“İşgal Altındaki Müslümanlarla İlgili AKP Politikaları ve Müslümanlar”
“İsrail’in OECD üyeliği meselesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti yeni bir yanlışa, zulme imza atmıştır. Uzun bir zamandır OECD üyeliği için uğraş sarf eden Siyonist İsrail’in üyelik müracaatı, Türkiye de dahil olmak üzere hiçbir OECD üyesi tarafından veto edilmediği için kabul edilmiştir. Şüphesiz İsrail’e üyelik yolunu açan bu utanç verici tutum ırkçı işgale ve Siyonist katliamlara dolaylı destek anlamına gelmektedir. İşgal ve katliamlarla bölgede yer edinmeye çalışan İsrail’in sık sık “insan hakları karnesi”ndeki zayıflarını hatırlatan AK Parti Hükümeti’nin, İsrail'in OECD'ye üyelik sürecinde takındığı bu gayri ahlaki ve pragmatik tutumu açık bir işbirlikçilik suçu olarak görüyoruz. AK Parti Hükümeti’nin Siyonist İsrail ile ciddi hiçbir hesaplaşmaya girmeden, askeri ve diplomatik yaptırımlar alanına asla girmeksizin sürdürdüğü kamuoyuna yönelik popülist siyaset Siyonist çetenin OECD üyeliğinin veto edilmemesi ile resmen duvara çarpmıştır. Bu tavrıyla hükümet, İsrail’e karşı sadece söylem düzeyinde kalan bir siyaset yürüttüğünü ve zulme karşı ciddi, cesur ve samimi olmadığını ikrar etmiştir.
“Şüphesiz kapitalist dünya sisteminin bir organı olarak OECD’nin varlığını ve işlevini asla meşru görmemekle birlikte, Siyonist çetenin uluslar arası arenada kendisine alan açma çabalarının bir adımı olarak gördüğü bu üyelik girişiminin geri çevrilmesinin gerekliliğini vurgulamıştık. İsrail’in ırkçı ve işgalci militarizmine uluslar arası alanda yeni bir meşruiyet ve hareket imkanı açarak diğer üyeler gibi TC hükümeti de ırkçı ve işgalci militarizme zımnen onay vermişlerdir. Hükümetin bu onay karşılığında İsrail'den birtakım taleplerde bulunulduğuna ilişkin söyleminin hiçbir tutarlılığının olmadığının ve İsrail isimli çetenin hiçbir şartla meşrulaştırılmaması gerektiğinin altını çiziyoruz. Filistin halkının beklentisinin, İsrail'den sadır olabilecek birtakım lütuflar olmayıp, Siyonist çeteye ilkesel tavır almak olduğu görmezden gelinemez.
“Filistin’de yaşanan işgal ve cinayetlerden sadece Siyonist çeteciler değil bu suçlara diplomatik ve iktisadi destek verenler de sorumludur. Filistin’e söylemleriyle, Siyonist İsrail’e ise diplomatik, askeri ve iktisadi eylemleriyle destek olanlar adalete ve kardeşliğe hizmet edemezler. Filistin, siyaseten pirim yapmak için bir atlama taşı olmadığı gibi Siyonist İsrail ile yakınlaşmak da ahlaken, siyaseten faturası kolayca ödenebilecek sıradan bir konu değildir.”
Evet, AKP’nin sadece Filistin konusunda çeşitli bölgesel ve küresel nedenlerle müsamaha edilen ve sadece söylemde kalan tepkilerine paralel çabalara hapsolmak Müslümanlara yakışmamaktadır. Nedense bazı Müslümanların gündemlerine sadece Filistin, Gazze konusu girmekte. Müslümanların yardım kampanyaları ve eylemleri sadece Filistin ve Gazze konusunda yoğunlaşmakta. Tabiî ki bunlar gerekli ve önemli, bizde destekliyoruz, üzerimize düşeni de yapmaya çalışıyoruz. Ama bunlar, ümmete karşı bütüncül sorumluluklarımız yanında son derece yetersizdir, hatta dikkatli ve ferasetli davranılmadığında vicdanları rahatlatarak diğer alanlardaki daha büyük ve daha yaygın işgal ve katliamlara sessiz kalmanın bir kamuflajı ve oyalamacasına da dönüşebilir.
Filistin ve Kudüs’teki işgal, Gazze’deki kuşatma ve zaman zaman gerçekleşen saldırılar, tabii ki yüreklerimizi yakacak ve ümmetin onuruyla özdeş olan Aksa ve onun onurlu bekçileri için bizi seferber etmeye devam edecektir. Ama unutmamamız gereken şey, Afganistan, Pakistan, Çeçenistan ve Irak’taki kuşatma, açlık, sefalet, katliam ve işkenceler, Ebu Gureyb misali cezaevi dolusu tutuklular, çocuk, kadın, sivil katliamları, mülteci sefaleti ve benzeri bakımından Filistin’de Gazze’de yaşanılanın bin misli boyutta denecek acılar, ıstıraplar, ölümler, işkenceler, kitlesel vahşetlerin de bizi aynı derecede seferber etmesi gerektiği hususudur. Neden Filistin ve Gazze sürekli Müslümanların gündeminde olurken, bunlar görmezden gelinmektedir sorusunu hepimiz kendimize sormalıyız. Tabii ki, Aksa ve Kudüs’ün ümmet için özel bir yeri vardır, ama fark bu kadar mı olmalıdır? Birisi sürekli gündemdeyken, diğerlerinin tamamen unutulması şeklinde mi tezahür etmeli bu fark?
Ben şahsen, tabii muhtemel tepkileri de dikkate alarak, kendimi iyi niyetli yorumlara ne kadar zorlasam da, bu konunun, bu Müslüman çevrelerin AKP politikalarına endekslenmeleri ve eklemlendikleri AKP’ye göre davranmayı tercih etmeleri, özgün İslami stratejilerinin olmaması dışında anlamlı bir izahını bulamıyorum. Kim kızarsa kızsın ve kim benim söylemediklerimi de bana yamayarak hangi ağır, haksız eleştirilerde bulunursa bulunsun, yine de bu konuda ulaştığım kanaatimi, bu kesimler kendilerini düzeltme ihtiyacı duymadıkları sürece, emri bil maruf sorumluluğum gereğince söylemeyi, Allah için uyarmayı sürdüreceğim. Diğer Müslümanların da aynı şekilde bizi uyarmaları ve hatalarımızı böyle somut bir biçimde göstererek eleştiri sorumluluklarını yerine getirmeleri onlar üzerindeki hakkımız olup, bu hakkımızı da onlardan talep ediyoruz.
Görebildiğim ve okuyabildiğim kadarıyla AKP küresel ve yerel bağımlılıklar ve kuşatılmışlık altında kapabildiği rol kadar inisiyatif kullanabilmekte ve insani vicdani tavırlarını ancak bunlarla sınırlı olarak yerine getirebilmektedir. Diğer alanlarda ise, yerel ve küresel zalimlerin etkisi altında halkı devreye sokup arkasına alacak bir beceri de gösteremediği için, kıstırılmış olmak durumunda kendisini görebilir ve kendini iktidarını korumak bakımından ahlaki, insani sorumluluklarını, siyasi ulusal çıkarlar adına feda etmeye ikna da etmiş olabilir.
Ama biz Müslümanlar böyle bir konumda ve böyle bir ilkesizlik tercihinde bulunamayız. Bizler biliyoruz ki, bizlere ve halkımıza bir takım dünyevi imkan ve görece rahatlama getirseler de, AKP ve politikaları cahili sistem içindeki İslami olmayan çabalardır ve geçicidir. Doğru, hak ve kalıcı olan Kur’an’i ilkelerimiz, Allah rızası için gerçekleştireceğimiz ahiret eksenli salih amellerimiz ve tevhidi istikametteki İslami çabalarımızdır. Bizler, mutlak adaleti temsil eden Kur’anı alternatifleştirecek özgün stratejimizin gerektirdiği tavizsizlik, uzlaşmazlık ve tevhidi adalet istikametinde ısrar etmek sorumluluğunu taşımaktayız. Her şeye ve her şarta rağmen ilk Kur’an nesli misali çağımızın Kur’an neslini oluşturma ve bu proje çerçevesinde toplumu Kur’an ile yeniden inşa etme mücadelemizde, sorumluluklarımızı omuzlayarak, stratejik yolumuzda ısrarlı ve süreklilik arz eden bir mücadeleyi sürdürmek ve daima sisteme en sahici alternatif olma konumumuzu korumak durumundayız.
Çok önemli bir süreçten geçiyoruz ve pek çoğumuz farkında olmadan AKP hükümetinin politikalarına ve sistem içi değişim çabalarına eklemleniyoruz. Allah için bundan kurtulalım. AKP’nin olumlu çalışmalarını takdir edelim, teşvik edelim, ama asla onlardan razı olup yetinmeyelim, onlara eklemlenmeyelim. Biz Kur’ani alternatifi gündemde tutmaya ve toplumu Kur’anla dönüştürecek projeleri ikame etmeye, ümmet bilincini ayakta tutacak duyarlılıkları korumaya ve Allah’ı razı edecek söz, fiil ve amellerde, Allah yolunda fedakârlıklarda yarışmaya çalışalım ve ondan sonra da ölüm bize geldiğinde “iyi ki yapmışız” diyeceğimiz amellerimizle Rabbimize dönerek bir mazeret sunma imkânına kavuşalım. İnşallah Rabbimiz bize bunu nasip eder.”