“Allah’tan başkasını veli edinenlerin durumu, kendi kendisine bir ev yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en dayanıksızı da örümceğin evidir. Eğer bunu bilselerdi (başkasını veli edinmezlerdi.) “ (Ankebut: 41)
İnsanlar bu kainattaki kuvvetler hakikatinden pek çok kere gafil yaşamaktadır. Böylece bütün kıymetleri yanlış değerlendirmekte, bütün ilişkilere bozuk düşüncelerle yaklaşmakta, ellerindeki bütün ölçüler bozulmakta, nereye gittiklerini, ne aldıklarını ve neyi iddia ettiklerini anlayamaz hale gelmektedirler. Bu durumdaysa iktidar ve idarelerin gücüne aldanıp yeryüzünde her şeye güç yetiren kuvvetin bunlar olduğunu sanmaktadırlar. Beşeri iktidar güçlerine boyun eğmelerinin kaynağı budur. Tabii tağutların korkutma ve teşvikleriyle… Onlardan duyulan korku ve ürkeklikle… Eziyetlerinden korunmak veya gölgelerinde nefsi bir himaye sağlamak için onlardan razı olup çıkıyorlar.
İnsanları aldatan bir diğer güç de ekonomik güçtür. Halkın ve hayatın kaderini bu gücün tayin ettiğini sandıkları için arzu ve korkuyla o tarafa yönelmektedirler. Büyüklenmek ve sandıkları gibi insanlara hükmetmek için mal toplamaya koşmaktadırlar.
Aldatan bir diğer güç ise ilimdir. Çünkü ilmi; güçlerin, zenginlik ve diğer imkanların kaynağı sanan insanlar vardır. İlmi elde etti mi rahatça davranıp saldırabileceğini sanan insanlar… Bundan dolayı bu kimseler, mabetlerdeki abidlermiş gibi haşyet içinde ilme yönelirler.
Aldatan bir başka güç; bireylerin, grupların ve devletlerin elinde bulunan zahiri imkanlardır. Bu yüzden de küçük büyük bütün güçleri yaratan biricik kudreti unutup hep bu gücün etrafında dolanıp dururlar. Tıpkı kelebeğin lamba etrafındaki dönüşü gibi… Tıpkı kelebeğin ateşin üstünde uçması gibi… Ama bu kimseler, büyük kudreti unutuyorlar. Her şeye sahip, her şeye güç verip yönlendiren, eşyayı dilediği gibi ve dilediği yerde insanın hizmetine veren biricik kudreti… Cılız beşeri güçlere-ister bireylerin, ister grupların ve isterse devletlerin gücü olsun- sığınmanın, örümceğin ağına sığınması gibi olduğunu unutuyorlar. O örümcek ki, zayıf, önemsiz ve uyuşuk bir haşeredir. Uyuşuk bir yapıya sahip olduğu için himayesiz bir haşere… Ağı dayanıksız olduğu için korumasız… Yani Allah’ın himaye ve sığınağından başkasına, Allah’ın sarsılmaz dayanağından başkasına sahip olmayan bir haşere…
“ Allah’tan başkasını veli edinenlerin durumu, kendi kendisine bir ev yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en dayanıksızı da örümceğin evidir. Eğer bunu bilselerdi (başkasını veli edinmezlerdi.)” (Ankebut: 41)
İşte Kur’an-ı Kerim’in, mü’min grubun kalbine yerleştirmek istediği mükemmel gerçek budur. Hakiki güç budur. Kainattaki güçlerin tümünü kuşatan en büyük güç budur. Bu güçtür dünyanın bütün zorba tağutlarını İslam cemaatine boyun eğdiren… Tağuti kale ve engellerin bütünüyle yıkılmasını sağlayan… Bu mükemmel hakikat, ilk Müslümanlardan herkesin ruhuna yerleşmiş, gönüllerini yeşertmiş ve kanlarına karışıp damarlarında dolaşmıştır. Bu, sadece dilde kalan bir kelime değildi. Tartışma götüren bir mesele de değildi. Çünkü nefse yerleşmiş apaçık bir hakikatti. Kendisinden başkası düşünülüp hayal edilmeyen bir hakikatti.
Şu halde tek güç, Allah’ın gücü ve tek velayet de Allah’ın velayetidir. Bunun dışında kalanlar ise boş, sönük ve cılızdır. Böbürlenip büyüklense bile, azgınlaşıp zorbalaşsa bile, kapma, vurma ve sindirme yöntemlerine başvursa bile sönük ve cılızdır. Tıpkı örümcek gibi… Çünkü, onların bütün gücü, örümceğin ördüğü ince ağdan ileriye gidemez.
“Halbuki evlerin en dayanaksızı da örümceğin evidir.”
Değişik dünyevi güçlere karşı mücadele verirken fitne, eziyet, aldatma ve iğvayla karşılaşan dava adamları, bu mükemmel hakikati enikonu düşünmek ve bunu hiçbir zaman unutmamak zorundadırlar. Şu dünyevi gücün vurduğu, şunun ezdiği, şunun eğlenceye aldığı ve şunun da satın almaya çalıştığı dava adamları, bunu öncelikle anlamak zorundadırlar. Çünkü bu güçlerin hepsi, ilahi hesapta ve akidevi ölçüye göre örümceğin ince ağıdır. Tabii eğer akide, doğru bir şekilde benimsenmişse, kuvvetlerin hakikati anlaşılıp algılanabilmişse, takdir ve değerlendirme güzelce yapılmışsa…
Öyleyse Allah kimin yanındaysa ona zıt gidecek hiçbir şey olamaz. Ona zıt gitmeye çalışacak kim ve ne olursa olsun boştur, gerçek bir varlığı veya etkisi de yoktur.
“Allah dedi ki; Ben sizin yanınızdayım.” (Maide: 12)
Allah’ın yanında olduğu bir kimse ise yolunu asla şaşırmaz. Çünkü Allah’ın beraberliği, kişiye hem kafidir, hem de yol göstericidir. Allah kimin yanındaysa, onun sıkıntıya girip azgınlaşması mümkün değildir. Çünkü kişi, Allah’a yakınlığıyla huzur bulup mutlu olur. Ne var ki Yüce Allah bu “beraberliğini” gerekli şart ve sebeplerinden kopuk bir macera, bir kayırma veya kişisel bir cömertlik meselesi haline getirmemiştir. Çünkü Allah’ın beraberliği; kendisine gereği gibi ibadet ederek yolunu izleyen, nizam ve davasını yüklenen kimseler içindir.
02.10.2015
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Mescid-i Maruf´ta ´Gündeme Dair Hasbihal´
Kur´an´ı Hakkıyla Okumak (13. Bölüm)
Yorum yazın Cancel Reply
İnsanlar bu kainattaki kuvvetler hakikatinden pek çok kere gafil yaşamaktadır. Böylece bütün kıymetleri yanlış değerlendirmekte, bütün ilişkilere bozuk düşüncelerle yaklaşmakta, ellerindeki bütün ölçüler bozulmakta, nereye gittiklerini, ne aldıklarını ve neyi iddia ettiklerini anlayamaz hale gelmektedirler.
Bu durumdaysa iktidar ve idarelerin gücüne aldanıp yeryüzünde her şeye güç yetiren kuvvetin bunlar olduğunu sanmaktadırlar. Beşeri iktidar güçlerine boyun eğmelerinin kaynağı budur. Tabii tağutların korkutma ve teşvikleriyle… Onlardan duyulan korku ve ürkeklikle… Eziyetlerinden korunmak veya gölgelerinde nefsi bir himaye sağlamak için onlardan razı olup çıkıyorlar.
İnsanları aldatan bir diğer güç de ekonomik güçtür. Halkın ve hayatın kaderini bu gücün tayin ettiğini sandıkları için arzu ve korkuyla o tarafa yönelmektedirler. Büyüklenmek ve sandıkları gibi insanlara hükmetmek için mal toplamaya koşmaktadırlar.
Aldatan bir diğer güç ise ilimdir. Çünkü ilmi; güçlerin, zenginlik ve diğer imkanların kaynağı sanan insanlar vardır. İlmi elde etti mi rahatça davranıp saldırabileceğini sanan insanlar… Bundan dolayı bu kimseler, mabetlerdeki abidlermiş gibi haşyet içinde ilme yönelirler.
Aldatan bir başka güç; bireylerin, grupların ve devletlerin elinde bulunan zahiri imkanlardır. Bu yüzden de küçük büyük bütün güçleri yaratan biricik kudreti unutup hep bu gücün etrafında dolanıp dururlar.
Tıpkı kelebeğin lamba etrafındaki dönüşü gibi… Tıpkı kelebeğin ateşin üstünde uçması gibi… Ama bu kimseler, büyük kudreti unutuyorlar. Her şeye sahip, her şeye güç verip yönlendiren, eşyayı dilediği gibi ve dilediği yerde insanın hizmetine veren biricik kudreti… Cılız beşeri güçlere-ister bireylerin, ister grupların ve isterse devletlerin gücü olsun- sığınmanın, örümceğin ağına sığınması gibi olduğunu unutuyorlar.
O örümcek ki, zayıf, önemsiz ve uyuşuk bir haşeredir. Uyuşuk bir yapıya sahip olduğu için himayesiz bir haşere… Ağı dayanıksız olduğu için korumasız… Yani Allah’ın himaye ve sığınağından başkasına, Allah’ın sarsılmaz dayanağından başkasına sahip olmayan bir haşere… “ Allah’tan başkasını veli edinenlerin durumu, kendi kendisine bir ev yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en dayanıksızı da örümceğin evidir. Eğer bunu bilselerdi(başkasınıveli edinmezlerdi.)” (Ankebut: 41)
İşte Kur’an-ı Kerim’in, mü’min grubun kalbine yerleştirmek istediği mükemmel hakikat budur. Hakiki güç budur. Kainattaki güçlerin tümünü kuşatan en büyük güç budur.
Bu güçtür dünyanın bütün zorba tağutlarını İslam cemaatine boyun eğdiren… Tağuti kale ve engellerin bütünüyle yıkılmasını sağlayan… Bu mükemmel hakikat, ilk Müslümanlardan herkesin ruhuna yerleşmiş, gönüllerini yeşertmiş ve kanlarına karışıp damarlarında dolaşmıştır. Bu, sadece dilde kalan bir kelime değildi. Tartışma götüren bir mesele de değildi. Çünkü nefse yerleşmiş apaçık bir hakikatti. Kendisinden başkası düşünülüp hayal edilmeyen bir hakikatti.
Şu halde tek güç, Allah’ın gücü ve tek velayet de Allah’ın velayetidir. Bunun dışında kalanlar ise boş, sönük ve cılızdır. Böbürlenip büyüklense bile, azgınlaşıp zorbalaşsa bile, kapma, vurma ve sindirme yöntemlerine başvursa bile sönük ve cılızdır. Tıpkı örümcek gibi… Çünkü, onların bütün gücü, örümceğin ördüğü ince ağdan ileriye gidemez.
“Halbuki evlerin en dayanaksızı da örümceğin evidir.”
Değişik dünyevi güçlere karşı mücadele verirken fitne, eziyet, aldatma ve iğvayla karşılaşan dava adamları, bu mükemmel hakikati eni konu düşünmek ve bunu hiçbir zaman unutmamak zorundadırlar. Şu dünyevi gücün vurduğu, şunun ezdiği, şunun eğlenceye aldığı ve şunun da satın almaya çalıştığı dava adamları, bunu öncelikle anlamak zorundadırlar. Çünkü bu güçlerin hepsi, ilahi hesapta ve akidevi ölçüye göre örümceğin ince ağıdır. Tabii eğer akide, doğru bir şekilde benimsenmişse, kuvvetlerin hakikati anlaşılıp algılanabilmişse, takdir ve değerlendirme güzelce yapılmışsa…
Öyleyse Allah kimin yanındaysa ona zıt gidecek hiçbir şey olamaz. Ona zıt gitmeye çalışacak kim ve ne olursa olsun boştur, gerçek bir varlığı veya etkisi de yoktur.
“Allah dedi ki; Ben sizin yanınızdayım.” (Maide: 12)
Allah’ın yanında olduğu bir kimse ise yolunu asla şaşırmaz. Çünkü Allah’ın beraberliği, kişiye hem kafidir, hem de yol göstericidir. Allah kimin yanındaysa, onun sıkıntıya girip azgınlaşması mümkün değildir. Çünkü kişi, Allah’a yakınlığıyla huzur bulup mutlu olur. Ne var ki Yüce Allah bu “beraberliğini” gerekli şart ve sebeplerinden kopuk bir macera, bir kayırma veya kişisel bir cömertlik meselesi haline getirmemiştir. Çünkü Allah’ın beraberliği; kendisine gereği gibi ibadet ederek yolunu izleyen, nizam ve davasını yüklenen kimseler içindir.
08.08.2014
Emrullah AYAN