2,6K
Hutbe: Mısır’daki İdam Kararları ve Düşündürdükleri “Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Al-i İmran: 160) Mısır’ın darbeyle devrilen lideri Muhammed Mursi ile Müslüman Alimler Birliği Başkanı Karadavi, İHVAN lideri Bedii, Muhammed Biltaci ve Hayrat Şatır ile yüzlerce İHVAN mensubu kardeşimiz cunta yargısınca idama mahkum edildi ve bu idam kararları da onandı. Yani kendilerince idama dair süreci tamamladılar. Şimdi sıra idamların uygulanmasına kaldı.
Bildiğiniz gibi Mısır’da 3 Temmuz 2013'te Amerika’nın güdümündeki asker ve yargı bürokrasisinin yaptıkları bir darbeyle, halkın önemli bir kısmının desteğiyle iktidar olan İhvan temsilcisi hükümet ve Cumhurbaşkanı görevden uzaklaştırılıp tutuklanmışlardı. Müslüman Kardeşler öncü kadrosundan da yüzlerce kişi tutuklanmış, halktan binlerce kişi keyfi biçimde zindanlara doldurulmuş, şiddete başvurmadan darbeye itiraz edip direnenlerden binlercesi de meydanlarda cunta askerlerinin kurşunlarıyla hunharca katledilmişti. Bununla yetinilmemiş, darbeden sonraki süreçte, bir yandan seçim adı altında zoraki onaylatmayla darbeci general Cumhurbaşkanı yapılmış, diğer yandan da ihvan kadrolarından ve meydanlarda toplanan darbe karşıtı Müslümanlardan yüzlercesine, cunta emriyle dakikalar içinde verilen seri idam kararları gündeme getirilmişti.
Darbeciler önce ellerinden gelen her şeyi yaparak, katliam ve işkencelerle, tecavüz, baskı, yasak ve çok boyutlu zulümlerle İHVAN’a boyun eğdirmeye, İslami dirilişi ve direnişi bastırıp sindirmeye yönelik ne varsa uygulamaya koymuşlar ama sonuç alamamışlardır. Artık, bu kadar zulme rağmen bir türlü boyun eğdirip teslim olmaya razı edemedikleri bu onurlu Müslümanları kitlesel idam kararlarıyla teslim almaya çalışıyorlar. Bu sebeple, katil cuntacıların emrinde tam bir cinayet şebekesi ve idam mangası niteliğindeki hukuksuz mahkemeler bugüne kadar bini aşkın İHVAN üyesi için idam kararları vermiş bulunuyorlar. Bir süre önce İhvan-ı Müslimin Hareketi lideri Muhammed Bedii’nin de aralarında olduğu 683 kişi daha sadece dakikalar süren acele bir kararla idama mahkum edilmişlerdi. Ondan önce de aynı aceleyle ve adaleti katleden bir başka kararla idama mahkum edilen 529 kişiden 37’si hakkındaki idam kararını onaylayan mahkeme, aynı davadan 492 kişinin cezasını ise müebbet hapse çevirme oyununu oynamıştı.
İHVAN öncüleri ve destekçileri olan Müslümanlar, akıdevi olarak tavize yanaşmayan, Allah'ın hükümleriyle hükmetme hedefinden vazgeçmeyen, sadece demokrasiyi seçime indirgeyerek kullanmak suretiyle sistem içi hükümet arayışı içine girmek şeklindeki Nebevi yönteme aykırı bir yolu takip ettikleri için sıkıntıya düşmüş bulunan "yanlış yapan kardeşlerimiz"dirler. Velev ki kardeşlerimiz olmasalardı bile, böyle bir zulme muhatap kılındıklarında yine de onlara sahip çıkıp zalim darbecileri lanetlemek sorumluğumuz devam ederdi. İHVAN müntesibi kardeşlerimizin hukukunu savunmamız, zulme ve zalime karşı yanlarında yer almamız İslami sorumluluğumuz olduğu gibi, kendilerine de büyük bedeller ödeten yanlış yöntemleri konusunda Allah rızası için eleştirmemiz de aynı sorumluluğa dahildir. Yani takip edilen yanlış yöntem sebebiyle ortaya konmuş olan yanlış pratikten ibretler, dersler çıkarmamız, tekrar edilmemesi için hem kendilerini, hem de kendimizi ve diğer Müslümanları bu yanlış hakkında ve doğrusunun ne olduğu hususunda uyarmamız da aynı şekilde İslami sorumluluğumuzdur. Rabbimiz bu Müslüman kardeşlerimizin yardımcıları olsun ve onları bu cinayet şebekesinin elinden kurtarsın, onlara sabır ve direnme gücü versin inşallah.
Zalim ABD, AB, Siyonist İsrail ve Körfez ülkelerinin desteğine sahip Mısır cuntası, yaptığı işkence, zulüm ve katliamlardan sonra bir de zulüm mahkemelerinde yüzlerce masum Müslüman'ın idamına karar vererek Müslüman Mısır halkının gözünü yıldırmak, onları sindirmek, hür ve bağımsız iradelerini yok etmek ve sonuçta adaletsizliğe dayalı despot rejime itaate zorlamak istemektedir. Böylece Mısır halkının kaderi üzerinde söz sahibi olması engellenmek, halkın iradesine ipotek konarak zorla batı çıkarları ve seküler değerleri istikametinde yönlendirilmek istenmektedir. Zaten yaklaşık bir asırdır bölgedeki Müslüman halklar batılı liberal ve sosyalist demokrasiler tarafından desteklenen diktatörlerce kaynakları çalınarak, her türlü zulmün pençesinde inletilerek zorbaca yönetilmektedirler.
Halkın serbest iradesiyle siyasi kaderi üzerinde belirleyici olamaması, kendi kendini yönetecek konuma gelememesi için Türkiye'deki darbelerin de arkasında hep Batılı emperyalist demokrasiler yer aldılar. Bu darbeler için ve yerli halkı sürekli baskı altında tutmak üzere, zihinlerini işgal ederek devşirip köleleştirdikleri ve "bizim çocuklar" adını verdikleri asker ve yargı bürokratlarını, küresel kapitalizmin işbirlikçisi besleme büyük sermayedarları kullandılar. Yani bölgedeki halklara zulmeden despot rejimler, diktatörlükler, şeyhlik ve sultanlıklar ile darbelerin hepsi batılı liberal ve sol demokrasilerin eseri oldukları gibi, şimdi de halkların ayaklanarak kaderleri üzerinde söz sahibi olmaya çalıştıkları süreçte, Mısır'daki darbenin de, Suriye'deki Müslüman katliamının da arkasında aynı demokratik devletler yer alıyorlar. Aslında Mısır ve Suriye'de halkın iradesinin gerçekleşmesi bu büyük zulüm ve katliamlarla engellenerek, bölgedeki diğer işbirlikçi despot rejimler de rahatlatılmak, o ülkelerin halklarına da "sakın despotlara karşı kaderiniz üzerinde söz sahibi olmaya kalkmayın sizin de sonunuz böyle olur" şeklinde gözdağı verilmek istenmektedir. Bu yüzden, daha önce de olduğu gibi,
Mursi'nin dahil olduğu son idam kararları karşısında da bütün uluslararası kuruluşlar BM ve demokratik devletler ciddiye alınacak hiçbir tepki vermediler. Çünkü kendi çıkarlarını ve seküler sapkın değerlerini temsil eden zalim Firavun'un meydanlarda katlettikleri, emir eri yargıçlar eliyle idama mahkum ettikleri kişiler Müslüman'dırlar. Suriye'de de yüz binlerce masum insanı katleden diktatör de kendi seküler ideolojilerine bağlı olduğu için onun bunca katliamına müdahale etmedikleri gibi destekliyorlar. Müslümanlar yönetimlere gelmesin de ne olursa olsun diyorlar. Bir daha altını çizmeliyiz ki, bölgede olup biten bütün bu zulümler, sömürüler, darbeler, kitlesel idam kararları, bir inancın müntesiplerini topluca yok etme planları, ABD, AB ve bölgedeki işbirlikçileri İsrail terör devleti ile İslam'a ve ümmete düşman olan Suudi Arabistan ve Körfez Emirliklerince desteklenmektedir. Bazılarının, samimi olmadığı açıkça belli olan, zayıf içerikli kimi eleştirel açıklamalarına rağmen hiçbir yaptırım kararı almamaları, darbecilere desteklerini sürdürmeleri bu kifayetsiz eleştirilerin kamuoyuna yönelik imaj oluşturma, aldatma amaçlı açıklamalar olduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik ABD'nin tam da 500'ün üzerinde kitlesel idam kararları verildiği süreçte, daha önce kıstığını açıkladığı Mısır'a askeri silah yardımını yeniden serbest bırakma kararı alması da bu ikiyüzlülüğün ve ahlaksız desteğin bir başka göstergesi olarak dikkat çekmiştir. Üstelik başta ABD olmak üzere, bütün bu emperyalist devletlerin ve işbirlikçileri olan bölge diktatörlerinin desteğiyle, Mısır'da yapılan darbe, katliamlar ve verilen idam kararları dünya halklarına “demokrasiyi inşa etme çabası" olarak gösterilmiş ve utanmazca sahiplenilmiştir.
Aslında bu durum, kimi Müslümanların maslahat umarak ve büyük bir hata yaparak peşine takıldıkları "demokrasi"nin nasıl vahşi bir sömürü ve katliam mekanizması ve sömürücü liberal finans kapital diktatörlüğünün elinde nasıl bir aldatma enstrümanı olduğunu, ayrıca nasıl bir fıtrat ve İslam düşmanlığını esas aldığını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Hatta bu demokratik gerçeklik, hukuksuz ve yargısız infazı esas alan idamlara karşı zalimden yana suskunlukla, görmeyen gözlerin, duymayan kulakların, anlamayan idraklerin bile harekete geçmesini sağlayacak kadar çarpıcı bir uyarı ve sarsıcı bir çığlık olarak gündeme düşmüş bulunmaktadır.
Yukarıda yaptığımız tespitler ve daha niceleri gösteriyor ki, bölgemizde on yıllardır devam eden süreçte ardı ardına demokrasi zulümleri yaşanıyor. Mısır'da Batılı emperyalist demokrasilerin desteğiyle yapılan darbeyle de bir yenisi daha yaşanmış, yaşanmaya devam ediyor. Masum ve adil Müslümanlar demokrasi putperestlerinin saldırısına uğruyorlar. Bilindiği üzere demokrasi, seküler aklın ürettiği, vahye baş kaldıran bir hayat tarzıdır.
Mekke Müşriklerinin helvadan yaptıkları putları acıkınca yedikleri gibi, halk iradesinin egemenliği ve seçimle yöneticilerin belirlenmesi efsanesi de seküler zihniyetin çıkarları gerektirdiğinde, yani acıkınca kolayca yediği putudur. Demokrasilerde halk iradesinin belirleyici olduğu iddiasının sadece bir aldatmacadan ibaret olduğunu artık bütün Müslümanlar idrak etmelidirler.Demokrasi, teoride yasa yapma, yönetme ve yargılamada halkın iradesi üzerinde ilahi otorite dâhil hiçbir otorite kabul etmeyen, pratikte ise halkın iradesinin ilahlığını bile sağlayamayıp, bürokratik ya da büyük sermaye oligarşilerinin ilahlığına dönüşen modern cahiliye sisteminin adıdır. Buna rağmen Müslüman olmayanların despot rejimlere, baskı ve zorbalığa, haksızlık ve adaletsizliklere karşı çıkarak görece daha özgürlükçü demokratik sistemlere meyletmeleri kendi çerçevesinde ve batıl içinde makul ve tutarlı bir tercihtir. Müslümanların batıl despot rejimlere karşıtlığının, görece daha özgürlükçü olsa bile bir başka batıl sistem olan demokrasiye savrulmalarına yol açması ise, İslami kimlik, inanç ve tutarlılıkla bağdaşmayan bir tercihtir.
Demokrasi bir seçim yöntemi değil, fıtrat ile vahyin arasının kesilmesi sonucunda vahye düşmanlıkla kirlenip selim olma vasfını yitirmiş bulunan seküler aklın heva ve zannı ilahlaştırarak ürettiği şirk dini/ideolojisi/modeli/hayat tarzıdır. Allah’a karşı tuğyan etmeyi, şirki ve ifsadı esas alan bu dinin yani hayat tarzının, halkın seçimlerle yönetimleri belirlemesi aldatmacasını putlaştırarak bu put çevresindeki propagandayla insanları uyutup oyaladığını, bunun arka planında ise şirke dayalı seküler hayat tarzını dayattığını artık bütün Müslümanlar çok iyi anlamalıdırlar. Emperyalist demokrasilerin tek ilkeleri vardır, o da mazlum halkların kanı ve gözyaşı pahasına çıkarlarını koruyan hegemonyalar oluşturmak ve gerekirse katliamlar yaparak mutlaka sömürülerini sürdürmek. Bu sebeple, demokrasiyi sadece bir seçim yöntemi olarak kullanıp İslam şeriatıyla hükmetmek isteyenlere asla müsaade etmezler. İşte bunun için Mısır'da darbe yapıldı, binlerce Müslüman katledildi. Yüzlercesi dakikalar içinde verilen siyasi kararlarla idama mahkum edildiler. Bunun için Suriye'de yüz binlerce insan katledildiği halde seyrediyorlar, hatta el altından katil rejimi destekliyorlar. İşte seküler demokrasilerin sahipleri bu kadar alçaktırlar.Bu ahlaksız ve hukuksuz müdahale, Müslüman halkın kaderi üzerinde söz sahibi olması sırasının kendilerine de geleceği korkusu içindeki, bölgenin emperyalist işbirlikçisi diğer despot yönetimlerce takdirle karşılandı. Amerikancı Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere, bölgenin diğer taguti despot yönetimleri, körfez ülkeleri bu darbe girişimini sevinçle karşılayıp kutladılar.
Amerika başta olmak üzere, bu yerli işbirlikçilerin efendileri olan batılı emperyalist demokrasiler ise, seçimle gelip seçimle gitmek (halk iradesinin belirleyiciliği) putlarına sahip çıkıp darbeyi kınamak yerine, bu putlarını her zamanki gibi ahlaksız bir oburlukla yediler ve darbeye destek çıktılar. Zaten on yıllardır bölge halklarına zulmeden, sömürü, adaletsizlik ve katliamlarla kuşatan bütün dikta rejimlerinin ve darbecilerin arkasında hep emperyalist demokrasiler yer almışlardı. Alçakça destekledikleri bu despot kahyaları eliyle bölge halklarını kan, göz yaşı ve sefalete mahkum etmişlerdi. Bu sebeple de, bölge halklarının yerli despot rejimlerden kaçarken demokrasilere sığınmaya kalkmaları, kahyanın zulmünden kaçarken, bu zulmün esas banisi olan ağaya sığınmak gibi bir konuma düşmeleri anlamı taşıyacaktır.
Batılı emperyalist demokrasiler ABD, AB ve diğerleri, bırakın İHVAN gibi sistem içi seçimle gelip İslam şeriatıyla hükmetmeyi, laik-liberal-demokrat olmayı içselleştirmiş ve üstelik bunların İslam ile de bağdaştığını iddia ederek İslam'ı da tahrif etme yolunda yürüyen AKP hükümetinden bile tam razı değildirler. Bu sebeple, onu da emperyalist demokrasilerin kırmızı çizgilerine aykırı gördükleri her politikasından dolayı uyarıp operasyon çekerek (Gezi kalkışması, 17-25 Aralık olayları, Kobani ayaklanması vb operasyonlarla) hizaya sokma çabası göstermekten vazgeçmiyorlar. Çünkü onların razı olmaları için laik liberal demokrat olmanız gerekli ama yeterli değildir, yeterli olması için küresel emperyalist demokrasilerin çıkarlarını koruyan kırmızı çizgileri de ihlal etmeyecek bir teslimiyet içinde olmanız gerekmektedir. AKP hükümeti ve liderleri, laik, liberal ve demokrat olmak bakımından bir sorunları olmadığı halde, sadece bölgede yerli bir inisiyatif geliştirmek ve Filistin, Mısır, Suriye başta olmak üzere kimi bölgesel sorunlarda görece farklı ve kısmen bağımsız politikalar gütmek istedikleri için hizaya sokma amaçlı operasyonlara da bu yüzden muhatap kılınmaktadırlar.
19.06.2015