Cumartesi, Temmuz 27, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler

Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler

by İlkav Editor
1,2K 👁
A+A-
Reset
Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara: 154)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Recep ay’ının 24’ü 1443/Cuma
Değerli mü’minler, malumunuzdur ki, Şubat ayı şehadet ayıdır. Biz de bu sebepten dolayı hutbemizi şehidlik ve şâhidlik konusuna ayırdık.
Kur’an’a baktığımızda, “şehid” kavramının bizzat “Allah yolunda öldürülen” anlamına kullanılmadığını, çok geniş anlamının olduğunu, öncelikle de şâhid yani tanıklık eden, bilen, hazır bulunan, dosdoğru güvenilen bir haberci, örnek alınan, haktan başka bir şeye şâhidlik etmeyen, gibi anlamları içerdiğini görürüz.
Kur’an-ı Kerim’de şehid, savaşta öldürülen anlamında değil; gerçeği bilen ve buna tanıklık eden rabbânî âlimlerdir ki, bunların başında peygamberler bulunmakla beraber, Hak tanıkları sadece peygamberlerden ibaret de değildir. Çünkü Nisâ sûresi 69. âyette “şehid”in çoğulu olan “şühedâ”, peygamberlerden ayrı bir zümre olarak anılmaktadır.
Şehîd, çoğulu şühedâ, Kur’an’da, savaşta öldürülen anlamında değil; hakikatin tanığı, gerçek âlim anlamında ise de hadislerde Allah yolunda öldürülen anlamını kazanmış ve bu anlam, İslâm literatüründe kelimenin temel anlamını gölgede bırakmıştır. Artık şehid denince hemen akla, Allah yolunda savaşta öldürülen insan gelir. 
Şehidler, başta peygamberler olmak üzere gerçeğe tanık olan İslâm âlimleri, rabbânî âlimlerdir. Şehid, esas itibarıyla gerçeğin tanığı olan rabbânî (kendini Allah’a vermiş) âlim demek ise de Allah yolunda öldürülen insan da bu mertebeye yükseldiği için şehid sıfatını kazanır. Kur’an’da onlar hakkında sadece “Allah yolunda öldürülenler” tabiri kullanılmaktadır.   
Bu din hiç kuşkusuz korumasız kâim olamayacağı gibi cihad yapılmadan yani Allah’ın dini uğrunda, O’nun adının yüceltilmesi için elden gelen bütün cehd-ü gayret gösterilmeden de yeryüzünde egemen olamaz. Çünkü cihad; akideyi korumanın, davanın güvenliğini sağlamanın, mü’minleri fitneye ve İslâm’ı da fesâda uğramaktan emin kılmanın vazgeçilmez bir gereği ve çabasıdır.
Bazı kuşaklarda akîde yozlaşıp şehadet kelimelerinin, şehidlik/şâhidlik ve cihadın önem ve değeri azalınca, yani biricik ve sapasağlam anlamlarından uzaklaştırılınca “Allah yolunda şehid olma”nın üzerini kalın örtüler kapladı.
Şurası kesindir ki bir savaş, bir mücadele, eğer “fi sebilillah” değilse ne cihad, ne mücadele, ne şehadet ve ne de Cennet söz konusu olabilir. Çünkü sadece Allah yolunda ölmek, sadece O’nun dinine; O’nun gönderdiği hayat sistemine yardım etmek gerekir. Eğer hedef “kelimetullah”ın yüceltilmesi değilse, eğer hedef ilâhî şeriat ve metodun insanların gönlünde, ahlâkında, davranışlarında, yönetimlerinde, yasa ve nizamında egemen olması değilse şehidlik de şahidlik de yoktur, dolayısıyla Cennet de yoktur. 
