Cumartesi, Mart 15, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Mü’minler! Kur’an’la Aranıza Hiçbir Kitabı Koymayın! 

Hutbe: Mü’minler! Kur’an’la Aranıza Hiçbir Kitabı Koymayın! 

by İlkav Editor
35 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Mü’minler! Kur’an’la Aranıza Hiçbir Kitabı Koymayın! 
“Fakat onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler. Her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevindiler.” (Mü’minûn: 53)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ayının 14’ü 1446/Cuma

Bu âyetteki durum, basit bir olgunun ifadesi değildir. Âyetin ilk manasına göre delillendirme şudur: İslâm, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e tüm rasullerin bağlı olduğu tek ve aynı dinin adıdır, çünkü hepsi de aynı tevhid ve âhiret doktrinlerini getirmişler ve tebliğ etmişlerdir. Öte yandan, tüm diğer rasullere verilen İslâm’ın çeşitli biçimlerde tahrife uğramaları, ‘tek ve değişmez din’den sapmalarının sonucudur. Bu bakımdan, bozularak Yahudilik, Hristiyanlık vb. adlar alan dinlere bağlı olanlar yanlışta, onları “ilk ve son, gerçek ve değişmez din’e çağıran Muhammed (S) ise doğrudadır.
Allah Teâlâ; “Sizin şu ümmetiniz tek bir ümmettir”dedi. Âdem (a.s.)’dan Muhammed (S)’e kadar gelen Müslümanların hepsi tek ümmettir. Hepimiz aynı ümmetin bir üyesiyiz. Hal böyleyken, “Onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler. Her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevindiler.”
Sizden önceki Ehl-i Kitap, ümmeti böldü, kitaplarını böldü, vahyi böldü, rasulleri böldüler de her bir grup; kendi düşüncesiyle, grubu, inancı, yolu ve elindeki parçayla övünür oldu, parçayı bütün sandılar. Ümmeti böldüler, kendileri bir parçayı sahiplendiler ve o parçayı bütün sandılar, yanlışa düştüler. Kitapları parçaladılar; bizim kitap, sizin kitap dediler. Rasulleri parçaladılar; “bizim rasul, sizin rasul, bizim rasul en üstündür, bizim rasul Allah’ın oğludur.” dediler.                                                                     Ayrıca, “Cennete sadece biz gidiyoruz. Hak biziz, bizim dışımızdaki herkes batıldadır. Doğru biziz, bizim dışımızdaki herkes yanlıştadır” dediler. Hakkın temsilcisi olarak kendilerini gördüler. Hâlbuki hak, Allah’tan gelendir, hak kimsenin şahsî malı değildir. Ama buna rağmen Ehl-i Kitap hakkı parçaladı.
Onlar, yani, özelde Hz. Mûsâ’nın ve Hz. Îsâ’nın ümmeti, o rasullerin ümmetleri, onlara  iman ettiklerini söyleyenler, rasullerinden sonra hayatlarında fırkalaştılar, işlerini aralarında parçaladılar, rasullerinin yolunu, anlayışını kesintiye uğrattılar, parça parça oldular. Her biri ayrı bir inancın, düşüncenin, hayatın insanı oldu. Her bir hizip ve fırka kendi yolu, özelliği ve hayatıyla sevinip mutmain oldu. Herkes ve her bir grup kendi anlayış,kitap ve yoluyla şımarıklaştı, biz haklıyız ve haktayız dedi, bizden başka hakta kimse yok dedi…
Önce hakikati parçalayıp, sonra o hakikatin ellerindeki parçasıyla övündüler. Oysaki parçalanan hakikat, hakikat olma özelliğini kaybeder. Bir hadislerinde Rasulullah (S) buyururlar ki; “Sizden önceki İsrailoğulları 72 fırkaya ayrıldılar, eğer onları takip eder onlar gibi olursanız siz de 73 fırka olursunuz.” (Tirmizî, İman, 18)
Burada mesele sayılar değil, asıl olan sizler de onlar gibi hatta daha kötü bir hâle düşer daha fazla fırkalara ayrılırsınız denmiş oluyor. Peki, olmamış mı? İşte şu anda Müslümanlar da Kitab’ı, vahyi, ümmeti parçaladı ve her biri o parçayı bütün zannetti.
Mesela, o gruplardan birisi iman âyetleri dedi ve sürekli bu âyetleri ön plana aldı.  Bunu yaparken de yanlış bir perspektiften bakarak onları gündeme aldı. Sanki Kur’an’da iman âyetlerinden başka âyet yokmuş gibi sürekli onları bayraklaştırdı. Müslümanlardan bir grup tekfir âyetlerini seçti. Sanki Müslümanları tekfir etmek görevleriymiş gibi sadece o âyetleri gündeme getirdiler. Bir grup cihad âyetlerini ön plana sürdü, bir grup dâru’l-harp âyetlerini gündeme getirip sanki ötekiler yokmuş gibi parçayı bütün sandılar. Bir kısmı da delilsiz, kuralsız sistem içi çözüm arayışlarıyla sisteme ve partilerine râm oldu ve onlar da kendi yanlarındaki parçalarıyla övünür oldular, böylece ümmeti parçaladılar. Hepsi, farklı farklı isimlerle anılmaya başladılar. Hâlbuki ümmetimiz tek ümmettir, dinimiz tek dindir, adımız da tektir, Allah bizi Müslim olarak isimlendirmiştir.                                                                           
İşte yaşadığımız şu dönemde de, ifade ettiğimiz gibi Muhammed (S)’in ümmeti içinde bu fırkalaşmaları görüyoruz. Onun içinde de sadece kendilerini haklı ve hak yolda olduklarını iddia edip diğerlerini sapıklıkla itham ederek bir fırkalaşmanın içine girildiğini görüyoruz.
Hutbemize konu ettiğimiz âyetteki ifade edilen parçalanmanın sebebini bir başka açıdan ele almak maksadıyla “zübür” kelimesine dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
“Zübür” kitap veya yazılmış şey anlamında kullanılmıştır. Böyle olunca, tefsir usûlü kâidesince geçmiş ümmetlerin kitaplarını tahrif ederek parçalanmaları üzerinden Muhammed ümmetinin de bu parçalanmaların, fırkalaşmaların, hizipleşmelerin örneklerini yaşadığını maalesef görmekteyiz.                                            
Burada da parçalanmanın bir diğer şekli olarak grup mensuplarının; liderlerinin, şeyhlerinin, hocalarının, üstadlarının veya âlimlerinin yazdığı kitaplara çok büyük anlamlar yükleyerek kutsallıklar atfetmelerinin sonucunda bu kitaplar Kur’an’ın önüne geçmiş hatta Kur’an ile Müslümanlar arasında bir engel konumuna oturtulmuştur.
Bugün, kitapları veya külliyâtı olan bu âlimlerin, hocaların, şeyhlerin ve üstadların takipçileri bu kitapları ellerinden düşürmüyorlar, onları anlayacağız diye nice nice çalışma ve gayretler sarfediyor ve hatta “din adına ne varsa ve ne yapılacaksa bu kitaplarda var, bu kitapları okuyup anlamamız bizim için yeterlidir” diyorlar.
Daha da ileri giderek o kitaplara kutsallık atfedip mübârek günlerde,  felaketlerin, belâ ve musibetlerin olduğu zamanlarda veya mübarek bir mekân olan Ka’be’de, tavaf esnasında bu kitaplardan bölümler okuyarak ibadet ettiğini düşünen insanlarımız var.
Tabi bütün bunlardan Kur’an’a sıra gelir mi? Hele bir de “Kur’an’ı biz anlayamayız” saçmalığı ortalığa yayılınca Kur’an nerede, ümmet nerede?
Şimdi düşünelim; nedir bu? Dini parçalamak, hizip ve fırka olmak değil midir? Kur’an’la insanların arasına bu kitapları birer engel olarak koymak değil midir?
Bütün bunlar, onca Kur’an âyetine ve bir o kadar da Rasulullah (S)’in uyarılarına rağmen Ehl-i Kitab’ın düştüğü hataya düşmek değil midir?

14.03.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar