“ Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir. “ (Bakara: 153)
Kur’an-ı Kerim’de sabır, tekrar tekrar zikredilir. Zira alemlerin yaratanı Allah, insanların bunca arzu ve isteklerinin baskısı altında, doğru istikamette yürümelerinin zorluğunu, bunca çekişmeler içinde ve engeller karşısında hak davasını hakim kılmanın azametini, fertlerin gerilen asablarını, iç ve dış düşmanlara karşı bütün yardımcı kuvvetleri uyanık tutmanın zorluğunu çok iyi biliyor ve o yüzden bunlara karşı sabırlı olmayı/direnmeyi emrediyor. Bütün bunlara karşı sabretmek/direnmek gerek.
Allah’ın emirlerini yerine getirmede sabır..! Günahlardan sakınmak için sabır..! Hakka karşı gelenlerle mücadele etmek için sabır..! Her türlü hilekarlığa karşı sabır..! Zaferin gecikmesine karşı sabır..!Batılın çığırtkanlığına, şımarıklığına ve yayılışına karşı sabır..! Yardımcının azlığına karşı sabır..! Tehlikeli yolların uzamasına karşı sabır..! Süfli arzulara karşı sabır..! İnsanların inatçılığına ve sapıklığa meyline karşı sabır..!
Eğer meydanda tayin edilmiş bir müddet, iyi hazırlanmış yol azığı yoksa, zaman uzayıp zorluklar artınca sabır azalır veya tükenir. Bunun için Allah Kur’an’ında sabırla namazı aynı paralelde zikrediyor. Namaz; kurumayan bir kaynak, bitmeyen bir hazinedir. Kalbi sükunete ulaştırır ve azmi artırır. Sabır ipi yalnız namazla uzar ve namazla birlikte olduğu müddetçe kopmaz. Namaz, sabra rızaullahı, tatlı yüzü, iç huzurunu, güveni ve yakıni ekler.
Elbette şu zayıf, fani, takati sınırlı insanoğlunun büyük ve ebedi güç olan ilahi kuvvete sarılması gerekir. Karşılaşılan iş insanoğlunun zayıf takatini aşınca, mutlaka o büyük varlıktan yardım dilemek mecburiyetindedir. Heva ve hevesin arzularını yenmenin, şehvani duyguları yok etmenin, hak yolunda azimle yürümenin, fesad ve zulümle cihad etmenin zorlaştığı zamanlarda insanoğlunun o ezeli ve ebedi güce sarılmaktan başka çaresi yoktur.
Şu sınırlı, fani hayatta yollar uzayıp, şiddetler artar, hedefe bakınca henüz ön belirtilere bile raslanmadığı ve ömrün zevale doğru yöneldiğini gördüğü zamanlarda elbette o bitmez tükenmez ilahi kuvvete sarılmak mecburiyetini duyar. Şer hareketlerin yayıldığı, hayır fiillerin gizlenildiği, ufukta ışık belirtilerinin görülmediği zamanlarda elbette yöneliş yalnız O’na olacaktır. İşte bu gibi dar zamanlarda namazın hüviyeti ortaya çıkar. Namaz; fani olan insanla baki olan Allah arasında bir bağdır. Namaz, bir zerrelik damlayla bitmez tükenmez derya arasında buluşma zamanı ve yeridir. Namaz, kaynayıp coşan bir hazinenin anahtarıdır. Namaz, fani olan insanoğlunun bu daracık kara parçasının sahasından uçup, kainatı kuşatan ilahi kudretin sahasına süzülüşüdür. Namaz, kızgın çöl güneşinin altında, serin bir ağaç gölgesidir. Namaz, bir ilkbahar yağmuru ve bitmeyen meltemdir. Namaz, üzgün ve yorgun gönüllerin şefkatli bir el ile, ilahi kudret eliyle okşanışıdır. Bunun için Rasul (S) zorluklarla karşılaştığı anlarda “ bizi namaza çağır ya Bilal..! derdi. İşinin çok olduğu yorgun zamanlarında, gönlünü ilahi haşyetin derinliklerine bırakmak için namaz kılardı.
İslam bir ibadet nizamıdır. İbadetlerde pek çok esrar-ı ilahi gizlidir. İbadet, sonsuz yolculuğun zahiresi, ruhun istinadgahı, kalbin cilasıdır. Ne zaman bir ilahi emir varid olmuşsa, bu emri fertlerin gönül rızası ile karşılaması için ibadet, kalplerin anahtarı olmuştur. Bunun için Allah Teala, peygamberimizin omuzuna bu yüce ve ağır vazifeyi yüklerken: “Ey örtüsüne bürünen (rasulüm)! Gecenin birazı hariç olmak üzere kalk. Gecenin yarısı miktarınca yahut ondan birazını eksilt. Yahut üzerine ekle. Kur’an’ı da açık açık, tane tane oku” buyurdu. (Müzzemmil: 1-4)
Bu ağır yüke, meşakkatli işe ve azametli cihad devresine hazırlık, geceleri ihya etmek, Kur’an okumakla başlamıştı… İbadet kalpleri açar. Allah’la kul arasındaki bağı kuvvetlendirir; işi kolaylaştırır; gönüllere nur yağdırır; ruhlara sükunet ve huzur verir. İbadet bir kurtuluş helvasıdır. O, bir mennü selvadır. Baştaki ayet-i kerimede Allahu Teala mü’minlere, kendilerine yapılan eziyetlere namaz ve sabırla mukavemet etmelerini emrediyor ve ayetin devamında: “Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir “ buyuruyor.
Allah onlarla beraberdir. Sabredenleri destekler. Mü’minlere sebat verip, takviye eder ve tehlikeli yollarda yalnız bırakmaz. Mü’minleri sınırlı güçleri, zayıf kuvvetleriyle başbaşa terketmez. Yol azıkları tükenince imdatlarına yetişir. Katedecekleri mesafeler uzayınca azimlerini artırır. Allah bu ayet-i kerimenin başlangıcında şu tatlı ve iç açıcı davetle mü’minlere hitap ediyordu: “
“Ey iman edenler!” Ve bu ilahi davet şu tatlı seda ile bitiyordu: “Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.”
18.10.2013
Emrullah AYAN