Hutbe: Fıtratlarını bozanlar “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30) Kıymetli mü’minler bugün Hicri Cemaziye’l-Evvel ayının 9’u 1447/Cuma. Allah Teâlâ tüm yaratılmışları ahenkli düzgün adalet üzere dengeli mutedil en uygun kıvamda yaratmıştır. Bunun Kur’an’da kavramsal karşılığı fıtrattır. Okuduğum âyette özellikle insan türüne işaretle tüm insanlığın hep aynı duygularla aynı şeylere ihtiyaç duyarak aynı özellikte Allah’ın koruması altında fesaddan canilikten küfür ve şirkten uzak bir halde yaratmıştır. Buna işaretle bir hadiste şöyle denir; “Her doğan İslâm fıtratı üzere doğar sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecûsî yapar…” Dünyaya gelen her bir ferdin temel ihtiyaçları ve zaafları aşağı yukarı aynıdır. Büyüdükçe çevre şartlarından etkilenerek kişilik, karakter ve ahlâkî umdeler gelişir. Fıtratlarındaki bekâ, neslin devamı için şehvet ve dindarlık içgüdülerini karşılamak üzere o zamana kadar almış olduğu kültür ve bilgiler istikametinde irade ve tercihleri ile kararlar alır. Fıtratı istikametinde tercihler yaparak metlüv vahyi hayatına hâkim kılma kararlılığını gösterip bir ömür bu hal üzere yaşarsa rabbimizin müjde verdiği “Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sonsuza kadar kalacaklardır.” hükmüne mazhar olup mutlu olanlar zümresine dahil olacaklardır. Fıtratlarını kirletip hayatlarını berbat edenler, hem kendilerine hem çevrelerine zarar verenler, günahı, her türlü zulmü yaşam tarzı haline getirenler ise hayatlarını hüsran ile sonlandırıp “Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: ‘Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın’ ” denilecektir. Burada inkâr edenler olarak vasıflandırılanlar sadece kâfirler değildir. Aynı zamanda verilen nimetlerin kıymetini bilmeden hoyratça israf edenler yani fıtratlarını hevaları istikametinde ifsad edenler dilleri ile bazı hakikatleri ifade etmelerine rağmen âyetin ifadesi ile hayatlarını boşa harcayarak helâk ve hüsrana düşenlerdir. Kur’an’ın haber verdiği üzere; tarih boyunca her insan topluluğuna rehber gönderilmiştir. “Şüphesiz Biz Seni, Hakk (Kur’an) ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içlerinde onlara bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.” (34/24) İnsan fıtratında bulunan akıl ve duyulara ek olarak elçi ve vahiy ile de desteklenmiştir. Ama bütün bunlara rağmen tarih boyunca hep kötülük yaygınlaşmış kötüler ön plana çıkmıştır. Kötülüğün dış destekçisi şeytana rabbimiz “(Ey iblisinsanlardan) Onlardan güç yetirdiklerini sesinle, vesvesenle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mal ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli (kuruntu) va’dlerde bulun (haydi sana fırsat!” denilmişti). Ancak şeytan, onlara sadece aldatmadan başka ne va’d edebilir ki?” (17/64) âyeti ile bu imtihan alanında fırsat vermiştir. Şeytanın evliyası olan nice nesiller dünyevî kazanç elde etmek ve keyiflerince yaşamak için fıtratlarını bozup şeytanî bir hayatı tercih etmişlerdir. Ancak fıtratlarını bozup bu şeytanî hayatı tercih edenler işte dünyayı felakete sürüklüyorlar. İşte son iki yılda Gazze’de yaşananlar; 500 bine yakın çoğu çocuk, kadın ve yaşlı sivil katledildi fıtratlarını bozmuş siyonist caniler tarafından ABD ve İngiltere’nin desteğinde % 85’i yıkılmış, tam bir harabeye dönmüş halen gıda vb. temel ihtiyaçların dahi çok kısıtlı karşılandığı bir Gazze, D. Türkistan, Keşmir, Mısır ve Türkiye’de yaşanan zulümler fıtratların bozulup hevanın ilahlaştırılması ve vahyin hayat dışına itilmesinin sonucu kimi failleri içerden, kimilerini de dışarıdan olmak suretiyle yeryüzünün fesadına sebep olmaktadır. İnsanın fıtratı bozulmasa nasıl kundaktaki masum günahsız bebekleri, ana-babalarını, tüm insanlığı o alçak katliamlarla yok edebilmektedir. Son günlerde bu ülkede yaşanan olaylara baktığımızda; 10-15 yaşlarındaki çocuklar dahi birbirlerini gözü dönmüşçesine bıçakladığını, yaraladığını ve öldürdüğünü görüyoruz. Gözü dönmüş ceza evi kaçkınları, suç makineleri, sokakta, trafikte ellerinde otomatik tüfeklerle hiç gözünü kırpmadan önüne kim çıkmışsa öldürebiliyor. Yazık değil mi bu anlamsızca öldürülen çocuklara, insanlara? Bu cinayetleri pervasızca işleyenler bu pozitivist, seküler, laik, modern, hazcı, vahyi hayattan kovan ve bununla da övünen bu sistem ve eğitim ile yetiştirilen neslin marifeti, 100 yıllık gayr-i İslâmî rejimin ürettikleridir. Bu işlenen cinayetlere verilen cezalar kimseyi tatmin etmediğinden “artık ilâhî adalete kaldık” diyerek verilen cezalara insanlar isyan ediyor. Çözüm elbette sadece cezaların azlığı değil zararlı böceklerin yetiştirildiği bataklığın ıslah edilmesindedir. Gerçekte ilâhî adaletin yasaları bu ülkeye ve yeryüzüne hâkim olsaydı elbette böylesi cinayetler, yolsuzluk, kötülük ve adaletsizlikler de olmazdı. Nesiller; deist, ateist, hırsız ve ahlâksız olmazdı. Mesela halkın en yüksek gelirine sahip olan % 20’lik kesim toplam gelirin % 50’sine, en yoksul %20’lik kesim ise toplam gelirin % 6’sına sahip olamazdı. Devlet başkanı da olsa içinde yaşadığı ülke insanlarının ortalaması gibi yaşardı. Halkının büyük kısmı asgarî ücretle geçinmeye çalışırken birileri 3-5 yerden hem de en yüksek kademelerden maaş alamazdı. Sahte diploma ve referanslarla iş alımları olmazdı. Halktan ve sorunlarından uzak fildişi kulelerde yaşanmazdı. Adil bir gelir paylaşımı olur, sokak ve çarşı-pazarlarında güven, iyilik ve güzellik hâkim olurdu. Rabbimizin iyilik dedikleri yaygınlaştırılıp kötülük dedikleri ise bertaraf edilirdi. Yani huzur, güven, umut ve mutluluk olurdu. Selam, Rabbimizin tertemiz verdiği fıtratlarını muhafaza edip hayatını israf etmeden muvahhidçe yaşayan yiğitlere… Veyl olsun fıtratlarını bozup dünyanın az bir geçimine aldananlara… 31.10.2025 Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU