Cuma, Aralık 6, 2024
Ana sayfa BASIN AÇIKLAMALARI PAMAK: ´İmani Red Kararı, Saygı Duyulması Gereken Onurlu Bir Tercihtir´

PAMAK: ´İmani Red Kararı, Saygı Duyulması Gereken Onurlu Bir Tercihtir´

by İlkav Editor
3,3K 👁
A+A-
Reset

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak: “Enver Aydemir’in zorunlu askerliğe imani red kararı, saygı duyulması gereken onurlu bir tercihtir, bu tercihi sebebiyle işkence yapanlar insandışılaşmış zalimlerdir” dedi.

“Enver Aydemir, bir mü’min olarak Kur’an’ın kendisine yüklediği sorumlulukla hareket etmeyi esas kabul ederek onurlu ve ilkeli bir tercih yaptığı için zulme maruz kalmaktadır. Rabbimiz, Kur’an’daki pek çok ayetinde; “kâfirlerin tağut yolunda, mü’minlerin de sadece Allah yolunda savaşabileceklerini, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin mükafatının ise cennet olduğunu” beyan etmektedir. Heva ve zanna dayalı beşeri, laik ve İslam dışı sistemleri, ideolojileri benimsemeyi, onlara isteyerek itaat etmeyi ve onlar uğrunda savaşmayı da Kur’an kesinlikle ve son derece açık bir biçimde yasaklamış bulunmaktadır. Müminler, ancak Allah’a ve Resulü’ne ve kendileri de Allah’a ve Resulü’ne itaati esas almış, toplumu İslami hükümlere göre yöneten mümin, muvahhid yöneticilere, sistemlere itaat edebilir, ancak onların emir ve komutası altında, ancak Allah yolunda, Allah’ın şeriatının egemenliğini sağlamak ve korumak uğrunda savaşabilir, canlarını feda edebilirler. İslam adil bir tutumla, gayrimüslimlerin askere alınmasına ve inanmadıkları bir din uğrunda savaşmak zorunda bırakılmasına da izin vermemiştir. Üstelik İslami sistemin egemen olduğu ülkedeki gayrimüslimlerin can ve mal güvenliklerini korumak Müslümanların çok önemli bir sorumluluğu kılınmıştır.

Laik Kemalist sistem ve onun sahibi konumunu elinde tutan ordu ise, İslam’ın dünyayı düzenlemesine tahammül edemeyip, onu vicdanlara hapsetmeye çalışmışlardır. Birinci öncelikli tehdit ve düşman ilan ettikleri İslam şeriatına karşı verdikleri “topyekûn” savaş sonucu, onu hayattan kovmaya kalkışmışlardır. Üstelik başka din ya da ideolojilerin müntesiplerine, kendi pozitivist ideolojileri uğrunda ölmeyi ve öldürmeyi dayatarak en büyük zulmü yapmışlardır.

Ekitap için tıklayın

İslam şeriatına karşı düşmanca bir konumu tercih ettikleri halde, halkın zorunlu askerlikte ölen çocuklarını, aynı şeriatın kavramı olan ‘şehitlik’le nitelendirme tutarsızlığını göstererek, dini istismar etmekten, insanları Allah ile aldatmaktan ve laikliğe aykırı davranmaktan da çekinmemektedirler. Aynı tutarsızlığı ve çelişkiyi sürdürerek, bir yandan başörtülü anaları garnizon kapısından kovmakta, diğer yandan aynı inançtaki oğlunu zorla askere almaktadırlar. Eşi örtülü olanı ya da namaz kılanı subaylıktan atarken, er olmaya sıra gelince aynı inancın müntesibi olanı zorla askere almaktadırlar. Üstelik hep fakir halkın ve genelde garnizon kapılarından kovulan örtülü ve sakallı anne ve babaların çocuklarının ölmesinin sebeplerini de bir türlü halka açıklayamamaktadırlar.

Kemalist sistemi ve Kemalizm dinini/resmi ideolojisini benimseyip egemen kılma misyonunu üstlenmiş ordusunu tutarlı olmaya çağırıyoruz. Madem orduyu Kemalizm/Atatürkçülük ideolojisine (TDK’na göre dinine) tabi olmak zorunda bırakıyorsunuz, o zaman adalet ve insan haklarının, ahlakilik ve tutarlılığın gerektirdiği doğru bir tutumla, Kemalizm’i benimsemeyenleri zorunlu askerlikten muaf tutmalısınız. Teklifimiz şudur, “Ben İslam şeriatına iman ediyor ve ona uygun bir hayatı yaşamak istiyorum, Kemalist resmi ideolojiyi reddediyorum”, ya da “ben komünistim, sosyalistim, liberalim, Hıristiyan’ım, Yahudi’yim ve Kemalist, Atatürkçü resmi ideolojiyi reddediyorum” diye dilekçe vererek bu tercihlerini ve iradelerini beyan edenler zorunlu askerlikten muaf tutulmalıdırlar. Eğer bunun karşılığında illa bir hizmet talep edilecekse, onlar da askerlik süresi kadar askerlik dışı sivil alanlarda halklarına hizmetle mükellef kılınabilirler. Böyle bir uygulama, adaletin ve insan haklarının en temel gereği olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’nin de altına imza attığı uluslar arası sözleşmelerin de bir gereğidir. İnsanları inanmadıkları dinler ya da ideolojiler uğrunda ölmek zorunda bırakmak en büyük insan hakları ihlali ve zulümdür. Tarih boyu adalet dini olan İslam’ın bir nebze de hâkim olduğu devletlerde, gayrimüslimler askere alınmamış ve inanmadıkları bir din uğrunda ölmek ya da öldürmek zorunda bırakılmamışlardır. Egemen sistem, yapa geldiği bu en büyük zulmü kaldırmalı, hiç değilse taklit ede geldiği Batının son ulaştığı hukuk çerçevesinde kendisini güncelleyerek, Kemalizm’i reddeden, resmi ideolojiyi benimsemeyen bütün kesimlere ‘vicdani red’ hakkını tanımalıdır.”

İLKAV Basın Açıklamasının Tam Metni:

Enver Aydemir’in “İmani Red” Kararını Destekliyor,
İşkencecileri Lanetliyoruz

Enver Aydemir, İslami kimliği ve imânî sorumluluğu sebebiyle laik Kemalist resmi ideolojiyi dinleştirip bütün müntesiplerine dayatan bir orduda askerlik yapmayı kabul etmediği, askeri üniforma giymeyi, silâhaltına alınmayı reddettiği için, başka “vicdani ret”çilerin de yaşadığı zulümlere muhatap olmuş ve “zorunlu askerlik” dayatmasının mağduru kılınmıştır. Bu sebeple daha önce tutuklanmış, hapsedilmiş ve askerliğini yapması için birliğine teslim olmak üzere tahliye edilmesinin ardından askerlik yapmama kararını sürdürmüştür. 24 Aralık günü Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılacak olan “vicdani ret” konulu bir panele konuşmacı olarak katılmak üzere geldiği İstanbul'da tekrar tutuklanarak Maltepe Askeri Cezaevine konmuştur.

Babasının bildirdiğine göre, askeri üniforma giymeyi reddettiği için askeri cezaevinde sürekli dövüldüğü, gece boyu soğukta çıplak bekletildiği ve sistematik bir işkence uygulamasına maruz bırakıldığı anlaşılmaktadır. Enver Aydemir, İslami kimlik ve imani gerekçeyle askerliği reddedenlerin ilki olmakla beraber, farklı sebeplerle “vicdani ret”çi olan pek çok kişinin de askeri cezaevlerinde, kışlalarda aynı şekilde yoğun baskı, şiddet, hakaret ve işkencelere maruz kaldıkları bilinmektedir.

Enver Aydemir de, bir mü’min olarak Kur’an’ın kendisine yüklediği sorumlulukla hareket etmeyi esas kabul ederek onurlu ve ilkeli bir tercih yaptığı için zulme maruz kalmaktadır. Rabbimiz, Kur’an’daki pek çok ayetinde; “kâfirlerin tağut yolunda, mü’minlerin de sadece Allah yolunda savaşabileceklerini, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin mükafatının ise cennet olduğunu” beyan etmektedir. Heva ve zanna dayalı beşeri, laik ve İslam dışı sistemleri, ideolojileri benimsemeyi, onlara isteyerek itaat etmeyi ve onlar uğrunda savaşmayı da Kur’an kesinlikle ve son derece açık bir biçimde yasaklamış bulunmaktadır. Müminler ancak Allah’a ve Resulü’ne ve kendileri de Allah’a ve Resulü’ne itaati esas almış, toplumu İslami hükümlere göre yöneten mümin, muvahhid yöneticilere, sistemlere itaat edebilir, ancak onların emir ve komutası altında, ancak Allah yolunda, Allah’ın şeriatının egemenliğini sağlamak ve korumak uğrunda savaşabilir, canlarını feda edebilirler. İslam adil bir tutumla, gayrimüslimlerin askere alınmasına ve inanmadıkları bir din uğrunda savaşmak zorunda bırakılmasına da izin vermemiştir. Üstelik İslami sistemin egemen olduğu ülkedeki gayrimüslimlerin can ve mal güvenliklerini korumak Müslümanların çok önemli bir sorumluluğu kılınmıştır.

Laik Kemalist sistem ve onun sahibi konumunu elinde tutan ordu ise, İslam’ın dünyayı düzenlemesine tahammül edemeyip, onu vicdanlara hapsetmeye çalışmışlardır. Birinci öncelikli tehdit ve düşman ilan ettikleri İslam şeriatına karşı verdikleri “topyekûn” savaş sonucu, onu hayattan kovmaya kalkışmışlardır. Üstelik, başka din ya da ideolojilerin müntesiplerine, kendi pozitivist ideolojileri uğrunda ölmeyi ve öldürmeyi dayatarak en büyük zulmü yapmışlardır.

İslam şeriatına karşı düşmanca bir konumu tercih ettikleri halde, halkın zorunlu askerlikte ölen çocuklarını, aynı şeriatın kavramı olan ‘şehitlikle nitelendirme tutarsızlığını göstererek, dini istismar etmekten, insanları Allah ile aldatmaktan ve laikliğe aykırı davranmaktan da çekinmemektedirler. Aynı tutarsızlığı ve çelişkiyi sürdürerek, bir yandan başörtülü anaları garnizon kapısından kovmakta, diğer yandan aynı inançtaki oğlunu zorla askere almaktadırlar. Eşi örtülü olanı ya da namaz kılanı subaylıktan atarken, er olmaya sıra gelince aynı inancın müntesibi olanı zorla askere almaktadırlar. Üstelik hep fakir halkın ve genelde garnizon kapılarından kovulan örtülü ve sakallı anne ve babaların çocuklarının ölmesinin sebeplerini de bir türlü halka açıklayamamaktadırlar.

Kemalist sistemi ve Kemalizm dinini/resmi ideolojisini benimseyip egemen kılma misyonunu üstlenmiş ordusunu tutarlı olmaya çağırıyoruz. Madem orduyu Kemalizm/Atatürkçülük ideolojisine (TDK’na göre dinine) tabi olmak zorunda bırakıyorsunuz, o zaman adalet ve insan haklarının, ahlakilik ve tutarlılığın gerektirdiği doğru bir tutumla, Kemalizm’i benimsemeyenleri zorunlu askerlikten muaf tutmalısınız. Teklifimiz şudur, “Ben İslam şeriatına iman ediyor ve ona uygun bir hayatı yaşamak istiyorum, Kemalist resmi ideolojiyi reddediyorum”, ya da “ben komünistim, sosyalistim, liberalim, Hıristiyan’ım, Yahudi’yim ve Kemalist, Atatürkçü resmi ideolojiyi reddediyorum” diye dilekçe vererek bu tercihlerini ve iradelerini beyan edenler zorunlu askerlikten muaf tutulmalıdırlar. Eğer bunun karşılığında illa bir hizmet talep edilecekse, onlar da askerlik süresi kadar askerlik dışı sivil alanlarda halklarına hizmetle mükellef kılınabilirler. Böyle bir uygulama, adaletin ve insan haklarının en temel gereği olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’nin altına imza attığı uluslar arası sözleşmelerin de bir gereğidir. İnsanları inanmadıkları dinler ya da ideolojiler uğrunda ölmek zorunda bırakmak en büyük insan hakları ihlali ve zulümdür. Tarih boyu adalet dini olan İslam’ın bir nebze de olsa hâkim olduğu devletlerde, gayrimüslimler askere alınmamış ve inanmadıkları bir din uğrunda ölmek ya da öldürmek zorunda bırakılmamışlardır. Egemen sistem, yapa geldiği bu en büyük zulmü kaldırmalı, hiç değilse taklit ede geldiği Batının son ulaştığı hukuk çerçevesinde kendisini güncelleyerek, Kemalizm’i reddeden, resmi ideolojiyi benimsemeyen bütün kesimlere ‘vicdani red’ hakkını tanımalıdır.

Türkiye’deki gerçek iktidarı elinde bulundurması ve siyasilerin hareket alanını kırmızıçizgilerle daraltması sebebiyle, ülkedeki bütün sorunların da, çözümsüzlüklerin de kaynağında hep ordu üst bürokrasisi yer almaktadır. Ülkedeki tüm sorunlar, başta zorla modernleştirme, uluslaştırma uygulamaları olmak üzere, esas olarak resmi ideoloji olan Kemalizmin, asker bürokratların güdümünde, İslami kimlik ve Kürt kimliğiyle savaşı esas alması, bu kimlikleri ötekileştirip tehdit ve düşman kategorisine yerleştirerek, asimilasyon ve dönüştürme projeleriyle yok etmeye kalkışması ve Türk ulusalcılığını dinleştirip dayatması sebebiyle oluşmuştur. İşte bu resmi ideolojiyi benimseyen, bütün orduya dayatan ve uğruna savaşan TSK’da askerlik yapmamak için, İslami kimliğini belirleyici kılanlara “imani red” hakkını tanıması gerektiği gibi, başta Kürt kimliğiyle kendisini tanımlayanlar olmak üzere Türk ve Türk ulusalcısı olmayanların tümüne de Türkçülüğe dayalı resmi ideoloji adına ölmek dayatılmamalı, onlara da bu sebeple “vicdani red” hakkı tanınmalıdır. Ayrıca bunca soruna yol açtığı ve üstelik çözümü engelleyen unsurları da içinde barındırdığı için, ülkedeki sorunların çözümünden yana olanlara da, sorunların ve çözümsüzlüklerin kaynağı olan böyle bir orduda askerlik yapmamaya dair “vicdani red” hakkı tanınmalıdır.

Halkın güvenliğini sağlamak için halkın vergileriyle emanet edilen silahları çetelere kaptıran ya da toprağa gömen; Türkiye’yi sokaklara atılan, yerden fışkıran bomba, silah, mermi ve patlayıcıların ülkesi haline getiren; halkın silahını halka çevirme ahlaksızlığına sürüklenen; halka yönelik katliam provokasyonları ve halkın çocuklarını topluca öldürmeye dair kafes planlar yapan; askere aldığı halkın çocuklarını Aktütün ve Dağlıca karakollarında, Bingöl ve Reşadiye’de derin işbirliğiyle katledilmesinde rol oynayan; halkın bir kısmını “iç düşman” ilan edip faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlar için halkın emanet verdiği silahları kullanan, JİTEM, susurluk, Şemdinli, Yüksekova, Atabeyler, Ergenekon vb darbeci ve çetecilerin içinden çıkmasını engelleyemeyen, üstelik bunlarla ilgili bunca iddia ve belge iddianamelerde yer aldığı halde hâlâ içinde barındırmayı ve hatta koruma altına almayı sürdüren bir orduda askerlik yapmak bakımından, darbe ve çetelere karşı olmak, insan haklarından ve hukuktan yana olmak da “vicdani red” sebebi sayılmalıdır. Yani hukuk, adalet ve insan hakları taraftarı olanlar da bu tercihlerini beyan ederek, darbecileri ve çeteleri içinden temizleyemeyen TSK’da askerlik yapmayı reddedebilmelidirler.

Sağlanan büyük ayrıcalıklarla Türkiye’nin en büyük sermaye kuruluşu haline getirilen OYAK’la, emperyalist küresel kapitalist sisteme eklemlenilmesi ve böylece uluslararası emperyalist sermayeyle çıkar birliği içine girilmesi, TSK’nın ülkenin dış güvenliğini koruması açısından önemli bir zaaf oluşturmaktadır. Üstelik halkımızın büyük kısmı yoksulluk sınırı altında bulunduğu halde vergi verirken, yüksek maaşları, orduevleri, sahillerdeki lüks eğlence tesisleri, golf sahaları ve lojmanlarıyla zaten çok ayrıcalıklı bir konumda olan asker bürokratlara, ilave büyük ayrıcalıklar sağlayan OYAK’ın çok yönlü vergi muafiyetine sahip olması ve önce ulusalcılık iddiasıyla ucuza ihale kapatması ve sonra da bu hisselerini birkaç misli fiyatla yabancı sermayeye devretmesi gibi ekonomik ayrıcalıklar da, emeğin hakkını savunan, sömürüye karşı çıkan ve adaletten yana olanların asla razı olamayacağı, hazmedemeyeceği bir durumdur. Bu sebeple bir yandan kurtuluş savaşında kovulduğu iddia edilen emperyalist devletlerin seküler uluscu kültürünün Müslüman halklara zorla dayatılması ve önemli kısmı Batıda eğitilen subayların da emperyalist batının seküler kültürünü yaşam tarzı olarak benimsemiş olması, diğer yandan da OYAK üzerinden uluslar arası kapitalist sistemle ve emperyalist sermayeyle bütünleşilmesi, çıkar birliği kurulması ve NATO içinde yer alarak emperyal projelere, işgallere, katliamlara destek verilmesi, emperyalist savaşlara asker gönderilmesi (Kore, Afganistan, Somali’de olduğu gibi); dikkate alınarak, emperyalizme, işgallere, kapitalizme ve sömürüye karşı, adaletten, halktan ve emekten yana olanların da böyle bir orduda askerlik yapmayı istememeleri son derece doğal bir haktır ve bu kesimlere de “vicdani red” hakkı tanınmalıdır.

Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye'nin de altına imza attığı uluslar arası sözleşmelerin “zorunlu askerliği” reddetmeyi insan hakkı saymasına ve AİHM'in "zorla askerlik" yaptırılan şahıslarla ilgili olarak Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkûm etmesine rağmen, devletin, attığı imzaya sadakatsizlikle, içine girmeye çalıştığı AB’nin insan hakları kriterlerini ve uluslar arası sözleşme kurallarını hiçe sayması, inanç ve kanaati sebebiyle askerlik yapmak istemeyenlere askerlik, üniforma ve silah dayatmayı sürdürmesi tam bir hukuksuzluk ve insan hakları ihlali oluşturmaktadır. Türkiye’nin üyesi olmak için uğraştığı 25 üyeli AB’de, 14 ülkede “zorunlu askerlik” yok, zorunlu askerliğin olduğu 11 ülkede ise “vicdani red” hakkı tanınmış bulunuyor.

Gerek Enver Aydemir gibi imani bir sorumluluk gereğince, gerek yukarıda sıralanan herhangi bir sebeple askerlik yapmayı reddedenlere “vicdani red” hakkının tanınmaması, İnsan haklarına, hukuka, insan onuru ve haysiyetine karşı açık bir saldırı teşkil etmektedir. İşte bu sebeple tüm bu kesimlerin insan haklarına yönelik ihlalleri ve “zorunlu askerlik” dayatması sebebiyle yapılan baskıları kınıyor, insani ve ahlaki değerleri yitirerek insandışılaşmış olan kimselerin cezaevi uygulamalarını ve işkencelerini lanetliyor, Enver Aydemir'in haklı mücadelesini destekliyoruz. Adalet ve özgürlük vadiyle mecliste çoğunluğa sahip olan hükümeti ise, Avrupa’nın faşist dönemini taklit ederek kurulan sistemi, hiç değilse bağlanmak istedikleri AB kriterlerine uyumla güncelleştirerek, bu zorunlu askerlik zulmüne son vermeye ve bu suretle vaat ettiği sistem içi görece özgürleşmeyi bir an önce sağlamaya çağırıyoruz.

İLKAV
İlmi ve Kültürel Araştırmalar vakfı

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon