Cumartesi, Temmuz 5, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Muharrem ayında Yezidçe bir eylem: Rasulullah (S)’e hakaret

Hutbe: Muharrem ayında Yezidçe bir eylem: Rasulullah (S)’e hakaret

by İlkav Editor
46 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Muharrem ayında Yezidçe bir eylem: Rasulullah (S)’e hakaret                                      
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka veliniz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (Hûd: 113)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 9’u 1447/Cuma

Kerbelâ olayı; Hicrî takvimin ilk ayı Muharrem’de gerçekleşmiş bir faciâdır. Bu ayda savaşmak, kan dökmek yasaktı. Bu aya hürmeten saygılı olmak, can düşmanı olan kanlısına dokunmamak Arapların bir geleneği olmasına rağmen saltanatı isteyen, yani hevâ ve hevesini, gücü, devleti putlaştıran bir zihniyet ve diktatörlüğün nasıl despotça ve canice suçlar işlediğinin ibretlik vesikasıdır.
Hutbemizde Kerbelâ olayını anlatmayacağız, zîrâ bu olay TV kanalları ve sosyal medyada detayıyla, biraz da mitolojik ifadelerle anlatılıyor. Biz, Yezid dönemi ve Kerbelâ olayını maddeler halinde değerlendireceğiz:
1- Yezid, veliahdlıkla İslâm hilâfetini işgal eden ilk sultandır ve onu bu makama babası Muaviye getirmiştir. İslâm Devlet Başkanlığının bu şekilde veliahdlığa dönüşmesi saltanatı üretmiş ve İslâmî siyasetin en önemli müessesesi olan şûrâ, saltanat tarafından katledilmiştir. Siyasetteki bu kırılma İslâm dünyasının hâlâ belini doğrultamamasının en önemli sebebini oluşturmaktadır.
2- Yezid’in, Hz. Hüseyin’e yönelik cânîce siyaseti, Müslümanların bölünmesine ve bugüne kadar devam eden bir fitnenin başlamasına sebebiyet vermiştir.
3- Yezid döneminde, Müslümanlar arasındaki savaşlar, Yezid’in saltanatının devamı için olduğundan, artık “Din için Devlet” anlayışı yerine “Devlet için Din” anlayışı yerleştirilmiştir. Artık din, saltanatla diktatörleşen devletin dayandığı bir bastona indirgenmiştir. O günden bugüne Müslümanların başındaki rejimlerin de bunu nasıl tepe tepe kullandıkları hepimizce malumdur.     
4- Yezid’in, İbn Ziyad gibi zalimleri, devletin üst mevkilerine getirmesi, her şeyi hatta dini bile saltanatına fedâ ettiğini göstermiştir. Ziyad gibiler, saltanatların vazgeçemediği çanak yalayıcıları olarak günümüze kadar gelmişlerdir.
5- Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının kafalarının kesilerek oradan oraya götürülüp teşhiri gayr-i İslâmîdir. Yezid ve uşakları bunu hangi dine göre yapıyorlardı bilmiyoruz. Zira İslâm’a göre ölünün cesedinin tümünün veya bir bölümünün bu şekilde teşhir edilip eğlence yapılması haramdır. Onlar bunu cahilî bir anlayışla yapıyorlardı. Tüm bunları yaparken amaçları da; topluma korku salmak ve bununla saltanata karşı çıkmak niyetinde olanların sindirilmesinin olduğunu anlamak zor olmasa gerektir. Nitekim amaçlarına ulaştıkları da tarihen sabittir.
6- Hz. Hüseyin, “illâ da ben iktidar olayım” düşüncesiyle Kûfe’ye gitmiyor. Bilakis o, Müslümanların lideri konumuna getirilen Yezid’in, İslâm ahkâmını değiştirdiğini ve bunun için onunla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor ve yola çıkıyor. Nitekim Hz. Hüseyin, Yezid için şöyle diyor: “Onlar Şeytan’a itaati getirip, Allah’a itaati terk ettiler. Fesâdı başlatıp, ilâhî kanunları kaldırdılar. Devlet gelirlerine el koyup haramı helâl; helâli haram yaptılar!” Aynen bugün Müslümanların başında bulunan idarecilerin yaptığı gibi…
7- Kerbelâ fâciası öncesinde iki ordu karşılaşınca, Kûfe’lilerin ihaneti sonucu, Hz. Hüseyin’in savaşmamayı bile düşünmesine rağmen, İbn Ziyad’ın onun mutlaka işkenceyle öldürülmesini istemesi, İslâm’ın “eman” müessesesini yıkmıştır. Zira eman isteyen gayr-i müslim de olsa, ona silah çekilmez. Hz. Hüseyin gadre uğramış ve onu çağıran Kûfe’liler, menfaatleri için Yezid’e asker oldular. Hz. Hüseyin de muhtemelen onların bu ihanetlerinden dolayı savaşmak istemedi.
Bunca zulüm kim adına ve ne içindi? İşlenen tüm bu mezâlim, Yezid Devletinin bekâsı içindi. Bu, “Her şey Devlet için” zihniyeti Müslümanların zihinlerine öyle yerleştirildi ki; “Her şey Din için” inancı kayboldu. Müslümanlar saltanat ve diktatör rejimleri uğruna ulu’l-emir zihniyetinin kulları oldular. Ulu’l-emir, nasıl olursa olsun lâ yüs’el bir hâle getirilip kutsallaştırıldı.
Bugün, dünyanın çeşitli yerlerinde Müslümanları ezen Ulu’l-emir’ler Yezid zihniyetinin mirasçıları oldular ve kendileri için dokunulmazlık kanunları çıkartıp saltanatlarını sürdürüyorlar. Sarıklı, cübbeli veya kravatlı üniversite hocaları, bunlara itaatin vacip olduğunu anlatırlar, akademik veya cami kürsülerinde… Bunların amansız düşmanı Ebu Zerri’l-Ğıfârî (r.a) diyor ki: “Allah, ma’rûfu emredip onu terk edene ve münker’den nehyedip onu yapanlara lanet etsin!”
Hutbemizin bir diğer konusu da,
Muharrem ayında LeMan adlı sözüm onamizah dergisi, 26 Haziran tarihli sayısında, peygamberimiz Muhammed (S)’i ve Mûsâ (as.)’ı bir karikatürde resmederek İslâm’ı ve Müslümanları aşağılamıştır.

Gelen tepkiler üzerine LeMan Dergi yönetimi, durumu kurtarmak için yaptıkları açıklamada utanmadan bir de kendilerini protesto edenleri suçlayarak pişkince aklımızla alay etmektedir.

Müslümanlara hakaret ederek prim yaptığını düşünen bu müptezellere şunu hatırlatalım: Tüm Müslümanlardan açık bir şekilde özür dileyin. Müslümanların yaşadığı bir ülkede, kâfirlerin sözcülüğünü yaparak Hz. Muhammed’i ve Hz. Mûsâ’yı çizip aşağılayarak insanların inançlarına hakaret etmek ne zamandan beri “basın, sanat ve fikir özgürlüğü” kapsamına giriyor. Bu şer odağı LeMan dergisi mutlaka kapatılmalıdır!
Biz, mü’minler, Kur’an’ınDinde zorlama yoktur” beyanına göre kimseye diktatörler gibi, darağaçları kurup “Şöyle inanacak, böyle inanmayacaksın” diyemeyiz. İslâm Milleti‘nin aslî ve hayatını şekillendiren değeri, inancıdır. Başkalarına kendi inancımızı dayatamayız, ama başkalarının inanç ve hayat tarzlarını bize dayatma şeklindeki saldırılarını da kabul etmeyiz.
Hassasiyetimiz iyi anlaşılmalıdır. Çünkü biz ancak inandığımız değerler içinde yaşamayı ve o değerler için gerektiğinde dünya hayatını terk etmeyi de göze alırız. Bu, imanımızın gereği bir tavırdır.
Bu arada; laik Kemalist İslâm düşmanlarının Rasulullah (s)’e hakaretleri onun insanlığa ulaştırdığı Kur’an’ın mesajına hiçbir zarar veremez ve Müslümanları etkileyip yozlaştıramaz. Laik, Kemalist muhafazakâr AK Parti temsilcilerinin kendilerini İslâm’a nispet edip bu sapkınlıklarını İslâm’a uygun diye lanse etmeleri, tâğûtî laik Kemalist mecliste Rasulullah’a bağlılıklarını bildirip onun temiz ismini kendi şirk meclislerinde gündem yaparak salâvat getirmeleri Rasulün davet ettiği Kur’an mesajına en büyük zararı verip dindar toplum kesimlerini Allah ile aldatıp dönüştürerek yozlaştırılmalarını sağlar.
Sonuçta; İslâm’a en büyük zararı verenler ve sağ olsaydı Rasul (S)’i en çok üzenler, açık batıl olan ve kendisine hakaret edenler değil de hak maskeli batıl olup Rasul’e bağlı olduklarını iddia ettikleri halde hak mesajı bulandırıp tâğûtî mecliste kendisine salâvat getiren AK Parti temsilcileri olacaktı.
04.07.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Ekitap için tıklayın

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar