Cumartesi, Ekim 12, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR Kur´an´da Müslüman Aile ve Aile İçi İletişim

Kur´an´da Müslüman Aile ve Aile İçi İletişim

by İlkav Editor
6,4K 👁
A+A-
Reset

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları Vakıf Yönetiminden Eğitimci Mutlu Tüfekçioğlu’nun sunmuş olduğu ‘Müslüman Aile ve Bireyleri Arasındaki İlişkiler’  konulu konferansı ile devam ediyor. Konferans Bekir Körük ‘ün okumuş olduğu Ku’ran ve Meali ile başladı. İLKAV salonunda gerçekleştirilen konferansta özellikle Müslüman aile nasıl olmalı, eşler arasındaki sağlıklı iletişim, bekar gençlerin evlenirken dikkat edeceği hususlar, mevcut gayr-i İslami düzende çocuklar nasıl mü’mince yetiştirilebilir, anne, baba, gelin, kaynana ilişkileri, geleneksel cahiliyeden kaynaklanan kadına bakıştaki yanlışlıklar, kadın erkek münasebetleri  Kur’an’dan ve peygamberimizin hayatından canlı örnekliklerle sunulmaya çalışıldı.
Konferansın özeti  aşağıda verilmiştir.

AİLE İÇİ İLETİŞİM

 

  Hepimiz Adem a.s’ın çocuklarıyız ve insanlık ailesinin birer üyesiyiz. Bir toplumu oluşturan temel unsur aile ve her birimiz bir aileye mensubuz. Hangi aileden olacağımız, nerede ve ne zaman dünyaya geleceğimiz bizim kendi seçimimiz ve irademizle oluşan şey de değil. Aileler toplumları, toplumlar medeniyetleri oluşturduğuna göre aileyi oluşturan ve olgunlaştıran temel unsur ne, neye göre aileler kuruluyor?

Ekitap için tıklayın

   Doğunun; kadını ezen, yok sayan, kimliksizleştiren baskıcı örfü ve erkeğin tek egemen sayıldığı, batının kadını cinsel objeye itmesi, bir meta olarak ortaya sürmesi, onu şehvet oyuncağı görmesi, “ana” olamayan kadının yuvaya vereceği bir şeyi olmadığından aile bireylerinin birbirine karşı sorumsuzluğu.

Vahye ve insan fıtratına aykırı iki girdap arasında kalmış, bir orada bir burada git gelleri yaşıyor insanımız.

   Aile kurumumuzun toplumdaki durumuna baktığımızda; maalesef çok iç açıcı bir halimizin olduğunu söyleyemeyeceğiz. Eşler arası ilişkilerin monotonlaştığı, çocuklarla ilişkilerin resmileştiği, sevgi ve merhametin giderek yok olduğu, duygudan, şefkatten, hoşgörüden uzak, gittikçe ilişkilerin mekanik bir hal aldığı, ailelerin tüketim makinesine dönüşmeye başladığını, her ferdin kendine ait bir dünya kurduğunu gözlemlemek zor değil.

  “Yuva”sıcaklığının yok olması, darma dağın aileler, çarpık ilişkiler, ana babaya isyan eden evlatlar, aile mahremiyetinin yok olması, tv nin, internetin aileyi esir alması, şeytanın yuvaları sinsice sarmasına dur diyememe. Gelinen nokta gayri meşru ilişkiler, huzur evleri, çocuk yuvaları, sokağa terk edilen kadınlar, çocuklar, menfaat perest ilişkiler, şiddet, kin, nefret, tatminsizlik, doyumsuzluk. En önemlisi de aile içi saygı sevgi ve merhametin yok olması. Merhamet dilinin unutulması.

  Sorunlu ve sorumsuz çocukların genelde huzursuz ailelerden çıktığı bilinen bir gerçek.

Toplumsal değişim için dışarıda çok koşturalım derken içerdeki görevlerimize ayıracak zamanımız kalmadı.

 İşte tamda burada aile içi iletişim diyoruz.

 “Çünkü her iletişim bir eğitim demektir aynı zamanda.” 

 İletişim teknolojisinin bu kadar çoğaldığı bir zamanda dünyanın öbür ucundaki insanla iletişim kurulurken, yanı başımızdakilerle gerçek manada bir iletişimi kuramıyoruz.

 “ Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve sizi tanışasınız diye soylara, kabilelere ayırdık.…”49 Hucurat 13 –( 4/1)      

 

 Müslümanların her konuda olması gerektiği gibi, aile konusunda da örnekliği teşkil etmesi, huzurlu, güzel, imrenilecek bir yuvanın modelini ortaya koyması gerekmekte. Rabbimiz şöyle buyurmakta “siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz…” 3 Âl–i imrân 110. Yaratıcımız hayırlı ümmetin hayırlı evlatları ve hayırlı aileleri olmamızı bizden beklemekte.

Evlilik hayat okulunda yeni bir sınıfa geçmektir. Alışmak, adapte olmak, hayatın bu yeni bölümüne ısınmak karşılıklı fedakârlıklarla olacaktır.

