Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Hiçbir Günahkâra ve Nanköre İtaat Etme!

Hutbe: Hiçbir Günahkâra ve Nanköre İtaat Etme!

by İlkav Editor
386 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Hiçbir Günahkâra ve Nanköre İtaat Etme!
“ O halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.” (İnsan: 24)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Şevval ayının 29’u 1444/Cuma
Hutbemize konu edindiğimiz bu âyette Rabbimiz Rasulüne ve bizlere şu uyarıları yapmaktadır: “Rabbin seni bir dava için memur etmiştir. Bu yüzden, bütün zorluk ve meşakkatlere katlanarak sabret! Her zorluğa karşı mertçe tahammül et ve sebat göster! İnsanlardan korkarak bu Hak dini tebliğden vazgeçme! Kötü bir kimsenin hatırı için de dinin ahlâkî talimatlarından veya hakkı inkâr edenlerin hatırı için de dinin temel inançlarından zerre kadar değişiklik ve restorasyonu düşünme!
Bir şey eğer haram ve doğru değilse ona açıkça haram ve meşru değil de! Ne kadar kişi sana karşı çıkarsa çıksın, sen onlara karşı tutumunu gevşetme! Batıl inançları açıkça batıl olarak ve Hakk'ı da açıkça Hakk olarak ilan et. Kâfirler senden tavizler koparabilmek için ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar sen yolundan hiç taviz verme! Rabbin ne hükmetmişse, ne indirmişse sen Rabbinin hükmünü anlayıp icrâya devam et! Biz sana hükmü indiriyoruz.”
Anlıyoruz ki gelen Kur’an hükümdür, o zaman o hikmettir, hâkimiyettir. Yani yap veya yapma, şeklinde manâ ifade eden hüküm cümleleridir bu Kur’an.
“O halde ey peygamberim! Sen sadece bu hükümlere sarıl ve gereğiyle amel etmeye koyul ve bu konuda da sabret! Dayan, diren ve onlardan günahkâr ve nankör olanlara da asla itaat etme!”
Âyetimizdeki, âsim ve kefûr kelimeleri, kıyamete kadar bu özelliği taşıyan, mü’mini yolundan çıkarmak isteyen ve onun kulluğunu engellemeye çalışanlardır. Sakın sen onlara itaat etme! Onlar hatırına dinden taviz verme! Onlar darılacak, kırılacak diye söylemen gerekenleri söylemezlik yapma! Sen sabret ki onlar konusunda Allah’ın hükmü gelecektir.
İslâm pratik bir hayat nizamıdır. Teorik kalıplara sıkışmış kuru ve hayali ideallere dayanmaz. Çünkü o, insanlığın zorlukları, engelleri, şartları ve cazibeleri olan pratik hayatına hitap eder. Ve İslâm’ın amacı, böyle bir hayatı hem düzene koymak hem de ileriye götürmektir. Yeterli ve amelî çözümlerle, düş ve hayal âleminde uçmadan, yani pratikteki değeri olan çarelerle bu hayata hitap etmektedir.                                                                                                                                                                       İslâm, kendi hürmetlerini gözeten kimselerin dokunulmaz hürmetlerini gözetir ve bu prensibi savunup korur. Ama bu hürmetleri çiğneyip mü’minlere eziyet veren kimselerin söz konusu değerleri maske haline getirmelerine de kesinlikle göz yummaz. Bu hürmetlerle oynayarak salih kişileri öldüren, mü’minleri fitneye veren ve muhalif bildikleri herkesi sindirip duran kimselere asla müsamaha etmez. “Hürmetleri korumak gerekir” bahanesi altında bile olsa bu işleri yapanları hoş görmez. Çünkü İslâm’ın metodu budur.
Mesela İslâm, gıybet etmeyi haram kılar; ama fâsığın gıybeti olmaz. İtaatten çıkmışlığıyla nam salan bir fasığa hiçbir hürmet yoktur. Fâsıklık örgütünün işkencesine uğrayan kişiye göre fâsık adamın hiçbir hürmeti olmaz.
Yine İslâm, kötülüğü açığa vurmayı haram kılar. Ama “zulme uğrayan kimseyi” bundan istisna eder. Yani zulme uğrayan kimse, kendisine zulmeden kişiye dair şikâyetini açığa vurabilir. Çünkü bu, onun hakkıdır. Ayrıca bu haksızlığı açığa vurmamak, zalim adamın hak etmediği halde bu saygın prensibin adı altında saklanmasına da neden olabilir.                                             
Bununla beraber saygın bir konuma sahip olan İslâm, âsî ve kötü kimselerin düzeyine inmez. Onların bayağı silahlarına ve iğrenç yöntemlerine başvurmaz. Allah’ın dini yolunda yeryüzünü fitne ve fesaddan temizlemekle görevlendirilen Müslümanların endişeler içinde kalmasına müsaade etmeyen Kur’an, onların kalbini huzursuzluk ve vesveselerle baş başa bırakmaz. Şu şer ve fesaddır, bu da isyankârlık ve batıldır. Öyleyse bunlara hiçbir hürmet yoktur. Asıl amacı, dokunulmaz hürmetleri arkadan vurmak olan kimselerin, bu dokunulmazlık perdesi altında gizlenmelerine izin vermek de yoktur.
Müslümanlara düşen, inanç, güven ve gönül huzuruyla, yani Allah’ın verdiği huzurla yollarında yürümektir. Batıl güçler, aldatıcılığa ve saptırıcılığa dayalı çeşitli iğrenç yöntemler kullanarak “Müslüman cemaatin saldırgan olduğunu, dokunulmaz hürmetleri çiğnediğini” propaganda edebilirler. Bunu dün de böyle yapmışlardı bugün de yapmaya devam ediyorlar. Buna karşın ilâhî emir şöyledir:
“Sana haram ayda savaşmanın (hükmünü) sorarlar. De ki: Haram ayda savaş büyük bir şeydir. (Ama) Allah’ın dininden alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram ziyaretini engellemek ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında çok daha büyük (bir suçtur.) Müslümanları fitneye uğratmak, öldürmekten daha büyük (bir günahtır)…” (Bakara: 217)                                                              
Tâğûtî güçler, konuştukları hak kelimeden batıl bir şeyi amaçlamaktadırlar. Ve bu, sadece bâtılı örtüp korumaya yarayan bir oyundur. Çünkü amaçları, bunun arkasına sığınıp Müslüman cemaatin tutumunu çarpıtmaktır. Yüce Allah’ın bize öğrettiği budur.
Bu kimselerin azgın, âsî ve saldırganlar gürûhu olduğunu, mukaddesata hiçbir önem vermediklerini ve dokunulmaz hürmetleri çiğnemekten hiç bir zaman çekinmediklerini Yüce Allah bize öğretmektedir.
19.05.2023
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon