Cumartesi, Ekim 12, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR KURAN KISSALARINDAN ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER

KURAN KISSALARINDAN ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER

by İlkav Editor
12,2K 👁
A+A-
Reset

 

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları Eğitimci Osman Emecen´in vermiş olduğu “Kur´an Kıssalarından Çıkarmamız Gereken Dersler“ konulu konferansı ile devam ediyor. Konferans Abdullah Başaran’ın sunumu ile başladı.Hayati İsaoğlu nun okumuş  olduğu Kur an ve mealinden sonra konferansa geçildi.Konferansta Kuranda geçen kıssa kavramı,kıssaların anlatılma sebepleri,günümüz için ne anlam ifade ettiği,kıssalardan çıkarmamız gereken dersler Kurandan örnekler verilerek anlatıldı.

Konferans poğaça ve simit ikramı ile son buldu.Konferansın özetini aşağıda sunuyoruz.

 

Ekitap için tıklayın

 

 

KU’RAN KISSALARINDAN ALMAMIZ GEREKEN DERSLER

Kıssalara geçmeden önce resmin tümüne bakmamız açısından Kur’an dan almamız gereken derslerden biraz bahsetmeliyiz.

Elif, Lâm, Râ. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarmak için onu sana indirdik.(14-İbrahim:1)

         Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı? (54-Kamer:22)

         Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarmaktayız, oysa sen, daha önce bundan haberi olmayanlardandın. (12-YUSUF:3)

         İşte (İsa hakkındaki) "gerçek kıssa" (el-kasasu'l-hakku) budur" (3/Âl-i İmrân, 62).

         "Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar anlatıyoruz. Gerçekten sana katımızdan bir zikir (ibret verici olayları taşıyan bir kitap) verdik" (20/Tâhâ, 99); "Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidâyetlerini arttırmıştık." (18/Kehf, 13)

Yukarıdaki ayeti kerime meallerinde ve daha birçok ayeti kerimelerde Allah Kur’an-ı öğüt almak, düşünmek, karanlıklardan aydınlığa çıkmak, Onu düşünerek tane tane okumak, Onun tümüne inanmak, Onu ihtilaf ettiğimiz konularda hakem yapmak, Ona sımsıkı yapışmak, Onun boyası ile boyanmak için gönderdiğini bildirmektedir. Bizler Onu hayatımızın yaşam rehberi yapmak bütün davranışlarımızı ona göre şekillendirmek durumundayız. Kıyamet günü ondan hesaba çekileceğimizi, Peygamberimizin Onu terk ettiğimiz için bizden şikâyetçi olacağını yine rabbimiz kitabında bildirmektedir. Şimdi kıssa konusuna geçebiliriz.

KISSA

a)Sözlük Anlamları

Arapça’ da “k-s-s” kökünden gelen “kassa” fiili ve aynı kökten türetilen “kasas” ve önemli şahsiyetlerin durumunu açıklamak için kullanılan “kıssa” bir kimsenin izini sürüp ardından gitmek, birine bir haber bildirmek, anlatmak ve hikâye etmek anlamları için kullanılır. Yüce Allah kıssayı; akıllılar için ibret, öğüt ve geleceğe ışık tutma, uydurmadan uzak, önceki kitapları doğrulayan, her şeyi açıklayan ve inananlar için kılavuz olarak tanımlar.

b) Terim Anlamı

Kur’ân’ da yer alan yukarıda belirtilen anlamlardan hareket ederek bir tanım yapılacak olursa kıssa; geçmişte olmuş bir olayı, daha sonra gelecek insanlara, ders alınacak kısmını aktarmak şeklinde ifade edilebilir.

Kıssaların, “Kur’an’da “nebe” ve haber” kelimeleriyle de sıkça ifade edildiği görülmektedir. Kur’ân’daki bu haberler tarihte meydana gelmiş olayları anlattığı için gerçek kıssalar, hayal ürünü olanlarına ise hikâye denilmektedir. Kelimenin etimolojik yapısında bulunan iz takip etmek anlamı, önemli manalardan birini oluşturur. Buna göre kıssa, insanların hayatları için ders alması gereken güzel tasvir ve haberlerdir.

ARAP TOPLUMUNDA KULLANIMI

Cahiliye döneminde savaş ve kahramanlık, eski milletlerin dinleri ve inançları, putlar, cinler, melekler, büyü  vs  konularında kıssalar anlatılıyordu.

İslamiyet’in ortaya çıktığı dönemde de Araplar arasında kıssa anlatma alışkanlığı devam ediyordu. Nitekim Kureyş’in meşhur kıssacılarından ve Hz. Muhammet’e düşmanlığı ile bilinen Nadr b Haris’ in Kur’an ayetleri okunurken onu dinleyen kureyş’lilere hitaben “Gelin onu dinlemeyin, ben sizlere ondan daha iyi ve güzel sözler söyleyeceğim” diyerek eski iran hükümdar/Kisralarına ait” ahbar ve kıssalar, Rüstem ve İsfendiyar hikayelerini anlattığı bilinmektedir .Bu durum Kur’an da şöyle anlatılır.

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç bir bilgiye dayanmaksızın, Allah'ın yolundan saptırmak için sözün boş olanını satın almaktadırlar ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. İşte onlar; onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”(31-Lokman:6)   

KISSA VE MESELLER

Kuran’dageçen kıssaları iki başlık altında işleye biliriz

a-Kıssa: Mutlaka gerçekleşmiş öğüt almamız için bizlere anlatılan geçmiş peygamberin yaşam mücadeleleri ,onların yaşadıkları toplum , helak olan ve mükafatlandırılan toplumlardır. Kıssalar yukarıda da  belirttiğimiz gibi yaşanmış gerçeklerdir.

b- Meseller : Kur’an da birde meseller ve temsili kıssalar anlatılmaktadır. Bu mesellerde aynı kıssalar gibi bizlere öğüt almamız için anlatılmaktadır. kıssalardan tek farkı temsilidir. Mutlaka gerçekleşmiş ve yaşanmış olmayabilir. Şu ayetleri bunlara örnek verebiliriz.

“Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp uzaklaşmış, şeytan da onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan oluvermişti.

Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek olan haberi onlara aktar. Umulur ki düşünürler.” (Araf:175-176)

Bu ayeti kerimede Allah’ın ayetlerine sırtını dönüp uzaklaşan kişilerin durumu köpeğin dilini dışarıya çıkarıp soluyan köpeğe benzetilmiştir. köpekler yorgun olsa da olmasa da dilini dışarı çıkarıp soluyarak dinlenir. İnkarcı insanı da ha uyarmışsın ha uyarmamışsın durumunda bir değişiklik yoktur.

“O gün cehenneme diyeceğiz: «Doldun mu?» O da: «Daha fazlası var mı?» diyecek.”(50-Kaf:30)

“Sonra, kendisi duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: «İsteyerek veyaistemeyerek gelin.» İkisi de: «İsteyerek (itaat ederek) geldik» dediler.” (41-Fussilet:11)

“O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan da eşini var etti. Onu (eşini) örtüp bürüyünce, o da bir yük yüklendi ve bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: «Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.»

Ama O, onlara (Adem'in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda ona ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.(7-Araf:189-190)

Mesellere kur’anda daha birçok ayet örnek verilebilir. Bu ve benzeri ayetlerde zaman , mekan, şahıslar önemli değildir, önemli olan anlatılan olaylardan öğüt almamızdır.

Kuran’ da geçen köle ile hür (16-Nahl:75) yahut birbirine rakip efendilerin arasında bölünen köle (39-Zümer:29 ) ayetler de   meseller’e örnek verile bilir. 

KISSALAR

 İslam tek millet tek ümmet küfür de tek millettir.

“Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.”(21- Enbiya:92)

“Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsma'il'e, İshak'a, Ya'kub'a ve sıbt(torun kabile)lere indirilene,Musa ve Îsa'ya verilene ve (diğer) peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inandık, onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz Allah'a teslim olanlarız. deyin.” (2-Bakara:136 )

Allah katında geçerli din İslam dinidir (Al-i İmran :19). Allah İslam dan başka bir dinden razı değildir (Al-i İmran :85) . Kıssalar bizlere Allahın hizbiyle Şeytanın hizbinin mücadelesini anlatmaktadır. Bu ümmetin ilk kafilesi ile son kafilesinin söylemleri inançları aynıdır. Sadece Allah’ ın değiştirdiği bazı ameller şeriatları farklıdır.

Kur’an kıssalarının amacı tarih anlatmak değildir. Amaç geçmişte yaşanmış olayları ve kişileri örnek göstererek o anda yaşayanlar ve kıyâmete kadar yine aynı olayları yaşayabilecek diğer insanlara ibretler vermektir. “Allah’ın sünnetinde/kanununda bir değişme bulamazsın.” (35/Fâtır, 43)

Bütün Peygamberler aynı söylemlerle aynı kelimelerle kavmini islama davet etmiş.Hemen hemen inanmayanlardan aynı yanıt gelmiştir.

Hani onlara kardeşleri Nuh: «Sakınmaz mısınız?» demişti. «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» «Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.» «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.» «Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.»(26-Şuara:106-110 )

Bu ayetler sadece peygamber isimleri değişerek aynı lafızlarla Hz.Hud, Hz.Salih, Hz,Lut ve Hz Şuayip peygamber içinde aynı sure de geçmektedir. Ayrıca buna benzer ifadeler diğer surelerde diğer peygamberler içinde geçmektedir. Yine kafirlerin ortak cevap vermeleri de şu ayetlerde bildirilmiştir.

“Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir . Kuşkusuz Rabbin, hem bağışlama sahibi, hem de acı azab sahibidir.( 41-Fussulet:43 )

“Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki elçiler de yalanlanmıştır. Bütün işler Allah'a döndürülecek(ve Allah, herkesi yaptığıyle cezalandıracak)tır. (35-fatır:4 )

“İşte böyle; onlardan öncekiler de herhangi bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onlar da: «Büyücü veya cinlenmiş» demişlerdir. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler.          (51-Zariyat:52-53)

“Bilgisizler, dediler ki: «Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?» Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzeşti. Biz, kesin bir bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık göstermişiz.(2-Bakara:118)

Kur’ân-ı Kerim başka metotları kullanmakla beraber daha çok kıssa metoduna  yer vermiştir. Çünkü, insan fıtratı, anlayış ve kavrama yönünden, kuru fikirleri dinlemekten ziyade müşahhas fikirlere mütemayildir. İnsanın yaratılışını göz önünde tutan Kur’ân-ı Kerim, en güzel kıssaları adeta gözlerimizin önünde cereyan ediyormuşçasına anlatır. İnsanlık tarihini bir sinema şeridi gibi seyircilerine sunmak sureti ile ibret alınacak ince noktaları dikkatlere arz eder. Ve böylece hayatı tanzim etme yollarını gösterir. Kıssalar diliyle fikirler adeta müşahhaslaştırılır. Dinleyenlerin kolay anlaması sağlanır. Zihinde daha iyi yerleşir ve unutulması zor olur. Kıssalar, insanları davet ve irşatta etkili bir yoldur. Dinleyenleri monotonluktan kurtarır. Çünkü devamlı çıplak hakikatler, yalın manalar aklı yorar ve dikkatleri dağıtabilir.

Kur’an-ı Kıssa kur ’anın hedeflerini gerçekleştirme vesilelerinden biridir. Kur’ân-ı Kerim’de peygamberlere ve milletlere ait kıssalar bol miktarda bulunmak ta, Kur’ân’ın önemli bir kısmı, geçmiş ümmetler ve peygamberlerin kıssalarından bahsetmekte dir. Taberî basta olmak üzere bazı müfessirler kıssaların Kur’ân’ ın üçte birini teşkil ettiğini söylerken; bazıları da üçte ikisini kapsadığı kanaatindedir. Peygamberimiz zamanındaki bazı olay ve haberlerin kıssalara dahil edildiği takdirde kıssaların yaklaşık olarak Kur’ân’ın yarısını teşkil ettiğini söyleyenler de vardır. Kur’ân olayların teferruatını değil, kendi gayesine uygun ve insanların ortak dertleri olan yönleri seçerek genel ilkelerden bahseder. Allah’tan aldıkları hidayet düsturları ve kanunlarını insanlara tebliğ keyfiyeti, bu tebliğe karşı insanların müspet ve menfî olarak takındığı tavırlar ve imanla küfür arasında geçen bitmeyen mücadelenin kısa ve özlü tarihinden ibarettir. Kıssalar için ‘Tevhid akidesinin tarihi’ tanımlaması da yapılmaktadır. Kıssalar, tarih boyunca insanların yaşadıkları gerçeklikleri, evrensel bir lisan ile başkalarına anlatılmasından ibarettir. Kıssaların başka bir özelliği de, olayların ayrıntılarına girmekten ziyade, verilmek istenen mesajın önem kazanmasıdır.

Kur’ân-ı Kerim’deki kıssalarda bir yandan Müslümanların azimleri kuvvetlendirilirken öte yandan az sözle çok bilgi ve sonuç alma imkânı sağlanmıştır. Birçok sûrede ortaya konulan ibret sahneleriyle, kütüphaneler dolusu tarih kitabı okumaktan daha faydalı bilgi ve belgeler kazandırılmıştır. Ayrıca daha önce nakledilen birçok gerçek dışı motiflerle doldurulan olaylar en ciddi ve doğru şekliyle anlatılarak insan düşüncesi hayal ve masal dünyasından uzaklaştırılarak gerçeğin aydınlığına götürülmüştür.

Kur’an’ın iniş sürecinde; Rasûlullah ve sahabe bu kıssalardan ne anlıyordu? Acaba

 Rasûlullah ve ashâb, bugünün muhatapları bizler gibi kıssaların tarihî, edebî, sosyolojik, pedagojik yönlerini araştırıp öyle mi hayata aktarıyorlardı? Yoksa kıssaların özel olduğunu mu kabul ediyorlardı?

Mekke dönemi, Müslümanların harıl harıl İslâm’ı tebliğ etmeye çalıştıkları bir dönemdir. Karşılarında ana ve babalarından tutun, ailelerinden kabile bireylerine kadar

herkes vardır. Müminler İslâm’ı bu insanlara anlatmaya çalışırken Allah onlara, daha önce yaşayanlardan bir örnek verir. Bu örnek, aynı zamanda müşriklerle beraber hepsinin atası olan İbrâhim (a.s.)’in kıssasıdır. Hem tebliğ edenler hem de edilenler için öğüt ve ibret numunesi… Aynı örnek bizler ve kıyamete kadarki tüm muhataplar için de geçerlidir.

İlah  ve evren üzerine sorular ve düşüncelerle başlayan bir tefekkür sonunda gerçeği, “Allah’ı bularak bu inancını diğer insanlara en başta babasına anlatmaya, onları düştükleri yanlıştan kurtarmaya çabalayan Hz. İbrahim, Allah’ın tüm insanlara sunduğu öğüt ve ibret anıtıdır. Oysa günümüzde İbrahim’in (a.s.) kıssasının Nemrut’un onu ateşe atması ve Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmesi hâricinde diğer anlatılanlar geri plana itilmiş; “Nemrut”, “kurban” gibi rumuzlarla anılır olmuştur.

Müslüman ve müşrikler arasındaki mücadele uzadıkça müşrikler Müslümanları yoğun bir işkence ve baskı altına alırlar. İman edenler, bunalmaya, endişeye düşmeye başlamışlardır. Bu çaresizlik ve ıstırap içerisinde Allah’tan yardım dilemektedirler. Bu esnada Allah Nuh’un (a.s.) kıssasını vahyeder. Bu kıssa nazil olunca Müslümanların tavrı ne olmuştur? Nûh’un (a.s.) gemisinin ebatlarıyla mı uğraşmışlardır? Gemiye bindirilen hayvanların hangileri olduğu üzerinde mi kafa yormuşlardır? Yoksa Tufan’ın tüm dünyayı mı, yoksa Nuh’un (a.s.) yaşadığı kavmi mi kapladığını bulmaya çalışmışlardır? Allah Nûh kıssasını bu düşüncelerin cevabı için mi indirmiştir? Oysa Allah, Nûh’un kıssasını vahyetmekle, Mekkeli Müslümanlara şu mesajları vermek  istemiştir. Nûh (a.s.) gece-gündüz durmaksızın açık ve gizli olarak insanları İslâm’a dâvet etmiştir. “Gece gündüz çağırdım onları, açıkça da söyledim gizlice de.” (71/Nûh, 8-9). Müşriklerin, Nûh’un (a.s.) mü’minleri etrafından kovmasını, davadan vazgeçmesini, buna karşılık olarak Nûh’a (a.s.) büyük ödüller vereceklerini vaat etmelerine karşılık o; Allah’ın dinini tebliğ etmeye devam etmiştir. “Benim ücretim Allah’a âittir” (11/Hûd, 29). Nûh (a.s.) bütün baskı ve eziyetlere rağmen tebliğin gidişâtını Rabbine havâle etmiştir. “Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” (23/Mü’minûn, 25) “Benimle onların arasında Sen hüküm ver.” (26/Şuarâ, 118)

Nûh kıssasının inişi, müşriklerin baskı ve eziyetlerinden yılan Mekkeli Müslümanlara Nûh’u (a.s.) örnek alarak tebliğde gevşememelerini, sebat etmelerini öğütlemiş oluyordu. Tabii ki daha sonra kıyâmete kadar Kur’an’a muhatap tüm insanlara da bir ibret ve öğüt olacaktı. Günümüzde ise Nûh (a.s.) kıssası okunduğunda birçok kimse Kur’an’ın muhatapları Mekkeli Müslümanlar gibi ibret almaktansa, Nuh’un gemisiyle, içine binen hayvanların nitelikleriyle, Tufan’ın nasıl olduğu gibi tarihî bilgilerle uğraşmaktadırlar.

Kâfirlerin baskısını görünce Nûh (a.s.) gibi mi olacaklar, yoksa “Allah kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez” deyip, kendi gücünün neye yeteceğini denemeye bile gerek görmeyerek sadece çoluk-çocuğunun rızkını kazanmaya mı çalışacaklardır? Ya da, “devir değişti, insanlar bozuldu; kimseye din-min anlatılmaz” deyip, yanlış bir içtihatta bulunarak kavmini terk eden Yunus (a.s.) gibi toplumu terk mi edecekler? Ya da kırk gün kırk zeytinle inzivaya çekilip toplumun belâlarından kaçtıklarını söyleyenlere alkış mı tutacaklar?

Şayet ders alırlarsa Yunus kıssası onlara ibret olacaktır. Çünkü Yunus (a.s.)

Kavmine kızarak Allah’tan bir emir almadığı halde çeker gider, düşüncesine göre o kavim artık ıslah olamazdı. “O öfkelenip giderken kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı.” (21/Enbiyâ, 87). Ancak düşündüğü gibi olmadı. Allah, bu hatasına karşılık verdiği cezadan sonra onu tekrar elçi olarak kavmine yolladı. Yunus’un (a.s.) kavmi daha sonra iman etti. “Sonunda ona inandılar.” (37/Sâffât, 148). Böylece Müslümanların tebliğ eyleminde sonucu Allah’a bırakmalarını, gevşememelerini, Yunus (a.s.) kıssası vâsıtasıyla Mekkeli Müslümanlara öğütlemiş oluyordu. Tabii daha sonrakilere de, bize de…Ancak sonra gelenlerin birçoğu bu mesajları alacakları yerde, Yunus’un (a.s.) balığın karnına nasıl sığdığı, “yaktin”in nasıl bir ağaç olduğu üzerinde fikir yarıştırmakla meşgul olmuşlardır.

         Görülüyor ki Kur’an’daki kıssalar yaşadığımız hayatla o kadar iç içedirler ki, onları anlamadan, ne yapacağımız hareketlerin, ne de bu hareketlerin karşılığı olarak gelecek sonuçları iyi değerlendirmemiz mümkün olacaktır. Kıssalara tarih gözüyle bakmak, ya da onların yaşayan şahıslara özel, onlarla sınırlı olduğu şeklinde bir kabul, Kur’an’ın yeterince özümsenmediğinin bir göstergesi olacaktır.

Mûsâ (a.s.), İsa (a.s.) ve diğer rasullerin kıssaları bize yaşadığımız anın ve gelecekte bunlara karşılık yaşayacağımız olayların ipuçlarını verir, yol gösterir. İslâmî mücâdelede yöntem sorunlarımıza cevaplar verir. Karşılaşacağımız soruları, atılacak çamur ve iftiraları bildirir. Kâfirlerin takınacakları tutumlar ve bunlara karşı alınacak tedbirler hakkında bizleri uyarır.

Öyleyse; tûfan, gemi, balık, taht, cin, köşk, yaktin, dâbbe vs. gibi tâlî meselelerle uğraşıp, kıssalardaki ana mesajları gözden kaçırmayalım. Kıssalardaki kapalı meseleleri ancak Kur’an’ın bildirdiği gayb bilgisinin sınırları içerisinde mütalaa etmeli, bu meselelerin “kıssacılık” veya “İsrâiliyât”tan kaynaklanan mevzu haberlerle yorumlanması cihetine gitmemeliyiz. Özellikle kıssaları tarihî ayrıntılara hapsederek vakit geçirmeyelim; zira biliyoruz ki, bu tür bir çaba bize hak namına hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, yaptığımız iş “gaybı taşlmak”tan öte bir şey olmayacaktır. Birer tebliğci olan/olması gereken bizler, bu gerçeklerin ışığında tekrar kıssaları okuyalım. Okuduklarımızı Kur’an bütünlüğü içerisinde ele alarak değerlendirelim.

                        2- Kur’ân’da Kıssaların Anlatılma Sebepleri

1) İnsana “Allah’ın birliği (tevhid)” ve “sadece Allah’a kulluk” şuurunun kazandırılması: 2) İnsana âhiret, cennet ve cehennem hayatına dair doğru bilgi ve şuurun kazandırılması:

3) Bütün peygamberlerin, kendi halklarına aynı dini tebliğ edip, inananların da tek ümmet olduklarını göstermek:

4) Hz. Muhammed'in peygamber, Kur'an'ın da Allah’ın Kitabı olduğunu ispat etmek:

5) Kıssalar yoluyla iyi ve kötünün modelleri ortaya konarak, iyiliğe teşvik edip, kötülüklerden sakındırmak:

6) Hz. Peygamber'in ve her devirde tüm mü’minlerin sıkıntılara karşı dayanma gücünü arttırmak, onları teselli etmek:

7) İnsanı şeytandan sakındırmak, onun tuzaklarına karşı uyanık tutmak:

           

IV. Bazı Toplumsal Sünnetullah İlkeleri

a- Allah, kâfirlere karşı mü’minlerin yardımcıdır (48/Fetih, 22-23)

b- İster sâlih bir toplum olsun, ister câhilî bir toplum; Allah, kendi nefislerini,

benliklerini değiştirmeyen toplumların konumunu değiştirmez.“Bir toplum, kendi öz benliğinde olanları değiştirmedikçe, Allah onların durumlarını değiştirmez.” (13/Ra’d,11)

c- Bir toplumun niceliği değil; niteliği önemlidir. Kur’an, Tâlut’un az sayıdaki üstün

 nitelikli kuvvetiyle mü’minlerin, Câlut’un çok sayıdaki nicel açıdan üstün kuvvetini nasıl yendiğini anlatır (2/Bakara, 246-252 ve bu konudaki İlâhî sünnetini hatırlatır: “Nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle nice çok sayıdaki topluluğa gâlip gelmiştir.” (2/Bakara, 249);“Eğer Allah’ın kimi insanları, diğerleriyle def edip yok etmesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesâda uğrardı.” (2/Bakara, 251)

d- Allah müstaz’aflardan ve muttakîlerden yanadır: “Biz istiyorduk ki; orada

 müstaz’aflara lütufta bulunalım; onları imamlar/önderler yapalım ve onları yeryüzünde vârisler kılalım.” (28/Kasas, 5); “Zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz. Onları  yok ettikten sonra yerlerine sizleri yerleştireceğiz. Bu da Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlar ve azap vaadimden korkanlar içindir.” (14/İbrâhim, 13)

HELÂK OLAN TOPLUMLARIN YAPISINDAKİORTAK ÖZELLİKLER

a) Kendilerini Sürekli Uyaran Bir Peygamber

 (İsra 17/15 ) (Şuara 26/208) (Kasas 28/59 )

b) İnkarcı Önde Gelenler

         ( (Hud:38 ) ”( 11 Hud:27 ) (Araf:60 )

Mü’minun 23/24, Suara 26/111  , Hud 11/29,30,38,40 Suara 26/111-114-121 Nuh 71/21,

 Araf 7/66; Müminun 23/33, Araf 7/75,7,87,90 132,İbrahim 14/9; Fussılet 41/14, Hacc 22/44, Yunus 10/78

c) Lükse Düşkün- Mütref Toplum

 ‘Biz bir ülkeyi yok etmeyi dilediğimizde, o ülkenin mütreflerine (kolay yaşamaya alışmış halkına) emirler göndeririz. Ama onlar orada taşkınlık ederler. Biz de orayı tamamen yok ederiz.( İsra 17/16)

 (Hud 11/116)

d) Güç ve Kuvveti ile Şımaran Halk

.( Mü’min 40/83 ) (Kasas 28/58 ) (En’am 6/44,45)

e) Ataların Dinine Körü Körüne Bağlı İnsanlar

 ‘Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar. (Bakara 2/170 )

Onlara: "Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber' e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı? (Maide 5/104; Ayrıca bkz. Araf 7/28, Enbiya 21/53; Şuara 26/74; Lokman 31/21; Zuhruf 43/22,23 )

 Bundan dolayı bir şeye tabi olma sebebi, eskilik, yenilik veya atalar yolu olup olmaması değil, Allah’ın emrine ve Hakkın deliline uygun olmasıdırKısaca hak ve iyilik ölçüsü, ne eski ve yeni, ne de bilgisizlik ve istektir. Allah’ın emrine ve delile dayanan ilim gerçektir. Bunun için eski olsun, yeni olsun Allah’ın indirdiği delillere bakmayıp da ataların halini, yalnız ata olduklarından dolayı taklit etmek, onları Allah’a esler tutmak ve hakkı bırakıp hayal ve kuruntulara, Şeytan’ın emirlerine uymak, izince gitmektir ki buna tutuculuk denir. (Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi , a.g.e., s. 482,483 )

Bir toplum, Allah’ın ayetleri ve atalarının görüşleri arasında seçim yapmak durumunda kaldığında yanlış yapanın hâşâ Allah değil, ataları olduğunu bilmelidir.

f) Cehalet Egemen Zihniyet

Helâk olan kavimler cahilce davranışlar sergileyen, işin aslına vakıf olmayan, yüzeysel düşünen, anlamadan dinlemeden bir şeye karsı çıkan ve fevrî hareket edip bir anda parlayan kimselerden oluşmaktadır. Hemen işin başında belirtelim ki, bu cehaletin okuma yazma bilmemekle bir ilgisi yoktur.

g) Yanlışları Engellemeye Çalışmayan Bireyler

       (Hud 11/117 )

h-Hak’tan ve Allah’ın Ayetlerinden Yüz Çevirmek

(En’am 6/4) ( Kehf:57 ) Tâ-Hâ 20/48 , Yunus 10/72, Hud 11/52-57- , Hicr 15/81, Naziat 79/22

ı) Allah’ın İndirdiğini Beğenmemek

(Muhammed 47/8,9 )

k-Zulüm

 “(Hud 11/102 ) (Hacc 22/45 ) (En’am 6/47 ) (Âl-i İmran 3/86 )

L) Fısk

’ (İsra 17/16 ) (Bakara 2/59 ) .  (Araf 7/165 ) (Bakara 2/99 )

M-Yeryüzünde Fesad Çıkarmak, Bozgunculuk Etmek

(Bakara 2/60; Araf 7/74; Hud 11/85; Suara 26/183; Ankebut 29/36 )

 (Araf 7/86,103; Neml 27/14 ) (Neml, 27/34) (Bakara 2/30) (Neml 27/14 )   (Nahl 16/88 )

(  Kasas 28/4 ) (Fecr 89/6-13 ) (Ankebut 29/28,29)  (Yunus 10/91 ), (Nahl 16/88 ) 2/205  

N) Aşırılık

 (Enbiya 21/9 )

 

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon