بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphe yok ki,Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara: 153)”
Bugün 26 Rebi'ul-Ahir 1434 Cuma
Kur'an-ı kerim'de sabır, tekrar tekrar zikredilir; zira âlemlerin yaratanı Allah'ı zülcelal, insanların bunca arzu ve isteklerinin baskısı altında, doğru istikamette yürümelerinin zorluğunu, bunca çekişmeler içinde ve engeller karşısında hak davasını hâkim kılmanın azametini, fertlerin gerilen âsablarını, iç ve dış düşmanlara karşı bütün yardımcı kuvvetleri uyanık tutmanın zorluğunu çok iyi biliyor ve o yüzden bunlara karşı sabırlı olmayı, direnmeyi emrediyor. Bütün bunlara karşı sabretmek ve direnmek gerek.
Allah'ın emirlerini yerine getirmede sabır!… Günahlardan sakınmak için sabır!… Hakka karşı gelenlerle mücadele etmek için sabır!… Her türlü hilekârlığa karşı sabır!… zaferin gecikmesine karşı sabır!… Bâtılın çığırtkanlığına, şımarıklığına ve yayılışına karşı sabır!… Yardımcının azlığına karşı sabır!… Tehlikeli yolların uzamasına karşı sabır!… Süfli arzulara karşı sabır!… İnsanların inatçılığına ve sapıklığa meyline karşı sabır!…
Eğer meydanda tayin edilmiş bir müddet, iyi hazırlanmış yol azığı yoksa, zaman uzayıp, zorluklar sabır azalır veya tükenir. Bunun için Allah kur'an-ı Kerim'de sabırla namazı aynı paralelde zikrediyor. Namaz; kurumayan bir kaynak, bitmeyen bir hazinedir. Kalbi sükûnete ulaştırır ve azmi arttırır. Sabır ipi yalnız namazla uzar ve namazla birlikte olduğu müddetçe kopmaz. Namaz, sabra rızâullah'ı, tatlı yüzü, iç huzurunu, güveni ve yakîni ekler.
Elbette şu zayıf, fâni, takâti sınırlı insanoğlunun büyük ve ebedî güç olan ilahî kuvvete sarılması gerekir. Karşılaşılan iş insanoğlunun zayıf takâtini aşınca, mutlaka o büyük varlıktan yardım dilemek mecbûriyetindedir. Hevâ ve hevesin arzularını yenmenin, şehvâni duyguları yok etmenin, hak yolunda azimle yürümenin, fesad ve zulümle cihad etmenin zorlaştığı zamanlarda insanoğlunun o ezelî ve ebedî güce sarılmaktan başka çaresi yoktur. Şu sınırlı, fâni, hayatta yollar uzayıp, şiddetler artar, hedefe bakınca henüz ön belirtilere bile rastlanmadığı ve ömrün zevâle doğru yöneldiğini gördüğü zamanlarda elbette o bitmez tükenmez ilahî kuvvete sarılmak mecbûriyetini duyar. Şer hareketlerin yayıldığı, hayır fiillerin gizlenildiği, ufukta ışık belirtilerinin görülmediği, yolda işaretlere rastlanılmadığı zamanlarda elbette yöneliş yalnız O'na olacaktır.
İşte bu gibi dar zamanlarda namazın hüviyeti ortaya çıkar. Namaz; fâni olan insanla bâki olan Allahu teâlâ arasında bir bağdır. Namaz, bir zerrelik damlayla, bitmez tükenmez derya arasında buluşma zamanı ve yeridir. Namaz, kaynayıp coşan bir hazînenin anahtarıdır. Namaz, fani olan şu insanoğlunun bu daracık kara parçasının sahasından uçup, kâinâtı kuşatan ilâhi kudretin sahasında süzülüşüdür. Namaz, kızgın çöl güneşinin altında, serin bir ağaç gölgesidir. Namaz, bir ilkbahar yağmuru ve bitmeyen meltemdir. Namaz, üzgün ve yorgun gönüllerin şefkatli bir el ile, ilâhi kudret eliyle okşanışıdır. Bunun için Rasul (A.S) zorluklarla karşılaştığı anlarda “Bizi namaza çağır yâ Bilâl!…” derdi. İşinin çok olduğu yorgun zamanlarda, gönlünü ilâhi haşyetin derinliklerine bırakmak için namaz kılardı.
İslâm bir ibadet nizamıdır. İbadetlerde pek çok esrâr-ı ilâhi gizlidir. İbâdet, sonsuz yolculuğun zahiresi, ruhun istinadgâhı, kalbin cilasıdır. Ne zaman bir ilâhi emir vârid olmuşsa, bu emri fertlerin gönül rızası ile karşılaması için ibâdet, kalplerin anahtarı olmuştur. Bunun için Allahu zülcelâl, peygamberimizin omzuna bu yüce ve ağır vazîfeyi yüklerken: “Ey örtüsüne bürünen (resulüm)! Gecenin birazı hâriç olmak üzere kalk. Gecenin yarısı miktarınca yahut ondan birazını eksilt. Yahut üzerine ekle. Kur'an'ı da açık açık tâne tâne oku.” Buyurdu. (*)
Bu ağır yüke, meşakkatli işe ve azametli cihad devresine hazırlık, geceleri ihyâ etmek, kur'an okumakla başlamıştı… İbâdet kalpleri açar. Allah'la kul arasındaki bağı kuvvetlendirir; işi kolaylaştırır; gönüllere nur yağdırır; ruhlara sükûnet ve huzur verir. İbadet bir kurtuluş helvasıdır. O, bir mennü selvâdır.
Başka bir ayet-i kerîmede Allahu Teâlâ mü'minlere, kendilerine yapılan eziyetlere namaz ve sabırla mukavemet etmelerini ve âyetin devamında:
“Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” buyuruyor.
Allah onlarla beraberdir. Sabredenleri destekler. Mü'minlere sebat verip, takviye eder ve tehlikeli yollarda yalnız bırakmaz. Mü'minleri sınırlı güçleri, zayıf kuvvetleriyle baş başa terk etmez. Yol azıkları tükenince imdatlarına yetişir. Katedecekleri mesafeler uzayınca azimlerini arttırır.
Allah bu ayet-i kerimenin başlangıcında şu tatlı ve iç açıcı davetiyle mü'minlere hitap ediyordu.
“Ey iman edenler!” Ve bu ilâhi davet şu tatlı sedâ ile bitiyordu: “Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.”.
08.03.2013
Emrullah AYAN