Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ 14.03.2014 Cuma Hutbesi

14.03.2014 Cuma Hutbesi

by İlkav Editor
2,7K 👁
A+A-
Reset

Arap Baharı olarak bilinen ve Orta Doğuda geniş protesto hareketlerinin bir parçası olarak başlayan Suriye iç savaşı, 1963 yılından beri ülkeyi idare eden ve 1971 yılından beride iktidarı elinde tutan zalim Baas Partisini iktidardan indirmek isteyen muhaliflerle, bu partinin sadık askerleri arasında süregiden silahlı bir mücadeledir. Evet, ortadoğuda başlatılan bu silahlı mücadele ile birlikte devrilen birtakım ülke diktatörlerinin, tağutlarının ve bunların heva ve heveslerinden kaynaklanan rejimlerinin yıkılmasından cesaret alan, mazlum Suriye halkı, muhalif guruplar oluşturarak, 15 Mart 2011 tarihinde silahlanıp “Zalim Baas Partisi” rejiminin saltanatını yıkmak, ayaklar altına alıp çiğnemek amacıyla bu rejimin karşısına dikilmiştir. Bugün ise savaşın üçüncü yılı dolmasına rağmen, kanlı çatışmalar tüm hızıyla ülke çapında hala daha devam etmektedir.

2011 yılı Mart ayının 15'inde Suriye iç savaşı başladığında, zalim Esed’in devrilmesinin yakın olduğunu zannediyor, gün bile sayıyorduk. Hattâ zaman zaman yediği çok tahripkâr darbeler, diktatörlüğüne epeyce güç kaybettirmesine rağmen hâlâ daha ayakta durmayı başarabilmektedir. Bu baas rejiminin ayakta kalmasının birçok sebebi vardır. Bu sebeplerden bazılarının şunlar olduğunu düşünüyorum.

1. Birçok devletlerin katil Baas rejimine açıktan destek vermeleri, buna kendisini İslami bir devlet sayan bazı devletlerde dahildir.

2.Emperyalist ülkelerin, Suriye muhalefetinde yer alan tevhidi gurupların, iktidarı ele geçirmelerinden korktukları için, halk üzerinde bıraktıkları “Esed sonrasına dair belirsizlik” korkusu

Ekitap için tıklayın

3.İslami kimlikleriyle anılan devletlerin ve dünya Müslümanlarının suriye iç savaşına duyarsız kalmaları ve bir ittifak içinde olamamaları

4.Ve en önemliside gurupların birbirlerine karşı anlamsız bir savaşı başlatmaları, batacak olan Baas rejiminin direnme gücünün uzamasına neden olan faktörlerdir.

Bu savaşla birlikte Beşşar Esed, zorbalık ve katliam noktasında, bundan tam otuziki yıl önce, yani 1982’de Hama’da on binlerce Müslümanı katleden babası Hafız Esed'in yolunda yürüdüğünü dünyaya bir kez daha ıspatlamıştır. Hama'da yaşananlar bugün neredeyse, bütün Suriye şehirlerinde yaşanmaktadır. Evet, tüm dünyanın gözü önünde, içinde çok sayıda yaşlı, çocuk ve kadının da olduğu, takriben 1 milyon civarında insan vahşi bir şekilde katledilmiştir. Bu iç savaşta esed güçleri tarafından tanklar, toplar, sarin gazlı kimyasal silahlar, patladıktan sonra ardında küçük misketler bırakan misket bombaları, Scud füzeleri, Canlı bombalar, hava yakan bomba olarak da bilinen vakum bombası  gibi birçok gelişmiş kitle imha silahları kullanılmış ve kullanılmayada devam edilmektedir. Bizler Müslümanlar olarak bu tür insanlık suçlarını mezhepler, ırklar, kavimler ve devletler üstü bir hassasiyetle ele almamız gerektiğine inanıyoruz. Suriye’de yaşanan bu insanlık dışı davranışlarda, kadın, çocuk ve yaşlılara uygulanan zulüm, haksızlık ve katliamlara karşı sessiz kalmayacağımızı, bu uygulamaları lanetlediğimizi buradan açıkça ilan ediyoruz. Hiç şüphesiz bu tavrımız, İslamî kimliğimizin bize yüklemiş olduğu bir sorumluluktur

Ortadoğu halkları ve Müslümanlar bugüne kadar özgürlük ve adalet talepleriyle, on yıllardır üzerlerine çökmüş bulunan korkaklıktan silkinerek, bedel ödeyerek, güçlü bir direniş göstermişlerdir. Ancak gelinen süreçte emperyal ülkelerin bölgede hesap yaptıklarını ve hatta bu konuda bir yarış içerisine girdiklerini görmemek körlüktür. Günümüz dünya koşullarını; gerek siyasi, gerek ekonomik, gerek toplumsal, gerek coğrafi ve gereksede sosyolojik açıdan incelediğimizde özellikle müslüman toplumlar açısından pek de iç açıcı bir durumun olmadığı ve müslümanlar  arasında hep bir uçurumun var olduğu görülmektedir. Nedenine gelince, nedeni gayet basittir. Başta büyük şeytan Amerika, siyonist İsrail ve bunların uşakları emperyalist devletler, Müslümanlar arasına fitne tohumları ekmişlerdir. Bu sebepledirki Suriye’de Beşşar Esed yönetimine karşı başlayan iç savaş, Emperyalist devletlerin yaptıkları birtakım hesaplar gereği şimdilerde silahlı muhalefet içi bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Müslümanlar tartıştıkları ve ihtilafa düştükleri konuları Allah (cc)’a ve Rasulüne (sav) götürmek yerine, gruplar birbiri üzerinde tahakküm kurma zorlamalarına bağlı olarak, biribirlerine düşerek çatışmaya başlamışlardır.

Bakınız Allah‘u Teala (cc) Al-i İmran suresi 103. ayet-i celilede biz kullarını nasıl uyarıyor: “Hepiniz toptan Allah’ın ipine, (Kur’ân’a, İslâm’a)sımsıkı sarılın (onu hayata hakim kılın, birbirinize düşmeyin, bölük pörçük olmayın)parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size ihsan ettiği nimetleri hatırlayın (size tevdî ettiği ilâhî değerleri, şeriatı koruyun kollayın, zâyi etmeyin)Hani siz, birbirinize düşman idiniz de, O gönüllerinizi birleştirip, sizi birbirinize kaynaştırmıştı. O’nun nimeti (İslâm dini)sayesinde kardeş olmuştunuz” Bu ayet-i celiledende anlaşılıyor ki Kur’an bizleri birlik ve beraberliğe çağırıyor. Bu çağrıya uymayanları da parçalanmış ve nankör olarak değerlendiriyor. Kur'anı Kerim'in böyle bir emri olmasına rağmen, ancak görüyoruzki; Mesela IŞİD’e karşı, Özgür Suriye Ordusu, İslami Cephe ve Mücahitler Ordusu isimli guruplar biribirleriyle savaşmaktadırlar. Bu denli ayrılıkların sebebi vahyin ikliminden uzaklaşıp doğruya kendi akli yollarıyla ulaşmaya çalışmalarıdır. Guruplar arasındaki bu savaş Suriye’nin kuzeyindeki farklı bölgelere yayılmış durumdadır. Müslümanlar olarak, hesaplar yaparak iştahlarını kabartan bu emperyalist devletlere ve baas diktasının kendisine karşı yeniden bir araya gelmek, el ele vermek, kenetlenmek ve en yüksek perdeden tavır almak durumundayız.

Bu savaşın başlangıcına kadar biz Müslümanlar gerçekten İsrail ve suriyenin birer düşman devletler olduğunu zannediyorduk öyle değilmi? Ancak bugün gelinen süreçte Suriye ve İsrail'in çok yakın dost oldukları anlaşılmıştır. Çünkü bunlar sadece Müslümanlara düşmandırlar. İnşallah onların bu hesapları tutmayacaktır. Allah (cc)'ında bir hesabı vardır ve bu hesap en üstün olandır.

Biz Müslümanlar, aramıza çizilen sınırlara inat, yaşanan vahşet ve katliamlara sessiz kalmayarak safımızı belli edeceğimizi ifade etmek isteriz.

Hayatın akışı içerisinde bize dayatılan bu kapitalist dünyevileşmenin, modern tüketim hengâmesinin bize asli görevlerimizi unutturduğu böyle bir zamanda burada mazlum Suriyeli kardeşlerimizin her zaman ve her şartta yanlarında olduğumuzu belirtmek şahitliğimizin gereğidir. Özellikle Vakfımızda görev alan birçok kardeşimizle birlikte gönüllü kardeşlerimiz büyük bir özveri ile suriyeli muhacir kardeşlerimize ve tağutlara karşı Allah yolunda savaşan mücahit kardeşlerimize adete ensar olma görevini üstlenmişlerdir. Allah (cc) kendilerinden razı olsun. Ancak bu ziyaretler, maddi ve manevi destekler yeterli olmamaktadır.

Her nefis mutlaka ölümü tadacak, Allah (cc)'u Teala doğru söyleyenleri ve yalancıları birbirinden ayırt edecek ve dolayısıyla Kim bu dünyada ne ekerse Ahirette de onu bulacaktır. Onun için imanımız sadece kuru bir iddiadan ibaret olmamalı pratikte de kendini göstermelidir. Bu sebepledir ki Müslümanlar uykudan uyanmalı ve her daim biribirlerini kollamalı ve biribirlerine dua etmelidirler. Müslümanlar vahdeti oluşturmadıkları müddetçe, güç sahibi olmadıkları ve de kıyama kalkmadıkları müddetçede bu diktatörlerin, zalimlerin, tağutların kırbaçları altında daha çok canları yanacaktır. Dualarımız bütün Müslümanlara, lanetimiz ise emperyalist kafirleredir. Allah (cc) bizleri Kur’an-a sarılan ve hükümlerini yerinde anlayanlardan eylesin amin. Velhamdülillahi rabbil alemin.

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon