Pazartesi, Aralık 9, 2024
Ana sayfa PANELLER “Suriye Direnişi ve Ortadoğu’daki Son Gelişmeler” Paneli Ankara’da Düzenlendi.

“Suriye Direnişi ve Ortadoğu’daki Son Gelişmeler” Paneli Ankara’da Düzenlendi.

by İlkav Editor
7,6K 👁
A+A-
Reset

Dr. Mehmet Sılay’ın açılış konuşmasından sonra panelin ilk sunumunu gerçekleştiren Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilatı İç ve Dış İrtibat Bürosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Amir El-Bu Selame, Suriye’deki devrimin bir halk devrimi gibi görünmesinin yanında aslında tüm İslam ümmetinin devrimi olduğunu belirterek bu davanın tüm İslam aleminin davası olduğu ve herkesin tek isteğinin adaletin gelip ve zulmün ortadan kaldırılması gerektiğine değindi. Selam “Suriye halkının bugünkü ayaklanması bu rejimin yıllardır süregelen zulümlerine, cinayetlerine ve hapishanelerdeki idamlarına karşı olmuştur. Yıllardır tamamen korku üzerine kurulu Suriye devletinin zulümlerine karşı başlatılan bugün gördüğünüz direnişi Hama’da şehid edilenlerin ve yine zindanlarda darağacında idam edilen yüzlerce şehidin çocukları başlatmışlardır.” dedi.

Devrimin başlangıçta bir adalet arayışı ve zulmün ortadan kaldırılması isteğiyle ortaya çıktığını dile getiren Selame konuşmasına şöyle devam etti: “İnsanlar  rejimden isteklerini önce barışçıl gösterilerle istediler fakat rejim her zamanki gibi öldürme, tahrip etme ve baskı kurma yoluna başvurarak barışçıl yolların hepsini kapattı ve iktidara geldi geleli devam eden cinayetlerine ve tecavüzlerine devam etti. Sonuçta İslam alimleri Suriyelilere Mallarını, Canlarını ve Namuslarını korumaları için silah taşıma hususunda fetvalar verdi ve bu noktadan sonra bu rejimin zorla devrilmesi kaçınılmaz olmuştur. Dünya Alimler Birliği Başkanı Karadavi de bu hususta halka gerekli fetvayı vermiştir.”

Suriye’deki genel durumu 3 başlık altında ele alacağını ileten Abu Selame, ilk olarak Suriye’deki insani durum ve insani yardımlardan bahsetti.

Dünyada eşi benzeri görülmemiş vahşi cinayetlerin işlendiği Suriye’de bugün geçen  her saatte hala kadın, çocuk ve yaşlı demeden insanların katledildiğinden ve yakıldığından söz eden Abu el-Bu Selame, halka karşı yapılan bu kıyımlarda zalim rejimin en büyük destekçisinin İran, Hizbullah ve diğer uluslararası destekçilerin olduğunu ve bunların yaptıklarının saçları ağarttığına değindi. Selame, resmi sayılara göre şehid sayısının 150 bin civarında olmasına karşın gerçek rakamların bunun çok çok üzerinde olduğunu belirterek “Şayet öldürülenlerin yarısı kadar hayvan ölseydi dünya şimdi ayağa kalkmıştı. Ancak Suriye’nin kadınları, yaşlıları ve çocukları dünya gözünde onlar kadar bile değerli görünmüyor.” dedi.

Ekitap için tıklayın

Son günlerde rejimin Halep üzerine varil bombaları ile saldırdığını ve bu saldırılarda 500 den fazla insanın evlerinde öldürüldüğünü kaydeden Selame sözlerine kuşatma altında olan Guta’yla ilgili bilgiler vererek “Her yandan kuşatılmış olan beldelerde 200 bin kişi adeta tutsak hayatı yaşamakta ve açlıkla boğuşmaktadırlar.  Cani Esed ve İran birlikleri buraları kuşatma altında tutarak hiçbir insani yardım malzemesinin içeriye girmesine izin vermemektedir. Öyle ki o bölgelerde yaşayan Müslümanlar ağaçları, yaprakları hatta leşleri bile yemeye başlamışlardır. Düşünün ki alimler orada kedi ve köpek gibi sokak hayvanlarının yenilebilmesi için bile fetva vermiştir.” dedi.

“Katil Esed Rejimi rastgele saldırdığı için Suriye’de milyonlarca ev yıkılmış ve harabe haline gelmiştir.” diyen Selame bunun sonucu olarak çoğunluğu Suriye’nin içinde olmak üzere milyonlarca sığınmacının olduğunu belirterek ister Suriye içinde ister Suriye dışında bu sığınmacılar çok büyük sıkıntılar içindedirler, dedi. Sığınmacıların temel ihtiyaçlarının yiyecek, giyecek, ısınma ve battaniye olduğunu ve bu ihtiyaçların giderilmesinde tüm İslam alemine büyük görevler düştüğünü belirten Selame, buna karşın yardımdan yüz çevirenlerin büyük bir vebal altında olduğunu söyledi.

İkinci başlık olarak “Suriye’de Devrim ve Silahlı Mücadeleyi” ele alan Abu el-Bu Selame bu konuda şöyle konuştu: “Bu mücadele Katil Esed rejimi yıkılıp Allah’ın dini hakim oluncaya kadar devam edecektir. Şuanda Suriye topraklarının yüzde 70’den fazlası ele geçirilmiş durumdadır fakat bu rejimi tamamen düşürecek imkan ve güce sahip değiliz. Bu konuda batı oyalayıcı bir tavır içindedir. İşte bu nedenle vatanlarını ve namuslarını savunan direnişçi mücahitlerin başarıya ulaşmak için daha fazla yardıma ihtiyaçları vardır ve ümmetin desteklerini beklemektedirler.”

Suriye devriminin askeri ve insani yardımlara ihtiyacının olduğu gibi siyasi alanda da yardıma ihtiyacı olduğunu dile getiren Selame, üçüncü başlık olarak Suriye Direnişinin Siyasi yönünü şöyle özetledi: “Batının siyasi çözüm olarak sürüklediği Cenevre-2’ye bizim tavrımız nettir eğer bunun sonucunda devrim gerçekleşecekse evet diyoruz çünkü biz kan dökmeye can atmıyoruz ve savaştan hoşlanmıyoruz sonuçta bu ortaya çıkan savaş zorunlu olarak ortaya çıkmış bir olaydır. Cenevre-2’ye gitme konusunda en önemli şartımız Cenevre-1’de uzlaşmaya varılmış konuların ivedilikle yapılmasıdır. Bunlar, hava uçuş yasağı getirilmesi yoluyla halkın öldürülmesinin önüne geçilmesi, güvenlik ve insani yardım koridorlarının oluşturulması ve insani yardımların yapılması ile yaralıların tedavisi için gerekli yardımların yapılması. Bunların yanında olmazsa olmazımız Beşar Esed ve canilerinin siyasi çözümün bir parçası asla olmamalarıdır. Eğer bunlar gerçekleşirse siyasi çözüme tavrımız evettir yoksa mücahidler savaşa devam edeceklerdir ve sonuçta sabır ve sebatla zafere ulaşılacaktır.”

Sözlerini Suriye’ye yardım konusuyla sonlandıran Abu el-Bu Selame ayrıca şunları kaydetti: “Madem dünya İslam alimleri birliğinin Suriye’ye yardım etmenin vacip olduğunu iletti peki Ümmet bunu nasıl gerçekleştirecek? Kardeşlerim öncelikle yapmamız gereken Allah’a dönmek, dua etmek ve Suriye halkının üzerinden bu zulmü kaldırmasını Allah’tan dilemektir. Bu nedenle dualarınızda Suriye halkını asla unutmayın. Hepimiz Gazze’de yapılanlara Müslümanların nasıl destek olduğunu gördük. Kardeşlerim Suriye’nin her köşesi şuanda bir Gazze. Sadece Şam’da onlarca Gazze’miz var. Biz sizlerden destek istiyoruz.”

Abu el-Bu Selame’den sonra söz alan Genç Birikim Derneği Başkanı Ali Kaçar

“Suriye Direnişinin Bölge Ülkelerine Etkileri” üzerine bir sunum gerçekleştirdi.

Batılılar tarafından Ortadoğu ve Suriye’nin yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını vurgulayan Ali Kaçar, Müslüman halkın bu planları tarihin çöplüğüne göndereceğini ve batılıların planlarının tutmayacağını belirtti.

Suriye Direnişi iki açıdan değerlendiren Kaçar, ilk olarak Suriye muhalefetinin ve Suriye direnişinde etkin olan tüm oluşumların ayaklanmaların ilk başladığı 15 Mart 2011 tarihinden bu güne kadar gelişimini ve içeriğini ele aldı.

PYD hariç diğer bütün Kürt partilerinin Esed rejiminin yıkılmasını istediğinden bahseden Kaçar bunun yanı sıra şunları dile getirdi: “PYD Esad’la birlikte hareket etmiş, hatta Esad’a karşı eylem yapan ya da silahlı mücadelede bulunan bazı Kürt liderlerine karşı suikast düzenlemiş, eylemleri de provoke ederek engellemeye çalışmıştır. PYD son olarak Kuzey Suriye’de, Esad’a karşı savaşan muhaliflerin elinde olan bazı kentlere saldırarak, büyük kentlerde sıkışan Esad’ın nefes almasını sağlamıştır. Çünkü muhalifler silahlı güçlerini ağırlıklı olarak Şam, Halep gibi büyük şehirlerine kaydırdıkları için Kuzey Suriye’de çok az güç bulundurmakta idiler. Bunu fırsat bilen PYD, Türkiye’den, İran’dan ve Kuzey Irak’tan gelen PKK’lıların da yardımıyla saldırıya geçmiştir. PYD bu hareketiyle sadece Esad’a karşı savaşan muhalif güçlere değil aynı zamanda Kuzey Suriye’deki Kürtlere de ihanet etmiştir.”

“Suriye’nin Müslüman halkı, sadece Esad diktatörlüğüne karşı mücadele etmiyor, aynı zamanda Siyonist ve emperyalist batılı ve doğulu güçlerle Esed’e bütün güçleriyle yardım eden İran ve Hizbullah’a karşı da destansı bir mücadele vermektedir.” diyen Ali Kaçar 3 yıla yakındır bu mücadelenin bütün yokluk ve imkânsızlıklara rağmen devam etiğine dikkat çekti.

İkinci olarak Direnişin çevre ülkelere etkisinden bahseden Ali Kaçar İran’ın sadece şimdi değil daha önce de Hama katliamında Suriye’yi desteklediğini ve Suriye’nin İran için bir koruma zinciri olduğunun altını çizdi.

İran’ın yanı sıra Rusya, Çin, İsrail ve Amerika’nın da çeşitli nedenlerden dolayı Esed’in gitmesini istemediklerini belirten Kaçar, ama asıl nedenin Müslümanların başa geçme ve bir İslam devletinin kurulacağı ihtimali olmasıdır, dedi.

Cenevre-2 ye katılmanın Müslümanlar için sadece zaman kaybı olduğunu söyleyen Ali Kaçar buna neden olarak Mısır’da İhvana yapılanlar, Gazze’de Hamas’a ve Cezayir’de FIS’e yapılanları gösterdi.

Panel’de son olarak söz alan İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Pamak “Küresel Aktörlerin Bölge Üzerindeki Hesapları ve Suriye’ye Yansıması” konulu konuşmasında, Batının bu bölgedekini hegemonyasını sürdürmek için üç sebebi olduğunu belirterek bunların ilkinin enerji kaynakları ve nakil yollarını kendi kontrolleri altında tutmak, ikincisinin bölgeye bir çıban başı ve fitne unsuru ileri karakol olarak yerleştirdikleri İsrail terör devletinin Güvenliğini sağlamak ve üçüncüsünün de bölge halklarının Kur'an'a sarılarak vahiyle yeniden inşasının ve böylece Tevhidi Mesajın bu bölgede ete kemiğe bürünmüş bir model olarak tekrar ortaya çıkıp, fıtri özgürlük arayışıyla tün dünya meydanlarda "başka bir dünya mümkün" diye haykıran insanlığa sunulmasının engellenmesi olduğunu bildirdi.

“İşte bu sebeplerle, emperyalist ülkelerin bölgeyi asla rahat bırakmayacakları açıktır. Nitekim bölge üzerindeki hegemonyalarını sürdürmek isteyen ve bu amaçla bir yandan İslam’ın Protestanlaştırılması (bireysel ibadetler alanına hapsedilmiş, laiklik, liberal demokrasi ve kapitalizmle sentez edilmiş bir 'İslam' algısı oluşturma) ve Müslüman halkların dönüştürülmesi planlarını yürürlüğe koymuşlardır. Diğer yandan da kendini İslam'a nispet eden Müslüman halkları (ılımlı-radikal ya da mezhebi açıdan) kamplaştırarak ve zaman zaman değişen bir kısmını yanına çekip teşvik ederek kendi içinde çatıştırma projesiyle baskılayıp oluşturduğu kaos ortamını kullanarak bölge üzerindeki hakimiyetini devam ettirmeyi hedeflemişlerdir. Emperyalist güçler, son dönemde ortaya çıkan değişim sürecinde de bölgeyi yönlendirecek çabalar içine girmişler ve bu amaçla daha önce bölgeden devşirdikleri batı çıkarlarını koruyacak aktörleri kullanmaya çalışmaktadırlar” diyen Mehmet Pamak, bölgedeki ilk dönüşümün, bütün bölge için de model kılınan "ılımlı laiklik-Ilımlı İslam sentezi, liberal laik demokratik" AK Parti modeliyle Türkiye’de başlatıldığını beyan etti.

Ancak bu kadar taviz verip uzlaşmasına rağmen yine de AKP'den razı olmayıp, sürekli "gizli ajandası" olabilir endişesi ve güvensizliği içinde "kırmızı çizgileri" aştığına inandıkları her seferinde onu da terbiye etme amaçlı operasyonlara muhatap kıldıklarını söyleyen Pamak ve aşağıdaki hususlara dikkat çekti;

"Bu tür baskılayıp terbiye etme operasyonlarında geçmişte ağırlıkla askeri vesayeti, küresel ve yerel büyük sermaye gibi darbeci çevreleri ve kartel medyasını kullananların, yeni dönemde bunlara ilaveten dünya çapında yüzü aşkın devlette yayılıp güç olmaya çalışırken küresel emperyalist devlet ve kuruluşlarla ilkesiz, ölçüsüz ilişkilere girdiği için içinden adamları devşirilen, ya da içine sızılan camianın da devlet içindeki kadrolarının ve medyasının aynı amaçla kullanılmaya çalışıldığını ibretle izliyoruz. Tıpkı Mısır darbesinde de despot Suudi Arabistan destekli "Selefiler"i darbe yandaşı haline getirip halkın iradesinin seçtiği hükümete karşı kullandıkları gibi.

Bölgedeki halk ayaklanmalarının ilkinin yaşandığı, bütün bölgeyi ayağa kaldıran ilk kıvılcımın çaktığı Tunus'ta da Batı değerlerini yeni tanımlamalarla da olsa büyük ölçüde içselleştiren, liberal ve sol kesimlere her türlü tavizi verip uzlaşan NAHDA'ya da aynı baskıları sürdürmekte ve göz açtırmamaktadırlar.

"Mısır ve Suriye’nin bölgedeki konumuna baktığımızda İsrail tarafından bir kısım toprakları işgal altında tutulan ve terör devletini iki taraftan kuşatan ve bu sebeple de ihvan kadrolarının bu iki ülkede hükümet kurma ihtimali İsrail'in güvenliğini kutsallaştırmış emperyalist ABD, AB gibi güçleri rahatsız etmiş, İsrail'i de çok korkutmuştur. İşte Mısır'da darbe yaptırıp katliamlar yaptıran emperyalist güçler, Suriye’de de yaşanan bunca vahşete ve bunca katliama rağmen seyirci kalarak ve dolaylı destek vererek Suriye Müslümanları kırdırmaya çalışıyorlar. Doğulu emperyalistler ve müttefikleri İran ise doğrudan destek vermek suretiyle doğrudan katil statüsünde yer alıyorlar. Emperyalistlerin bütün bu vahşeti desteklemelerinin sebebi hep yukarıda zikredilen süfli ulusal çıkarlar, İsrail'in güvenliği ve hegemonya hesaplarıdır.

"Mısır’da İHVAN’ın, Tunus’da NAHDA’nın seçimleri kazanması emperyalist güçlerde hayal kırıklığı yaratmış, belli bir süre yönlendirmeye çalışsalar da, sonucu olumlu görmeyince emirlerindeki ordu, polis, istihbarat ve yargı bürokrasisini, orduyla da iç içe olan işbirlikçi sermaye ve medya imkanlarını kullanarak karşı devrimleri kolayca organize edip gündeme sokmuşlar ve domino taşları süratle tersine devrilme eğilimine girivermiştir. Böylece bu olumsuz gelişmeler, yaşanan devrimlerin aldatıcı devrimler olduğu fecri kâzib olduğu, bu kısır döngüden çıkıp Peygamberi yönteme sarılarak gerçek Kur'ani inkılaba ve sahici devrimlere fecri sadıklara yönelmek gerektiğini ortaya koymuştur.

"Müslümanlar, on yıllardır hak-batıl karışımına yol açan demokratikleşme eğilimleriyle, defalarca aynı delikten ısırılmaya devam etmektedirler. Yaşanan acı tecrübeleri iyi değerlendirip dersler çıkartmalı ve bu basiretsizlikten artık kurtulmalıdırlar. İslami bir toplumsal değişim yaşanmadan, toplum İslami adalet sistemiyle yönetilmeye müstahak hale gelmeden, yeterli hazırlık ve birikim yapılmadan, farklı düşünce ve inançlardaki halk kesimlerinin despotizme karşı ayaklanmasından İslami iktidar çıkarmak için acele etmemeliyiz. Bilmeliyiz ki İslami adalet sistemine silahlı darbeyle de, sistem içi demokratik yöntemle de ulaşılamaz. Sudan, Pakistan, Cezayir, Filistin, Mısır ve Tunus bu iki yöntemin hüsranla sonuçlanan ibret verici örnekleri olarak önümüzde durmaktadır. Ne silahlı zora dayalı yöntemle, ne de sistem içi demokratik yöntemle bir topluma İslami adalet sisteminin gelmesi mümkün olabilir, bütün bu faşist ve liberal yollar denendi olmadığı vakıa olarak da anlaşıldı, artık bu yollarda oyalanmanın ve bunca bedeli boş yere ödemenin hiçbir anlamının olmadığı anlaşılmalıdır. Artık Müslümanlar Allah'ın yardımını da hak edecek olan Rabbani, Nebevi metod üzerine yoğunlaşıp, Mekke-Medine sürecinde ilk neslin ortaya koyduğu güzel örnekliği ve bıraktıkları yoldaki işaretleri takip etmelidirler."

Bölge ülkelerinde yasamanın kaynağı olarak Kuran’ı gören Müslümanların başa geçmesini batının asla istemeyeceğinin altını çizen Pamak, körfez ülkelerinin Suriye muhalefetine desteğinin de samimi olmadığını belirterek Mısır’da darbeci Sisi’yi destekleyerek bunu açıkça göstermişlerdir dedi. Ümmetin kurtuluşunun ancak Kuran’a ve Resulün (s) güzel örnekliğine sarılıp, tevhidi istikametini bozmadan, özgün, bağımsız bir duruşla cahili sistemlere ve sistem içi taraflara eklemlenmeden ilkeli bir mücadele sürdüren nitelikli bir  Kuran neslinin inşası ile mümkün olacağını ve işte o zaman Allahın yardımını da  hak ederek gerçek zaferlere ulaşılabileceğini   ifade ederek ve Suriye ve Mısır direnişine dua ve yardım çağrısı yaparak konuşmasını bitirdi. 

Mehmet Pamak’ın Konuşmasının ardından geçilen soru cevap bölümünün ardından Panel sona erdi.


Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon