururla yönetiliyoruz. Medeni kanun İsviçre’den, ceza kanunu İtalya’dan… Türk idare hukuku, Fransız! İşte bu ülkenin insanlarına örnek ve özendirilen hayran kaldığımız uğrunda her şeylerimizi feda edebileceğimiz halkından idarecisine öykündüğümüz batının gerçek yüzü.
İşte batılılaşma serüveninde son nokta, Osmanlının son dönemlerinden bugünlere halkı ile yöneticileri ile yolunda olmaktan gurur duyduğumuz uğruna canlar feda edilen özendirilen batının gerçek yüzü…
22.09.2023
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon