Modern Hayat Helal Kavramını Öteliyor…
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor.Bu haftaki konuşmacı Helal Gıda konusunda araştırma ve standartlar oluşturma konusunda çalışmaları bulunan GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kâmi Büyüközeridi. Modern ,liberal hayatın “helal “ kavramını ötelediği laik zihniyette, Müslüman olarak yaşamaya çalışan bizlerin hassasiyetlerimizi korumamız açısından herkesin ihtiyacı olan bilgilenme ve yediğimiz gıdaların helalliği önem arzetmektedir.
İLKAV Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferans, büyük bir katılımla.Emrullah Ayan’ın Kuranı Kerim den seçmiş olduğu ilgili ayetleri okuması ile başladı. Daha sonra sözü alan Dr.Hüseyin Kamil Büyüközer bizim olmayan modernitenin ve Kapitalist sistemin sadece kar güdüsü ile üretimini gerçekleştirdiğini,bizim ise Müslüman olarak kazancımızdan yediğimiz içtiğimiz şeylere kadar Allah’ın belirlemiş olduğu sınırlar ile sorumlu olduğumuzun altını çizdi.Özellikle yeme içme konusunda kendimizin ve çocuklarımızın fıkhi manada helal gıda yemesinin iyi ve sağlıklı mümin şahsiyetler oluşmasında önemini vurguladığı konuşmasının özetini konferansa katılamayan kardeşlerimiz için aşağıda veriyoruz.
BİZE AİT OLMAYAN MODERNİTENİN HELALLİK SORUNU ……
Kur’an ve sünnet bize kolayca anlaşılabilecek kurallar bildirmiştir. Yakın zamanımızda, bizim dışımızda gelişen gıda endüstrisi ise, gittikçe yaygınlaşarak her gün yediğimiz ekmek, yoğurt gibi klasik yiyecek ve içeceklerimiz dahi yeni teknolojilerle üretilir duruma gelmiştir. Bunun yanında bilinmeyen bir çok yeni gıda çeşidi ortaya çıkmıştır. Cola, ciklet, ketçap, mayonez, cips vb gibi. Bu durum Müslüman tüketiciyi kolayca çözemediği iki soru ile karşı karşıya bırakmıştır.
Birincisi; Modernitenin sunduğu yiyecek ve içecekler Helal mi?
İkincisi; Modernitenin sunduğu yiyecek ve içecekler sağlığımıza uygun mu?
Günümüzde gıda, kozmetik ve ilaç sektörlerinde en büyük problem bu ürünlerin üretiminin teknoloji, ham madde ve katkılar bazında gayrimüslim güçlere bağımlı olarak yürütülmesidir. Daha da önemlisi bu sektörlerde küresel mafyanın da rol alabilmesidir. Bu güçlerin her ülkede kolları, ayakları vardır. Bunların, aslında insanları sömürerek kazanmanın dışında hiçbir düşünceleri yoktur. Hatta Yahudi kökenli mafyalarda, Tevrat’ın tahrif edilmesi ile oluşturulmuş kaynak kitapları olan talmut’ un öğretileri içerisinde ırklarından olmayanların insan olarak bir değer taşımadıkları, öldürülmeleri, nesillerinin köreltilmesi ve sömürülmeleri dini birer emir olarak sunulması sebebi ile daha da büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek zorundayız.
Farkında olmadan, sinsi propagandalarla bize dayatılan ve her geçen gün bizi biraz daha bu güçlere bağımlı kılan, hastalıklarımızı, dertlerimizi artıran, neslimizi zayıflatan bu yaşam tarzından, bu moderniteden süratle uzaklaşmada irademizi ortaya koyarak boykot mekanizmasını her an canlı tutarak bizi biz yapan yaşam tarzımıza dönüşümüzü sağlamak, çözümlerin başında gelmektedir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Kur’ani emre uygun olarak bilmeye bilinçlenmeye karar vermek. Bildikçe, bilinçlendikçe yanlış olduğunu gördüğümüz alışkanlıklarımızı terk etme kararlılığını göstermek. Bütün bunlar birlikte yürütülmesi icabeden çözümlerdir.
Modernitenin önümüze çıkardığı büyük problemler
Ülkemizde modernite adına bize dayatılan bu yaşam tarzının meydana getirdiği ve son yıllarda büyük artış gösteren kalp-koroner, kanser, yüksek tansiyon, astım, allerji gibi hastalıklar arasında Alzheimer hastalığı da önem arz etmektedir.
Şu tespiti kesin çerçeve içerisinde ve açık kalplilikle yapmak zorundayız ki, İslam ümmetine musallat olmuş iki çeşit düşman bulunmaktadır. Bunlardan biri Kapitalisti ile, sosyalisti ile, hıristiyanı ile, yahudisi ile, budisti ile, putperesti ile dünyaya egemen olmaya çalışan şer güçler ise; diğer düşman ise, maalesef tohumları asırlar önce atılmış, ‘dinde ıslahat’ ‘dinde reform’ yaygarası peşinde bilerek veya bilmeyerek koşuşturan içimizdeki gafillerden oluşmaktadır. Bu düşmanlar ne yazıktır ki dışımızdaki şer güçlerin işlerini kolaylaştırmaktadırlar. Global dünyada yükselen değer olan İslam gücünü kırabilmek için düşman, askeri ve siyasi gücünü en acımasız, en zalimane şekilde uygularken; diğer yandan da İslam itikadını ve kendine dönme azmini zaafa uğratabilmek için içimizdeki gafilleri kullanarak ‘paralel müslümanlık’, ‘light İslam’, ‘ılımlı müslümanlık’ safsataları ile kendi inanç ve kültürlerinden oluşan ‘modernitelerinden’ kopmaları önlemeye ve dayattıkları yaşam tarzına devam ettirmeye çalışmaktadırlar.
Batı modernitesinin ortaya koyduğu sayısız planlarından biri de insanların boğazına hükmetmektir. Batı bu hususta muvaffak olmak için çok emek sarf etmiş, çok çalışmış ve neticede de hakikaten başarmış, insanların ve hatta hayvanların gıda üretimini adeta kontrolü ve tekeline almıştır.
Hayatın her safhasında tahrifat ve ifsat hareketinin bedbaht figüranlarını tv ekranlarında ve basılı medyada seyretmekteyiz. Evlilikte nikahı dini bağlardan kopartmaya çalışanlar, tesettürün önemini yok etmek için dini kullananlar, hadis ve sünnetten uzaklaştırmak için kitaptan ahkam uyduranlar, faizli alış verişlere izin verenler ve yediğimiz içtiğimiz gıdalarda, dayatılan moderniteye uymaya yönelik fetvalar verenler vazife başındadırlar. Peki biz Müslümanlar, bizler vazife başında mıyız?
Bütün dünya, yoğurdu Müslümanların bir ürünü olarak tanıdığı halde maalesef bugün başta Türkiye olmak üzere bütün İslam ülkeleri milli gıda maddeleri yoğurdu bile batı modernitesinin teknolojik metoduna göre üretmeye mahkum olmuş durumdadır. Daha da kötüsü büyüğü, küçüğü, yerlisi, yabancısı, mütedeyyin tanınanı, tanınmayanı aynı batının teknolojisi ile yoğurt üretirken jelatin kullandıkları biliniyor.
Batıda kaldığımız süre içinde batıyı bütün yönleriyle yakından tanımak ve tetkik etmek imkânını bulduk. Tanıdıkça dehşete düştük. Batı şeytanla öyle güçlü ittifaklar kurmuş ki, insanın ana rahmine düşmesinden, mezara kadar temiz ve salim kalmaması için akla hayale gelebilecek ne kadar plan ve tedbir varsa, büyük bir titizlikle bunları yerine getirmeye çalışmıştır. Allâh(c.c)’ı ve Allah(c.c)’ın insanlara bahşettiği Kur’an’ın hakikatlerini inkar ettirmek yolunda asırlar boyu kafa patlatan Batının bu korkunç ihtiras gücüne karşı, inananların Kur’an’a ve onun getirdiği hakikatlere çok daha sağlam bir şekilde yapışmak mecburiyetleri vardır.
Yaşam tarzımız üzerinde biraz zaman ayırarak düşünmemize, tefekkür etmemizene dersiniz? “
Konferans katılımcılardan gelen çok soruların cevaplanmasından sonra,beraber kılınan ikindi namazı ve geleneksel hale gelen simit ve çay ikramı ile sona erdi.
Konferans ile ilgili sunumları buradan indirebilirsiniz:
ppt sunumlar: hzm_sunum
1. Bölüm:
2. Bölüm: