2,K
ES. Bugün Hicri 1438 Raceb ayının 17. günü olan Cum’a günü. Rabbimiz (Celle Celalühu) bugünde ve gelecek günlerimizde şeytani ve tağuti fikriyatlardan olan Post modern naraları, post kavgaları ve modern zaman darbelerini yükselten firavunların piramit düzenlerini yerle yeksan ederek, Hakk’ın adil düzenine geçmeyi biz Muvahhid kullar zümresine nasib-i müyesser kılsın. Rabbimiz (cc), tüm küresel firavunlara özelliklede katil esed, zalim Esed ve avanelerine azabından iki katını versin ve en büyük bir lanet ile lanet etsin (Ahzab-33/68) Rabbimizin, Meleklerin ve tüm insanların laneti üzerlerine olsun (Al-i İmran-3/87) Âmin. Âmin… Bugünkü hutbemizin mevzuu “Müstekbirler, mustez’aflar, Küresel Fir’avunlar ve bunların yakınlarından olmak” konuları üzerine olacaktır inşallah.
… Dünya yaratıldığından beri kâfirlerin, zalimlerin, fasıkların zulmü altında inlemiştir âdemoğlu. Cefa üstüne cefa eklenen bu dünya bugüne kadar hep ama hep dönmüş, her dönüşün sonucunda karanlık timsali ‘Müstekbirler’in kalbine saplanan bir bıçak gibi aydınları doğurup, ‘Mustez’aflar’ın zaferi şeklinde tarihteki yerini her daim almıştır.
İnsanoğlunun mülk yani servet ve iktidar ihtirasları ve istikballeri sebebiyle kendini kendisine yeterli görüp büyüklenmesi, Kur’ani anlamıyla kendisini müstağni görerek Allah’u Tealaya (cc) kul olduğunu unutması, secdeye yanaşmaması, itaate tenezzül etmemesi insanın azmasının sebebidir, insanın tuğyanının sebebidir. Bu sure-i Alak’ta şöyle beyan edilir: Es. …“Hayır! Gerçek şu ki insan kendisini müstağni gördüğünden (azar), tağutlaşır” (Alak-96/6-7)
İşte! Büyüklenerek tağileşen mustekbirler ile bu zalim ve zorba güçlerce hakları ellerinden alınarak zayıf duruma düşürülmüş mustez’afların yani Mazlumların hiç durmadan süren mücadelesinin ayrımındaki temel yol; Birincisi Dindir. İkincisi ise Mülk yani servet ve iktidar ile ilgilidir. Kur’an-ı Kerim bu ayrımı “Lehu’l-Mülk” ve “Lailahe illallah” kılıcıyla kesip atmakta, bir altüst oluş çağrısı ile insanlığı vahiyle kurulacak adil bir düzene çağırmaktadır. Vahyin, insanlar için kurulmasını istediği adil düzen; 1. Zulmü ortadan kaldırmak 2. insanları kula kul olmaktan kurtarmak 3. İse; İnsanlara Allah’tan (cc) başka hiçbir güce boyun eğmeden tüm müstekbirlere, tüm tağutlara, tüm küresel firavunlara karşı dik durma şahsiyeti kazandırmak amacında olmasıdır.
Zaten tarihe baktığımız zaman, genellikle toplumların zulüm gören, ezilen, üzülen, haksızlığa uğrayan, horlanan ancak akleden ve tefekkür edebilen kimseleri vahyin davetini ilk kabul ederek, firavunlara karşı hep dik durma şahsiyeti gösteren, iman etmiş kimseler olduğunu görürüz. Bu Mustez’af kimseler Allah’ın (cc) yardımıyla hep kazanmış ve her defasında zafer kendilerine nasip olmuştur. Şu bir gerçek ki; Zincirlerinden başka kaybedeceği hiçbir şey olmadığını anlayanlar ancak düzeni değiştirirler.
Bakınız! Rabbimiz (cc) Sure-i A’raf’ın 113 ve 114. Ayet-i celilerinde biz kullarına hitaben şöyle beyan buyuruyor: Es. … “Sihirbazlar firavuna gelip, Eğer Musa’ya galip gelirsek elbet (bize bir mükâfat) bir ödül var değil mi? dediler. Firavunda ‘Evet en yakınlarımdan, (en gözde kimselerimden) olacaksınız’ dedi”(A’raf-7/113-114) Ayeti Celilelerde görüldüğü gibi Firavun sihirbazlarına, yandaşlarına, şakşakçılarına, dalkavuklarına eğer kendisine muhalefet eden Musa’ya karşı, Harun’a karşı, ehli tevhide karşı galip gelirlerse bir ödül vaat eder.
Peki, Firavunun “Evet en yakınlarımdan olacaksınız” Çağrısının manasındaki ödül nedir? Zamanımıza göre ödül şudur; İhaleleri hep siz alacak, köşe başlarını hep siz tutacaksınız. Hortumlayacak, çalacak, çırpacak, çok paralar kazanacaksınız. Kazandığınız bu paraları bugünün küresel firavunları olan şeytan Amerika, katil İsrail, kâfir Hollanda, zalim Suriye, Avustralya’yla beraber bakıyorsun Kanada! Kimi yamyam kimi bilmem ne bela, hani taunada zuldür bu rezil istila! Eden ve bu yolda giden ülkelere akıtacaksınız. Silahların namlularını Müslümanlara ve Mustez’aflara doğrultacak tankların paletleri, atların ayakları altında ezip geçecek, kanlarını akıtacaksınız. Coplu köpeklerle saldıracak, (haşa) peygamberlerine küfürler yağdırıp onları tutuklayıp götüreceksiniz. Suç işlediğinizde ise hiç korkmayın demokrasi var! Dokunmazlık zırhına bürünecek, adaletten muaf olacaksınız. Ne zamana kadar? Taaki bu devran böyle dönene kadar, bu düzen böyle sürene kadar.
Onun için vurun hakka, ezin hakkı haykıranı, akıtın Mustez’afların kanlarını. Sizlere sunacağım bu piramit düzeninde ezip ayaklarınız altına aldığınız kadar makam ve mevkilere yükseleceksiniz. Abi olacak, baba olacak, hoca olacak, subay olacak, polis olacaksınız. Müdür olacak, milletvekili olacak, bakan olacak, bey olacak, paşa olacak, maşa olacaksınız. Yeter ki Musa’yı galebe çalın. Yeter ki İsa’yı galebe çalın. Yeter ki ehli tevhide söylenecek söz bırakmayın.
Bu devran böyle döner mi? Bu düzen böyle sürer mi? Hak gelip, batıl defolup gider mi? (İsra-17/81) İşte batılın zail olması, zalimlerinde zulmünün yok olması için; Öncelikle Müslümanlar olarak Allah rızası için bir araya gelmek, rehberimiz olarak ta önümüze mutlaka kitabullahı almak zorundayız. Unutmayınız ki! Allah (cc) adına konuşanlar, Allah’ın (cc) kitabını konuşmak zorundadırlar. Müslüman olduğunu iddia edenlerde Allah’ın (cc) kitabına uymak zorundadırlar.
Bakınız! Rasul (sav) Müslüman’ın tarifini şu şekilde yapmaktadır. … “Müslüman o kimsedir ki; Elinden ve dilinden diğer Müslümanların selamette kaldığı kimsedir. Muhacir’de; Allah’ın emrettiklerin yapan nehyettiklerini de terk eden kimsedir” ( Buhari Cilt 1, Sf-43 – Hadis No: 10)
Onun için bir insan; Hem Müslüman olduğunu iddia edip ve hem de hayvanlardan daha aşağıda olan (A’raf-7/179) küresel firavunlarla ve kimyasal silah kullanarak mustaz’af ları yakan, boğan zalim Esed ve avaneleriyle aynı yerde oturamaz (Nisa-4/140), dost olamaz (Nisa-4/144), uzlaşma içine giremez, onlarla beraber aynı yemlikten yemlenemez. Hem Müslüman olduğunu iddia edip, hem de kâfirlerin önüne attıkları makam, mevki, hizmet, menfaat gibi geçici çıkarları için, onların çürük iplerine yapışmayı, Allah’ın (cc) kopmaz ipine (Bakara-2/256) tercih edemez. Mustez’aflara zulüm yapamaz, Müslümanları tutuklayıp götüremez. Vahye ve vahiyle kurulacak olan adil düzene karşı çıkamaz.
Müslüman olmak demek; Katil Esed’i değil, Firavunları değil, Musa’nın ve Harun’un Rabb’ini (cc) tercih etmek demektir. (A’raf-7/122,Taha-20/70) Müslüman olmak demek; Kızıl denizleri yarıp Müslümanlara ve Mustez’aflara yol açmak ve bu yolda kâfirleri, zalimleri, müstekbirleri, küresel Firavunları ve avenelerini boğmak için Musa’nın asası olmak demektir.
Fiemanillah. Allah’a emanet olunuz. Velhamdulillahi Rabbilalemiin. ES.
Şahin ÖZDAŞ 14.04.2017
|