Öncelikle evlenecek kişilerin duygu ve düşüncelerine uygun eşler seçmeleri gerekir. Çünkü evlilik düşlerle pembe panjurlu evler yapmak değil, hayat yolculuğunda hayatın her türlü meşakkatinin birlikte aşılması demektir.

Hedef birliği olmayan ailelerde çatlak seslerin çıkması, uyuşmazlığın olması kaçınılmazdır. Peygamberimiz a.s. bu konuda şöyle buyurmakta “bir kimse ile dört şey için evlenilir; güzelliği için, soyu için, zenginliği için birde dini için. Eli toprak dolasıca sen dindar olanını elde etmeye bak.” (Buhari, ebu Davud, ibn Mâce)

Çevremizde de insanlar güzellik için, zenginlik için evleniyorlar. Bazı kardeşlerimizde samimi bir müminden ziyade sanki âlim arıyor. 

 

Yani hedef birliği dindar olmak. Aslında Rabbimiz kimlerin kimlere layık olduğunu çok güzel ifade ediyor.

    “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara, iyi kadınlar iyi erkeklere, temiz erkeklerde temiz kadınlara.” 24 nur 26

    Ne için evleniyoruz ve beklentimiz ne? 

 

Bu soruyu samimiyetle kendimize sormalıyız.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da Rabbimiz bizi başıboş ve keyfimize bırakmayarak şu dua ile hedefimizi gösteriyor. “Rabbimiz bize göz aydınlığı olacak eşler ve nesiller ver. Ve bizi takva sahiplerine önderler yap.”25 furkan 74

Eş arayanlarımız bu ayeti çok iyi kavrayıp içselleştirmeliler.

 Evlilerimiz: Soralım şimdi kendimize eşlerimiz bize, biz eşlerimize göz aydınlığı mıyız.? Eşler gerçekten birbirleri için göz aydınlığı mı.? Değilse buna engel olan ne.

“Dünya nimetlerinin en hayırlısı Saliha bir kadındır” buyuran hz. peygamber a.s. başka bir hadisi şerifte de şöyle söylemekte “İyi kadın odur ki; kocası ona bakınca huzur verir, ona emredince itaat eder, ondan uzak kaldığında kendi namusuna ve kocasının malında ona muhafızlık eder”

Kendisine bakılınca huzur veren eşler olmaya gayret etmeli, ben değil o öyle olsun dememeliyiz.

 “Takva sahiplerine bizi önder yap.” Diyebiliyor muyuz?

 “Nesillerimizi dinde önderler yapma” noktasında gayretimiz nedir?

 

    Merhamet duyguları olmadan rahmet olmaz.

“sizin için nefislerinizden kendilerinde sükûn bulacağınız ve aranızda muhabbet ve merhamet kıldığı eşler yaratması O’nun ayetlerindendir…” 30 Rum 21

Bizi birbirimiz için yaratan rabbimizin aramızda sevgi ve merhamet  oluşturması bizim için çok büyük lütuf değimli.?

 

 “…Sükûnet bulması için eşini de ondan yaratan ALLAH’TIR…” 7 Araf 189

Rabbimiz kadın ve erkeğin birbirlerinde sükûn bulması gerektiğini söylerken eşler acaba birbirlerinde bu duyguyu, bu sevecenliği, bu huzuru bulabiliyor muyuz? Eşlerimize bu huzuru verebiliyor muyuz? En ufak bir şeyde dahi karşısındakini üzüp kırmak için fırsat kollar gibi halimiz yok mu acaba.? Olur, olmaz sebeplerden bu didişme, bu hır gür niye?

Onun için Ah… Merhamet ah. Diyoruz.

 Peygamberimiz a.s.şöyle söylemekte “gerçekten siz mallarınızla insanları memnun etmeye güç yetiremezsiniz. Ancak onları sizin güler yüz ve güzel huyunuz memnun eder.”  Ev içinde olanları ön yargısız düşünmek, peşin hükümlü olmamak, olumlu cümleler kurmak, suçlayıcı ifadelerden kaçınmak, anlamaya çalışmak kalpleri kazanmanın ilk adımıdır. Biz eşimizi anlamaya çalışırsak kalpler birbirlerine derinden sevgi beslerler.

İşte o zaman yuvada merhamet tohumları ekiliyor demektir.

 

Eşler bir birlerini hangi gözle görmelidirler?

“mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler …” 9 tövbe 71

Yani eşler birbirleri için; din kardeşi, dava arkadaşı, davetçi birliktelik, sırdaş, arkadaş, sevgili, karı koca olmalıdırlar.

 “…Eşleriniz sizin için bir elbise, sizde eşiniz için bir elbisesiniz…”2 bakara 187

Eşler birbirlerine her konuda açık olmalı, içlerinde bir şey biriktirmemeliler. Duygu ve isteklerini rahatça ve açık yüreklilikle söylemeli birbirlerine kapalı kalmamalılar. Eşim beni yanlış anlar mı acaba diye tereddüde düşmemeliler. İnsan kendisinde bulunan özelliklerden dolayı bazı duyguları yaşamak ister. Bizler kadın erkek birbirimizin duygularını anlamaya çalışmalı, yeri ve zamanına göre yaşanması gereken duyguları birlikte yaşamalıyız. Bazen fantastik, bazen romantik olabilmeliyiz.

 Evlenmeden önce herkesin eşiyle yapmayı hayal ettiği duyguları vardır. Bizler bu duygularımızı birbirimizde yaşamalıyız. O halde birbirimize müsaade edeceğiz.

İşte o zaman eşler arasında gerçek manada sevgi oluşacak, öz güven oluşacak, duygular tatmin bularak aile içi mutluluk ve huzuru bulabileceğiz. Böylelikle birbirimize gerçek manada “örtü” olabiliriz. Öyle örtü ki etle tırnak gibi, bedenle elbise gibi, toprak gibi

sırları birbirinde kalan ve birbirini saran gerçek bir yar timsali.

 

Huzur numunesi evler

  “Allah size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı…” 16 Nahl 80

Erkek akşam eve dönerken bir güzellik, eşini karşısında gördüğünde bir sevinç hissedebiliyor mu? Kadın kocasının gelişini dört gözle bekliyor mu? Yani gerçekten özlüyor muyuz birbirimizi. Özlenecek bir hal bırakıyor muyuz eşimizde. Evlerimiz ve eşlerimiz birbirimize huzur verdiğimiz ve huzur bulduğumuz yerlerimiz mi?

“Yuva” sıcaklığını oluşturmalı yuvamızın cennet bahçesi olması için gayret etmeliyiz. Elele vererek yuvamızı huzurlu bir cennet bahçesine çevirmek bizim ellerimizde.

Bizi birbirimizden soğutan şahsımıza ait tavırlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Çünkü artık ben değil biziz ve biz birlikte mutlu olacağız. Ben buyum, beni böyle kabul edeceksin gibi nefsanî duygulara yer vermemeliyiz. Dünya bizim eksenimizde dönmüyor. Tek taraflı beni mutlu etsin yeter tarzında eşimize bakamayız. Unutmayalım ki mutlu edersek mutlu ediliriz. Öyleyse tüm bencilliklerden kurtaracağız kendimizi.

Özlenen ve özleyen eş olabilmek

“Hz. Hatice annemiz her zaman olduğu gibi Resulullah’ı damda beklerken oradan geçen yakınları; ey Hatice neden böyle yapıyorsun, hava çok sıcak, yaşlı vücudun yorgun düşecek dediler. O da, benim efendim güneşin altında iken ben gölgede duramam” diyordu.

     Erkek evine giderken bir heyecan duymuyorsa, kadın eşim gelecek diye kalbi pırpır atmıyorsa ve ilişkiler sıradanlaşmışsa, yeniden bismillah demenin zamanı çoktan gelmiştir.

     Ben bilirim, ben yaparım, benim dediğim doğru, zaten sen ne bilirsin ki, çok oluyorsun sende gibi Müslümanın ahlakına sığmayan davranışları çoktan hayatımızdan kovmuş olmamız lazım. Huzuru birlikte ararsak bulabiliriz.

 

 Yanlış bir şey yaptığımızda, mesela; bir eşyayı kırdığımızda suçu başkasında aramayacağız. Ev içerisinde başkasını suçlamaktan vazgeçmeliyiz. “Senli” suçlayıcı ifadelerden kaçınacağız.

Birbirimize bağırıp çağırmaya da tahammül etmeliyiz. Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve deşarj olmaya da ihtiyacı vardır. Biz de bu olumsuz enerjiyi boşaltamayan eş değişik zamanda ve umulmadık bir yerde daha tehlikeli patlamalar yaşaya bilir. Bu gibi durumları hayatın bir parçası olarak görmek ve eşimizin sakinleşmesini bekleyip daha sonra diyaloga geçmek gerekir.

 

 Eşler birbirlerine mutlaka özel zaman ayırmalılar

Zaten biz birbirimizin özeli değimliyiz. Öyleyse zaman zaman ev ortamından ayrı, farklı mekânlarda olmalı, birlikte baş başa zaman geçirmeli, birbirimize kıymet verdiğimizi hissettirmeliyiz. Her zamanın ve her yaşın kendine ait güzelliklerini yaşamalıyız.

Böylelikle eşler arası iletişim gönüllerden oluşacak, olur mu canım zaten benim tapulu malım gözüyle bakacak kadar düşüncesiz olamayacağız.

“Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınlarında erkekler üzerinde hakları vardır” (veda hutbesinden.) her hak sahibine hakkını vermek gerekir.

Sonra şikâyetçi olduğunda demezler mi adama ne verdinde ne bekliyorsun diye.

Yaşanılan olumsuzlukları sineye çekip böyle gelmiş böyle gider demeyeceğiz. Bu saatte sonra bizinkinden bir yol olmaz umutsuzluğuna düşmeyeceğiz.

 

   Yorgun, kafasında bir çok sıkıntıyla işten gelen erkek,…  Çocukların koşturmasından, evin işinden, gücünden bunalmış kadın…

Kim kimin derdine derman olacak. Kocasını sevgiyle karşılayan eş, bütün dertlerinin yanında ben seninleyim diyerek hanımını bağrına basan koca.

 Rabbimiz bizi birbirimiz için örtü olmamızı ve birbirimizde sükûn bulmamızı söylememiş miydi? o halde tam zamanı. Bazen duygusal bir koca, bazen kanatlarını yuvasına germiş kucaklayan bir baba. Bazen sımsıcak ana yüreği, bazen şımarık cici bir hanım.

 

    Birbirimizi anlamaya çalışmalı, karşımızdakinin yerine kendimizi koyarak düşünmeliyiz.

Yani empati yapmalıyız. Birbirimizin ihtiyaçlarına cevap vermeliyiz. Duygusal ve manevi ihtiyaçlarımıza. Eşimiz olaylara karşı kendini yalnız hissetmemeli

Yani iletişim eksikliğini mutlaka gidermeli, o başlasın değil ben önce davranayım demeliyiz.

 Hediyeleşmeli ve sürprizler yapmalıyız.

Hadisi şerifte şöyle buyrulmakta  “hediyeleşin çünkü bu kalpleri yumuşatır.”

 

 Birlikte Allaha teslimiyet ve Allaha teslim olan bir ümmet yetiştirmek

 “Rabbimiz ikimizi sana teslim olanlardan kıl. Soyumuzdan sana teslim olan bir ümmet yetiştir.” 2 bakara 128

Yuvamızdaki temel ilkeyi belirliyor Rabbimiz.

Cahiliye zamanımızdan kalma mümin şahsiyete uymayan huylarımızı değiştirmeliyiz.

Erkek; her şeyi ben bilirim, eşim her dediğimi yapmalı, ben bu evin erkeği değimliyim gibi anlayışları bırakmalı, Kadınına ev robotu muamelesi yapmamalı, anam olsa şöyle yapardı, bu böylemi yapılır gibi asabi ve kırıcı davranışları terk etmeli.

Resulullah’ın s.a.v. veda hutbesindeki şu hadisini hep hatırda tutmalıyız. “ ey insanlar; kadınların haklarına riayet ediniz ve bu hususta Allahtan korkmanızı tavsiye ediyorum.

Siz kadınları Allahın birer emaneti olarak aldınız.”(veda hutbesinden)  Merhametle ve emanet bilinciyle davranmalıyız.

Kadınlar; ailelerinde gördükleri şımarık, her dediği yapılan, devamlı şımartılıp bir dediği iki edilmeyen, hayatın gerçeklerinden uzak, daima canım, cicim denilmesini bekleyen tavırları bırakıp bir aile olduğunu fark etmeli ve sorumluluklarını kuşanmalılar. Erkeğine her siparişini getiren market çırağı gibi davranmamalılar.

 

Öfkeyi kontrol etmeliyiz.

Eşler birbirlerine kızdıklarında Resulullah’ın a.s. “sizden biriniz öfkelendiğinde sussun.”hadisini uygulamalıyız. Unutmayalım ki öfke şeytandandı. Öfke aklın önünde perdedir.  Yani öfkeyle kalkan zararla oturur.  Böyle durumlarda kalkıp abdest alalım, namaz kılalım, dua edelim, başka şeylerle meşgul olalım. Ama kapıyı çarpıp bağıra çağıra evi terk etmeyelim. “…onlar öfkelerini yenerler ve insanları affederler” 3 Ali-İmran 134

“Müminlerin imanca en olgun olanı, ahlakı güzel olup, aile bireylerine karşı en yumuşak, en lütufkâr davrananıdır.” Tirmizi

Hz. Aişe annemiz şöyle rivayet eder; “Resulullah, hanımlarıyla baş başa kalınca insanların en yumuşağı, gülme ve tebessümde en ileri olanı idi”

 Bize baktığımızda; bir tezgâhtara, bir müşteriye gösterdiğimiz şefkati eşimizden esirgiyoruz. Telefonda bir şey diyecek olsa hemen azarlıyoruz. Nasıl olsa bizim malımız ya! 

  Gereksiz kıskançlıklara da mahal vermeyeceğiz. Saat başı hesap sorar gibi eşimizi arayıp bunaltmayacağız.

Alışkanlıklara müsamaha aile bütçesinin şeffaf olması

Eşimizin bir huyunu beğenmiyorsak güzel bir şekilde izah edelim ve zaman verelim. Birisi bizi eleştirdiğinde sanki hemen kendimizi düzeltiyor muyuz? Eleştiriye açık olup değerlendirme yapacağız, öfkelenmeyeceğiz. “Gerçek yiğit öfkelendiği anda öfkesini yenen değimlidir”?(Buhari) “ eşinizin bir huyunu beğenmiyorsanız beğendiğiniz huyuna bakın” hadisi tamda bizden bekleneni ifade etmiyor mu? Seninle de hiçbir şey konuşulmuyor pozisyonuna düşmemeliyiz. Zaman tanımalıyız eşimize.

 Geçim ehli olmalıyız.

“mümin iyi geçinen kimsedir iyi geçinmeyen ve kendisiyle iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.”Ahmet bin Hanbel

“Kim bağışlarsa, Allah’ta onu bağışlar, kim affederse Allah’ta onu affeder. Kim öfkesini yutarsa Allah’ta onu mükâfatlandırır.  (Camiü’s-Sağir)

Ev içi geçimde orta yolu bulmalıyız

Evin gelirinin ne olduğu eşler tarafından bilinmeli “zanlı” ve “gizemli” alan bırakılmamalı

Eşler birbirlerinden habersiz borçlanıyor. Sonra bunlar yığılınca başlıyor evde huzursuzluk.

Harcamalar ortak kararlarla yapılmalı

Ben kazanır ben harcarım diyemeyiz. Çünkü bu yuva ikimizin.

Eşler birbirlerinin alanında tavsiye dışında fazla baskıcı olunmamalı.

Şiddetin her türünden kaçınılmalı.

Şiddetin sözlüsü de fiilisi de tamir olmaz yaralar açabilir unutulmamalı.

Dünya işlerinde bizden alt seviyedekilere bakarak ibret alınmalı,

 ahiretimiz için ilimde ve takvada yarışanlara bakılarak örnek alınmalıdır.

 Evlilik; bir bebek gibidir, daima ilgi ister.

 Bir çiçek gibidir, koklamak için bakım ister.

 

Yakın akrabaya karşı tutumumuz

Kaynana, kayınbaba ve diğer akrabalara karşı tutum ve davranışlarımız. Yüzeysel değil kalbi muhabbet çerçevesinde oluşmalı. Biz nasıl ki anne babamıza hürmet istiyorsak eşimizin ailesi nede aynı hürmeti göstermeliyiz.  Aile büyükleri de yuvaya zarar verecek taraflı pozisyonda olmamalı. Kaynana- gelin, görümce – elti didişmeleri Müslüman ferasetiyle halledilmeli.  Sizinkiler şöyle bizimkiler böyle kavgasından kurtulmalıyız. Bilmeliyiz ki bizler bir davanın temsilcisiyiz.

Unutmayalım ki onlara karşı tutumumuz davetimize ve yuvamızdaki mutluluğumuza gölge düşürebilir.

  Kadınlar özellikle dünyalık şeyler isterken daha fazla düşünmeli eşini bunaltıp zora sokmaktan kaçınmalılar. Özellikle başka insanlarla yarışıyormuş gibi, onun var benimde olsun mantığını bırakmalıyız. Peygamberin s.a.v eşlerinin peygamberden buna benzer isteklinde Resulullah’ı a.s üzdüklerini hatırlayıp, şu ayetleri düşünmeliyiz. “ Ey nebi deki, eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız haydi gelin sizi donatayım ve güzellikle sizi salıvereyim. Yok, eğer Allah ve Resulünü ve ahret yurdunu istiyorsanız haberiniz olsun ki Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazırlanmıştır” 33 Ahzab 28,29

Erkek ise imkânları dâhilinde eşini mağdur etmeden, başına kakmadan ihtiyaçları karşılamalı.

 Yuvamızdaki temel hedef; tüm ilişlilerimizi “Allah ve resulü düşünülerek, ahiret yurdu hesap edilerek” düzenlenmelidir.

        Kur-an’ın gölgesinde bir ev       

“ Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın..” 33 ahzab 34 yani yuvada kitabın hâkimiyeti.

 

 Hz. Hatice annemizin; davetin ilk anından ömrünün sonuna kadar peygambere olan desteğini,

Hudeybiye’de peygamberin s.a.v. sahabeye kurbanınızı kesin, traşınızı olun dediğinde sahabedeki moral bozukluğundan dolayı kimse kımıldamadığı anda Hz. Ümmü Seleme annemizin sen kalk kurbanını kes ve tıraşını ol diyerek yol göstermesi,

 Hz. Aişe annemiz ile eğlenceli oyunlar oynaması, panayırlarda onula olup okçuları, güreşçileri, at yarışlarını yanak yanağa izlemesi, bize çok şeyleri ifade etmiyor mu?

Yani eşler hayatın her aşamasında yan yana, omuz omuza, el ele yürek yüreğe olmalı, biz birimizi tamamlayanlarız sözünü yaşamalıyız.

Kınayıcıların kınamasına aldırmadan

Eşimize onu sevdiğimizi yüzüne söylemeliyiz.

“Din kardeşini seven kişi ona sevdiğini söylesin” (Ebu Davud, Tirmizi.)

Hz. Aişe annemiz bir gün ya Resulullah beni seviyormusun diye sorduğunda kör düğüm gibi ya Aişe demiş, aradan bir zaman geçtikten sonra Aişe annemiz kör düğümden ne haber ya Resulullah dediğinde ilk günkü gibi ya Aişe cevabını vermiştir.

Evlilik sevgiyi ve muhabbeti öldürmez, tam tersine oldurur.

Hayat bir ayna gibidir, biz ona gülerek bakarsak oda bize güler.

 

Kur’ an’da müminlere örnek olarak verilen Hz. Haceri Hz. Meryem ve firavunun karısı Asiye’yi iyi okumalıyız. Hz. Hacer’in Hz. Meryem’in teslimiyeti, tevekkülü, sabrı, adanmışlığı, Asiye’nin saraylara, saltanata, lükse karşı Rabbine yalvararak “ Rabbim bana yanında cennetin içinde bir ev yap”  66 Tahrim 11,12 duası ve başına gelenlere sabretmesi bizlere çok şeyler vermeli. Eşler birbirine saygı, sevgi ve merhametle yaklaştığında o yuvadan yetişen çocuklarda aynı duyguları taşıyabilirler. Unutmayalım çocuklar bizi takip ediyor.

 

ÇOCUKLARLA İLETİŞİM

Çocuk sahibi olmada temel hedef ne?

“Hani İmran’ın eşi; Rabbim karnımdakini azadlı bir kul olarak, yalnız sana adadım. Benden kabul buyur.  Muhakkak sen işitensin ve bilensin demişti.” 3 Âl-i İmran35

Allaha adanacak çocuklar için, Allaha adanmış ebeveynler olmalıyız.

Zekeriya a.s. duası; “Gerçekten ben, arkamdan gelecek akrabamdan endişe ediyorum. Hanımım da kısırdır. Bundan dolayı bana lütfünden bir veli (oğul) bağışla!”

“Ki bana da mirasçı olsun. Rabbim, sen onu rızanı kazanacak bir kişi kıl!”

19 Meryem 5,6

Dine varis, hak ve hakikatleri yaşayıp toplumuna götürecek, bir evlat Allahtan istemeliyiz.

Şeytanın Allah’ın huzurundaki sözü

Şeytan Allah’ın huzurundan kovulurken şöyle söylüyordu “… Yemin ederim ki eğer bana kıyamet gününe kadar süre verirsen ben onun (Âdem’in)  neslini çok azı hariç olmak üzere muhakkak emrimin altına alırım dedi. ..” 17 İsra 62

Değerli kardeşler şimdi bu ayetleri şöyle bir toplumumuza tutsak şeytan iyi çalışmış, görevini iyi yapmış desek yanlış söylemiş olur muyuz acaba? Veya şöyle diyebilecek kaç insan çıkabilir? Olur, mu kardeşim şeytan ne bana, ne yavrularıma yanaşmaz. Evvel Allah bizim evde her an İslam gündemde, her an tetikte bekliyoruz. Ondan gelebilecek her teklife  “ Euzubillahimineşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim” deyip. Evet, tamda ben böyleyim diyebiliyor muyuz?

Toplumdaki gençlerin geneline baktığımızda şeytan çoktan yavrularımıza ortak olmuş, Allah unutulmuş hesap gününü hesaba katan bir elin parmağını geçmez, helal, haram kimin umurunda, vur patlasın çal oynasın hayatlar, arzı endam eden, karşı cinsi nasıl baştan çıkartırım diyen, bana da bakın bende buradayım dercesine giyinenler daha neler neler…

Ve böyle bir zamanda “ Ey iman edenler!!! Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..” 66 Tahrim 6 diyen Rahmanın ayeti avuçlarımızda dehşete düşüren ifadeleriyle. “ Yakıtı insanlar ve taşlar” bu uyarı beni etkilemedi diyorsanız bir kez daha söyleyelim “ yakıtı insanlar ve taşlar” eğer yürek taşlaşmamışsa hala imanın az bir izi varsa oralarda, vicdan ölmemişse duygularda, hadi bismillah kendi hayatımızı ve yavrularımızın hayatını kitaba teslim etmeye.

“ Hepiniz birer çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.”( Buhari, Müslim) buyuruyor Allah’ın Resulü s.a.v.

Bizler isteriz ki çocuğumuz güzel ahlaklı, terbiyeli, bir dediğimizi iki etmeyen, daha daha… Birçok şey olsun.

Pekâlâ, şunu kendimize sormamız lazım değil mi acaba?

Ben çocuğumun hayatına İslam tohumunu ekeceğim ama onun gönül toprağını hiç düzelttim mi, elimi o yürek toprağında kaç kez gezdirip yüreğimle çapaladım oraları?

İşte kardeşler altını çizmeye çalıştığımız şey yavrularımızla iletişim durumumuz nasıl? Gerçek manada bir diyalog kurabiliyor muyuz çocuklarımızla, vermek istediklerimizi vermeden önce kalp dünyalarımız bir birine karşı nasıl?

Yani; Birbirimizi anlayabiliyor muyuz?

Çocuklarımızı yetiştirme işini yalnızca anneye bırakarak olumlu sonuç alacağımız beklemek hayal olur kardeşler.

Kişilikli ve kimlikli çocuk yetiştirmek için önce kendimiz yaşayarak örnek olmalı, onun anlayacağı seviyeden konuşarak aile için muhabbete önem verilmeli.

Aile içinde saygınlığı olmalı.

Dürüst, ahlaklı şahsiyetli nesil için, ev; çocuğun ilk mektebi, ailesi onun ilk öğreticileridir.

Unutmayalım ki; çocuklar bizim yaptıklarımızla hayata başlarlar. Hatta belli bir yaşa gelinceye kadar anne baba onun için her şeyi bilen konumdadır.

Yaratılış amacımızı, nerden geldik, kim var etti, nereye gidiyoruz?                                 .                     Ahlakımızı kimden alacağız

Sorgulatıp yaratan ve bize her türlü imkânı veren Allah bilincine ulaşmalıyız.

Hesap günü şuuru ile dünyayı yaşamak hayat tarzımız olmalı.

“ Yavrucuğum haberin olsun yaptığın bir hardal tanesi kadarda olsa bir kayanın içinde veya gökte ya da yerin dibinde Allah onu mizana getirir. 31 Lokman 16

Yani hesap günü şuuru diri tutulmalı.

Hedefi olan çocuklar yetiştirmeliyiz.

En büyük hedef Allah rızası ve cennet olmalı. Hayatta hiçbir plan cennetimizin önüne geçmemeli.

Modernizm insanlara hep dünyayı hedef gösterdi. Oysa dünyanın bütün nimetlerine erişseniz de nihayetinde terk edip ahirete göçmeyecek misiniz? Onun için diyoruz ki; Müslüman şahsiyet yeryüzünde hedefi en büyük, ideali en muhteşem ve en gerçekçi olan insandır. Onun cenneti kazanmasına yeryüzünün geçici ve aldatıcı hedefleri engel olamaz.

Aile çocuğun önüne cenneti hedef olarak koymalı.

Allah yolunda birlikte omuz omuza olmalıyız

“Hani İbrahim ve İsmail o evin temellerini birlikte yükseltiyorlardı: Rabbimiz bizden kabul buyur şüphesiz işiten, hakkıyla bilen sensin.” 2 Bakara 127

 

Namaz eksenli bir hayat

“Rabbim ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes evinin yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı dosdoğru kılsınlar diye…” 14 İbrahim 37

“ Ehlinize namazı emredin kendinizde onda sürekli olun ..” (20 Taha 132) buyuran Rabbimiz yanı ey anne babalar önce siz yapın sonra ehlinizden isteyin demiş olmuyor mu?

Güzeli istemeli ama illa mükemmeliyetçi olmamalıyız.

Onun görüşlerine yer vermeli, sen bizim için kıymetlisin duygusunu hissettirmeliyiz. Onunda bir birey olduğunu unutmamalıyız.

Baba otoritesini koruyacak ama diktatör olmayacak. Şefkat. Merhamet, özellikle babanın davranışlarıyla yuvada hâkim olacak.

Çocukla paylaşımcı, arkadaş, zaman zaman sırdaş olabilen ve her türlü meselenin rahatça konuşulabileceği bir aile içi iletişim kurumalıyız.

“Çocuğu olan onunla çocuklaşsın”(Deylemi) buyuran Resulullah s.a.v. bizlere; çocuklarla iletişimin nasıl kurulacağını da göstermiş olmuyor mu?

Asık suratlı, asabi kendisiyle konuşulmaya çekinilen, bir şey söylendiğinde ateşleniveren bir baba ailesine ne verebilir ki.

Çocukları sokağa, televizyona, bilgisayara, kötü arkadaşa kaptırmamak için, çocuklarımıza özel zaman ayırmalı, ailece ev içinde ve dışında ortamlar hazırlamalıyız.

Televizyon kapatılıp aile içi eğlenceli anlar oluşturulmalı. Birlikte piknik, film, kermes, futbol, konferans, ezgi, marş konserleri gibi etkinliklere gidilmeli.

Merhamet duygularımız hakim olmalı

Peygamberimizin çocukları öptüğünü gören bir bedevi bunu yadırgamış ve siz çocukları öpüyorsunuz ha! halbuki biz onları hiç öpmeyiz dediğinde Resulullah s.a.v. ona  “şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim diye buyurarak” (Buhari) çocuklara merhamet duygularıyla yaklaşmanın önemini bize öğretmiştir.

Biz kalbi ve merhamet dili ile konuşursak onlarda bizimle kalbi iletişime geçeceklerdir.

Dinde hassas, Müslümanca bir çevre kazandırmalı, tevhidi düşünceli yapıların çocuklara yönelik faaliyetlerine katılım sağlanmalıdır.

Çok müsait olmasak dahi bazı isteklerinde onlara uyarak ailem beni önemsiyor düşüncesini uyandırmalıyız.

Sorumluluk verip takip etmeli, düzenli kur-an ı kerim ve İslami kitaplar okunmasını sağlamalı, O hoca biz öğrenci olarak konu anlattırmak ve sorumluluklarımızı birlikte konuşmalıyız. Bunlar çocuğun kendine güvenini ve kişisel gelişimini sağlayacaktır.

Evde cemaat olmak ve birlikte cemaat olup, namazları, özellikle sabah ve yatsı namazlarını beraber kılarak dua etmek. Dünya Müslümanlarını ev cemaatinde de gündeme getirerek, kardeşlik ve merhamet duygularını geliştirmeliyiz.

Vicdanla düşünmeyi öğretmeliyiz

“İnsanlara acımayana Allah merhamet etmez.”(Buhari, Müslim)

“Arkadaşın iyisi arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna iyi davranandır”.(Sünen-i Tirmizi ( birlikte hasta ziyareti, yaşlılara hal hatır sorma ve Müslümanların başına gelenler)

Merhametle ve vicdanla düşünmeyi öğretecektir.

Paylaşma ve infak bilinci kazandırmalıyız.

Paylaştıkça vicdani olgunluğa ulaşılacağını unutmayacağız.

İsraf bilinci kazandırılmalı alışverişlerde her dediği yapılmamalı çocuklara kendini kontrol etmeyi öğretmeliyiz.  (onların isteklerinde “hayır” demek yerine bende isterim ancak diyerek olumlu cümleler kurmalıyız)

Kanaatkâr olmayı öğretmeliyiz.

Yaşadığımız şart ve ortama göre, imkânlarımızın neler olduğu kavratılmalı, daima sosyal, maddi ve manevi imkânları bizden alt seviyedeki insanların hayatları göz önüne getirilerek yaratana şükredilmeli.

Teşekkür etmesini öğretmeliyiz.. Her nimeti Allah’ın bir ikramı bilerek önce O’ na şükretmeyi sonra insanlara teşekkürü öğretmek.

Yapılan iyi işlerde takdir edip. Allah’ın mükâfatını hatırlatmak.

Dünyalık işlerde yanlış yaptığında eşya kırma, bozma gibi kalbini kıracak derecede işi abartmamak.

Allah’ın emirlerine karşı gevşeklik olduğunda tavrımızı belli edip, Öncelikle Allah’ın kızacağını, Allah’ın emri yapılmadığı işlerde, şeytanın sözünü yapılığını hatırlatarak üzüldüğümüzü belli etmek.

Kazandırmak istediğimiz davranışı; ceza ile korkutarak ya da hediye ve ödül vererek kazandırmaya çalışmamalıyız. Yaşamımızdaki sorumluluk bilincini vermeliyiz.

Çocuklarla  diyaloğumuz

Çocuklar; anlama, kavrama, kabullenme, huy, mizaç açısından farklıdırlar. Her çocuğumuza kendi yapısına göre yaklaşmalıyız.

Çocuklar arasında iletişimin adil olabilmesi için herkese kendi sorumlulukları iyi öğretilmeli.

Çocuklar arası tercih yapılıp, birinin her isteği yerine getirilirken, öteki göz ardı edilmemeli. Biriyle fazla ilgilenip şımartılırken, öteki disiplin abidesi zannedilmemeli.

Önlerine örnek model şahsiyetleri koymalıyız.

Hz Meryem’i, Yahya a.s mı, Lokman a.s mı, birlikte incelemeli, Allah yoluna adanmış hayatlar ibret alınarak okunmalı, en latif cümlelerle lokman a.s. yavrucuğum dediği gibi duygusal boyutuyla hitap edilmeli.

Aile içi birbirine saygı ve hürmet Allah rızası için olmalı. “Biz insana ana babasına iyilik etmesini emrettik ”29 Ankebut 8

“.. Anne babaya öf bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de merhamet kanadını indir.”17 İsra 23,24

Karşılıklı göstermiş olduğumuz güler yüz, tebessüm, sabır, hediyeleşme, ana babaya güzel davranma, ebeveynin ailesine yapacağı israfa kaçmayan her türlü harcama, karşılıklı güzel sözlerin….sadaka mesabesinde olduğu, Allah’ın kat kat sevap vereceği daima hatırdan çıkarılmamalı.

Unutulmamalı ki bizler çocuklarımızla aynı zamanda dava arkadaşıyız.

Bu davetin yarın ki sözcüleri onlar olacaklar.

Onun için bizimkiler beni anlamıyor pozisyonuna düşmemeliyiz. Özellikle ergenlik dönemi gençliğe geçiş sürecinde daha fazla onlara vakit ayırmalı, biraz daha müsamahalı ve sabırlı olmalıyız.

Bu dönemlerde gençler kimlik ve kişilik arayışı içerisinde, etrafında esen her rüzgâra kapılabilen, değişik duyguları tatmak isteyen bir arayışın içindedir. Ebeveyn onu bu süreçte hiç yalnız bırakmamalı daha fazla zaman ayırıp, özellikle onun heveslerine yönelik paylaşım içinde olmalı. Çocuklarımızla diz dize ve biz bize zaman geçirmeliyiz. İlim için zaman ayırmalı, eğlence için zaman ayırmalı, meselelerimizi konuşmak için zaman ayırmalıyız. Yavrularımızı şeytana kaptırmamak için sabırla ve yürekten mücadele edeceğiz.

Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras

“Hani Rabbi ona teslim ol dediğinde; Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti. İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakup’ta; Oğullarım, Allah sizin için bu dini beğenip seçti. O halde siz ancak Müslümanlar olarak can verin.”  2 Bakara 131,132

Son söz olarak “ kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olduğuna göre” 13 Rad 28 ve nasıl ki “kur-an kalplerde olan her türlü hastalığa şifa ise. “17 İsra 82

Aile içi huzurda ancak Allah ve resulünün öğütlerine kulak verdiğimizde bulunacaktır.

Mutlu TÜFEKCİOĞLU

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon