Salı, Ekim 8, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR KİMYA : KADINLAR SOSYALLEŞME VE TOPLUMSALLAŞMA ADINA EVİNDEN VE KİMLİĞİNDEN KOPMAMALI

KİMYA : KADINLAR SOSYALLEŞME VE TOPLUMSALLAŞMA ADINA EVİNDEN VE KİMLİĞİNDEN KOPMAMALI

by İlkav Editor
2,3K 👁
A+A-
Reset
KİMYA :  KADINLAR SOSYALLEŞME VE TOPLUMSALLAŞMA ADINA EVİNDEN VE KİMLİĞİNDEN KOPMAMALI
İlmî ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV Alternatif Eğitim konferansları İLKAV Vakfı bayan hocalarından  Neslihan Kimya hanımın sunduğu “Müslüman Kadının Tesettürü ve Toplumdaki Yeri“ başlıklı sunumu ile devam ediyor.
Sadece bayanlara yönelik olan konferansta; son zamanlarda iyice aşınmaya uğrayan tesettür konusunun Kur’an ve hadisler ışığında ilmî  hatırlatılması yapılırken, tesettürde takva örtüsünün birinci öncelik olduğu vurgulandı. Tesettür emrinin sadece kadınları değil erkekleri de içerdiğini sözlerine ekleyen konuşmacı, modern hayatın kadına karşı yapmış olduğu dayatmalara dikkat çekerek Müslüman kadının takvalı tesettür duruşu ile İslâmî  kimliğini koruyarak ümmeti, aileyi ve toplumsal statüsünü muhafaza edebileceğini ifade etti.
Konferans soru-cevaptan sonra  çay ve simit ikramı ile son buldu. Konuşmanın özeti aşağıda sunulmuştur.
MÜSLÜMAN KADININ TESETTÜRÜ VE TOPLUMDAKİ YERİ 
TESETTÜR;Örtmek, saklamak, gizlemek anlamlarına gelen ‘se-te-ra’ kökünden gelmektedir.
Aynı kökten gelen “sitr”gizlemeye yarayan perde ve mecazen, çekinme, haya, korku anlamlarında kullanılır. Yine bu kökten türeyen “seter”, “kalkan” anlamında kullanırken, “setir” ve “mestûr” kelimeleri  “iffetli” demektir. “Sitr” kelimesi, arap edebiyatında bir kimsenin hayasızlığı, şerefinin halel görmesi vs. durumları ifade etmek istendiğinde deyimlerde çokça kullanılır. Hayâ perdesi yırtılmış, Allah hayâsını kaldırmış manasında kullanılan “mehtiku’s-sitr” bunlardan bir tanesidir. Bu da tesettürün, hayâ, edep, iffet gibi kavramlarla olan sıkı ilişkisini ortaya koymaktadır.
Bir fıkıh terimi olarak tesettür; erkek veya kadının şer’an örtünmesi gereken yerlerini örtmesidir. Kur’an’da tesettür  için, hicab, hımar ve cilbap kelimeleri kullanılır.
HİCAP: Bir şeyi örtmek veya bir şeye engel olmak demektir.
HIMAR: Başı ve yakayı örten başörtüsü
CİLBAP: Tepeden tırnağa vücudu örten örtü, kadının elbiseleri üzerine giyilen bütün vücudu örten dış elbise, baştan göbeğe kadar gelen örtü ve rıda gibi anlamları vardır.
İSLÂMDA ELBİSENİN HÜKMÜ
GİYİNME; Bedenin uygun bir örtü (elbise) ile örtünmesidir.
İslâm’da tesettürün karşıtı, çıplaklık – giyinmenin karşıtı, soyunmadır. Elbise giymek yaratılanlar arasında insana ait bir özellik, O’na ait vasıftır. İnsan, yaratılışı icabı örtünmesi gereken yerlerini örtmeye mecburdur. Bu onun, üstün, şerefli ve sorumlu bir varlık olmasının tabii bir sonucudur. Giyinmenin, soğuk ve sıcaktan koruma, süs olma gibi fonksiyonları vardır. Ancak en önemli sebep ve hikmet, edep yerlerinin örtünerek şeytanın insanları kötü yola sevk etmesine engel olmaktır. Kur’an’da elbise ile ilgili âyetler konunun daha iyi bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
“Ey Âdemoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah'ın bu ayetleri öğüt almanız içindir.” (A’raf: 26)
Âyette vurgulanan iki önemli husus dikkat çekmektedir. Birincisi, “takvâ elbisesi” bir diğeri de elbise için “indirdik” ibarelerinin kullanılmış olmasıdır.
LİBAS; Giysi, insanı örten gizleyen şey demektir.
LİBASU’T-TAKVA; buna göre ayette önce bedeni örtecek dış giysiye işaret edildikten sonra insanların ruhlarını koruyacak takva giysisine dikkat çekilerek, takva elbisesinin daha hayırlı olduğu belirtilir. Çünkü giysi bedeni korurken takva, ruhu korur. Katâde, Süddi, İbn Cüreyc’e göre, libasu’t-takva  “iman” olarak ifade edilirken, İbn Abbas’a göre, salih amellerdir. Tesettür de mü’minler için imanın gereği olan salih bir ameldir.   Allah’ın giysiyi “indirdik” diyerek nitelendirmesi, yerde olanların gökten inen buyruklara bağlı olduğunu, fıtratı yaratanın yine fıtrata en uygun hükmü indireceğinin en önemli işaret olduğu bildirilerek hikmete dikkat çekilir:          
“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.(A’raf: 27)
Ayetteki,ثوات şeklinde çoğul olarak geçen “ثوأة” Türkçe’ye, “cinsel organ ve ayıp yerler” diye çevrilmektedir. Arapça’da “görünmesi durumunda kişinin kendini kötü hissettiği şey” demektir. Yani giyinme, ihtiyaç ve fıtrattan gelen utanma duygusundan önce manevi içerikli bir mahremiyet ihtiyacından kaynaklanır ve örtünmenin insanlık tarihi kadar eski olduğu bildirilir. Avret yerlerinin açılmasına cennetten çıkarılma ile örnek verilerek, avret yerlerinin korunmasının önemine dikkat çekilir.
“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (A’raf: 31)
Kureyş ve birkaç soylu kabile dışındaki müşrikler, başlıca kutsal mekanları çıplak ziyaret eder ziyaret döneminde, et, yağ, süt gibi gıda maddelerini yemez ve bunu dini bir vecibe sayarlardı. İslam bu uygulamayı ilgâ ederek, ibadet esnasında örtünme zorunluluğu getirmiştir. Giyinmenin bir süs olduğu ve Allah’ın helâl kıldığı süsleri kimsenin haram kılamayacağı ayette bildirilmiştir.
 
هن لباس لكم و انتم لباس هن
 
“Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara: 187)
Kadın kocasının elbisesidir, koca da kadının…Olağanüstü bir benzetme! Giysi insan tenine her şeyden daha yakındır ve her şeyden daha mahremdir. Ama tene yakın olmakla beraber onu başkalarından gizlemekte ve uzaklaştırmaktadır. Eşlerde birbirlerine karşı böyledir. Birbirlerine yakın ve birbirlerinin iffetlerinin koruyucusudurlar. Tıpkı giysinin insanı çıplaklıktan ve iffetsizlikten koruduğu gibi.
Bu bağlamda İslam’ın elbise ile ilgili tavsiyeleri şöyledir; 
1-Elbise kibir ve gurura yol açacak şekilde lüks olmamalıdır  
2-İnsanların kınayacağı şekilde pejmürde de olmamalıdır 
3-Sadeliğe ve temizliğe dikkat edilmeli, israftan kaçınılmalıdır 
4-Müsluman olmayanların giyim tarzı taklid edilmemelidir.
 
  عن ابن عمر قال قال رسول الله صلى الله وسلم من تشبه بقوم فهو منه
 
İbn Ömer (r.anh)’dan rivayetle ;
Resulullah (sav); “Kim bir kavme benzerse ondandır .” buyurdu. Bu şekilde küçük benzeşmeler kişilerin zamanla iman esaslarının etkileneceği benzeşmelere yol açacaktır.
5- Kadın ve erkeğin fıtratlarına uygun olmalıdır.
6-Çıplaklıktan ve iffetsizlikten korumalıdır.
Allah insanı yaratmış, yeryüzünde ona bir düzen halketmiştir. Bu düzen içinde yaşayabilme bilgisini fıtratına yerleştirmiştir. Allah nasıl bu hayatın ve insanın yaratıcısı ise bu hayat içerisinde nasıl yaşanması gerektiği ve sınırlarının belirlenmesi konusunda da tek söz sahibidir.
 
الا له الخلق والامر
 
“Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir”(A’raf: 54) âyeti bunun delilidir. İnsanın yaratılış amacı Allah’a kulluktur. İnsan Allah’a karşı kulluk görevini Salih amel işleyip O’nun rızasını kazanarak yerine getirir. Mü’minler için tesettür emri de Allah’ın farz kıldığı bir Salih ameldir. Bu amelin miktarı, sınırları ve ne zaman yapılacağı yine Allah tarafından belirlenmiştir.
Nur suresi 30-31. âyetler bu esasları ortaya koymaktadır:
“(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nur: 30)
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerlerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah´a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur: 31)
İki ayetin ortak noktası, gözleri kısmak yani bakmamak ve avret yerlerini örtmekle ilgili emrin hem erkekler hem de kadınlar için tekrarlanmış olmasıdır. Mahremiyete riayet ve iffeti koruma açısından kadınla erkek arasında fark bulunmadığını ortaya koyan bu tekrar İslamiyette kadının tek başına bir fitne unsuru olarak görüldüğü iddiasının isabetsizliğini gösterir. Kadınlara örtünme ile ilgili emir yöneltilmeden önce erkeklere bakmama buyruğunun yöneltilmiş olması dikkat çeken bir husustur.Erkeklere emredilen en öncelikli tesettürün göz kapakları olduğu vurgusu ayette açıkça bildirilmiştir.
Bu ayetler ışığında tesettür emrini belli başlıklar altında inceleyeceğiz:  
MÜSLÜMAN KADININ TESETTÜRÜ
Hz Ali (r.anh) bakmak ile ilgili Resulullah’a sorduğunda, Ya Ali! Yabancı bir kadını gördüğünde ikinci bir defa bakma, çünkü ilk bakışın iraden dışındadır onda vebal yoktur. İkinci defa bakarsan bu iradenle olduğu için haramdır. (Tirmizi / A. b. Hanbel)                
Gözü çevirmenin anlamı; fitne korkusu yüzünden uzun uzadıya bakmaya engel olmadır.Erkeklerin kadının el ve yüzüne kötü niyet ve şüphe olmaksızın bakması caizdir. Elbisenin üstünden dahi olsa şehvetle bakmak, düşünmek haramdır.
Aişe (r.anha): “…Bayram günü önden gelen insanlar, savaşçılık (savaş oyunları cinsinden folklorik oyun) oynuyorlardı. Resulullah (sav) bana : “Bakmak ister misin ? dedi. Ben de : Evet dedim. Beni arkasına alarak seyrettirdi…(Buhari 2/95) Dolayısıyla kadının erkeğe -gösteri yapmakta, oyun oynamakta olsa bile-bakması caizdir.
Özet olarak; görüşmenin bir neticesi olarak,erkekler kadınları, kadınlar da erkekleri görebilirler. Birbirlerine ma’kul ve meşru ölçüler içinde bakabilirler. Her iki taraf da, gözlerini harama bakmaktan sakındırdıkları ve şehvetten uzak oldukları sürece bunda bir sakınca yoktur.
2- Avret 
Avret; Bir kimsenin örtmesi gereken, başksının bakması haram olan yerleridir. Avret yerlerinin örtünmesi, gizlenmesi İslam’ ın emridir. Müslümanların, kendi zorunlu ihtıyaçlar –taharet vs- tedavi, hastalık gibi zaruret dışında açmaları  caiz değildir. Bu aynı zamanda insan için yaradılışından gelen üstün ve şerefli bir varlık olmasının tabii sonucudur.   
* Erkeğin erkeğe karşı avreti; Bir erkeğin başka bir erkeğe karşı avreti, diz kapağı ile göbek çukuru arasıdır. 
* Erkeğin kadına karşı avreti; yine başka erkeklere olan avreti gibidir. Diz kapağı ile, göbek çukuru arasıdır.
* Kadının kadına karşı avreti; Diz kapağı ile göbek çukuru arasıdır. Hastalık, doğum gibi zorunlu durumlarda açılabilir. Ancak mahremi olsa bile zaruret dışında açılması caiz değildir.
* Kadının erkeğe karşı avreti; Bu konuda iki görüş vardır;
– Kadının el, yüz dışında bütün vücudu avrettir. ( İmam Ebu Hanife / İmam Malik)
Ancak peygamberimizden gelen haberler net ölçüyü ortaya koymaktadır: Peygamberimiz, yanına ince/şeffaf bir elbiseyle gelen Esma bint-i Ebu Bekir’e; “Ya Esma! Kadın büluğa erecek yaşa girdiği zaman ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir” dedi ve yüzü ile ellerine işaret etti.” ( Ebu Davud, Libas, hadis no:4104,4/62)                                                 
*Kadının sesi avret midir?
Hanefilerin bir kısım alimleri dışında, kadının sesi avret değildir. Ancak tahrik edici ve şehvetli bir dil kullanmamalıdır:                       
“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.” (Ahzab: 32)
Yasaklanan kadının konuşması değil, sesin ve konuşmanın bir şehvet ve cazibe vesilesi kılınmasıdır. Peygamber hanımları, sahabe hanımlar hem Resulullah (sav) ile hem de sahabe ile konuşmuş, istişarelerde bulunmuş, onlardan ilim öğrenmiş ve sorular sormuştur.
*Küçük çocukların avret yeri
Çok küçük çocukların avret yeri yoktur. Bunun sınırı dört yaşına kadardır. Bu yaştan küçüklerin bedenlerine dokunmak, bakmak mübahtır. On yaşından sonra erkek olsun kız olsun avret yerleri namaz içinde ve dışında ergenlik çağına ulaşmış kimselerin avret yerleri gibidir.
3- Görünen Kısımlar Müstesna…
Açıkta, dışarda kalan, insanın yaşadığı yaygın örfe göre örtmediği, örtünün dışında bıraktığı yerlerdir. Buradaki ölçü sadece örf değil, aynı zamanda örfün vahye uygun olmasıdır. Nitekim İslam öncesi kadınlarda baş, boyun, gerdan ve göğsü kısmen açık bırakmak adetti. Ancak İslâm bunu yasaklanmıştır.
Alimlerin ittifakı ile, görünen kısımlarda maksat el ve yüzdür. Bunun dışında kalan kısımlar hüküm gereği örtünmesi gereken yerlerdir. Kendiliğinden görünen ile gösterilen birbirinden farklıdır. Kadının yüzü ve eli kendiliğinden görünendir ancak bunun makyaj vb. gibi şeylerle süslenmesi onların gösterilen olmasına sebep olur ki buna kadının mahremleri dışındakilerin bakması caiz değildir.
4- Başörtüsü
Ayette başörtüsü için “hımar” kelimesi kullanılır. Hımar; başı ve yakayı örten başörtüsüdür. Burada kastedilen Müslüman kadınların başlarını örtmeleridir. Örtü ayetinin indiği doneme göz attığımızda, dönemin örfü gereği bir başörtüsü vardı. Ancak bu başörtüsü ziyneti örtemeyen aksine açığa çıkaran bir örtüydü. İslam bu emirle yarım olan bir uygulamayı başı ve boynu da dahil ederek  tamamlamıştır. Ayet indiği anda mü’minler islamın diğer hükümlerinde olduğu gibi hiç tereddüt etmeden uygulamışlardır.                  
Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır: “Biz Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Aişe dedi ki: ‘Şüphesiz Kureyş kadınlarının bir takım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nur suresinde “ Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar…” ayeti inince, onların erkekleri bu ayeti okuyarak evlerine döndüler. Bu erkekler eşlerine, kızlarına, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek, etek kumaşlarından başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namaza durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.” (Buhari, Tefsiru’s- sureti’n- Nur, 6/136)
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab: 59)
Cilbap; Kadının bedenini baştan aşağı örten giysi, dış örtüdür. Dış örtünün muayyen bir çeşidi yoktur bölgelere göre değişebilir. Asıl olan örtü vasfını üzerinde taşımasıdır. Tesettürün sınırlarını ortaya koyduğu sürece çarşaf, pardesü, ferace gibi dış kıyafet için kullanılan giysiler arasında bir fark yoktur.                                                           
Günümüzde tesettür denince akla sadece başörtüsü gelmektedir. Bu yanlış bir tasavvurdur. Tesettür başörtüsü ve dış örtü ile tamamlanmış olan örtünmedir. Müslüman bir kadın başındaki ziynetleri örttüğü gibi bedenindeki ziynetleri de örtmeli ve açığa çıkarmamalıdır.
*Örtünün Özellikleri
1- Başı, boynu ve göğüsleri örtecek büyüklükte olmalıdır.
2- Vücudu gösterecek kadar ince olmamalıdır. 
3- Kadının göğüs, bel, kalça gibi uzuvlarını belli edecek şekilde dar olmamalıdır. 
4- Kadını cazibeli gösterecek, ziynetini dışa vuracak şekilde süslü olmamalı, sade ve gösterişten uzak olmalıdır. 
5- Diğer dinlerin kutsal kıyafetlerine benzememelidir. 
6- Erkeği kadına, kadını erkeğe benzetecek unsurlar taşımamalıdır. Resulullah (sav): “Erkeğe benzeyen kadın, kadına benzeyen erkek bizden değildir.” (A. bin Hanbel)
7- Teberrücden uzak olmalıdır.
Teberrüc; Dikkat çekme, kendini gösterme
“Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab: 33) 
Ayette emredilen kadınların hiçbir zaman dışarı çıkmamaları değil, cahiliye kadınları gibi açılıp saçılarak, ziynetlerini göstererek çıkmalarıdır. İslam kadının ihtiyaçlarını karşılama ve maruf ölçülerde toplum içinde bulunmasına hiçbir zaman engel olmamıştır.       
*Örtünün rengi
Başörtünün Kur’an ve Sünnette sabit olmuş bir rengi yoktur. Başörtünün rengi Müslüman toplumların yaşadığı bölgelerin iklim şartlarına, yaygın olan örfe göre değişiklik arzedebilir.
5- Pantolon ve Çorap Meselesi
Hz. Ali (r.anh)’ın aktardığına göre: Bulutlu ve yağmurlu bir günde Baki mezarlığında Resulullah (sav) ile beraberdik. Merkebe binmiş bir kadın geçiyordu. Merkepten düşecek oldu da Resulullah (sav), (bir yeri açılır endişesiyle) ondan yüzünü döndü. Orada bulunanlar: Kadının sirvali (pantolonu) var (üzeri açılmaz) dediler de Resulullah (sav): “Sirvaller (pantolonlar) edinin. Çünkü onlar en iyi örten elbiselerinizdendir. Kadınlarınızı da dışarı çıktıklarında onlarla koruyun.” buyurdular. (Hadisi, Ukayli, İbn Adiy (Kamil’de) ve Beyhaki / el- Edep’de rivayet etmişlerdir.Sirval günümüzde kullanılan pantolonu tam olarak karşılamasa da, kadınların korunma amaçlı tercih etmeleri güzeldir ve tavsiye edilir. Ancak bunu oluşturduğu konbinin bir parçası yaparak bir süse bir ziynete dönüştürmemelidir.Kadınların kullandıkları çoraplar, bacakların rengini ve şeklini belli edecek şekilde ince olmamalıdır. Bu şekilde olan çorapların mahremler yanında giyilmesi uygun ancak kendisine mahrem olmayan erkeklerin yanında giyilmesi caiz değildir.     
*Yaşlı Kadınların Örtüsü
“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nur: 60)
Allah Teala belli bir yaşa gelmiş kadınların yüklerini hafifletmiş, ziynetlerini açığa vurmamak şartıyla dış örtülerini çıkarmalarına izin vermiştir. Bu Allah’ın kullarına merhametinin bir sonucudur. Ancak günümüzde ayetin tam tersi uygulanarak, geçlerimiz ellerinden geldiğince açılmakta, yaşlılarımız ise ellerinden geldiğince örtünmektedir (!) yani bizler gençken açılıyor, yaşlanınca örtünüyoruz…  
5- ZİYNET
Kişinin maddi ve manevi unsurlardan yararlanarak kendini daha güzel ve hoş duruma getirmesini ifade eden süslenme Arapçada ‘ tezeyyun’ ve ‘tecemmul’ kavramları ile ifade edilirken, Türkçede daha çok süs anlamında kullanılan ziynet, “bir şeyi takıyla elbiseyle veya şekil verme yoluyla güzelleştirme olarak ifade edilir.
Ziynet kadını güzel gösteren yüz, saç, makyaj, takı elbise gibi şeyleri içine alır. Buradaki ziynetten maksat, ziynet takılan yerlerdir.  
Alimler genel anlamda ziyneti iki kısma ayırır:
1-İç ziynet; Saç, boyun, gerdan gibi yaradılıştan gelen ziynetler
2-Dış ziynet; Takı, kına, makyaj gibi sonradan eklenen ziynetler
Ziynet niteliğinde olan unsurlar; 
1-Makyaj yapmak; Kadın mahremleri arasında makyaj ve makyaj niteliğinde olan her şeyi kullanabilir. Ancak kendisine haram olan kimselerin yanında kullanması caiz değildir.                                                                                                                                       
2-Dövme yapmak, dişleri inceltmek; Resulullah (sav): “Dövme yapana, yaptırana, dişlerin şeklini değiştirerek inceltenlere lanet olsun” buyurmaktadır. Tedavi amaçlı dişte yapılan değişiklikler bunun dışındadır.
3-Estetik ameliyat; Herhangi bir sağlık sorunu veya kişinin hayatını etkileyen bir durum olmadan, kişinin kendi isteği ile vücudundaki herhangi bir uzvu beğenmediği için değiştirmesi yasaklanmıştır.
“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür.” (Nisa: 119) 4-Kaş aldırmak; “Kaş alana ve aldırana lanet olsun” (Buhari, Müslim). Bu yaradılışı değiştirmektir. Ancak kadın yüzündeki tüyleri alabilir alimlerin bir kısmı bunu caiz görmüştür.
5-Peruk takmak; Peruk takmak Resulullah’ın menettiği ve lanetlediği şeylerdendir. İster insan saçından ister sentetik bir maddeden imal edilmiş olsun kullanımı caiz değildir.
6-Saçı kesmek, saça saç ekletmek; Kadının saçını kısaltması caiz, tıraş etmesi mazaret dışında haram görülmüştür. Eşi için tıraş ederse günahkar olur. Resulullah (sav); “Erkeklere tıraş, kadınlara kısaltma vardır.” buyurmaktadır. (Ebu Davud, Nesai, Tirmizi)       
7-Saç Boyamak; Kadının saçını boyaması caizdir. Ancak saçı boyamak için kullanılan maddenin niteliği önemlidir. Boyanın saçı kaplamaması ve suyun saça ulaşmasına engel olacak nitelikte olmaması gerekir.
8-Vücuttaki Tüyleri Yolmak; kadının vücut tüylerini yolması caizdir.
Kadınların meşru sınırlar içersinde harama yol açmadığı sürece caiz görülmüştür. Yasaklanan bunun yabancı erkeklere gösterilmesidir. Kadın eşi için süslendiği ve bakımına özen gösterdiği gibi erkeğin de eşi için aynı özeni göstermesi gerekir.
“… Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır…” (Bakara: 228) mealindeki ayeti İbn Abbas (r.anh); süslenmenin aile içinde sadece kadına ait bir görev gibi düşünülmemesi erkeğin de eşi için süslenmesi gerektiğini bildirir.( Taberi II.453)
 KADININ ZİYNETLERİNİ AÇABİLECEĞİ KİMSELER
*el- Muharremat el- Müebbede
MAHREM;Kişinin kendisiyle evlenmesi ebedi haram olan kimselerdir. 
Muharremat üç şekilde gerçekleşir:
1-Kan Hısımlığı; Neseb yoluyla haram olanlar
2-Süt Hısımlığı
 “Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” ( Nisa: 23)
Resulullah (sav);
 
يحرم من الرضاعة يحرم من النسب
 
“Neseb yolu ile haram olan, süt ile de haram olur.” buyurmaktadır.
Süt hısımlığı, tesettür ve nikaha engeldir. Miras ve nafaka hakkı doğmaz.
3-Sıhrî Hısımlık; Evlilik yoluyla haram olanlar. Kayınbaba,kayınvalide, eşin kızı-oğlu gibi.
*Mahremler;
-Koca; Kadının kocası ile arasında hiçbir engel yoktur. Avret sınırı bulunmaz. 
-Baba, dedeler,amca ve dayılar 
-Kocanın Babası; Nikahtan sonra ebedi haramlık oluşur. Boşanma ve ölüm durumları haramlığı kaldırmaz.
 -Oğullar, torunlar
-Kocanın oğulları; Nikahtan sonra haramlık oluşur.
-Kardeşler, kız ve erkek kardeş çocukları
Bunlar dışında kadının mahremi olmayan bir kimse ile yalnız kalması, ziynetini açması haramdır.
Resulullah (sav); “Sizden biriniz yanında mahremi bulunmayan, nikah düşebilecek bir kadınla yalnız kalmasın, zira üçüncüleri şeytandır. Şeytan kan damarlarınızda şehvet duyguları ile akar. Bu sebeple kadınlarla ancak mahremleri varken bir arada bulunun.” (et-Tac 2/329)
-Kendi Kadınları…
Bu konuda iki görüş vardır;
1-Müslüman kadınlar: Hz. Ömer (r.anh); Ubeyde bin Cerrah (r.anh) ‘a: Bana Müslüman kadınların müşrik kadınlarla birlikte hamama girdikleri haberi ulaştı. Bu daha önceden kalma bir adettir. Allah’a ve ahret gününe inanan hiçbir kadının kendinden olmayanın avret yerine bakması helal olmaz. (İbn Kesir). Hanefilerde tercih edilen görüş budur.                                                          
2-Tanınmayan, huyu adetleri bilinmeyen kadınlardır. Din ihtilafı söz konusu değildir. Kadının mahremini anlatmayan, iffetli, hayalı bilinen kadın ister ehli kitap olsun ister Müslüman olsun ziynet açılır.
-Köle ve Cariyeler
Ebu Hanife ve İmam Ahmed’ e göre, buradan kasıt cariyelerdir. İbn Abbas ve İmam Şafii’ ye göre, erkek kölelerdir.                           
-Erkekliği kalmamış kimseler 
Bu kimseler kadınlara meyli olmayan kimseler ile yaşlılıktan kaynaklı kadınlara karşı ilgisi kaybolmuş kimselerdir. Bu kimselerin ahlaki yapılarına dikkat edilmelidir. Müslüman kadının ziynetini başkalarına anlatacak tasvir edecek kimseler olmamalıdır. Kendilerinin meyli olmasa bile, meyli olan kimselere aktarabilirler. Bu açıdan tedbirli olmak gerekir.
-Henüz kadınların mahremlerini bilmeyen çocuklar 
Ergenlik çağına yaklaşmış olanlardan sakınılmalıdır. Buda on yaş sınırıdır. Ergenliğe yaklaşmamış olsa bile akli melekeleri ilerlemiş çocuklar, kendileri mahrem yerlerin mahiyetini bilmeseler bile işittikleri veya gördükleri şeyleri kadının mahremi olmayan kişilere istemsizce aktarabilirler. Buradaki tedbir kadınların dikkat etmesi ve önlem alması gereken bir husustur.
–Kayınlar
Ey Allah’ın Resulü, kocanın erkek kardeşi hakkında ne buyurursunuz ? Diye sorulunca; “Kayın ölümdür” buyurmuştur. (Tirmizi, Ahmed bin Hanbel)
-Enişteler
İslam’ın iki kız kardeşi, teyze ve hala ile yeğeni bir nikah altında tutma yasağı sebebiyle enişteler ile geçici haramlık durumu meydana gelir. Herhangi bir ölüm ve talak durumunda bu haramlık ortadan kalkar. Bu sebeple enişte yanında da tesettürün sınırlarına -tam bir haramlık şeklinde olmasa bile- dikkat edilmelidir.
-Ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar… 
İbn Abbas (r.anh); “Kadın insanların içine girer ve halhalının sesi duyulması için ayaklarını yere vururdu. Yüce Allah bunu yasakladı. Çünkü bu şeytanın amelindendir.
Allah Resulü (sav), bunu sadece süs eşyalarının şıngırtısı ile sınırlamamış ziynetleri ve kadının cazibesini ortaya çıkararak bütün vesileleri “ziynetlerini açığa çıkarmasınlar” ilkesinden saymıştır.
Ebu Hureyre (r.anh)’ dan rivayetle; Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın. Yalnız güzel koku sürüp çıkmasınlar. ( Ebu Davud , İmam Ahmed)
TOPLUMSAL HAYATTA MÜSLÜMAN KADIN
Toplumsallaşma; İnsanın içinde yaşadığı topluma bir şeyler katabilmesi, sunabilmesi yada kendisini geliştirmek için topluma açılabilmesi yönünde sürekli gelişen bir harekettir.
İslam ilk geldiği günden itibaren kadını toplumun bir parçası saymış, diri diri toprağa gömülen kız çocuğundan ayaklarının altına cennet konulan anneler inşa ederek büyük bir inkılab gerçekleştirmiştir. 
Kadını kul olarak erkekten ayırmamış, indirdiği hükümlerde de kadının fıtratını göz ardı ederek kadının yükünü arttırmamıştır.          
Kadını toplumun bir bireyi hatta yarısı kabul edilmiş üzerine ayet inmiş, asırlar boyu okunacak vahiyde kadına özel bir sure indirilmiştir. Böylelikle onu asırlara ışık tutan bir ayet kılmıştır. 
Resulullah (sav); “Kadınlar erkeklerin emsalleridir.” Buyurmaktadır. Müslüman kadın yeryüzünün en adil ve en yetkin biçimde ıslahı, imarı ve inşası çalışmalarında erkeğin ortağıdır.
-İslam’ın Kadına Verdiği Haklar
1-İnsan olarak eşitlik
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.” (Hucurat: 13)
2-Alım – satımda, ticaret ve bütün iktisadi antlaşmalarda bulunma hakkı
3-Nikah akdinde bulunma ve evleneceği kişiyi seçme hakkı
4-Miras hakkı (Nisa 11-12. Ayetler)
5-Eğitim hakkı
Resulullah (sav); “İlim ,kadın erkek herkese farzdır.” (İbn Mace,Mukaddime ,17)
Her Müslüman için ilk öncelikli ilim itikad esasları ve Allah’ a nasıl kulluk edilmesi gerektiği ile ilgili bilgilerdir. Bunun yanında kadınların, ev idaresi, çocuk yetiştirme,  dikiş, ve bazı basit tıbbi bilgileri öğrenmeleri onların hem şahsi gelişimleri hem de ileriki hayatlarında anne olma vasıfları için gereklidir. Risalet döneminde, kadınların ilim ve sağlık alanında aktif olduklarını, hadis öğrenme ve ezberlemenin kadınlar arasında yaygın olduğu görülür.
6.İstişarede bulunma hakkı
“ Onların işleri aralarında istişare iledir.” (Şura: 38)
Resulullah kendisi eşleriyle istişarelerde bulunmuş, sahabelerine, özellikle hanımları ilgilendiren meselelerde kendileriyle istişare etmelerini tavsiye etmiştir.
Allah Resulünün Hudeybiye ‘de Ummu Seleme (r.anha) ile yaptığı istişare kadınlarla yapılan istişarenin en güzel örneklerindendir;   
“Ey Ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara, ‘Kurbanlarınızı kesi­niz, başlarınızı traş ediniz’ diye tekrar tekrar söylüyorum; fakat hiçbiri emrime icabet etmiyor!” diyerek sahabelerin bu durumundan şikayet etti.( Vakıdi, Meğazi, c 2, s.613)
Müstesna zekâ ve fazilet sahibi olan Hz. Ümmü Seleme, “Yâ Nebiy­yallah! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde, şimdi dışarı çıkınız; sonra, ta kur­banlık develerini kesinceye ve berberini çağırtıp o seni traş edinceye kadar as­haptan hiçbirisine bir kelime bile söylemeyiniz” dedi; arkasından da ilave etti: “Çünkü sen kurbanını kesecek ve traş olacak olursan halk da öyle yapar!” (Ahmed bin Hanbel, Buhari)
Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşme­den ve hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna attı; kurbanlık develerini kesti ve berberi Huzaalı Hırâş b. Ümey­ye’yi çağırıp traş oldu. (İbn Hişam, c.3, s.333)
Bunun üzerine sahabeler de derhal kurbanlık develerini kesmeye ve başla­rını traş ettirmeye başladılar.
Hz. Ümmü Seleme der ki: 
“Kurbanlıklara öylesine koştular, öylesine yığıldılar ki neredeyse birbirle­rini ezeceklerdi!” (Vakıdi, a.g.e, c.2, s.613)
Bunlar belirlenmiş haklar olmakla birlikte Risalet döneminde kadın;
-Mescitte günlük namazlar dahil, bayram ve Cuma namazları dahil namazı cemaatle kılardı
-Ramazanın son on gününde itikafa girerdi
-Özel ve genel konularda Resulullah’a sorular sorar ilim öğrenirdi. Erkeklerin çokluğundan kaynaklı kadınlara özel bir vakit tayin etmiştir.
-Tebliğ ve davet görevinde bulunurdu 
-Resulullah ile beraber savaşa katılır, ölü ve yaralıları Medine’ ye taşırdı.
-Bayram kutlaması, yargı alanları, cenaze işleri, savaş meydanları, bireysel yaşam alanları, yardım faaliyetleri, evlilik teklifi, başsağlığı, hasta ziyareti gibi bütün alanlarda varolmuştur.
MÜSLÜMAN KADININ TOPLUMSAL HAYATA KATILMA ADABI
1-Tesettür ölçülerine dikkat etmelidir
2-Güzel koku ve parfümden kaçınmalıdır 
3-Hareketlerinde ağır başlı olmalı, konuşurken aşırılıktan kaçınarak ciddiyetini korumalıdır.
4-Görüşme ve bir araya gelme ortamının ciddi olması
5-Gözlerini haramdan çevirmelidir.( Nur 30-31)
“Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 19)
6-Tokalaşmaktan ve temastan kaçınma
Ma’kul bin Yesar’ dan rivayetle: Sizden birinin başına demirden büyük bir iğnenin batırılması kendisine helal olmayan bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır.” (Camiu’s- sağir/4921)
Hz. Aişe (r.anha); “Andolsun ki Resulullah (sav), kadınlardan bey’at alırken kesinlikle elini bir kadına dokundurmadı.” (Buhari , Müslim)
7-Halvetten kaçınma
“ Sakın bir erkek yanında mahremi bulunmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın.” (Buhari, Müslim)
8- Tekrarlanan uzun görüşmelerden kaçınmalıdır.
9- Şüpheli şeylerden ve şüpheli yerlerden kaçınmalıdır.
“Sana şüpheli geleni, şüphe vereni bırak, şüphe vermeyeni al.” (Camiu’s-sağir /3372)
10- Açık ve gizli günahtan kaçınmalıdır.
“Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” (En’am 151)
Tesettür, bir kadının toplumsal hayatta bulunmasını ve duruşunu belirleyen en önemli etkenlerden bir tanesidir. Ancak bu tesettür sadece dış görüntü ile kalmamalı, takva giysisine dönüşerek, haya, iffet, edep ölçüleri ile kuşanmalıdır. Örtü eline, diline, gözüne inmelidir.
Kişi dili aracılığı ile konuştuğu gibi, elbisesi aracılığı ile de konuşur. Bana benim dişiliğime bakma ! Ben  Allah’tan korkan bir müslümanım, toplumun veya kendimin ihtiyacından dolayı bulunduğum sosyal hayatta şu anda ben bir dişi olarak değil kişi olarak varım mesajı vermelidir.
Sahip olduğumu düşündüğüm her şey gibi bedenimde bana Allah’ın emanetidir. Onu nasıl kullanmam ve nasıl örtmem gerektiğini de sahibi bilir.bu tesettürle erkeklerin bana bakmasını istemiyorum. Tesettür bana bak değil, bana bakma demelidir.
Örtü Allah’a itaatin simgesi olmakla beraber kadın için bir kalkan görevi görür. Kadının sahip olduğu kimliğin bir dışa vurumu olduğu için karşısındaki kişinin ona göre şekil almasını sağlar. Tesettür bir süs değil, süsü öreten olmalıdır.Modernleşme,  batılılaşma, feminizm ve özgürleştirme adına kadın toplumsallaştırılmaya çalışılmış kadın fıtratından ve kimliğinden uzaklaştırılarak bir var olma savaşına tabi tutulmuştur.
Modanın esiri haline getirilerek bir tüketilmiş, tesettür zihinlere, farz değil tarz olarak işlenmiştir.
Kadının toplumsallaşması, onların zamanlarının çoğunu ev dışında bir işte veya dernekte yada popüler gazete haberlerinin magazin sayfalarına konu olan salon faaliyetlerinde geçirmesi şeklinde anlaşılmıştır. Ev hanımlığının aksaklık, anneliğin değersiz bir yatırım sayıldığı bir düzenekte “sosyal olmak”, “sosyal kişilik kazanmak” adına nereye ve niçin gitmek üzere olursa olsun annelikten ve ev hanımı olmaktan uzaklaştırılmıştır.
Geçmiş dönemlerde bir fitne oldukları düşüncesiyle sosyal hayattan tamamen uzaklaştırılarak eve kapatılmalarıyla da, modernizm adına evlerinden tamamen koparılmalarıyla da fıtratlarıyla bir savaşa tabi tutulmuş ve mutsuz kılınmışlardır. Müslüman bir kadın, fıtratına muhalefet etmeden anne ve kadın olma vasıflarını göz önünde bulundurarak ahlak, edep ve tesettür kurallarına uyarak toplum içinde var olabilir. Allah kadını toplumun dışına atmamış ona belli ölçüler koymuştur.
İslam kadın olsun erkek olsun her ikisi içinde vasat olanı emretmiş ve onu kolaylaştırmıştır.
Batının ortaya koyduğu gibi özgürleşme adına bir mal ve cazibe unsuruna dönüştürmemiştir. Allah’a hakkıyla kul olma çabasında olan her bir kadın başta tesettür olmak üzere hayatını Allah’ın vahyine ve o vahyin belirlemiş olduğu sınırlara göre inşa eder. Çünkü bilir ki, hiçbir kural, kaide ve özgürlük Allah’ın kendisi için seçtiğinden daha hayırlı değildir.
*Ne yapmalı?
Bu sorunun iki yönlü cevabı vardır;
1-Erkek yönü; Erkekler özellikle eş seçiminde haya, iffet ve takva ile kuşanmış eşler seçmeli, nefsi seçimlerin yanında, bir dava arkadaşı, bir din kardeşi ve çocuklarına anne olabilecek vasıflara sahip eşler tercih etmelidirler. Eşlerini gayri İslami ortamlarda çalışmaya zorlamamalı, “çalışmayan kadın değersiz” “ev hanımı olan kadın yetersiz kadındır” söylemleri ile onu baskı altında tutarak evinden ve ailesinden kopmasına sebep olmamalıdır.
2-Kadın Yönü; Kadınlar sosyalleşme ve toplumsallaşma adına evinden ve kimliğinden kopmamalı, iyi bir kul, iyi bir eş ve iyi bir anne olma çabası içinde olmalıdır. Her iki taraf ile de dengeli bir ilişki içerisinde olmalı, bir ayağı evde sabit diğer ayağı aktif olan ama her seferinde sabit olan ayağın yanına dönen bir sosyallik sahibi olmalıdır.
 
Aslının “ام” –ummun (anne)-ümmet ile aynı köktendir- olduğunu unutmamalı ve bilmelidir ki kadın yıkılırsa ümmet yıkılır, anne yok olursa ümmet yok olur.
 
Elhamdu lillahi Rabbil Alemin.
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon