Hutbe: Bayramımız mübarek olsun
“Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.'” (Furkan: 30)
Kıymetli Müslümanlar, bugün Hicrî Şevval ayının 1’i 1444/Cuma, Rabbimiz bizleri ümmet olma şuuru ile nice Ramazanlara ve bayramlara ulaştırsın, Cennete liyakat kespedecek bir hayatı yaşamayı bizlere lutfetsin.
Bir Ramazan ayı daha geldi ve bereket ayı yerini bayram günlerine terk etti. Rabbimiz bizlere hayatımızın her ayını ve gününü fırsat olarak bilip değerlendirme bilinci versin.
Aslında zaman ve mekânın birbirinden pek farkı yoktur. Ancak o zaman ve yer anlam ve önemini yaratıcımızın yüklediği anlamla veya olayla ilişkilidir. Mesela, Ramazan Kur’an’ın indiği ay olduğundan anlamlıdır ve önemlidir. Ka’be, yeryüzünün ilk mabedi ve kıble olması hasebi ile önemlidir. Dolayısı ile Kur’an’a rabbimizin “Öğüt alsınlar diye onu senin dilin ile kolaylaştırdık ” (Duhan:58) gibi onlarca âyetinde vurguladığı üzere yaşama amacıyla yaklaşmak gerekiyor. Yoksa Kur’an okuma yarışmaları (!) düzenlemek gibi ucube bir programda sesi, makamı, okunan âyetleri puanlamak sureti ile garip bir yaklaşım tarzı sergilenmektedir.
Yine anlamına hiç bakılmadan süratle hatmetmek şeklindeki mukabele uygulamaları yaparak Ramazan bereketlenmiş olmaz. Veya oruç günleri değişik cami ve türbe ziyaretleri ile geçirmek Kur’an’ın ortaya koyduğu anlayışa ters bir anlayıştır. Kısacası ömrümüzün her anı çok değerli ve önemlidir. Bu verilen nimetlerin tamamı Kur’an perspektifi ile değerlendirilmelidir ki, sonucunda bayramlarda sevinmeyi ve müjdeyi hak etmiş olalım.
Değerli Müslümanlar, bayramlar elbette neşe, mutluluk ve sürûr günleridir. Selamlaşma, ziyaretleşme ve samimiyet günleridir. Özellikle yaşlıları, hastaları, çocukları, sevindirme günleridir. Ancak, gerek içinde yaşadığımız coğrafyada meydana gelen deprem, sel vb. doğal âfetler ile yaşattırılan akidevî, ahlâkî ve ekonomik çöküntü ve gerekse İslâm coğrafyalarında yine yöneticilerinden kaynaklı işgal sömürü ve zulümler nedeni ile bayram günleri de buruk ve sıkıntılı geçmektedir.
Ümmetin büyük bir bölümü fiilî veya zihnî işgal altında kıvranırken bayramlar elbette buruk geçecektir. El-ân Mescid-i Aksâ’da yaşananlar hangi Müslüman’ı ilgilendirmez ki. Veya Suriye, Libya, Irak, Doğu Türkistan, Keşmir, Somali hangimizin bir parçası değil ki.
Tabii ki tüm yeryüzü coğrafyasında sürmekte olan işgal, terör, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının talan edilmesi, ümmetin çocuklarının küfür, şirk ve fuhuş bataklığında her gün daha fazla batması hepimizi ilgilendirmekte ve sorumlu kılmaktadır.
Tüm bu bölgelerde olan hadiseleri kendi evimizde meydana gelen bir musibet olarak görmemek Kur’an’ın ortaya koyduğu ümmet ve kardeşlik anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Hani Rasul de;
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27) buyurmuştu ya…
Aslında dünya Müslümanları olarak hemen her türlü yaşanılan olumsuzlukların temelinde bizlerin, hutbemin başında okuduğum âyet kapsamında işaret edildiği üzere ümmet olarak Kur’an’ı terk edişimiz yatmaktadır. Rasulullah’tan sonraki dönemlerde adım adım Kur’an’ın ümmetin hayatından çıkartıldı. Gereği gibi anlaşılmasının önü tıkandı, ayrıca sözde kutsayarak, baş tacı yapılarak hayattan kovuldu. Camilere, kütüphanelere, duvarlara hapsedildi. Elan hangi sorunu ele alsak bizi Kur’an’ın terk edilmişliğine çıkardığı görülür. Bu kadar bölünmüşlük, tefrikalaşma, ırkçı ve milliyetçi tutumlardan kaynaklı yaşanılan olumsuzluklar hep Kitabımızı terk etmekten kaynaklanmakta değil midir?
Mezheplerin dinleştirircesine kutsanması, modern dünya görüşlerinin, sanat ve kültürlerinin Kur’an ilkelerinin önüne geçirilmesi, her yönü ile batı düşünce ve yaşam tarzlarının taklid edilmesi ne ile izah edilir? Beşerî ideolojileri, yönetim modellerini, ahlâk, ticaret, siyaset, ekonomi, eğitim anlayışlarını Kur’an’ın önüne geçirmek akidevî bir sapma değil midir? Halkın genelinin kabulü ile tv kanallarında hak ve masum bir anlayış olarak sunulan, resmî ideoloji tarafından desteklenen, tasavvuf-gelenek karışımı din anlayışının yaşanılması ve yaygınlaştırılması nasıl izah edilir? Bu yaygın hurafeci din anlayışı nasıl düzeltilir. Bu hal üzere onlarca Ramazan gelse geçse, oruçlar tutulsa, teravihler kılınsa, hatimler yapılsa bir işe yarar mı?
Sonuç olarak kaynaklarımızı ve din algımızı Kur’an’ın anlayışı ile düzeltmeden bu yaşadığımız sıkıntı, kargaşa, işgal ve zilletten kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Kurtuluş Kur’an’ın öngördüğü gibi hem ümmete hem de dünya insanlığına şahid ve model olmakla mümkün olacaktır.
Rabbimizin razı ve memnun olacağı Ramazanlara, bayramlara ulaşmak ümidi ile Ramazan’ı hakkı ile idrak eden müminlerin bayramı mübarek olsun.
21.04.2023
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU