Her yıl ramazan ayının son Cuma günü gelenek haline getirilen “Dünya Kudüs Günü” etkinliği, çoğu İslam beldesinde olduğu gibi Ankara İlkav’da da Cuma namazı öncesi büyük bir katılımla gerçekleştirildi. Dünya Müslümanlarına Kudüs‘ü ve Siyonist zulmü hatırlatma, bu zulmün kaldırılması için cehd etme bilinci vermeyi amaçlayan faaliyetler bu Ramazan’da da ümmetin çeşitli coğrafyalarda her yıl yenilenen acılarına bir nebze umut ışığı olacaktır inşaallah. İsrailin filistinde ve kudüste gerçekleştirmiş olduğu zulümleri konu alan bir sinevizyon gösterisi yapıldı. Bu seneki programda konuşma yapan İlkav yönetiminden Emrullah Ayan tüm Ortadoğu bağlamında geniş bir persfektiften ele alarak Siyonist devlet İsraile getirerek, Müslümanların sorumluluklarını hatırlattığı konuşmasının geniş özetini aşağıda sunuyoruz.
“Mübarek Ramazan ayı içindeyiz. Rabbimizin Kur’an’la değer kazanarak mübarekleşen bu ayı bütün bir ümmetin dirilişine vesile kılmasını temenni ve niyaz ediyorum.
Her gün ve ayda olduğu gibi Ramazan ayında da aynı iç burukluğunu yaşıyoruz. İslam coğrafyası doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine İslam düşmanlarının saldırı ve sömürüsüne muhatap durumda. Her tarafta kan ve gözyaşı var. Müslüman halklar işgaller, işkenceler, istilalar, tecavüzler, katliamlar ve soykırımlarla yok edilmeye, zora ya da gönüllülüğe dayalı değişik adlardaki projelerle dönüştürülmeye, İslami kimliklerinden uzaklaştırılmaya çalışılıyor. İçinde bulunduğumuz bu Ramazan ayında da Mısır’da, Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da ve daha birçok bölgede, Batı medeniyetinin (!) vahşeti ya bizzat kendilerince, ya da en son Mısır’da ve Suriye’de olduğu gibi işbirlikçi despot yönetimlerce tüm azgınlığı ile devam ettiriliyor. ABD-İsrail-İngiltere çetesi, mazlum Müslüman halkların üzerine gökyüzünden bomba yağdırıyor, insansız uçaklarıyla katliamlar yapıyorlar. Çocuklar, kadınlar, erkekler, yaşlılar ayrım yapılmadan katliam, işkencelerin tecavüzlerin ve bu katil bombaların hedefi kılınıyor. İsrail’in katil, terörist askerleri, Filistinli çocukların üzerine tanklarla saldırıyor, cesetlerine silahlarındaki bütün mermileri boşaltarak, insanlık tarihinin en vahşi ve en alçak sayfalarını yazıyorlar.
En yakın zamanda gerçekleşen iki örnek verelim. İlk olarak Suriye’de olup bitenlere bakalım: Onlarca yıldır Ba’s rejiminin baskı, terör, sindirme, ve katliamlarından iyice bunalan Suriye halkı artık bütün bu olanlara karşı ayaklandı. Bu ayaklanmaya Esed rejimi çok sert bir şekilde karşılık vererek Mazlum Müslüman Suriye halkına yönelik katliam soykırım boyutlarına tırmandırılmaktadır. Artık, günde yüze yakın kişinin katledildiği haberleri, yerini topyekun bombalama ve katliamlarla kimi yerleşim merkezlerinin haritadan silinmesi haberlerine bırakmaktadır. Bütün bunlara rağmen, Suriye halkı onurlu bir direniş ortaya koymakta, her şeye rağmen ve yardımı sadece Allah’tan bekleyerek bu hak ve adalet mücadelesini sürdürmektedir.
Mısır’da ise; ABD’nin güdümündeki asker ve yargı bürokrasisinin yaptıkları bir darbeyle, halkın önemli bir kısmının desteğiyle iktidar olan İhvan temsilcisi hükümet ve Cumhurbaşkanı görevden uzaklaştırılıp tutuklandılar. Müslüman Kardeşler öncü kadrosundan yüzlerce kişinin tutuklandığı, asker kurşunuyla yüzlerce kişinin öldürüldüğünü görüyoruz. İşte böylece bölgemizde yeni bir demokrasi zulmü daha yaşanıyor, masum ve adil Müslümanlar demokrasi putperestlerinin saldırılarına uğruyorlar. Müslümanlar da bu darbeye her zaman ki gibi susup, sinelerine çekmediler. Pasif, barışçıl bir şekilde, Mısır’ın 30’dan fazla şehrinde milyonlarca kardeşimiz direniş yapmaktadır.
Her yıl Ramazan’ın son Cuma günü Dünya Kudüs Günü programları yapılmaktadır. Kardeşlerim, Kudüs, Ka’be gibi Rabbimiz tarafından mukaddes kılınmış bir beldedir. İsra suresi birinci ayette “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” buyurulur. Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesidir. Mescid-i Aksa bu anlamda Ka’be’nin kardeşidir. Mescid-i Aksa, bütün dünya mescidleri gibi Ka’be’nin şubesidir. Heyhat, Mescid-i Aksa esir durumdadır. Peki, Mescid-i Aksa esir de Ka’be ve Ka’be’nin şubesi konumunda olan dünyanın bütün mescidleri özgür durumdalar mı? Bu bağlamda zihinlerimiz özgürleşmeden, Mescid-i Haram özgürleştirilmeden ne Mescid-i Aksa ne de diğer dünya mescidleri özgürlüğünü kazanabilir. Mescid-i Haram’ın hareket merkezi, kıyam merkezi olduğuna dair Rabbimiz Kur’an-ı Hakim’inde şöyle buyurur: “Allah, Beyt-i Haram olan Ka’be’yi insanlar için bir ayaklanma, kıyam evi kıldı…” (Maide: 97)
Müslümanlar ne zaman ki onlara hidayet kaynağı olan, dünya hayatındaki yürüyüşlerinde yol ışığı olan Kur’an’ı terk ettiler işte o zaman rehberleri olan peygamberlerinin izini, yöntemini kaybettiler, benliklerini ve kimliklerini yitirdiler ardından da şeytan ve dostlarının oyuncağı haline gelerek onların hile ve tuzaklarına teşne haline geldiler. Müslümanlar içinde bulundukları bu edilgen durumdan kurtulmak için de asıl yapmaları gereken; Kur’an’a sarılarak nebevi yöntemle bu hile, desise ve oyunlardan, tuzaklardan kurtulmaktır.
Peki. Kudüs elimizden nasıl çıktı? Şimdi de onun kısa kronolojisine bakalım.
Adım Adım Basel’den Kudüs’e Siyonist Komplo: Bu başlık Kudüs’ün elimizden çıkışının son merhalesinin kronolojisidir. Zira Müslümanların buraya kadar gelinen süreçte üzerlerine düşeni yapma konusundaki acizlikleri bu akıbeti başlarına getirdi. Yani Müslümanlar olarak bu hali hak ettik.
1897- İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan ilk Siyonist kongrede, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikri benimsendi. Siyonistlerin lideri Theodor Herzl, Sultan Abdulhamid’den, Osmanlı devletinin borçlarını ödeme karşılığında Filistin’de toprak istedi. Abdulhamid bu teklifi reddetti.
1916- Birinci Cihan Harbi’nde Siyonistler Osmanlı devletine karşı İngiltere ile işbirliği yaptılar. Filistin topraklarında Osmanlı himayesi altında yaşayan binlerce Yahudi, İngiliz ordusuna yazılarak Osmanlıya ihanet etti.
1917- Filistin, İngiliz ordusu tarafından işgal edildi. 2 Kasım 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur BALFOUR, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin tedrici olarak kurulacağını ilan etti. (Balfour Deklerasyonu) Filistin, Yahudi göçmenlere resmen açıldı. Gemilerle Filistin’e taşınan Yahudiler, Haganah, Irgun, Stern gibi terör örgütleri kurarak Filistinlileri katletmeye başladılar. (Filistin köylerinde katliam yapan terör örgütlerinin birçok lideri ve üyesi – Moşe Dayan, Menahem Begin, İzak Rabin, Şimon Peres, Ariel Şaron- daha sonra sırasıyla başbakanlık yaptılar.)
1947- Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını kararlaştırdı. Bu Yahudi devletini dünyada tanıyan ilk ülkelerden biri de Türkiye oldu.
1948- İsrail devleti resmen kuruldu (14 Mayıs). Filistin köylerinde katliamlar yapıldı. Yüzbinlerce Filistinli sürgün edildi. ( Bugün, Ürdün’de 1.5 milyon, Lübnan’da 500 bin, Suriye’de 400 bin, Irak’ta 40 bin mülteci bulunuyor. Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilerin önemli bir kısmı da mülteci durumunda. Ayrıca ABD ve Latin Amerika ülkelerinde de binlerce Filistinli mülteci var.)
1967- Golan Tepeleri, Gazze ve Batı Şeria işgal edildi. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs’te İsrail bayrağı dalgalanmaya başladı.
1980- Kudüs, İsrail’in “ebedi başkenti” ilan edildi.
1980’den sonra İsrail, Filistin, Ortadoğu ve bütün İslam Dünyası üzerindeki emellerine dair çalışmalarını durmaksızın sürdürmektedir. Filistin ve Kudüs’e yönelik bir yandan işgal, cinayet ve sindirme operasyonlarına devam ederken bir yandan da özellikle Kudüs’te gerek Filistinli Müslümanların ellerinden baskı ve ayak oyunlarıyla topraklarına el koyarak gerekse de Yahudi yerleşimciler için iskan çalışmalarıyla yeni yerleşim yerleri oluşturması, Gazze’ye yönelik olarak da abluka ve ambargo ile küçücük kara parçasındaki 2 milyondan fazla Filistinliye karşı İsrail’in nasıl planlı bir çalışma içerisinde olduğunu bize göstermektedir.
Filistin’de 60 yıldır Müslüman Arapların yurtlarından sürülmelerine ABD ve İngiltere’nin İsrail’e verdiği askeri, ekonomik ve siyasi destek sebep olmuştur. Ne yazık ki, BM Güvenlik Konseyi, topraklarından sürülmüş ve binlercesi yüzlerce kez hunhanca katliamlara maruz bırakılmış ve hala da on binlerce Filistinli Nakib çölü ve benzeri askeri kamplarda en kötü şartlarda yaşamaya zorlanmış ve geri kalanlar ise çadırlarda yaşamaya ve ellerinden alınmış olan kendi topraklarında adeta Roma dönemindeki köleler gibi çalışmak mecburiyetinde bırakılmışlardır.
Filistin meselesi bütün Müslümanların bir meselesi olmasına rağmen, ABD, İngiltere ve onlar gibi emperyalist Batı devletleri tarafından işgal edilen ve sömürülen İslam topraklarında kurdurulan kukla, ırkçı Arap idareleri tarafından da ne yazık ki çözüm getirici bir şekilde ele alınmamıştır. Özellikle, Osmanlı’nın da tarih sahnesinden çekilmesinden sonra, Filistin meselesi ve orada yaşayan Müslüman Arapların Siyonist İsrail tarafından gaspedilen hakları ve topraklarıyla ilgili hususlarda BM Güvenlik Konseyi daima İsrail’in yanında yer almış ve İslam topraklarında Müslümanların sırtına bir hançer gibi saplanan İsrail’in işlediği cinayetleri bir kez dahi olsa cezalandıracak ve ciddi şekilde kınayacak hiçbir tavır sergilememiştir.
Müslümanlar olarak, kardeşlerimize ve Kudüs’e karşı girişilen bu zalimce yıkım ve saldırıların durdurulması, Müslüman Filistinli kardeşlerimizin yaralarının sarılması ve topyekun yeni bir soykırım ve sürgüne maruz kalmamaları ve Gazze’nin yeniden İsrail haritasına dahil edilmemesi için mücadele etmeye, Mescid-i Aksa’yı ve Filistin’i unutmamaya, unutturmamaya davet ediyoruz. Ve yine, bilinçli bir duruşla imani, insani ve tarihi görevlerimizi hatırlamak zamanı olduğuna olan inancımızdan yola çıkarak bütün Müslümanları ve bütün vicdan sahibi kesimleri Filistin’de İsrail’in, Suriye’de Esed’in, Mısır’da darbecilerin, Afganistan’da ABD’nin, Çeçenistan’da Rusya’nın, Arakan’da Budistlerin, Doğu Türkistan’da da Çin’in işlediği cinayetlere ve zulümlere ve gittikçe gözlerimiz önünde işgal edilmeye devam edilen İslam aleminin her gün daha vahim ve karanlık bir geleceğe doğru sürüklendiğini görmeye davet ediyoruz.
Müslümanlar olarak, daha fazla geç kalmadan, üzerimizdeki uyuşukluğu, pasifliği ve edilgenliği atarak, hiç değilse bu içinde bulunduğumuz Ramazan’dan itibaren, hep birlikte ilk Kur’an neslindeki doğru Kur’an, Ramazan, ibadet ve oruç algısını yakalamaya çalışalım. Allah’ı razı edecek söz, fiil ve salih amellerle dolu bir hayatı, ahiret eksenli bir hayat tasavvuru içinde kurup yaşamaya gayret edelim. Dünyevileşmeye kapılarımızı kapatıp, Kur’an ayı Ramazan’dan başlayarak, bütün hayat alanlarımızı vahyin şahidi haline dönüştürerek, hayatımızı ibadet kılmaya yönelelim.
Ortadoğu’nun, İslam coğrafyasının, işgale, zulme, katliama, sömürüye muhatab olmuş, Kur’an’dan uzak kaldığı, Peygamber’in güzel örnekliğini terk ettiği için zillete sürüklenmiş tüm halkları/kavimleri, tüm kavimlerin Müslümanları geliniz, Allah’ın ipine, Kur’an’a topluca sarılalım. Her Ramazan’ı, diriliş, uyanış, ıslah ve direniş için yeni bir başlangıç vesilesi kılalım. Her Ramazan yeni bir ivme kazandırsın, Kur’an’la dirilişimize!
Öyle bir sarılalım ki Allah’ın ipine, hidayet rehberimiz Kur’an’a; Ramazan’ı bin aydan daha hayırlı kıldığı gibi, hayırlı, verimli, anlamlı, değerli ve güzel kılsın hayatımızı…
Öylesine sarılalım ki ilahi nur olan Kur’an’a; karanlıklardan, kötülüklerden arındırarak, binlerce aydan daha bereketli, daha nitelikli ve daha aydınlık kılsın kısacık ömrümüzü…
Peygamber’imizin (S) ve ilk neslin güzel örnekliğini öylesine kuşanalım ki, imankardeşliği ve ümmet bilinci ile Kur’ani infak, paylaşma, dayanışma ruhu kuşatsın bizi ve
Ensar olma duyarlılığıyla yöneltsin mazlum Müslüman kardeşlerimizin yardımlarına…
Rabbimiz yardımcımız olsun, vaat ettiği mübarek yardımına müstehak olacak ve rızasını kazandıracak çabalar göstermeyi hepimize nasip etsin.