Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa BASIN AÇIKLAMALARI Mısırlı Darbecilerin İdam Kararları, İhvan´ı Yok Etme Çabaları…

Mısırlı Darbecilerin İdam Kararları, İhvan´ı Yok Etme Çabaları…

by İlkav Editor
3,8K 👁
A+A-
Reset

Ankara da Müslümanlarla Dayanışma Platformu (Akabe AKEV-Genç Birikim-İLKAV-Vahdet) Mısır da 683 İhvan mensubuna verilen idam kararlarını ve Sisi ‘nin ihvanı bitireceğiz şeklindeki ifadelerini protesto etmek ve Mısırlı ihvan Müslümanlarına destek amacı ile  elçilik önünde bir araya geldi.

 

Yağmurlu bir Ankara akşamında duyarlılıklarını gösteren Ankara Müslümanlar  zalimce ve haksız yere verilen idam kararlarını  kınarlarken, ”İhvana Selam, Direnişe Devam”, ”Müslüman Uyuma Kardeşine Sahip Çık”, ”İhvan Üzülme, Ümmet Seninle”, "İslami Hareket Engellenemez”, gibi  Tevhid ve tekbirler eşliğinde sloganlar attılar. Dakikalar içinde yüzlerce kişiye verilen idam kararları ve Darbeci Sisi'nin cumhurbaşkanı seçilirsem ihvan diye bir şey kalmayacak ifadeleri basın açıklamasında kınandı.

 

Ekitap için tıklayın

Basın açıklaması Genç Birikim Dergisi yazarı Ali Kaçar’ın açılış konuşması ile başladı. Kaçar konuşmasında özetle şu hususlara değindi:

 

"İhvan mensupları gerek Hasan el-Benna döneminde ve gerekse sonraki dönemlerde insanlık dışı muamelelere tabi tutulmuş, en tabii, en makul talepleri bile zorbalıkla ve vahşi yöntemlerle bastırılmıştır; idam edilmeler, tecavüzler ve katliamlar hiç eksik olmamıştır.  1949’da Hasan el-Benna şehid edilmiş, 1954’de Abdülkadir Udeh ve arkadaşları idam edilmiş ve Seyyid Kutub’un da aralarında bulunduğu binlerce İhvan mensubu ise zindanlara atılmıştır. Zindanlara atılan Müslümanlar akıl almaz insanlık dışı işkencelere tabi tutulmuş, bu işkencelerde çok sayıda Müslüman kadın ve erkek katledilmiştir. Bu kadarla da yetinmeyen dönemin Firavunu Cemal Abd’u-Nasır yıllarca zindanda tuttuğu Seyyid Kutub’u ve arkadaşlarını 1966’da idam ederek yeni bir vahşete imza atmıştır. Firavun Nasır’ın asıl amacı İhvan’ı bütünüyle bitirmekti.

 

"Ama İhvan bit(irile)medi, tersine gelişti ve sınırları aşarak evrensel bir İslami hareket haline dönüşmüş oldu. Suriye’de, Irak’ta, Ürdün’de, Libya’da, Sudan’da, Tunus’ta ve daha birçok yerde İhvan’ın şubeleri açıldı. Türkiyeli Müslümanlar da, İhvan ve liderleriyle 1960’lı yıllardan itibaren tercüme edilen İhvan önderlerinin eserleriyle tanıştı ve tevhidi bilinçlenme de o dönemlerden itibaren başlamış oldu. Dolayısıyla İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin, Türkiyeli Müslümanlar üzerinde unutulmayacak derecede hakkı ve emeği bulunmaktadır. Bugün, onların yanında durarak, onlara destek vererek, onların üzüntü ve sevinçlerini paylaşarak, az da olsa bir katkıda bulunmak onlara olan borcumuzu ödemeye çalışmanın yanında Müslüman olarak ahde vefanın da vazgeçilmez bir gereğidir. Bugün Mısır’da idam kararı verilen bayan ve erkek kardeşlerimiz mahkemenin bu kararını gülerek, hiçe sayarak ve umursamayarak karşılamışlardır. Bu Müslümanların tavrı tıpkı, Firavun’un sihirbazlara ben sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip ibret-i âlem için şu hurmalığa asacağım dediği zaman, henüz Müslüman olmuş bu sihirbazlar, ‘senin bize vereceğin ceza sadece bu dünyada geçerlidir, ya Rabbimizin bize vereceği ceza’ şeklinde gösterdikleri tavra ne kadar da benzemektedir."

 

Açılış konuşmasından sonra basın açıklamasını İLKAV yönetiminden Emrullah Ayan yaptı.Ayan konuşmasında, "dakika başına 76 idam düşen bu idam kararları, yargısız,  hukuksuz ve hatta kanunsuz bir zorbalıkla verilmiş, korku ve sindirme amaçlı tam bir hukuk cinayeti hükmündedir. Bu alçakça cinayetleri gerçekleştirmeye yönelen vahşi Mısır darbecilerini protesto ediyor, Allah'ın, meleklerin ve bütün lanet edicilerin laneti üzerlerine olsun diyoruz. Tüm dünyanın sergilenen bu sahte yargılama şovuna sessiz kalmasını, güya darbe karşıtı olan, ancak akan kan Müslüman kanı olunca susan ikiyüzlü demokrat batıyı da aynı derecede lanetliyor ve kınıyoruz. Bunun yanında halkı Müslüman olan ülkelerin batının merhametine bel bağlayan, şaşkın, çaresiz ve sinmiş işbirlikçi yönetimlerini de protesto ediyor ve kınıyoruz" ifadelerini kullandıktan sonra şu hususlara değindi.

 

“Darbe sürecinin şiddete dayalı etkisi ve emperyalist devletlerin desteğiyle cumhurbaşkanlığına kendini taşıtmak isteyen Sisi'nin, batılı bir televizyon kanalına yaptığı “İhvan, Mısırlıların gözünden düştü. Bu düşünceyle tekrar barış olmayacak. Benim cumhurbaşkanlığı dönemim boyunca İhvan diye bir şey olmayacak” şeklindeki açıklamaları, demokratik dünyanın ve işbirlikçileri olan darbecilerin, İslam ve onun temsilcileri karşısında ne kadar aciz ve çaresiz kaldıklarını ve ancak yok ederek başa çıkabileceklerine inandıklarını ortaya koymaktadır. Hak karşısında batılın hali işte budur, çaresizlik ve acz içinde kalmaktır. Batı işbirlikçisi darbeci Sisi'nin farklılıklara tahammül edemeyip düşman ilan eden ve yok etmeyi planlayan bu despotça açıklamaları, aynı zamanda bu açıklamalara karşı sesiçıkmayan ve desteklerini ısrarla sürdüren demokratik emperyalistlerin ne kadar özgürlükçü olduklarını da bir kez daha ifşa etmektedir.

 

"Hak davanın amacı, insanlığı bu batıl sapkın rejimlerin sömürü ve adaletsizliğinden ve batılın temsilcilerinin her türlü zulmünden kurtarmaktır. Bundan dolayı Hak dava olan İslam, ilahlık ve hakimiyet hakkını gasp eden tağutları uzaklaştırıp yeryüzüne tek ilah olan Allah’ın hükmüyle hükmeden adalet sistemini yerleştirmekle insanın onurunu koruma altına almayı, fıtratı koruyup geliştirmeyi, herkes için adaleti ikame etmeyi hedeflemektedir. Bu sebeple bu Hak davanın müntesipleri, şirk sistemlerinin kuşatması altında, sistem içi demokratik zeminlerde hükümet arayışına asla girmemeli, daima ve her şartta mutlaka sistemi değiştirmeye ve bu amaçla İslami davet, eğitim ve şahidlik sorumluluklarını yerine getirerek toplumu vahiyle dönüştürüp İslami toplumu inşa etmeye kilitlenmeli, bu hedefe yönelik Kur'ani bir inkılaba yoğunlaşmalı ve Allah'ın vaadettiği yardıma müstahak olma halini kazanmalıdırlar. Bizlere yakışan, bu izzetli, ilkeli duruşumuzu, Resulün (s) önderliğindeki ilk Kur'an neslinin Mekke-Medine sürecinde yaşanmış güzel örnekliğinde ortaya konmuş yoldaki işaretleri esas alarak sürdürmeye ve bu hak yoldaki insani ve İslami sorumluluklarımızı yerine getirmeye ısrarla ve temel ilkelerimizden taviz vermeden devam etmektir.

 

"Sonuç olarak, dünyanın gözü önünde cereyan eden ve insanlık adına utanç verici olan, insan onurunu ve haklarını ayaklar altına alan, bu hukuksuz, zorba ve vahşi uygulamaları kınıyor, her türlü desteğimiz ve dualarımızla Mısır halkının ve mazlumlarının yanında olduğumuzu bildiriyoruz. Mısırlı kardeşlerimizin tevhidi ilkeleri koruyan ve sistem içi hükümet arayışları yerine Kur'ani inkılabı hedefleyecek İslami direniş ve mücadeleleriyle dayanışma içinde olacağımızı ilan ediyoruz."

 

Basın açıklaması Vahdet Vakfı'ndan Muhittin Özdemir hocanın duası ile son buldu.

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ.

MISIR DARBECİLERİNİ ve KEYFİ İDAM KARARLARINI PROTESTO EDİYORUZ

 

Sayın basın mensupları,

Değerli Müslümanlar,

Bildiğiniz üzere, Mısır’da 3 Temmuz darbesinin Müslüman Kardeşlere yönelik sınır tanımaz zulümleri yeni boyutlar kazandırılarak sürdürülüyor. Tam bir cinayet şebekesi hüviyetindeki katil cuntacıların emrindeki idam mangası niteliğindeki hukuksuz mahkemeler bini aşkın İHVAN üyesi için idam kararları vermiş bulunuyor. En son kararda İhvan-ı Müslimin Hareketi lideri Muhammed Bedii’nin de aralarında olduğu 683 kişi daha sadece dakikalar süren acele bir kararla idama mahkum edildiler. Geçen ay da aynı aceleyle ve adaleti katleden bir başka kararla idama mahkum edilen 529 kişiden 37’si hakkındaki idam kararını onaylayan mahkeme, aynı davadan 492 kişinin cezasını ise müebbet hapse çevirdi. İşte bizler, Sisi cuntasının işlediği katliamların suç ortağı olan darbe yargısının verdiği bu vahşi kararların karşısında Müslüman Kardeşlerimizi yalnız bırakmamak, darbecileri ve bu kararlara imza atan yargıçlar çetesini  protesto etmek için bugün burada toplandık.Çok boyutlu zulümlerle, baskılarla ve ceza evlerine doldurarak, katliamlar ve idamlarla yok ederek İHVAN direnişini kırmak isteyenler, her şeye rağmen direnişe devam eden bu fedakâr insanların azmi karşısında çılgına dönmekte ve yeni zulümlerle şiddet dozunu arttırarak sonuç almaya çalışmaktadırlar.

 

Allah (c), vahiyle belirlenmiş çok istisnai haller dışında insanın öldürülmesini yasakladığı, canı aziz kılıp, haksız yere bir insanın canına kıymanın ise bütün insanlığı katletmek gibi olduğunu ilan ettiği halde, insan hayatıyla bu kadar kolay ve süratli verilen hukuksuz kararlarla oynayabilmek ancak Rabbine ve fıtratına yabancılaşarak hayvandan aşağı düşmüş canilerin işi olabilir. Üstelik darbe yapıp binlerce darbe karşıtı mazlumu tanklarıyla,  silahlarıyla katleden darbeci generaller çetesinin ve bu katliamlarda kullandıkları Baltacı canilerin idam ile yargılanmaları hakkın gereği olduğu halde, bu büyük zulme karşı silahsız direniş sergileyerek hak ve adalet talep edenlerin idama mahkum edilmeleri, zalimlerin alçaklıkta sınır tanımayan mantığını ele veren katmerli bir zulmü oluşturmaktadır.

 

Yine bilindiği üzere, Mısır'ın halk iradesiyle seçilmiş olduğu halde darbeyle devrilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de dört ayrı davadan yargılanmaktadır.  Zalim ABD, AB ve İsrail ile işbirliği halindeki Mısır cuntası, yaptığı işkence, zulüm ve katliamlardan sonra bir de zulüm mahkemelerinde yüzlerce masum Müslüman'ın idamına karar vererek Müslüman Mısır halkının gözünü yıldırmak, onları sindirmek, hür ve bağımsız iradelerini yok etmek ve sonuçta adaletsizliğe dayalı despot rejime itaate zorlamak istemektedir. Böylece Mısır halkının kaderi üzerinde söz sahibi olması engellenmek, halkın iradesine ipotek konarak zorla batı çıkarları ve seküler değerleri istikametinde yönlendirilmek istenmektedir. Zaten yaklaşık bir asırdır bölgedeki Müslüman halklar batılı liberal ve sosyalist demokrasiler tarafından desteklenen diktatörlerce kaynakları çalınarak, her türlü zulmün pençesinde inletilerek zorbaca yönetilmektedirler. Yani bölgedeki halklara zulmeden despot rejimler, diktatörlükler, şeyhlik ve sultanlıklar, hepsi batılı liberal ve sol demokrasilerin eseri oldukları gibi, şimdi de halkların ayaklanarak kaderleri üzerinde söz sahibi olmaya çalıştıkları süreçte, Mısır'daki darbenin de, Suriye'deki Müslüman katliamının da arkasında aynı demokratik devletler yer alıyorlar.

 

Darbe sürecinin şiddete dayalı etkisi ve emperyalist devletlerin desteğiyle cumhurbaşkanlığına kendini taşıtmak isteyen Sisi'nin, batılı bir televizyon kanalına yaptığı “İhvan, Mısırlıların gözünden düştü. Bu düşünceyle tekrar barış olmayacak. Benim cumhurbaşkanlığı dönemim boyunca İhvan diye bir şey olmayacak” şeklindeki açıklamaları, demokratik dünyanın ve işbirlikçileri olan darbecilerin, İslam ve onun temsilcileri karşısında ne kadar aciz ve çaresiz kaldıklarını ve ancak yok ederek başa çıkabileceklerine inandıklarını ortaya koymaktadır. Hak karşısında batılın hali işte budur, çaresizlik ve acz içinde kalmaktır. Batı işbirlikçisi darbeci Sisi'nin farklılıklara tahammül edemeyip düşman ilan eden ve yok etmeyi planlayan bu despotça açıklamaları, aynı zamanda bu açıklamalara karşı sesi çıkmayan ve desteklerini ısrarla sürdüren demokratik emperyalistlerin ne kadar özgürlükçü olduklarını da bir kez daha ifşa etmektedir.

 

Bölgede olup biten bütün bu zulümler, sömürüler, darbeler, kitlesel idam kararları, bir inancın müntesiplerini topluca yok etme planları, ABD, AB ve bölgedeki işbirlikçileri İsrail terör devleti ile İslam'a ve ümmete düşman olan Suudi Arabistan ve Körfez Emirliklerince desteklenmektedir. Bazılarının samimi olmadığı açık olan zayıf içerikli kimi eleştirel açıklamalarına rağmen hiçbir yaptırım kararı almamaları, darbecilere desteklerini sürdürmeleri bu kifayetsiz eleştirilerin kamuoyuna yönelik imaj oluşturma amaçlı açıklamalar olduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik ABD'nin tam da bu kitlesel idam kararları sürecinde, daha önce durdurduğunu açıkladığı Mısır'a askeri silah yardımını yeniden serbest bırakma kararı da bu iki yüzlülüğün ve ahlaksız desteğin bir başka göstergesi olarak dikkat çekmiştir. Üstelik başta ABD olmak üzere, bütün bu emperyalist devletlerin ve işbirlikçileri olan bölge diktatörlerinin desteğiyle, Mısır'da yapılan darbe, katliamlar ve verilen idam kararları dünya halklarına “demokrasiyi inşa etme çabası" olarak gösterilmekte ve utanmazca sahiplenilmektedir. Aslında bu durum, kimi Müslümanların maslahat umarak ve büyük bir hata yaparak peşine takıldıkları "demokrasi"nin nasıl vahşi bir sömürü ve katliam mekanizması ve sömürücü liberal finans kapital diktatörlüğünün elinde nasıl bir aldatma enstrümanı olduğunu, ayrıca nasıl bir fıtrat ve İslam düşmanlığını esas aldığını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Hatta bu demokratik gerçeklik, hukuksuz ve yargısız infazı esas alan idamlara karşı zalimden yana suskunlukla, görmeyen gözlerin, duymayan kulakların, anlamayan idraklerin bile harekete geçmesini sağlayacak kadar çarpıcı bir uyarı ve sarsıcı bir çığlık olarak gündeme düşmüş bulunmaktadır.

 

Mısır'daki hukuksuz yargılamalarda uluslararası hukuk standartlarına da uyulmamakta, savunmalar alınmamakta, hukuki yargılama yerine keyfi yargı vahşeti uygulanmaktadır. Yaşananlar, Türkiye’deki önce idam edip sonra tanıkların dinlenmesine karar veren istiklal mahkemeleri vahşeti gibi insan aklı ve vicdanı ile alay eden zalimane bir yargılama sürecini oluşturmaktadır. Bu yüzden Mısır'da tam bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Halbuki bir insana yapılan haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş tehdittir. Böyle büyük bir haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Mısır cuntası fıtratı bozuk dikta yargıçlarına tetikçilik görevi vermiştir. Baltacılardan kurtulanlar yargıçlar çetesi tarafından düzmece yargılamalarla infaz edilmek ve halk susturulmak, sindirilmek ve darbecilere teslim olmaya zorlanmak istenmektedir. 

 

Mısırdaki darbe karşıtlarına ve Müslümanlara verilen keyfi, seri ve kitlesel idam kararları en ileri derecede hukuksuzluğu ve hatta kanun devleti olabilmeyi başarmış kimi diktatörlüklerde bile rastlanmayacak derecede kanunsuzluğu, aşırı derecede keyfiliği ve bütün unsurlarıyla tam bir insanlık suçunu ifade etmektedir. Alçakça hesaplarla verilen bu vahşi kararlar, aslında  tüm dünya insanlığını meydanlara dökecek derecede insanlık onurunu hedef alan, insani değerlerle alay eden, insanı aşağılayan, insan aklı ve vicdanıyla alay etmek anlamına gelen kararlardır. Ama maalesef, zihinleri modern seküler paradigmanın sapkın değerleriyle işgal edilmiş, hevanın ilahlığıyla ruhları kirletilip kendine ve Rabbine yabancılaşması sağlanarak insanlık dışı bir hale getirilmiş, çıkar eksenli hareket eden, haz ve menfaat peşinde koşan hayvandan aşağı düşürülmüş büyük çoğunluğuyla insanlık utanç verici bir sessizlikle seyretmektedir. Türkiye'de de, Batı'da da seküler aydınların ve yazarların, liberal ve sol çevrelerin, "demokratik hükümetlerin" büyük ekseriyeti bu büyük utancı sapkın inançlarının fıtratlarında yol açtığı erozyon, yozlaşma sebebiyle doğal bir hal olarak yaşamaktadırlar. Bu sebeple, Mısır'da yaşanan vahşet, liberal demokrasilerin, seküler sistemlerin, batıl modellerin ortak zulmüdür. Yaşanan olay, demokrasi ve liberalizm adına desteklenen, aynı sapkın seküler paradigmanın sosyalist ve sol versiyonlarının da seyrettiği tam anlamıyla demokratik bir zulümdür.

 

Bu derece keyfi idam kararları eğer 3-5 Yahudi ya da Hıristiyan için verilseydi ya da balinalara yönelik bir kıyım söz konusu olsaydı tüm dünya kamuoyu ayağa kalkardı, söz konusu olan Müslümanlar olunca, dakikalar içinde bini aşan sayıda idam kararı verilmesini utanmazca seyrediyor ve hatta çoğu destek de veriyor.

 

Dakika başına 76 idam düşen bu idam kararları, yargısız,  hukuksuz ve hatta kanunsuz bir zorbalıkla verilmiş, korku ve sindirme amaçlı tam bir hukuk cinayeti hükmündedir. Bu alçakça cinayetleri gerçekleştirmeye yönelen vahşi Mısır darbecilerini protesto ediyor, Allah'ın, meleklerin ve bütün lanet edicilerin laneti üzerlerine olsun diyoruz. Tüm dünyanın sergilenen bu sahte yargılama şovuna sessiz kalmasını, güya darbe karşıtı olan, ancak akan kan Müslüman kanı olunca susan ikiyüzlü demokrat batıyı da aynı derecede lanetliyor ve kınıyoruz. Bunun yanında halkı Müslüman olan ülkelerin batının merhametine bel bağlayan, şaşkın, çaresiz ve sinmiş işbirlikçi yönetimlerini de protesto ediyor ve kınıyoruz.

 

Halbuki, İslam Konferansı, Arap ve Afrika Birliğinin, aynı şekilde BM ve AB’nin, ABD, Çin, Rusya ve Hindistan’ın, insani değerlere ve insanlığa karşı bu cüretkar meydan okuma karşısında seslerini yükseltmeleri söz konusu olsa bu vahşetin gerçekleşmesi asla mümkün olamaz. Bu bakımdan bu vahşet hepsinin ortak eseri halini almaktadır. Mısır darbesine destek veren ve bugüne kadar akan Müslüman kanına eli bulaşmış bulunan Suudi rejimi ve BAE, insanlık tarihinde bu vahşetin de müsebbibi olarak lanetle anılmak istemiyorlarsa, bu konudaki zalimane tutumlarını yeniden gözden geçirmelidirler. Yoksa bu lanet ve bu nefretin tutuşturacağı ateş onları da yakacaktır.

 

Sonuç olarak, dünyanın gözü önünde cereyan eden ve insanlık adına utanç verici olan, insan onurunu ve haklarını ayaklar altına alan, bu hukuksuz, zorba ve vahşi uygulamaları kınıyor, her türlü desteğimiz ve dualarımızla Mısır halkının ve mazlumlarının yanında olduğumuzu bildiriyoruz. Mısırlı kardeşlerimizin tevhidi ilkeleri koruyan ve sistem içi hükümet arayışları yerine Kur'ani  inkılabı hedefleyecek İslami direniş ve mücadeleleriyle dayanışma içinde olacağımızı ilan ediyoruz. Allah onların ve bizlerin ayaklarımızı sırat-ı müstakıminde sabit kılsın. Zalimlere karşı tevhid ve adalet mücadelemizde sabır ve direnme gücümüzü arttırsın, muzaffer kılsın inşallah. Zalimler, kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Rabbimiz, katil darbecileri, destekçileri emperyalistleri, tüm zalimleri ve Mısır'ın idam mangası yargıçlar çetesini kahretsin. Yaşasın zalimler için cehennem.

Katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyoruz.

 

                               MÜSLÜMANLARLA DAYANIŞMA PLATFORMU

(Genç Birikim Derneği, İLKAV Vakfı, Kardelen Derneği, Umran Hareketi, Vahdet Vakfı)

MÜSLÜMANLARLA DAYANIŞMA PLATFORMU

(Genç Birikim, İlkav Vakfı, Umran Hareketi, Kardelen Derneği, Vahdet Vakfı)

 

ALİ  KAÇAR'ın Konuşmasının Tam Metni

“Mısır denildiği zaman, akla firavunlar ve onların totaliter ve baskıcı yönetimleri ile zulümleri gelmektedir. Kur’an-ı Kerim de,  Hz. Musa ve Hz. Harun (as) kıssalarından bahsedilirken firavunların zulmü uzun uzun anlatılmaktadır. Mısır’da, bu zulüm asırlarca devam etmiştir. 20. Yüzyılda, İslam dünyasında işlenen zulümleri ve işgalleri sona erdirmek için İslam dünyasında birçok oluşum gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. İşte Müslümanların ümitlerinin kırıldığı, yılgınlığa düştükleri bir dönemde 1928’de Hasan el-Benna tarafından İhvan-ı Müslimin Hareketi kurulmuştur.

 

İhvan mensupları gerek Hasan el-Benna döneminde ve gerekse sonraki dönemlerde insanlık dışı muamelelere tabi tutulmuş, en tabii, en makul talepleri bile zorbalıkla ve vahşi yöntemlerle bastırılmıştır; idam edilmeler, tecavüzler ve katliamlar hiç eksik olmamıştır.  1949’da Hasan el-Benna şehid edilmiş, 1954’de Abdülkadir Udeh ve arkadaşları idam edilmiş ve Seyyid Kutub’un da aralarında bulunduğu binlerce İhvan mensubu ise zindanlara atılmıştır. Zindanlara atılan Müslümanlar akıl almaz insanlık dışı işkencelere tabi tutulmuş, bu işkencelerde çok sayıda Müslüman kadın ve erkek katledilmiştir. Bu kadarla da yetinmeyen dönemin Firavunu Cemal Abd’u-Nasır yıllarca zindanda tuttuğu Seyyid Kutub’u ve arkadaşlarını 1966’da idam ederek yeni bir vahşete imza atmıştır. Firavun Nasır’ın asıl amacı İhvan’ı bütünüyle bitirmekti.

 

Ama İhvan bit(irile)medi, tersine gelişti ve sınırları aşarak evrensel bir İslami hareket haline dönüşmüş oldu. Suriye’de, Irak’ta, Ürdün’de, Libya’da, Sudan’da, Tunus’ta ve daha birçok yerde İhvan’ın şubeleri açıldı. Türkiyeli Müslümanlar da, İhvan ve liderleriyle 1960’lı yıllardan itibaren tercüme edilen İhvan önderlerinin eserleriyle tanıştı ve tevhidi bilinçlenme de o dönemlerden itibaren başlamış oldu. Dolayısıyla İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin, Türkiyeli Müslümanlar üzerinde unutulmayacak derecede hakkı ve emeği bulunmaktadır. Bugün, onların yanında durarak, onlara destek vererek, onların üzüntü ve sevinçlerini paylaşarak, az da olsa bir katkıda bulunmak onlara olan borcumuzu ödemeye çalışmanın yanında Müslüman olarak ahde vefanın da vazgeçilmez bir gereğidir.

 

İhvan’a yönelik gerçekleştirilen idamlar, işkenceler, baskı ve zulümler çağdaş firavun Nasır öldükten sonra yerine geçen diğer firavunlar; Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde de devam etmiştir. Bütün bu baskılara, zulümlere, işkencelere, idamlara ve bunca katliamlara rağmen İhvan, 25 Ocak 2011’de başlayan halk ayaklanmalarında motor gücü görevini görmüş ve 2012’de yapılan parlamento seçimlerinde %47, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise %52 oranında oy almıştır.

 

Mısır, Arap dünyasının en önemli ülkesidir; Mısır’da meydana gelen bir değişim, kısa bir sürede bütün bölgeyi etkilemektedir. Zaten Siyonist İsrail’i, bölgedeki gerici krallık ve Şeyhlikleri korkutan da bu idi. Çünkü Mısır’da İhvan’ın başarılı olması halinde sıranın kendilerine geleceğini çok iyi biliyorlardı. Eğer İhvan yönetimi devam etseydi ne Siyonist İsrail kalabilirdi bölgede, ne de krallıklar ve Şeyhlikler! Bu nedenle bölgesel ve küresel güçler el birliğiyle Mursi yönetimine karşı bu darbeyi gerçekleştirmişlerdir.

 

Darbe sürecinde, halkın Ramazan ayında yaptığı milyonluk eylemlere yönelik 8 Temmuz’da, 27 Temmuz’da ve 14 Ağustos’ta gerçekleştirilen insanlık dışı saldırılarda binlerce masum insan katledilmesine rağmen sokakları ve meydanları terk etmemiştir. Halkın bu tavrı, sadece darbecileri panikletmemiş, aynı zamanda arkasındaki karanlık emperyal ve Siyonist küfür güçlerini de panikletmiştir.

 

Halkın eylemlerini sona erdirmekten acze düşen cunta yönetimi, 24 Mart’ta, İhvan üyelerine toplam 20 dakikada 529, yani dakikada 26 idam kararı verdi. Gerekçesi ise bir polisin öldürülmesi idi. Yani bir polisin öldürülmesine karşılık 529 idam! Cunta tetikçisi Minye Mahkemesi 28 Nisan’da bu idamların 37’sini onaylamış, 492’sini ise müebbet hapse çevirmiştir. Beşeri hukukun bile yüz karası olan bu mahkeme hızını alamayarak aynı gün aralarında İhvan’ın lideri/Genel Mürşidi Muhammed Bedii’nin de bulunduğu 683 idam kararı daha vermiştir. 683 kişilik idam kararı da toplam 9 dakikada yani dakikada 76 kişinin idam kararı verilmiştir.

 

Mısır cuntası bu kararlarla, Türkiye’de, Kemalistlerin giyotini olarak görev gören ve ‘önce idamına sonra tanıkların dinlenmesine’ kararı ile meşhur İstiklal Mahkemelerini yeniden hortlatmıştır. Ancak bilinmelidir ki, zulümde, küfürde yarışanlar, tarihin hiçbir döneminde başarılı olamamışlardır. Tarihin çöplüğü Abdulfettah Sisi’nin benzerleriyle doludur; Saddam Hüseyinler, Zeynel Abidinler, Sedatlar, Stalinler, Maolar, Mussoliniler, Bushlar, Kemalistler ve daha birçokları… Bugünkü zalimlerin yeri de yine tarihin çöplüğüdür…

 

Bu dava bedel ister. Bedel ödenmeden elde edilen kazanımlar çabucak elden çıkarılabilir. Bu nedenle bedeli ödenmeyen bir dava kolay kolay da devam ettirilemez. İşte bugün, Adeviye, Nahda, Ramses ve diğer meydanlarda İhvan’ın önderleri, Hasan el-Benna’ların, Seyyid Kutub’ların, Abdülkadir Udeh’lerin, Muhammed Kutub’ların, Zeynep Gazali’lerin, Emine Kutub’ların ateşledikleri kıyamı bedel ödeyerek sürdürmektedirler.

 

İnsanlık tarihi bize, gülerek ölüme gidenleri, en güçlü orduların bile yenemediğini defalarca göstermiştir. Bugün Mısır’da idam kararı verilen bayan ve erkek kardeşlerimiz mahkemenin bu kararını gülerek, hiçe sayarak ve umursamayarak karşılamışlardır. Bu Müslümanların tavrı tıpkı, Firavun’un sihirbazlara ben sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip ibret-i âlem için şu hurmalığa asacağım dediği zaman, henüz Müslüman olmuş bu sihirbazlar, ‘senin bize vereceğin ceza sadece bu dünyada geçerlidir, ya Rabbimizin bize vereceği ceza’ şeklinde gösterdikleri tavra ne kadar da benzemektedir.

 

Aslında sadece bu cezayı veren Minye mahkemesi değil, bu ceza karşısında sessiz kalan, destekleyen, ama’larla geçiştiren bölgesel ve küresel bütün güçler, sözde aydınlar, insan hakları savunucuları hepsi suçludur ve insanlık tarihinin utanç sayfalarında çoktan yerini almışlardır.

 

İhvan’a yapılanlar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Körfez destekli küresel bir İhvanı sindirme operasyonudur. Bu darbe ve idam kararlarının içerideki ayağı Selef(ç)i Nur Partisi ise küresel ayağı ise ABD, Siyonist İsrail ve diğer batılı ve doğulu bütün emperyal işgalci güçlerdir.”

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon