Hutbe: Muharrem ayı hicret gibi Kerbelâ’yı da hatırlatır
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka veliniz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (Hûd: 113)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 13’ü 1446/Cuma
Muharrem, Hicrî-Kamerî takvimin ilk ayıdır. Rasulullah (S)’in Mekke’den Medine’ye hicreti, Hicrî takvimin başlangıcı kabul edilmiştir. Bu belirleme Hz. Ömer tarafından yapılmıştır. Ondan önce Arapların belli bir takvimleri yoktu. Bazı önemli olayları tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.
Hicrî takvimin ilk ayı Muharrem, İslâm’dan önce de muhterem kabul edilmiş, bu yüzden de bu ayda savaşmak haram olduğu için Muharrem ismi verilmiştir.
Kerbelâ olayı; Muharrem ayında gerçekleşmiş bir faciâyı anlatır. Bu ayda savaş yapmak, kan dökmek yasaktı. Bu ayın hürmetine saygılı davranmak, kanlısına, can düşmanına bile saygı duyarak el sürmemek Arapların kadim tarihlerinde de olan bir gelenek olmasına rağmen saltanatı isteyen, dolayısıyla hevâ ve hevesini, gücü, devleti putlaştıran bir zihniyetin, bir diktatörlüğün nasıl despotça ve canice suçlar işlediğinin ibretlik vesikasıdır.
Hutbemizde Kerbelâ olayını anlatmayacağız zîrâ bu olay şimdilerde TV kanalları ve sosyal medyada detayıyla, hatta biraz da mitolojik bir anlatımla anlatılıyor. Biz, Yezid dönemi ve Kerbelâ olayını maddeler halinde değerlendireceğiz:
1- Yezid b. Muaviye, veliahdlık yoluyla İslâm hılâfet makamını işgal eden ilk sultandır ve onu bu makama babası Muaviye getirmiştir.
İslâm Devlet Başkanlığı’na getiriliş sisteminin bu şekilde veliahdlığa dönüşmesi, saltanatı üretmiş ve İslâmî siyasetin en önemli müessesesi olan şûrâ, saltanatın getirisi olarak katledilmiştir. Siyasetteki bu kırılma İslâm dünyasının hâlâ belini doğrultamamasının en önemli sebebini oluşturmaktadır.
2- Yezid’in, Hz. Hüseyin’e yönelik cânîce siyaseti, Müslümanların bölünmesine ve bugüne kadar devam eden bir fitnenin başlamasına sebebiyet vermiştir.
3- Yezid döneminde, Müslümanlar arasında yapılan tüm savaşlar, Yezid’in saltanatının devamını sağlamaya yönelik olduğundan, artık “Din için Devlet” anlayışı kaldırılmış, onun yerine, “Devlet için Din” anlayışı yerleştirilmiştir. Artık din, saltanatla diktatörleşen devletin dayandığı bir baston konumuna indirgenmiştir. O günlerden bugüne halkı Müslüman olan ülkelerin rejimlerinin de bu durumu nasıl tepe tepe kullandıkları hepimizin malumudur.
4- Yezid’in, İbn Ziyad gibi zalimleri, devletinin en üst makamlarına getirmesi, onun her şeyi hatta din’i bile kendi saltanatına fedâ ettiğini göstermiştir.
Ziyad gibileri de, saltanatların her zaman vazgeçemediği çanak yalayıcıları olarak günümüze kadar gelmiştir.
5- Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının kafalarının kesilerek oradan oraya götürülüp teşhir edilmesi gayr-i İslâmî bir harekettir. Dolayısıyla, Yezid’in ve onun uşaklarının bu hareketi yaparlarken hangi dine göre amel ettiklerini bilmiyoruz. Çünkü İslâm’a göre ölünün cesedinin tümünün ya da bir bölümünün bu şekilde teşhir edilerek eğlence yapılması haramdır, yasaktır.
Onlar bunu yaparlarken cahilî anlayışlarla hareket ediyorlardı. Bütün bunları yapmaktan amaçları da; topluma korku salmak ve bununla saltanata karşı çıkmak niyetinde olanların sindirilmesinin olduğunu anlamak zor olmasa gerektir. Nitekim amaçlarına ulaştıkları da tarihen sabittir.
6- Hz. Hüseyin, “illâ da ben iktidar olayım” düşüncesiyle Kûfe’ye gitmiyor. Bilakis o, Müslümanların lideri konumuna getirilen Yezid’in, İslâm ahkâmını değiştirdiğini ve bunun için onunla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor ve yola çıkıyor. Nitekim Hz. Hüseyin, Yezid için şöyle diyor: “Onlar Şeytan’a itaati getirip, Rahman’a itaati terk ettiler. Fesâdı başlatıp, ilâhî kanunları kaldırdılar. Devlet gelirlerine el koyup haramı helâl; helâli haram yaptılar!” Aynen bugün Müslümanların başında bulunan idarecilerin yaptığı gibi…
7- Kerbelâ öncesinde iki ordu karşılaşınca, Kûfe’lilerin ihaneti sonucu, Hz. Hüseyin’in savaşmamayı bile düşünmesine rağmen, İbn Ziyad’ın mutlaka onu öldürerek işkence yapılmasını istemesi, İslâm’ın “eman” müessesesini yıkmıştır. Çünkü eman isteyen gayr-i müslim bile olsa, ona silah çekilmez. Hz. Hüseyin gadre uğramış, onu davet eden Kûfe’liler, menfaatleri için kılıçlarını çekip Yezid’in askerleri olmuşlardır. İşte muhtemelen onların bu ihanetlerinden dolayı Hz. Hüseyin savaşmak istemedi.
Bütün bunlardan sonra, insanın aklına şu soru geliyor: Bunca zulüm kim adına ve ne için idi? İşlenen bütün bu mezâlim, Yezid Devletinin bekâsı içindi. Bu, “Her şey Devlet için” zihniyeti Müslümanların zihinlerine o denli yerleştirildi ki; “Her şey Din için” inancı kayboldu. Ve Müslümanlar saltanat ve diktatör rejimleri uğruna ulu’l-emr zihniyetinin kulları oldular. Ulu’l-emr, nasıl olursa olsun lâ yüs’el bir hâle getirilip kutsallaştırıldı. Bugün, dünyanın çeşitli yerlerinde Müslümanları ezen Ulu’l-emr’ler, Yezid zihniyetinin mirasçıları oldular ve kendileri için dokunulmazlık kanunları çıkartarak, saltanatlarını sürdürdüler, sürdürüyorlar. Ve sarıklı, cübbeli veya kravatlı üniversite hocaları, bunlara itaatin vacip olduğunu anlatırlar, akademik veya cami kürsülerinde…
Bu saltanatların o dönem amansız düşmanı Ebu Zerri’l-Ğıfârî (r.a) diyor ki: “Allah, ma’rûfu emredip onu terk edene ve münker’den nehyedip onu yapanlara lanet etsin!”
19.07.2024
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Hutbe: Muharrem ayı hicret gibi Kerbelâ’yı da hatırlatır
https://youtu.be/vBr8zZXqP20
232
önceki yazı
1 yorum
Yeryüzünün sahibi Allah’tır…
Bizler Vahiyle ALLAH’A kul olmalıyız ve Allah’ın izniyle Yezidlere karşı koymalıyız…
Zalim ırkçı kâfire lânet olsun…