Hutbe: Müminler seçimlerini fıtrat sözleşmesi yaptıklarında Allah’tan yana yapmışlardır.
“Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât: 56)
Kıymetli kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ayının 19’u 1445 Cuma.
Rabbimiz bizleri fıtrat sözleşmemize muhalefet etmekten muhafaza eylesin, Ramazan ayını bereketle idrak etme bahtiyarlığına erdirsin.
Bugünler Kur’ânî hükümlerin daha yoğun ve bilinçle hayatımızın her anını ve alanını kuşatması gereken, farkında olarak ihya edilmesi gereken günlerdir. Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerime her âyet gibi derin derin düşünülmesi gereken çok önemli bir âyettir. Mümin olma iddiasında olan herkesin bu âyete göre bir kulluğu rabbine sunabiliyor mu, hayatında Allah’ı mı yoksa başka şeyleri mi ilah ve rabb ediniyor?
Bu soruları yine Kur’an çerçevesinde müsbet olarak vermek durumundadır. Âyeti yüzeysel olarak değil anlayarak ve yaşamak amaçlı tekrar tekrar okumalıyız.
Kulluk boyun eğmekle beraber, itaat etmek, kölelik etmek, tevazu göstermek, tapınmak anlamlarına gelmektedir. Konu ile ilgili Kur’an âyetlerine baktığımızda, Allah’a kulluğun yanı sıra şeytana, ölmüş kimselere, tâğûtî insan ve kurumlara, canlı cansız sembollere, kendine, hevaya, peygamberlere, salih zâtlara, kulluk edildiğini görüyoruz. Yani insan bir şey yaptığında ya Allah’a ya da başkalarına kulluk etmiş olur. O yaptığı şeyin yaptırıcısı Allah ise O’na, değilse yaptıran her ne ise ona kulluk edilmiş olur. Kulluk, temeli akâide dayanan ciddi konulardandır.
Biz mü’minler fıtrat sözleşmesi mesabesindeki Araf: 172. âyetinde işaret edildiği üzere ilah ve rab olarak Allah’ı kabullenip müslim olmuşuz. Dolayısı ile mümin olabilmek ve kalabilmek için başka seçimlere ihtiyaç duymuyoruz. Her şeyin üzerinde en bilen, hâkimler hâkimi ve yegâne melik olarak Allah’ı kabul etmiş ve O’na teslim olmuşuz. Zaten “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” (Ahzâb: 36) âyeti meseleyi temelden çözüyor. Yani bizler seçimimizi bu ve benzer âyetlere göre Allah ve Rasulünden yana yapmışızdır. Allah’tan başkasının ilke ve prensiplerini, hükümlerini ve hâkimliğini, Rasul’den başka önder ve rehberleri kabul edemeyiz. Bu konular imânî bir sorumluluktur.
“O, size kitabı ayrıntılı olarak indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onun Rabbin tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüphe edenlerden olma!” (En’âm: 114)
İşte Ramazan, “kim o aya erişirse onda sıyâmı gerçekleştirsin” hükmüne itaat kulluktur. Oruç sadece bedeni aç ve susuz bırakmak değildir. Kendini yasaklardan arındırmak, kendini tutmaktır. Oruçlu insan imsak vaktinden, akşama kadar yemekten, içmekten helâl olduğu halde uzak dururken, onun haramlarla meşgul olması çok abestir.
Hayatın bazı alanlarını (namaz, oruç gibi) Allah’a, bazı alanlarını da (hüküm ve kanun gibi) başka kişi, kurum ve yöneticilere bırakmak hayatı parçalamaktır ve bu durum farkında olarak veya olmayarak Allah ile birlikte başkalarına da kulluk anlamına gelir ki, bunun adı şirktir. Ramazan’ın bereketinden azamî yararlanmak için bu günleri fırsat bilmeliyiz.
Rasulullah’ın hadislerinde uyarılan konulara dikkatle kulak vererek oruçla takvaya ulaşabilmeliyiz. Kitab’ı hızlı ya da yavaş anlamadan bir an önce bitirip sevap kazanma amaçlı okumamalıyız. Kitab’a, âyetlerde vurgulandığı gibi hayat ve hidayet rehberi, şirk hastalıklarına deva, insanlar arası sorunların çözümünde başvuru kaynağı, diriler için kendisi ile hükmedilsin, her konuda kendisine danışılsın için inzal edilen ve takvaya götüren yolları açıklayan, kendisinden hesaba çekileceğimiz yegâne başucu kaynağı olarak yaklaşmalıyız.
Kıymetli kardeşlerim, işte salâtın hayatımızdaki yeri. Namaz, günün değişik zaman dilimlerinde bizden istenen Sahibimize karşı hürmetkâr duruşumuzun ifadesidir. Salâtı yaygın anlayışta olduğu gibi baştan savıp yükünden kurtulmak gereken bir ritüel olarak görmemeliyiz. Namaz bir tevhid eylemi olarak algılanan ve hayatın diğer zamanlarına da vaziyet eden, insanları fuhşiyyattan alıkoyan, mü’minliğin ispatı sadedinde önemli bir göstergedir. Yani namaz hayata müdahale eden, ona düzen veren Allah’a yakınlığın zirvesidir.
Kulluğun bir başka boyutu ümmet bilinci ile “zulüm kime yapılırsa yapılsın mazlumun yanında durmak, zulmü kim yaparsa yapsın zalimin karşısında olmak” temel ilkesi ile bölgesel ve küresel haksızlıklara karşı elinden geleni yapmaktır. Müslümanlar olarak gerek ülke içerisinde meydana gelen haksız işten atılmalara, maden ocakları vb. ağır iş şartlarında çalışmak durumunda olan işçilere yapılan haksızlıklara, gerek tabiata karşı işlenen cinayetlere karşı, meşru olmayan yollarla bir kesim zenginleştirilirken büyük çoğunluğun yoksullaştırılmasına duyarsız kalamayız.
Siyonist katillerin Gazze’deki masum insanlarımıza yaptıkları soykırım nerede ise 6 ayı doldurmak üzere. Artık Gazze’nin tamamı açlıktan ölmemek için çaba sarf ediyor. Aşağılık Batı zihniyetinin bundan hayâ etmesi gerekir. Ulaştırılan yardımlar son derece yetersiz. Havadan atılan yardım kolileri de tam bir alçaklık. Hayvanlara yapılamayacak muamele o bölgedeki insanlara reva görülüyor. Ve hiçbir sözümona İslâm ülkesinden ciddi bir tepki ve siyonist terör örgütüne yönelik hiçbir ciddi yaptırım gelmemektedir. Açıklamalarla Müslümanların gazı alınmak sureti ile avutulmaktadır.
Seçim mitinglerinde İsrail’le yapılan ticareti, “İsrail’le ticaret Filistin’e ihanet” vb. afişle yöneticileri protesto edenler ya uzaklaştırılmakta ya da gözaltına alınmaktadır. Bu mu sizin Kudüs davasına olan sadakatiniz? Batı’da ve ABD’de basın toplantılarında veya başkanlık saraylarında yapılan eylemler bu ülkede sokaklarda bile yapılamıyor, yaptırılmıyor. Yazıklar olsun!!!
Doğu Türkistan, Miyanmar, Keşmir, Suriye vb. başka yerlerdeki zulümler zaten durmaksızın devam etmektedir. Sonuç olarak buradan tüm zalimlere seslenerek diyoruz ki: “Zalimler, yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir!” (Şuarâ: 227)
29.03.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU