Cumartesi, Ekim 12, 2024
Ana sayfa HABERLER Mehmet Pamak’tan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine konferans

Mehmet Pamak’tan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine konferans

by İlkav Editor
7,4K 👁
A+A-
Reset

İLKAV Genel Başkanı Mehmet Pamak Boğaziçi Üniversitesi’nden bir grup öğrencinin daveti üzerine, söz konusu Üniversitenin kız ve erkek öğrencilerinden oluşan bir gruba konferans verdi.

 

“İslam dinimiz, kimliğimiz, müslim/Müslüman adımız ve İslami sorumluluklarımız”konulu konferansında Mehmet Pamak,”Vahyin Yönlendirmesiyle Peygamberlerin Evrensel Çağrısı: Kevni ve Vahyi Ayetleri Hakkıyla Okuyarak, Allah’ı hamd ile tespih edip, hayatı O’na rüku ve secde ettirmeye, itaat ve ibadeti Allah’a tahsis edip hayatı ibadet kılmaya ve böylece Allah’ın rızasını kazanmaya yöneliktir” diye başladığı konferansında aşağıdaki başlıklar altında İslami kimlik ve sorumluluklarımızı hatırlattı:

 

Ekitap için tıklayın

I – Ülkede, bölgede ve dünyada durum ve sorumluluğumuz:

 

“Ülkemizde ve bölgemizde büyük sarsıntılar, halk ayaklanmaları, yönlendirme ve kanlı bastırma çabaları yaşanmaktadır. Henüz nereye gideceği tam belli olmayan, ama küresel güçlerin kendi seküler modelleri istikametinde sonuçlanması için ciddi çabalar gösterdikleri önemli bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçilmektedir. Aynı süreçte müthiş uyarıcı bir tevafukla, tüm dünyada da milyonlarca insan fıtri bir arayışla 82 ülkede bine yakın şehirde meydanları doldurup modern paradigmanın ürettiği liberal demokratik modellerin zulüm, sömürü ve adaletsizliğinden şikayet etmekte, adalet ve özgürlük talep etmektedirler.

 

Buna rağmen bu süreçte ülkede ve bölgedeki tevhidi uyanış süreci bakiyesi kesimlerin önderleri, yazarları, aydınları, siyasetçileri, maalesef büyük ekseriyetle ya küresel projeler gereği bölgeye dayatılmak istenen liberal demokratik, laik modellere doğrudan eklemlenmekte ya da belirledikleri maslahlatlar/çıkarlar gereği ehven-i şer olarak nitelendirip rıza göstermenin İslamiliği konusunda yeni fıkıh arayışlarına yönelmektedirler. Bir kısmı da, İslam’ın siyasal model ve kavramlarının olmadığını, bu sebeple mecburen batıl kavram ve modelleri ödünç alarak bu merhaleyi geçirmek zorunda olunduğunu, başka çare olmadığını  iddia ederek demokrasiye razı olmak gerektiğini ifade edebiliyorlar.

 

Tevhidi uyanış süreci bakiyesi kesimlerin önemli bir kısmı demokrasiyi batılı içeriğiyle içselleştirmiş durumda, bir kısmı da ilahi vahyin belirleyiciliği yerine heva ve zannın hakimiyeti anlamına gelen bu batıl kavram ve modelin içeriğini halkın yöneticilerini seçme ve denetleme mekanizmasına indirgeyen yeni bir tanımla benimsemiş bulunmaktalar. Bazıları da, hak olan hedefe bu günkü imkanlarla ulaşamıyoruz, o halde bu süreçte küresel hegemonyayı elinde bulunduran modern paradigmanın razı olacağı bir modeli merhale olarak tercih edebiliriz deme noktasında bulunuyorlar.

 

Kısaca kendini İslam’a nispet eden kitlelerin kafaları karışık, büyük çoğunluk Kur’ani olandan da habersizdirler. Bu bilgisizlikle, büyük ölçüde kitabı ve ubudiyeti/kulluğu parçalayarak bütünlüğünü ve tevhidi istikametini korumaktan uzak düşmüş bulunmaktadırlar.

Bizler ise, yukarıda zikrettiğim bütün sapma ve kafa karışıklıklarının yaşandığı bu ortamda, Allah’ın verdiği Müslim ismini onurla taşıyıp, kendimizi başka adlarla tanımlamadan Rabbimize teslim olmuş Müslümanlar olarak, yine Rabbimizin bizim için seçtiği tek din olan İslam’a ve onun inzal edilmiş hidayet rehberi olan Kur’an’a çağırmalıyız.

 

Kur’an’a çağırımalıyız, çünkü Kur’an ; Hak ile batılı ayrıştırmak ve Hakkı üstün kılmak suretiyle insanları batılın karanlıklarından Hakkın aydınlığına çıkarmak, câhiliyenin sömürü ve zulmünden İslam’ın adaletine kavuşturmak üzere inzal edilmiş Allah’ın kurtarıcı ipi “Hablullah”tır. Kur’an; İnsanlara, dünya ve ahiret saadetine giden kurtuluş yolunu gösteren tek hidayet rehberi olarak, hakkıyla okunup anlaşılmak ve öğüt alınıp yaşanmak üzere indirilmiş muhteşem bir hayat kitabıdır. Kur’an’ı hakkıyla okumak, ona iman etmenin en temel gereğidir. Çünkü kitaba iman edenler onu hakkıyla okumak mükellefiyetini üstlenmişlerdir.

 

Bu bağlamda, Hicret’in 1434. Yılında ilk neslin vahiyle yüklenen ağır ve büyük sorumluluğun gereğini nasıl yerine getirdiğini, insanlığı zulümatın/karanlıkların kuşatmasından kurtarıp Kur’an’ın aydınlığına nasıl çıkardığını, cahiliyenin zulüm ve sömürüsünden kurtarıp İslam’ın adaletine nasıl ulaştırdığını düşünmeye, o kutlu neslin muhteşem örnekliğiyle ortaya konan “yoldaki işaretleri” bir daha hatırlayıp, kendimizi ve halimizi sorgulayıp, aynı izzetli yolu takip etmeye azmederek, sorumluluklarımızı kuşanmaya çalışmalıyız. Tıpkı o günün cahiliyesine karşı ilk neslin yaptığını yaparak, günümüz cahiliyesinin küresel ve yerel kuşatmasında yaşanan adaletsizlik, sömürü ve zulümlere karşı vahyi sosyalleştirip, imani, ameli ve yapısal hicretleri gerçekleştirmeliyiz. Böylece “mehcur” bırakarak kendisinden uzaklaşılmış olan Kur’an’a doğru yeniden hicret edip Hablullah’a topluca sarılarak, fıtri arayış içindeki dünya insanlığına şahidlik, örneklik, modellik yaparak yol göstermeliyiz.

 

Bu büyük sorumluluğu üzerimize yükleyen Kur’an ayetlerini birlikte ve hakkıyla okumaya çalışaılm:

 

II – Bütün varlıklara emir: “Allah’ı hamd ile tesbih ve secde et”

 

Tesbih kavramıyla ilgili dikkat edilmesi gereken ayetlerden birisi de Kalem suresindeki bahçe sahiplerinin tavırları:

 

Kalem/28 : En mutedil olanları: «Ben size Rabbinizi tesbih etsenize, demedim mi?» dedi. Kalem/29 Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

 

Burada Rabbin tesbih edilmesi, miskinlere verilmesi gereken payın verilmesiydi. Başka bir deyimle Allahın emir ve iradesine teslim ve tabi olmaktı. Bunun aksi ise zulümdür.

 

A – Evrendeki tüm varlıklar Allah’ı Hamd ile tesbih ve O’na secde ederler (itaat ederler):

 

İsra/44“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız.Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.”

 

Rum 26-Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'nundur. Hepsi de O'na itaat etmekte (boyun eğmekte) dirler.

 

Nur/41“Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.”

 

Hadid/1 -Haşr/1“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir.”

 

Hacc 18Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor.…”

 

B – İnsanlara da “hamd ile tespih ve secdenin (itaatin) emredilmesi:

 

Furkan/58“Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.”

 

     a – Hicr sûresinin sonunda Cenâb-ı Hak, başta Hz. Peygamber (s)  

         olmak üzere, bütün mü'minlere seslenerek üç emir vermiştir


             Hicr 98. Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!  (Secde edenlerle   

             birlikte secde et…) 99. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!

 

– Allah'ı hamd ile tesbîh etmek,

 – Tıpkı evrendeki ve arşdaki bütün varlıklar gibi Hakk'a secde edenlerle birlikte secde etmek, onlara uyum sağlayarak, evrendeki ahenge ayak uydurmak, fıtrat (bütün fizyolojik-biyolojik yapımız) ve evrenle (evrendeki bütün varlıklarla) aynı frekansı yakalayıp, aynı ilaha kul olarak, aynı ilahı hamd ile tesbih ederek, aynı ilaha secde/itaat ederek) barışı sağlamak

– Çocukluk dönemi dışında hayatın her gününde emredildiği şekilde ibâdete devam etmek, yakîn/ölüm gelinceye kadar ibâdetten ayrılmamak..

 

Bu üç başlıkta verilen talimatın gereği:

Arşdaki ve evrendeki bütün varlıklar gibi, Allah’tan başka ilah tanımaksızın sadece O’na itaat ve ibadet (sadece O’na secde ve sadece O’nu tespih) edip, emirlerini harfiyen yerine getirme gayreti içine girerek, hayatın bütün alanlarında sadece O’nun hükümlerini esas alarak hayatı ibadet kılma çabasını ölene kadar terk etmemektir. Aslında namazdaki hamd ve tespih tekrarı ile rüku ve secde de hayatı Allah’a rüku ve secde ettirmenin (tüm hayatı Allah’a boyun eğdirme ve itaat ettirmenin) sembolik ifadesi olarak anlamlıdır.

 

 b – Aşağıdaki İnşikak suresi ayetlerinden de anlaşılacağı üzere imanın gereği, Kur’an okununca, Kur’an’ın mesajını duyunca secde (itaat) etmektir.

 

İnşikak 20 – O halde onlara ne oluyor ki, iman etmezler. 21 – ve onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmiyorlar? 22 – Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar.…… 24 – Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele! 25 – Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.

 

Buradaki secdenin anlamı, Allah’a ve kitabı Kur’an’a itaat etmektir. Bunu yapmayanlar, yani Kur’an okununca, onun mesajını duyunca “işittik ve itaat ettik” demeyenler onu yalanlayanlardır ve onların sonu elim azaptır. Halbuki iman edip salih amel işleyenler (işitip itaat edenler) ise Kur’an okunduğunda secde edenler olup, onlar için kesintisiz bir ecir vardır.

 

        c – Hamd ile tesbih ve secde edenlerden olmak için

 

Hayatı ibadet kılmak ve hayatı Allah’a secde ettirmek – (En’am 162-163)

Allah’ın rengiyle boyanmak, – Bakara 138

Hayatı düzenlerken cahiliyenin hükmünü değil Allah’ın hükmünü esas almak (Yusuf 40, Maide 50)

Hayatımızın tamamı yüzümüzdür, yüzümüzde secde izinin görünmesi için secdeyi (Allah’a itaati) bütün hayat alanlarına yaymak gerekir.Bütün hayat alanlarında Allah’a itaatin, secdenin, rükunun (O’na boyun eğmenin) izi görünmelidir ki, hayatımızı O’na rüku ve secde ettiriyor olabilelim:

Alak 19 : “Hayır! Ona itaat etme! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!”

Fetih 29: “… Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. (Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.)

 

C – Bütün varlıkların Allah’ı hamd ile tesbih etmesi ve O’na secde (itaat) etmesi gerekir. Çünkü yeryüzünde de göklerde ilah O’dur, O’ndan başka ilah yoktur. Allah yerde de, gökte de, dünyada da ahrette de hükümran olandır, herkesin, her şeyin ilahı, Rabbi, sahibi, maliki O’dur.

 

Tegabun 1: “Göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Allah'ı tesbih ederler.Hükümranlık O'nundur, Övülmek O'na mahsustur. O her şeye Kadir'dir.”

Al-i İmran 83-Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na teslim olmuş ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.

Zuhruf 84-Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir her şeyi bilir.

Bilindiği üzere Mekke müşrikleri de, göklerdeki ilah olarak, yaratan, rızık veren, öldüren, evrenin işleyişini sağlayan Rab olarak Allah’ı tanıyor, inanıyor ve kozmik hakimiyet O’nundur diyorlardı. Ancak İnsan ve toplum hayatındaki hüküm ve hakimiyeti hevalarına ya da tagutlara tahsis ediyorlardı.

 

Kasas 70 :“O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. İlkte de, sonda da (dünyâda da, âhirette de) hamd O'na mahsustur. Hüküm de O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.”

 

Necm 25:“Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah'ındır.”

 

Maide 120:“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. O herşeye kâdirdir.”

Mülk : 1-Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.”

D – Her nefis yarına/ahrete ne hazırladığına baksın:

 

Haşr 18.“Ey iman edenler, Allah’tan sakının! Herkes, yarın için ne hazırladığına bir baksın” ayetiyle de, Rabbimiz ahiret eksenli bir hayat tasavvuru inşa etmekte ve insanlar dünyada yapıp ettiklerini ahirete yönelik hazırlık bakımından gözden geçirmeye ve yarın (ahret) için ne biriktirdiğini, hangi Salih amelleri hazırladığını sürekli sorgulayıp diri bir ahret bilinciyle dünya hayatını yaşamaya çağırılmaktadır.

 

Bütün bu ayetler yolumuzu aydınlatıp, asla ayrılmadan takip etmemiz gereken istikameti göstermekte ve dünya imtihanında başarılı olmak için, hayatı ibadet kılmak icap ettiğine işaret etmektedir. Tüm varlıklarla beraber Allah’ı tespih ve O’na secde etme emri doğrultusunda, sadece Allah’a itaat ve ibadet etmek suretiyle ahirete hazırlanma çabasını sürekli kılarak ve ahiret için salih ameller biriktirme yarışında azimli, fedakar, istikrarlı ve sürekli bir çırpınış içinde bulunarak ömrümüzü tamamlamamız gerektiğini ortaya koymaktadır.

 

E – Aynı zamanda Allah, fıtrat ile vahyin dünyada bütünleşip, arzda adaletle hükmedecek halife İslami şahsiyetin ortaya çıkmasını murad etmiştir.Ahdine sadakatsizlik edenlerin sonunun azap olduğu bildirilmiştir.

 

Allah, ikisini de dünyaya kendisinin gönderdiği temiz fıtrat ile vahyin, imtihan alanı olan yeryüzünde buluşmasını, bütünleşmesini ve böylece arzda halife kılınan sorumluluk bilincine sahip İslami şahsiyetin ortaya çıkmasını istemektedir. İşte bu iki şeyin arasının kesilmemesini özellikle emretmekte, aksi takdirde Allah ile ahdini bozarak, birleştirilmesi emredilen bu iki şeyin arasını kesenlerin, yüklendiği emanete ihanet ederek, arzda fesad çıkaracaklarını ve sonuçta hüsranla karşılaşacakları uyarsını yapmaktadır.(Bakara 27).

 

Furkan 43 –“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil  olacaksın?” Furkan 44 – “Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.”

 

Araf 179 –“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar.  İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”

 

İşte bu sebeple bunların ahirette kaybedenlerden olacaklarını, Allah’ın ahrette bunları muhatap almayacağını, kendilerine bakmayacağını, konuşmayacağını ve arındırmayacağını, kendileri için elim bir azabın söz konusu olacağını bildirmektedir. (Ali İmran 77).

 

III – Evrende, göklerde, yerde ve fıtratta var olan ahenk, uyum ve barışın insan hayatında da olabilmesi için, insan hayatında da evrendeki gibi tek bir ilahın hükmü esas alınmalı, Allah’tan başka ilahlar edinilmemelidir. Eğer yer ile gökte de Allah’tan başka ilahlar olsaydı her ikisi de fesada uğrar, düzenleri bozulurdu.

 

İsra 22 –“Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.”

Bakara 107 – “Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir veli, ne de bir yardımcı vardır.”


Bakara 163 – “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir.”


28.Kasas 88–Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.”

Mü’minun 71. “Eğer hak, onların hevalarına (arzu ve isteklerine) uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiIer.”

Mülk 3 –“O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

4 –Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.”

 

Enbiya 22 –Eğer yer ile gökte Allah'tanbaşka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. (yerin ve göğün düzeni altüst olurdu.)  O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların nitelemelerinden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

 

    IV –  İnsan sadece Allah’a kulluk etmesi amacıyla yaratılmıştır

 

1 – “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Zâriyât, 51/56.

 Allah’ın hoşnut olacağı şekilde yaşanmanın tek yolu, yaratılışın gerekçesine sadık kalarak yaşamaktan geçmektedir. Keza Kur’an’ın ana teması da budur:

 

Allah, rahmetiyle bizlere iki yoldan hangisini tercih edersek ‘ancak Allah’a ibadet etmiş olacağımızı’ bildirmektedir. İnsan, iki yoldan; iki hayat tarzından hangisini tutarsa tutsun kendisine tercihi kolay kılınmış ve hatta tercihi kedisine sevdirilmiştir.

2 – “Hanginizin daha iyi güzel ameller işlediğini sınamak için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.(67 MÜLK 2)

 

3 – “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir”.” En’âm, 6/162.

 

Burada, “Allah içindir” denilen, zaman ve mekan açısından bölünme, tahsis kabul etmeyen insan hayatının tümüdür. Bu, kulun hayatında “bana ait” dediği ve müdahil olabileceği her şeyi ve her an’ı alemlerin Rabbi Allah için kılmasıdır. Yönelişte, duanın, kıyamın, secdenin, kurbanın yani dinin alemlerin Rabbi Allah için kılınması teslimiyeti vardır.

4 – “Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: "Benden başka ilah yoktur, Bana kulluk edin" diye vahyetmişizdir.”(21 ENBİYA 25)

 

Kur’an’la muhatap olan insan, mesajın özeti olan surede, beş vakit namazda her an yeniden söz veriyor: “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.” Fatiha, 1/5. Kulun, Allah’tan başka kimselere kulluk yapmayacağının taâhüdüdür bu ayet. Ne Allah’tan başkasına ne de Allah ile birlikte başkasına kulluk yapmayacağına dair söz veriştir…

 

 

V – Halketmek de, Hulk’un kurallarını vazetmek de

      Allah’a aittir

 

Araf 54     – Yaratmak da emretmek de O’na aittir

 

Emr irade, hüküm ise karardır. Emrin yerine getirilmesi hükm ile ilgilidir. Hükm emrin yürütülmesiyle ilgili karardır. Allah’ın insanlara emri elçileriyle gönderdiği dindir, İslam’dır.

 

Yaratmak da, imtihan dünyamızda nasıl bir hayatı yaşamamız gerektiğinin kurallarını koymak, ahlakın ve hukukun kurallarını vazetmek anlamında emretmek de Allah’a aittir

 

Evrendeki emir de, insanlara yönelik emir de Allah’a aittir

 

Evrendeki emir ve yönetimin Allah’a ait olduğunu müşrikler bile kabul etmektedirler.

Yunus 31-De ki: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor (emri kim tedbir ediyor/düzenliyor/yürütüyor)?" "Allah" diyecekler. De ki: "O hâlde, Allah'a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?"

 

Hevaya değil, Allah’ın emrinden olan şeriata tabi olunacaktır

Casiye 18  – Sonra seni de emrimizden bir şeriat üzerinde kıldık (İslam), o halde ona uyu bilmeyenlerin hevalarına uyma.

Casiye 23 –(Ey Muhammed!) Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?

 

Şura 52 –Ve işte sana böyle emrimizden bir ruh(kitap-Kur’an)vahyettik, sen kitab nedir? İyman nedir? Bilmiyordun ve lâkin biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz ve emîn ol sen her halde doğru bir yola çağırıyorsun.

 

Şura 13 –O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.

Hud 112 :Festekim kema umirte. (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol)

Hadis :Allah’a iman ettim de sonra dosdoğru ol.

Şûrâ 21. “Yoksa onların bir takım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine bir şeriat (Kanun) kıldılar?”

Kehf 26 :“…….. O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.

En’m 153. Allah, dosdoğru yolu olan sırat-ı müstakımini takip etmeye, Kur’an yoluna uymaya, Hakka tabi olmaya, bizi, Nur (aydınlık) olarak nitelenen bu hak yoldan ayıracak olan ve zulümat (karanlıklar) olarak nitelenen, batıl yollara uymamaya çağırmaktadır.

Maide 50. Kesin bir inançla iman eden bir topluluğun, kendisinden daha güzel hüküm koyacak hiçbir otorite tanımamaları gerektiğini,

Yusuf 40. hükmün sadece Allah’a ait olduğunu ve müminlerin sadece O’nun hükümlerine itaat edip, yalnız O’na ibadet etmekle mükellef olduklarını ve dosdoğru dinin de bu olduğunu,

Nisa 59. Allah’a ve Resulüne itaat eden mü’min emir sahiplerine itaat edilmesini, bir ihtilaf vukuunda da, onu Allah’a ve Resulüne götürmeleri gerektiğini,

Nisa 65. Sonuçta da Allah ve Resulü bir hüküm vermişse, müminlerin kalplerinde hiçbir darlık hissetmeden tam bir teslimiyetle ona iman edip, teslim olarak gereğince amel etmekten başka bir alternatiflerinin olmadığını,

Ahzap 36. Allah ve Resulü bir meselede herhangi bir karar/hüküm vermişse, mü’min bir kadın ve erkeğin aynı konuda farklı bir tercih yapmak hak, özgürlük ve yetkisinin bulunmadığını, Rabbimiz Kur’an’da bildirmektedir.

 

VI – Tagutların reddi imani sorumluluktur

Şeytana ve taguta kulluk etmekten kaçınılacak, itaat ve ibadet sadece Allah’a yapılacaktır

Allah’a kulluğun alternatifi şeytana, taguta ve hevaya kulluk ve ibadet yapmaktır.Bu sebeple de dünyada iki hizip yer alır, birisi Allah’ın taraftarları Hizbullah, diğeri de şeytanın taraftarları hizbuşşeytan:

 

Allah’a itaat etmeyen şeytana itaat etmiş olacaktır. O, böylece şeytana kul olmuş demektir. Bu bir anlamıyla şeytana tapmaktır. “Ey Adem oğulları! “Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır demedim mi? “Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur” demedim mi?” (Yâsîn, 36/60-61)

 

“Burada “ibadet” kelimesi, “itaat” anlamında kullanmıştır. “Şeytana ibadet etme” ifadesinin anlamı, “şeytana itaât etme” demektir. “Babacığım! Şeytana tapma! çünkü şeytan çok merhametli olan Allah’a âsi oldu.” (Meryem, 19/44)

 

Tagutu ilah edinmekten kaçınmak, ibadet ve itaatı yalnız Allah’a tahsis etmek gerekir.

Alak 6.“Gerçek şu ki, insan azar. (tuğyan eder).” Alak 7. “Kendini kendine yeterli gördüğü için.”

Hud 112. O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikteemrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. (tuğyan etmeyin) Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.

Zümer 17. “Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele: 18. O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte temiz akıl sahipleri de onlardır.”

Nahl 36- “Andolsun ki biz her ümmete, "Allah'a ibadet edin ve taguttan içtinap edip/uzaklaşın/ (itaatten sakının)." diye bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?”

 

Bu ayette de bütün peygamberlerin, toplumlarını, taguttan (taguta itaat/ibadet etmekten) kaçınıp Allah’a kulluk/ibadet/itaat etmeye çağırmaları için gönderildikleri beyan edilir. Yani peygamberlerin gönderiliş sebebi bile budur.

Bakara 256– “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.”

257- “Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar”.

Tagutları reddetmek imani sorumluluktur.

VII – Hak ile batıl karıştırılmayacaktır


Bakara.42 –“Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin. 43 – Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”
İsra 81– De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur."

Sebe 49 –De ki: "Hak geldi. Artık batıl yeni bir şey ortaya çıkaramaz, eskiyi de geri getiremez." (Batıl artık hiçbir tarafa kımıldayamaz).
Enbiya 18 –“Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah'a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!”

Hak din batıl dinlerle uzlaşmak ve çoğulcu bir model içinde batıl dinlerle birlikte yönetmek için değil onları yok etmek ve üstün gelmek için indirilmiştir.


Tevbe 33 – O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.

 

VIII – İmana zulüm-şirk bulaştırılmayacaktır.

En’am 82.İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.

Sadece iman ettik demekle imtihan olunmadan, amel edilmeden bırakılmayacağının bilincinde olunacak, iman amel bütünlüğü esas alınacaktır

 

Ankebut 2- İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

 

IX – İnsanın Rabbine ve Kendine Yabancılaşması:

 

Hayatın herhangi bir alanında Rabbini unutan ve O’nun zikrinden (vahiyden) yüz çeviren insan, saparak Rabbine ve kendine (fıtratına) yabancılaşır

 

Hayatın hiçbir alanında Allah unutulmayacak, devre dışı bırakılmayacaktır. İster hayatın bütününde, isterse bir parçasında, kamu alanında, devlet yönetiminde, ekonomide, siyasette, aile hayatında, Allah’ı unutana Allah da bizzat kendilerini unutturur ve yoldan sapmaları kaçınılmaz olur. (Haşr–19) Böylece fıtratla vahyin arası kesildiği, Allah’tan gelen bu iki şeyin dünyada buluşup bütünleşmesi engellendiğinde, yani insan Allah’ı unuttuğunda ve vahiyden yüz çevirdiğinde Allah’da kendisini unutturunca, insanın fıtratına ve Rabbine yabancılaşması başlar. Böylece arzda fesad çıkaracak, kendine ve Rabbine yabancılaşmış azgın beşer türü ortaya çıkacaktır. Hayatın bazı alanlarında Allah’ı unutarak, bu alanları Allah’ın hükümlerinden soyutlayanlara, Allah’ın zikrinden, Kur’an’ından yüz çevirenlere, hevalarını, arzularını belirleyici kılanlara, bir şeytan musallat edilecek ve bu şeytanlar onları yoldan çıkardıkları halde, onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını zannedeceklerdir. (Zuhruf 36-37) Ve bu sebeple de kendilerine “arzda fesad çıkarmayın” dendiğinde, onlar kendilerinin “ıslah ediciler olduklarını” iddia edeceklerdir. (Bakara 11-12).

 

İşte ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya egemen hale gelen fesad, sömürü ve zulüm, bu tür Rabbini unuttuğu ve O’nun zikrinden yüz çevirdiği için kendine ve Rabbine yabancılaşarak şeytanı dost edinmiş, şeytana ibadet eden azgın müfsid insanların ve onların heva ürünü ideoloji ve seküler modellerinin ortaya çıkardığı sonuçtur. İnsanın fıtratını bozan ve vahiyle bütünleşmesini engelleyen ve sonuçta hayvandan aşağıya sürüklediği bu insanı çıkarı peşinde koşturan seküler modern paradigmanın ürettiği liberal demokratik ve sosyalist modeller ve onların destekledikleri despot rejimler, dünyanın her yanında sefalete, sömürüye, kan ve gözyaşına yol açmış bulunmaktadırlar. Hem de “ıslah edici”, “barbarları uygarlaştırıcı, özgürleştirici” oldukları yalanının arkasında, insani değerleri, erdemleri yok edip insani olanı çürüterek, insanı tüketerek, fesadı, sömürüyü, adaletsizlik ve hak ihlallerini küreselleştirmiş bulunmaktadırlar. İşte bu büyük zulüm ve sömürüye, bu derin ve yaygın adaletsizliğe karşı geniş mustaz’af kitleler dünyanın her yanında, daha adil ve daha özgürlükçü yeni bir dünya talebiyle isyan bayrağını açarak ayaklanmakta, egemen yerel ve küresel sistemleri değişime zorlamaktadırlar.

 

X- Dünya insanlığının muhtaç olduğu mesajı elinde bulunduran 

      “Müslüman’ım” diyenler gelin “Müslim/Müslüman” olalım ve

      ancak Müslümanlar olarak ölelim:

      

1– 2.Bakara 128– “Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin”.

 

–  Bakara 132-İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: "Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün" dedi.

 

– Al-i İmran102– “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.  (hakkile müttaki olun ve her halde müslim olarak can verin )”

 

–  Müslim olmanın gerekleri sadece Hac suresi 77-78. Ayetler ve asır suresi dikkate alınsa bile apaçık ortadadır:

 

Hac -77:

Ey iman edenler,

 rükû edin, (bakara 43 – Verkeu mearrakiin. Rüku edenlerle beraber rüku edin) (Hayatınızı Allah’a rüku ettirin)

secde edin, (Hicr  98 – vekun minessecidin- secde edenlerden olun)(Hayatınızı Allah’a secde ettirin- hayatın bütün alanlarında yalnız Allah’a itaat edin, boyun eğin).

Rabbinize kulluk edin  – Hicr 99 – Va’bud rabbeke hattâ yeé'tiyekel yagîn. (Ölüm gelene kadar Allah’a kulluk edin hayatınızı ibadet kılın).

ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

78

Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. (Furkan .52 – Felâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.-Kafirlere itaat etme ve onlarla Kur’an ile büyük cihad ver)

O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in dinine uyun.

Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur'an'da Müslim/Müslüman diye isimlendirdi ki,

Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. 

Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın.

O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!

İşte Müslim/Müslüman olanlar bunlardır.

 

–  Fussilet 33 –Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

–  Zuhruf 68 – 69– (Allah, şöyle der:) "Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de."

 

XI – O halde Müslüman olmak, Müslüman Yaşamak ve ölmek

     için, Müslümanlığın Kitabı Kur’an’ı hakkıyla okumalıyız

Bakara 121 –Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi (hakkıyla) okurlar. İşte bunlar ona iman ederler. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

Sadece tilavet anlamak ve yaşamayı ihtiva etmeyebilir. Amma “hakkıyla tilavet”anlamayı ve yaşamayı şart haline getirir. Çünkü vahyi tilavet etmenin “Hakkı”, onu anlamak ve yaşamaktır. Bu sebeple kitabı “hakkıyla tilavet etmek” onu anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okumaktır. Bu durum, Cuma Suresi 5. ayetteki “kitap yüklü eşekler” olarak nitelenmenin tersidir. Allah Resulü (s) de, bu ibareyi tefsir ederken, “ona gereği gibi uyanlar” şeklinde açıklamıştır. (İbn Hanbel). Bu hal, kitaba iman etmenin temel gereğidir, bu hal üzere olmayanlar ise kitabı inkar ediyorlar demektir ki, “işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridirler”.

Fatır 32-Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.

Furkan 30- Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (mehcur) bıraktılar."

 

Kısacık, geçici ve bir oyun, eğlence ve süsten ibaret az bir geçimlik alanı olan dünya hayatı için yüzlerce kitap okuyan “Müslümanım” diyenler, kalıcı, sonsuz gerçek hayatın dünyadaki imtihanı için okunması ve onunla amel edilmesi için Allah’ın gönderdiği tek kitabını neden hakkıyla okuyup ona uygun yaşama cehdi göstermezler ve bir kez okumadan ölüp giderler?

 

Ankebut 29.64 –Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

Kuranın İlk Müslümanları İnşa Sürecinde yoldaki işaretleri takip etmeliyiz

 

Mekke’deki ilk Kur’an neslinin yetişme ortamı ve pratikte bu neslin nasıl yetiştiğiyle ilgili Kur’an ve siyer bilgileri beraberce ve doğru bir yaklaşımla okunduğunda, ilk Kur’an neslinin nasıl yetiştiği, hangi yolu takip ettiği hususunun, tartışmaya yol açmayacak kadar net olduğu anlaşılacaktır. Çünkü Kur’an nesli inşa çabası, hayattan kopuk, ulaşılması ve anlaşılması güç teorik bir proje olarak doğmamış, tam tersine Kur’an’ın inzal sürecinde vahyin ilk muhatapları arasından iman edenlerin Resulullah’ın (s) çevresinde iman ortak paydasında kenetlenerek ortaya koydukları, son derece mütevazi şartlarda, oldukça büyük zorluk ve imkânsızlıklar içinde gelişen son derece doğal ve Kur’an’la bütünleşen bir pratiktir.

 

Kur’an, ilk indiği hayatı inşa etmek ve Kur’an’la inşa edilen bu ilk hayatı insanlığa örnek kılmak, toplumu kuşatan zulümâtın zindan duvarlarını yıkarak onları aydınlığa çıkarmak için indirilmiş bir kitaptır. Bu sebeple Kur’an, Mekke’deki ilk muhatapların hayatı içine inmiş ve o hayatın içine okunmuş, hayatın içinden okunmuş ve o ilk hayatı (Resulün ve ashabının hayatını) inşa ederek tamamlanmış bir kitaptır. Bu sebeple de Kur’an, o ilk hayattan koparılmadan/soyutlanmadan okunursa, o ilk inşa ettiği hayatın içinde, o ilk neslin hayatıyla birlikte dosdoğru okunursa, hakkıyla okunursa, bugün de hayatla bağı kurulacak pratik ilkeleri yakalamak ve ilk örneği bugünkü hayata taşımak mümkündür. Üstelik bu tür bir okuma, dinde isabet kaydetmek için zorunludur.

 

Bugün bölgemiz, ülkemiz ve tüm dünya mustaz’afları Kur’an’ın, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, sömürü ve zulümden kurtarıp adalete ulaştıracak, insanlığı onuruna kavuşturacak olan kurtarıcı, aydınlatıcı, onurlandırıcı mesajına muhtaç bulunmaktadır. Üstelik, her yanda egemen olan adaletsizlik, bunalım, kriz, kan ve gözyaşı zemininde bir yandan fıtri bir adalet arayışı sürekli gündem olurken, diğer yandan da bu ihtiyaç  insanlığı Kur’an’ın mesajına yaklaştırmaktadır. Yeter ki, Kur’an’ın mesajı doğru bir temsille ve izzetli bir ilkeli duruşla insanlığın önüne konabilsin. Elinde, tek kurtarıcı  mesaj olan Kur’an’ı bulunduran Müslümanların görevi ise, liberal demokrasilerin oluşturduğu zulüm ve sömürü düzeninde ezilen dünya insanlığının bu fıtri arayış ve haykırışına kulak verip, elindeki büyük nimetin farkına varıp Kur’an’a dönüş yapmaktır. İnsanlığa adaletsizlik, zulüm, sömürü, acı, kan ve gözyaşından başka bir şey verememiş olan modern paradigmanın batıl modelleri peşinde koşmak ya da onları ödünç almak yerine, Hablullah olan Kur’an’a sarılarak, Peygamber (s)’in önderliğindeki ilk neslin yaptığı gibi Kur’an’ı hakkıyla okuyup hayata hakim kılarak İslami adalet modelini üretip dünya insanlığının önüne koymaktır.”

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon