Ömer Karakaş’ın sunduğu konferans öncesinde Yıldırım Ak Kur’an tilaveti gerçekleştirdi.
Sunumda konuşmacı, medyanın geçmişini ve gelişimini, küresel ve yerel siyaset açısından kullanımını, televizyonu, hayatımızdaki yerini ve İslami açıdan olması gerekeni anlattı.
Sunum sonrasında ise çay ve poğaça ikramı yapıldı.
Konferansın özetini aşağıda sunuyoruz.
Müslümanların Medyayla İmtihanı
Medya, kitle iletişim araçlarının genel adı olarak kullanılmaktadır. Medyanın modern çağda ifa ettiği görevi kavrayabilmek için onun siyasetle geçmişten gelen hukukunu incelemek gerekir.
Her iktidar toplumun kendisine itaatini ister, otoritesine bağlılık bekler. Modern zamanlarda herşeyin hızla değişmesi toplumsal hayatı da değiştirmiş, sanayi devrimi şehirleşmeyi ve kitlelerin oluşumunu doğurmuştur. Kitlelerin desteğini alan ve onları isteği doğrultusunda yönlendiren siyasiler hedeflerine ulaşabilmişlerdir.
Sanayi devrimi sonrasında haddinden fazla zenginleşen sermaye sınıfı, iktidarı soylulardan “özgürlük” söylemleri eşliğinde devralmıştı. Geriye sadece özgürlük ve eşitlik bekleyen kitleleri ikna etme ihtiyacı kalmıştı. Burada “rızanın üretimi” devreye girmiş, bu “demokrasi sanatındaki devrim” ile halkların kendi çıkarlarına olmayan siyasi kararlara propagandalar yardımı ile ikna edilmesinin yolu bulunmuştu. Baskıcı rejimler halkları copla kontrol altında tutarken, demokrat olanlar ise propaganda vasıtası ile medya üzerinden halkın düşüncelerini ve yargılarını şekillendirir. Halkla ilişkiler endüstrisinin temel varlık sebebi de budur.
“Halkın isteği, iradesi” iddiası demokrasinin tanımında olsa da pratikte dünya üzerinde yoktur. Yönetilen istek, artık sermayenin iradesi ve isteğidir. Aynı mantığı ABD’nin uluslararası siyasetinde de görmekteyiz. Halkları yönlendirmek, ikna etmek için elindeki medya gücünü kullanırlar. Gerektiği yerde ikna olmayanları terör ile yaftalar ve marjinalize eder. Zira güç sahibi olmak, terörist kimdir konusunda cevap mercii olmak demektir.
Algı yönetimi, modern siyasetin en çok başvurduğu yöntemlerdendir. Rızanın imalatı algı yönetimi tekniklerinden sadece biridir. Bununla birlikte benzer hedeflere yönelik olarak propaganda, psikolojik savaş, örtülü operasyon ve enformasyon savaşı gibi uygulamalar da vardır. Gerek kendi toplumunu, gerekse düşman toplumları yönetmek isteyenler, algı yönetimi ve buna karşı mücadele tekniklerini bilmelidir.
Küreselleşme tabiri, modern çağın emperyalizm kavramının öznesinden soyutlanması ile geriye kalan manayı ifade eder. Tüm dünyayı Amerikan kültürüyle barışık hale getirmenin, buna direnenlerin elimine edilmesinin adıdır. Bu dönüşümün en etkili aracı ise televizyondur.
Televizyon bizatihi kötü müdür yoksa kötülüğü kullanımından mı gelmektedir? Yapısal olarak karşısındakileri uyuşturan ve esir alan bir cihaz olması onun kötülüğünün zatında olmasını çağrıştırmaktadır. Kendisine kayıtsız itaat edilen bir teknolojik icat olarak ise bugün modern bir put hükmündedir. İzleyenlerini gösterdiği münkere karşı önce tepkisizleştirmekte, zamanla bunları içselleştirmelerine ve zihinlerinin ve dünyalarının ifsad olmasını doğurmaktadır. Hakimiyetin bizde kalacağı, kendi yayın politikamızı uygulayacağımız ve İslami ölçülere ve değerlerimize hizmet edecek bir televizyonun evimizde bulunmasında bir sakınca olmasa gerektir.
Farklı televizyon programları farklı ilgi sahalarına göre izleyiciyi yakalıyor ve bağımlılaştırıyor. Kitleleri uyuşturan dizi, film, eğlence ve spor programlarının tümünde buna paralel olarak lüks tüketimi özendirmenin var olduğunu görüyoruz. Müslümanlar ise boş şeylerden yüz çevirme ve ömrünü israf etmeme sorumluluğuyla hareket etmelidirler. Çizgi filmlerlde genç nesillerin zihinleri işgal ediliyor. Reklam kuşakları ile toplum tüketim köleliğine ikna edilmeye çalışılıyor. İhtiyaç duymayanın ihtirası kabartılıyor, marka sahibi ise üretiminin ve reklamının karşılığını piyasada alıyor. Kadın bu süreçte bir meta olarak harcanıyor. Böylece toplum İslami ölçülerden giderek uzaklaştırılıyor.
Haber programlarında, hiçbir haber tarafsız olarak olduğu gibi izleyiciye aktarılamaz, bunun bilincinde olunmalıdır. Fasıktan gelen haber konusundaki Kur’ani ikazı hatırlamak, haberlere temkinli yaklaşmak gerekiyor.
Hakim medyanın, kitle iletişim aracı olmaktan ziyade kitle biçimlendirme aracı olarak çalıştığını söyleyebiliriz. Kitlelerin Amerikan kültürüne uygunluğu medya ile sağlanıyor.
Bize bu konuda düşen ise önce hesap bilincini kuşanarak evlerimizi Kur’an okullarına ve kalelerine çevirmektir. Modern kuşatmaya karşı mücadeleyi, avantajlı olduğumuz, üstün olduğumuz mecralara çekmeliyiz. Kardeşleşme, tevhid, ümmet ve infak şuurunu takınmalı, marufu yayma ve münkerle mücadele azmini kuşanmalıyız. Allah’ın ipine sımsıkı sarılırsak medyanın iğvasına karşı koyabilecek, çözülmelere dur diyebilecek ve İslam’ın rüzgarının yeniden estiğini görebileceğiz inşallah.
İslami sermayenin medya işletmesi ve kitlelerin kuşatılmasındaki sorumluluğu büyüktür. Bugün kitle iletişim araçları olmadan kitleleşmek çok zordur. Daha önceki kötü medya işletimi tecrübelerinden istifade ederek, ilkelerin korunduğu bir yayıncılık ile uyutucu değil uyandırıcı, esir alan değil özgürleştirerek harekete geçiren mesajları içeren İslami televizyon kanallarını ikame ve idame etmek zor olsa da, bu ahiret yatırımı İslami hareket için elzemdir.