“Bu dönemde Abdülhamit’te halifelik sıfatı altında “ittihadı İslam” düşüncesini kullanarak saltanatı ayakta tutmaya çalışmıştır .Yeni kurulan Türk devleti ise ümmet içerisinden bir millet yaratmakla övülmüş bundan dolayı en önemli düşman olarak ta ümmeti esas alan İslam’ı görülmüştür.Sistem içinde yer alan diyanet ise sadece devrimleri onaylamak için yapılandırılmıştır.1940’lardan sonra şiddetli bir şekilde baskı altında kalan İslami kesim “karşıtına sığınarak var olma” düşüncesini geliştirmiş ve böylece dini çalışmaların içerisine “Türk milleti ve Türk devletine faydalı olmak” ifadeleri amaç olarak yerleştirilmiştir.Bu anlayış zamanla İslami yapılarda komünizm karşıtı,sağcı mukaddesatçı bir düşüncenin benimsenmesine yol açmıştır. 1960 darbesi sonrası solcular için oluşturulan serbestlik ortamından Müslümanlarda faydalanmış Seyyid Kutup, Mevdudi gibi Müslüman düşünürlerin kitapları Türkçe’ye kazandırılmıştır.
Konuşmasının sonunda Türkiye deki İslami hareketlerin temel zaafları üzerinde duran Türkmen, özetle şu başlıklara değindi.
1-Kuran ve sünnet savunuculuğu yapanların usul zaafları
2-Gaybi ve itikadi konulardaki usul zaafları
3-Tarih ve toplum analizinden kaynaklanan zaaflar
4-Merhale tasavvurunun oluşmaması bu yüzden mücadelenin hangi safhasında olunduğunun belirginlik kazanmayışı
5-İslami duyarlılıkla İslami bilincin karıştırılması
Süreç içerisindeki olumluluklara değinen Türkmen “Bu süreç içerisinde insanlar fetva aramaktan vazgeçip, Kuran ve sünnet ile konuşmaya başladılar .Mezhepçilik taassubu büyük ölçüde aşıldı.İslami kimlik kazanımları ve yapacağımız işlerde sağlıklı delil arayışımız arttı.Geçmişten gelen kazanımlarımız artarak güçlendi ve bu sayede eskiye oranla topraklarımız çok daha verimli bir hale geldi” dedi.