Hutbe: Hayat ve Ölüm İmtihan İçindir
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk: 2)
İnsan, sadece Allah’a ibadet ve kulluk yapmak üzere yaratılmış olup dünyada geçireceği süreyi doldurduktan sonra ölümü tadacak ve sonunda da hesabını vermek üzere Allah’a döndürülecektir.
Ölüm ve hayat insanlardan hangisinin daha güzel ameller yapacağını sınamak için yaratılmıştır. O halde hayat anlamsız bir varoluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir.Ölüm, yeni bir hayatın başlangıcı, gerçek ve sonsuz âhiret hayatına uyanış anlamı taşımakta, geçici imtihan dünyasından, ebedî varlık alanına geçişte bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Peygamberimizin (S) ifadesiyle ölüm, aynı zamanda bir uyarıcıdır.
Rabbimiz, dünya hayatının kısa, geçici, az bir geçimlik olduğunu, bir oyun, eğlence, süs, bir öğünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibaret olduğunu beyan eder. Rabbimiz, tüm bunların ölümle anlamını yitireceğini hatırlatarak bizi uyarmaktadır. Nasıl ki, yağan yağmurla biten ve büyüyüp gürleşerek yemyeşil görüntüsüyle çiftçinin çok hoşuna giden ekinler daha sonra sararıp, solup, çer-çöp olup gidiyorsa, insanların peşine takıldıkları ve büyük bir hırsla çoğaltma yarışına girdikleri dünyanın süsleri de sonunda böyle yok olup gidecektir. Akılsızca bu yarışa kendini kaptırıp Allah’ı, âhireti, hesabı ve yaratılış gayesini unutup ihmal edenler, mutlaka ölüp Rablerine geri dönecekler ve tüm bu peşinden savruldukları şeyleri de, kendilerine hiçbir fayda vermemek üzere geride bırakacaklardır. Rabbimiz, “âhiret yurduna gelince, âhiret yurdunun asıl hayat olduğuna dikkat çektikten sonra rahmeti gereği, kullarının bu hakikati bilmelerini ve ona göre davranarak hüsranla karşılaşmamalarını istemektedir. Gerçek hayat olarak nitelediği âhirette, dünyadayken tutulan ve takip edilen, tabi olunan yolların iki karşılığının olacağına dikkat çekerek, merhametli kullarını uyarmaktadır. Dünyadayken tutulup takip edilen yolların âhiretteki karşılıklarından birisi “Allah’ın mağfiret ve rızası”, diğeri ise “Allah’ın şedit azabı”dır.
O halde dünyadayken tuttuğumuz, tâbi olduğumuz ve takip ettiğimiz yollara dikkat etmeliyiz. Kur’an’ın ve Rasulullah’ın (S) rehberliğini yaptığı “Nur” ve “Sırat-ı Mustakîm” olarak nitelenen “Hidayet” yolunu takip edenler, hayatlarını bu istikamette değerlendirenler, âhirette Allah’ın mağfiret ve rızası ile muhatap olurlar. “Zulumât” olarak nitelenen batıl, karanlık, “Dalâlet” yollarına tabi olanlar, kulluk, âhiret ve hesap bilincinin gereğini yerine getirmeyip dünyayı ve dünyanın süslerini belirleyici kılanlar, imtihanı kaybederek, âhirette Allah’ın şedit azabına muhatap olacaklardır. Bu sebeple, son pişmanlığın fayda vermediği bu son anda, “ah vah” edip, “keşke”lerle kahrolup sızlanmaktansa bizi sürekli takip eden ve her an yakalayabilecek olan ölüm gelip çatmadan hazırlık yapılmalı, kulluk ve itaat sadece Allah’a tahsis edilmelidir. Kulluk merkezli bir hayat düşüncesine sahip olunmalı, adalet ve tevhid yolunda salih ameller yapılarak, imtihan alanı olan dünya hayatı Allah’ın rızasını kazandıracak ölçülerde yaşanmalıdır.
Ölüm, âhiret ve hesap sanıldığı gibi çok uzakta olmayıp her gün ve her an hemen yanımızda bizi takip etmekte, herhangi bir vesileyle de bizi her an kuşatıvermeye hazır beklemektedir. O halde geç kalmadan, sürekli ve istikrarlı bir biçimde, yaratılış gayemize uygun, kulluk merkezli bir hayatı ikâme etmeliyiz. “Yaratmanın da emretmenin de Allah’a ait olduğu” bilinciyle hayatımızı, hukukumuzu ve ahlâkımızı düzenleyen Allah’ın hükümlerini esas almalıyız. “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb’i Allah içindir” hükmünün şahidliğini teşkil edecek bir hayatı yaşamaya sadakat göstererek, “Sırât-ı Mustakîm”in tavizsiz, sebatkar ve ilkeli müdavimleri olmayı başarmalıyız. Dünya hayatının çok kısa, geçici bir imtihan alanı, asıl ve ebedî hayatın âhiret yurdu, hesabın ise kaçınılmaz olduğuna yakîn bir imana sahip olanların, bu dünyanın geçici nimet ve süsleri uğruna, sonsuz ve kalıcı âhireti feda etme yanılgısına düşmeleri mümkün değildir.
Dünyevîleşme; insanları kuşatıp önüne katan, değerlerini, ölçülerini öğüten, kimliğini, kişiliğini yok edip eriten, Rabbine kulluğu, yani yaratılış gayesini, âhireti, hesabı unutturan, yahut ikinci plana attırıp, ihmal ettiren bir beladır, bir musibettir. Bulaşıcı bir hastalık gibi kolayca sirayet edip yayılan, şeytanın insanları aldatmak maksadıyla en etkin ve en yaygın bir biçimde kullandığı bir saptırma aracıdır. Zenginleşme, iktidar olma, makam-mevki sahibi olma, kariyer yapma ve şöhret, şehvet uğruna, azgın bir ihtirasla, pek çok “Müslüman”, ilke, değer, ölçü ve kimliğini kolayca feda edebilmekte, bunları elde etmeyi birinci plana geçirip, belirleyici kılabilmektedir. Bu dünyevî hedeflere ulaşabilmek için kulluğun pek çok kısmı ihmal edilebilmekte, tabir-i caizse bu dünyevî hedeflere ulaşmayı engellemeyecek kadar Allah’a kulluk yapılmaktadır. Halbuki, mü’minin hayatında, iman ettiği değer, ilke, ölçü ve hükümler belirleyici olmalıdır. Sözü edilen dünyevî beklentiler, hedefler ise, Hududullah çerçevesinde kalarak, yani Kur’an’ın ve kulluğun belirleyiciliğinde ne kadar elde edilebilmesi mümkünse o kadarla yetinilmeli, aşırı gidilmemelidir.
Ölümün bizi yakaladığı o son anda, artık geri dönüşün, hâli ıslah etmenin, tövbe etmenin imkansız hale geldiği dünyanın bitiş noktasında, hayatımız bir film şeridi gibi hızla gözümüzün önünden geçtiğinde, “elhamdülillah iyi ki yapmışım” diyebileceğimiz şeyleri yapmaya çalışmalıyız. “Keşke yapmasaydım” yahud “keşke yapsaydım” dedirtecek anlamsız ve sonuçsuz pişmanlıklar içine düşmekten ancak hayattayken yapacağımız doğru tercihlerle kaçınabiliriz. Bu sebeple; Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle, hayatımızı düzenlemek, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere indirilmiş Kur’an’ı; anlamak, öğüt almak ve onunla ahlâklanmak için okumalı, Allah’ın vahiyle koyduğu ölçüler içinde kalarak ve Allah Rasulünün güzel örnekliğini rehber edinerek iman-amel bütünlüğü içinde hayatımızı anlamlı kılmalıyız. Allah’a, diğer insanlara, içinde yaşadığımız topluma, kendimize, eşya ve tabiata karşı sorumluluklarımızı, yeryüzünde halife kılınmanın, yüklendiğimiz emanetin ve Rabbimizle aramızdaki ahdin gereklerini geç kalmadan yerine getirmenin cehd ve gayreti içine girmeliyiz.
01.11.2019
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Hutbe: Hayat ve Ölüm İmtihan İçindir
1,8K