Ebu Mûsâ (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; “Peygamber’e (S)’e soruldu: ‘Cesaretini göstermek için, hamiyeti için ve gösteriş olsun diye savaşan adam… Hangisi Allah yolunda?’ Hz. Peygamber (S): ‘Kim, kelimetullah’ın yüceltilmesi için savaşırsa onun savaşı Allah yolundadır, diye buyurdu.’ “
Görülüyor ki uğrunda şehid olunup Cennete girmeyi hak ettirecek başka bir cihad hedefi, başka bir sancak yoktur. Çünkü tek hedef ve tek sancak “fi sebilillah”tır. Yoldan çıkmış kuşakların benimsediği başka tür düşünce ve bayraklar, isim ve gayeler değil…
Bu bakımdan dava adamlarının bu apaçık gerçeği çok iyi anlamaları gerekir. Ve bunu arı-duru ve her tür çarpıtmadan uzak bir şekilde, yaşadıkları ortamın mantığından ve sapıtmış kuşakların değerlendirmesinden etkilenmeden, kendi sancaklarını başka sancaklarla ve kendi düşüncelerini de akîdelerinin tabiatına yabancı olan başka düşüncelerle hiçbir şekilde karıştırmadan gönüllerine yerleştirmeleri gerekir. 
Böyle olmadı mı, “Allah için” olması söz konusu değildir. Çünkü o iş şeytan için yapılmıştır. Sonra böyle olmadığında “şahidlik” ve “şehidlik” de olmaz. Cennete girmek, Allah katından yardım görmek ve ayak sabitliğini elde etmek de olmaz. Çünkü bu durumda sadece karmaşa ve sapıtma söz konusu olabilir.
Şu halde Allah dininin davetçileri, cahilî düzenlerin “fisebilillah” temel şartıyla bağdaşmayan mantığından kendilerini, duygu ve düşüncelerini kurtarmak zorundadırlar. 
Şehidler, Allah’ın kendi yüce zatı için ayırmak üzere mücahidlerin arasından seçtiği kimselerdir. Âl-i İmran: 140. âyette; “Bu, sizden şâhidler/şehidler edinsin diyedir” buyurur. Öyleyse kişinin Allah yolunda şehid olması bir kayıp değildir. Bu, tamamen ilâhî bir seçim ve beğenidir; üstün ve özellikli kılma işidir.
Onlar, hiç kuşkusuz bizim anlayamayacağımız bir şekilde diridirler. Üstelik kendilerine Allah’ın lütfu da vardır. Allah katında kendilerine verilen rızık ve makam vardır. 
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Aksine onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılıyorlar.” (Âl-i İmran: 169)
25.02.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler

by İlkav Editor
4,2K 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler                                                                                                          

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara: 154)
Kur’an’a baktığımızda, “şehidkavramının bizzat “Allah yolunda öldürülen” anlamına kullanılmadığını, çok geniş anlamının olduğunu, öncelikle de şahid (tanıklık eden), bilen, hazır bulunan, gören, gözleyen, dosdoğru güvenilen bir haberci, bilinçli, hissedilip görülen, bütün gözlerin kendisine çevrildiği kimse, örnek alınan, haktan başka bir şey istemeyen, haktan başka bir şey yapmayan, haktan başka bir şeye şahidlik etmeyen, eşyanın hakikatlerini müşahede eden gibi anlamları içerdiğini görürüz.
Kur’an-ı Kerim’de şehid, savaşta öldürülen anlamında değil; gerçeği bilen ve buna tanıklık eden rabbanî alimlerdir ki, bunların başında peygamberler bulunmakla beraber, Hak tanıkları sadece peygamberlerden ibaret de değildir. Çünkü Nisa: 69. ayette “şehid”in çoğulu olan “şühedâ”, peygamberlerden ayrı bir zümre olarak anılmaktadır. Şehîd, çoğulu şühedâ, Kur’an’da, savaşta öldürülen anlamında değil; hakikatin tanığı, gerçek alim anlamında ise de hadislerde Allah yolunda öldürülen anlamını kazanmış ve bu anlam, İslam literatüründe kelimenin temel anlamını gölgede bırakmıştır. Artık şehid denince hemen akla, Allah yolunda savaşta öldürülen insan gelir.
Şehadet, olayı görenin veya orada bulunanın olay hakkında bildiğini söylemesidir. Gerçeği bilen ve söyleyene şâhid, şehid (çoğulu şühedâ) denilir. Gerçeği bilen ve söyleyen bilginlere de şühedâ (gerçeğin tanıkları) denilir. Başta Yüce Allah şahiddir. Hiçbir şey O olmadan vukû bulmaz. O her şeye tanıktır. Şehidler, başta peygamberler olmak üzere gerçeğe tanık olan din alimleri, rabbanî alimlerdir. Şehid, esas itibarıyla gerçeğin tanığı olan rabbanî (kendini Allah’a vermiş) alim demek ise de Allah yolunda öldürülen insan da bu mertebeye yükseldiği için şehid sıfatını kazanır. Kur’an’da onlar hakkında sadece “Allah yolunda öldürülenler” tabiri kullanılmaktadır.  
Bu din hiç kuşkusuz korumasız kaim olamayacağı gibi cihad yapılmadan yani Allah’ın dini uğrunda, O’nun adının yüceltilmesi için elden gelen bütün cehd-ü gayret gösterilmeden de yeryüzünde egemen olamaz. Çünkü cihad; akideyi korumanın, davanın güvenliğini sağlamanın, mü’minleri fitneye ve İslamı da fesada uğramaktan emin kılmanın vazgeçilmez bir gereği ve çabasıdır. Bazı kuşaklarda akide yozlaşıp şehadet kelimelerinin, şehidlik/şahidlik ve cihadın önem ve değeri azalınca, yani biricik ve sapasağlam anlamlarından uzaklaştırılınca “Allah yolunda şehid olma”nın üzerini kalın örtüler kapladı. Şurası kesindir ki bir savaş, bir mücadele, eğer “fi sebilillah” değilse ne cihad, ne mücadele, ne şehadet ve ne de cennet söz konusu olabilir. Çünkü sadece Allah yolunda ölmek, sadece O’nun dinine; O’nun gönderdiği hayat sistemine yardım etmek gerekir. Eğer hedef “kelimetullah”ın yüceltilmesi değilse, eğer hedef ilahi şeriat ve metodun insanların gönlünde, ahlakında, davranışlarında, yönetimlerinde, yasa ve nizamında egemen olması değilse şehidlik de şahidlik de yoktur, dolayısıyla cennet de yoktur.
Ebu Musa (r.a.)’dan: “Hz. Peygamber’e (S) soruldu: ‘Cesaretini göstermek için, hamiyeti için ve gösteriş olsun diye savaşan adam… Hangisi Allah yolunda?’ Hz. Peygamber (S): ‘Kim, kelimetullah’ın yüceltilmesi için savaşırsa onun savaşı Allah yolundadır, diye buyurdu.’ “
Görülüyor ki uğrunda şehid olunup cennete girmeyi hak ettirecek başka bir cihad hedefi, başka bir sancak yoktur. Çünkü tek hedef ve tek sancak “fi sebilillah”tır. Yoldan çıkmış kuşakların benimsediği başka tür düşünce ve bayraklar, isim ve gayeler değil… Bu bakımdan dava adamlarının bu apaçık gerçeği çok iyi anlamaları gerekir. Ve bunu arı-duru ve her tür çarpıtmadan uzak bir şekilde gönüllerine yerleştirmeleri gerekir. Yaşadıkları ortamın mantığından ve sapıtmış kuşakların değerlendirmesinden etkilenmeden… Kendi sancaklarını başka sancaklarla ve kendi düşüncelerini de akidelerinin tabiatına yabancı olan başka düşüncelerle hiçbir şekilde karıştırmadan…
Böyle olmadı mı, “Allah için” olması söz konusu değildir. Çünkü o iş şeytan için yapılmıştır. Sonra böyle olmadığında “şahidlik” ve “şehidlik” de olmaz. Cennete girmek, Allah katından yardım görmek ve ayak sabitliğini elde etmek de olmaz. Çünkü bu durumda sadece karmaşa ve sapıtma söz konusu olabilir. Şu halde Allah dininin davetçileri, cahilî düzenlerin fisebilillah temel şartıyla bağdaşmayan mantığından kendilerini, duygu ve düşüncelerini kurtarmak zorundadırlar.
Şehidler, Allah’ın kendi yüce zatı için ayırmak üzere mücahidlerin arasından seçtiği (seçkin) kimselerdir. Al-i İmran: 140. ayette “Bu, sizden şahidler/şehidler edinsin diyedir” buyurur.
Öyleyse kişinin Allah yolunda şehid olması bir ziyan (kayıp) değildir. Bu, tamamen ilahi bir seçim ve beğenidir; üstün ve özellikli kılma işidir.  Onlar, Yüce Allah’ın özellik sahibi kılıp da kendilerine şehadet verdiği kimselerdir. Kendi yüce nefsine ayırmak ve kendisine özellikle yakın tutmak üzere rızıklandırdığı kimseler… Onlar, Allah’ın kendisi için ayırdığı, insanlığa gönderdiği hakkın yolunda şehadet verdiği kimselerdir. Allah’ın şahid tuttuğu kimselerdir. Şehadetlerini hakkıyla, şüphesiz, şaibesiz ve tartışmasız bir şekilde yerine getirenlerdir. Hakkın gerçekleşmesi ve insanlığın dünyasında yerleşmesi uğrunda ölünceye kadar cihad eden, gayretlerini son noktasına kadar ortaya koyanlardır.
Şehidler, gönüllerini dünyevi her tür uğraştan arındırarak sadece Allah yolunda öldürülen kimselerdir. İşte sadece bu uğurda öldürülen bu şehidlerdir diriler olan… Dirilerin her tür hususiyetine sahip olanlardır bunlar. Çünkü Allah onlara rızık veriyor. Onlar da Allah’ın kendi lütfundan verdiğiyle seviniyorlar. Kendilerinden sonra gelecek mü’min kardeşlerinin varacakları yeri görmekle seviniyorlar. Bunlar ise hiç kuşkusuz diri kimselerin özelliğidir. Çünkü meta var, müjdeleme var, sevinç var, ilgi duyma var. Öyleyse onların şehadetine üzülmek niye? Onlar, hiç kuşkusuz bizim anlayamayacağımız bir şekilde diridirler. Üstelik kendilerine Allah’ın lütfu da vardır. Allah katında kendilerine verilen rızık ve makam vardır.
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Aksine onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılıyorlar.” (Al-i İmran: 169)
Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti, Allah yolunda öldürülüp bu hayattan ayrılan ve insanların gözünden uzaklaşan kimseleri “ölüler” sanmayı yasaklamaktadır. Çünkü onların Rableri katındaki diriliklerini ispatlamaktadır bu ayet. Gerçi biz bu fani dünyanın insanları olarak şehidlerin yaşadığı hayatın türünü bilemeyiz. Yalnız Alîm ve Habîr olan Allah’tan gelen buyruk, ölüm ve hayat kavramlarımızı tamamen değiştirmeye yetmektedir vesselam.
                                                                                                                           19.08.2016
                                                                                                             Hazırlayan: Emrullah AYAN

                                                                                                      

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

Hutbe: Ancak Allah’ın Dininin Şahidi Olanlar Şehiddirler

by İlkav Editor
5,9K 👁
A+A-
Reset

Bu din hiç kuşkusuz korumasız kaim olamayacağı gibi cihad yapılmadan yani Allah’ın dini uğrunda, O’nun adının yüceltilmesi için elden gelen bütün cehd-ü gayret gösterilmeden de yeryüzünde egemen olamaz. Çünkü cihad; akideyi korumanın, davanın güvenliğini sağlamanın, mü’minleri fitneye ve İslamı da fesada uğramaktan emin kılmanın vazgeçilmez bir gereği ve çabasıdır. Bazı kuşaklarda akide yozlaşıp şehadet kelimelerinin, şehidlik/şahidlik ve cihadın önem ve değeri azalınca, yani biricik ve sapasağlam anlamlarından uzaklaştırılınca “Allah yolunda şehid olma”nın üzerini kalın örtüler kapladı. Şurası kesindir ki bir savaş, bir mücadele, eğer “fi sebilillah” değilse ne cihad, ne mücadele, ne şehadet ve ne de cennet söz konusu olabilir. Çünkü sadece Allah yolunda ölmek, sadece O’nun dinine; O’nun gönderdiği hayat sistemine yardım etmek gerekir. Eğer hedef “kelimetullah”ın yüceltilmesi değilse, eğer hedef ilahi şeriat ve metodun insanların gönlünde, ahlakında, davranışlarında, yönetimlerinde, yasa ve nizamında egemen olması değilse şehidlik de şahidlik de yoktur, dolayısıyla cennet de yoktur.
Ebu Musa (r.a.)’dan: “Hz. Peygamber’e (S) soruldu: ‘Cesaretini göstermek için, hamiyeti için ve gösteriş olsun diye savaşan adam… Hangisi Allah yolunda?’ Hz. Peygamber (S): ‘Kim, kelimetullah’ın yüceltilmesi için savaşırsa onun savaşı Allah yolundadır, diye buyurdu.’ “
Görülüyor ki uğrunda şehid olunup cennete girmeyi hak ettirecek başka bir cihad hedefi, başka bir sancak yoktur. Çünkü tek hedef ve tek sancak “fi sebilillah”tır. Yoldan çıkmış kuşakların benimsediği başka tür düşünce ve bayrıklar, isim ve gayeler değil… Bu bakımdan dava adamlarının bu apaçık gerçeği çok iyi anlamaları gerekir. Ve bunu arı-duru ve her tür çarpıtmadan uzak bir şekilde gönüllerine yerleştirmeleri gerekir. Yaşadıkları ortamın mantığından ve sapıtmış kuşakların değerlendirmesinden etkilenmeden… Kendi sancaklarını başka sancaklarla ve kendi düşüncelerini de akidelerinin tabiatına yabancı olan başka düşüncelerle hiçbir şekilde karıştırmadan…
Böyle olmadı mı, “Allah için” olması söz konusu değildir. Çünkü o iş şeytan için yapılmıştır. Sonra böyle olmadı mı “şahidlik” ve “şehidlik” de olmaz. Cennete girmek, Allah katından yardım görmek ve ayak sabitliğini elde etmek de olmaz. Çünkü bu durumda sadece karmaşa ve sapıtma söz konusu olabilir. Şu halde Allah dininin davetçileri, cahili düzenlerin fisebilillah temel şartıyla bağdaşmayan mantığından kendilerini, duygu ve düşüncelerini kurtarmak zorundadırlar.
Şehidler, Allah’ın kendi yüce zatı için ayırmak üzere mücahidlerin arasından seçtiği (seçkin) kimselerdir. Al-i İmran: 140. ayette “Bu, sizden şahidler/şehidler edinsin diyedir” buyurur.
Öyleyse kişinin Allah yolunda şehid olması bir ziyan (kayıp) değildir. Bu, tamamen ilahi bir seçim ve beğenidir; üstün ve özellikli kılma işidir.  Onlar, Yüce Allah’ın özellik sahibi kılıp da kendilerine şehadet verdiği kimselerdir. Kendi yüce nefsine ayırmak ve kendisine özellikle yakın tutmak üzere rızıklandırdığı kimseler… Onlar, Allah’ın kendisi için ayırdığı, insanlığa gönderdiği hakkın yolunda şehadet verdiği kimselerdir. Allah’ın şahid tuttuğu kimselerdir. Şehadetlerini hakkıyla, şüphesiz, şaibesiz ve tartışmasız bir şekilde yerine getirenlerdir. Hakkın gerçekleşmesi ve insanlığın dünyasında yerleşmesi uğrunda ölünceye kadar cihad eden, gayretlerini son noktasına kadar ortaya koyanlardır.
Şehidler, gönüllerini dünyevi her tür uğraştan arındırarak sadece Allah yolunda öldürülen kimselerdir. İşte sadece bu uğurda öldürülen bu şehidlerdir diriler olan… Dirilerin her tür hususiyetine sahip olanlardır bunlar. Çünkü Allah onlara rızık veriyor. Onlar da Allah’ın kendi lütfundan verdiğiyle seviniyorlar. Kendilerinden sonra gelecek mü’min kardeşlerinin varacakları yeri görmekle seviniyorlar. Bunlar ise hiç kuşkusuz diri kimselerin özelliğidir. Çünkü meta var, müjdeleme var, sevinç var, ilgi duyma var.
Öyleyse onların şehadetine üzülmek niye? Onlar, hiç kuşkusuz bizim anlayamayacağımız bir şekilde diridirler. Üstelik kendilerine Allah’ın lütfu da vardır. Allah katında kendilerine verilen rızık ve makam vardır.
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Aksine onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılıyorlar.” (Al-i İmran: 169)
Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti, Allah yolunda öldürülüp bu hayattan ayrılan ve insanların gözünden uzaklaşan kimseleri “ölüler” sanmayı yasaklamaktadır. Çünkü onların Rableri katındaki diriliklerini ispatlamaktadır bu ayet. Gerçi biz bu fani dünyanın insanları olarak şehidlerin yaşadığı hayatın türünü bilemeyiz. Yalnız Alim ve Habir olan Allah’tan gelen buyruk, ölüm ve hayat kavramlarımızı tamamen değiştirmeye yetmektedir.
İşte Uğur Süleyman SÖYLEMEZ ağabey de inşallah bu şehidler kervanına kavuşmuştur.
Kendisi Mavi Marmara gemisi ile Siyonist İsrail’in, Müslüman Filistinli kardeşlerimize Gazze’de uygulamakta olduğu ablukayı kırmak için tamamen yardım amaçlı olarak gitmekte olan gemide bulunuyordu. Bu gemiye Siyonist İsrailli zalimlerce uluslararası sularda saldırı düzenlenmiş ve bu saldırıda onlarca kardeşimiz yaralanmış dokuz kardeşimiz şehid olmuştu. Yaralıların içerisinde Uğur Süleyman ağabey de bulunuyordu. Dört senedir koma halinde yatmakta olan ağabeyimiz geçtiğimiz Cuma günü Rabbine kavuştu. Rabbimiz şahidliğini ve şehadetini kabul etsin.
Uğur Süleyman Söylemez ağabeyin Mavi Marmara gemisinde kaleme aldığı vasiyetini sizinle paylaşmak istiyorum.
“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Kardeşlerim, vasiyetimi yazmadan evvel sizleri Allah’ın selamıyla selamlarım. Şu günlerde Allah izin verirse, İHH’nın organize ettiği insanı yardım gemisiyle Gazze’ye gitmek üzereyiz. Bu kararımı verirken mazlum Filistin halkının İsrail zulmüne karşı “bizler de sizlerin yanındayız” yargısını verip yardım etmek üzere yola çıkmak üzereyiz. Kardeşlik sorumluluğumuz bilinciyle hareket ederek her şeyimizi bırakıp bu yolda başımıza gelecek her türlü zorluğa karşılık Allah’a dayanarak sabretmeye hazırız. Çünkü yeri gelince davamız uğrunda her şeyimizi Allah için terk etmeliyiz. Çünkü Allah’ın davası İslam, her şeyin üzerindedir. İsrail’in her türlü tehditlerine karşı hazırız. Vururlarsa şehid oluruz, zaten en büyük idealimiz şehidliktir. Eğer Allah yolumuzu açık ederse, ambargo halinde olan kardeşlerimize yardımlarımızı ulaştırırız ve inşallah ölene kadar bu hal üzere yardımlar ulaştırmak için Rabbimizden yardım dileriz.
Sizlerden ricam Filistin davasına gösterdiğiniz duyarlılığı, yaşadığımız toplumdaki tağuti güçlere karşı da gösterelim. Tevhid ehli gruplar olarak sorumluluk duygusuyla hareket edip, aramızdaki ihtilafları çözüp, tek vücut halinde küfre karşı cemaat bilinciyle hareket edip Allah’ın dinini hakim kılmak için Allah’tan yardım dileyelim. Birbirimizi Allah için sevelim. Emin insanlar olalım. Çünkü Allah Rasulü, kendisine peygamberlik gelmeden önce emin insandı. Her şeyin başı emin olmaktır. Vasiyetimi uzatmadan sizden ricam kardeş olun, birbirinizi Allah için sevin, ancak mü’minler kardeştir. Hiçbir zaman tevhid çizgisinden ayrılmayın. Şeytandan Allah’a sığının. İnşallah hep birlikte tevhidi kardeşler olarak cennette,  gerçek yurdumuz olan ahiret yurdunda buluşalım hakkınızı helal etmenizi rica ederim.”
Kardeşiniz
Uğur Süleyman SÖYLEMEZ
Allah kalanlara şehidin ölümü ile hayat versin inşallah. (Amin)

30.05.2014
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon