Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Kur’an’da Salât Kavramının Anlamları

Hutbe: Kur’an’da Salât Kavramının Anlamları

by İlkav Editor
4,2K 👁
A+A-
Reset

 

ES. Bugün Hicri 1438 Zilkâde ayının 19. günü olan Cum’a günü. Rabbimiz (Celle Celalühu) bugünde ve gelecek günlerimizde, katında tek makbul din olan İslam’ın yayılması ve hayatımızda yer bulması için, tüm tevhidi eylemlerimizde bizlere yardım etsin. Bu yolda ayaklarımızı sabit kılıp kaydırmasın, amin. Bugünkü hutbemizin mevzuuKur’ani kavramlardan olan Sallâ ve Salât”kavramları üzerine olacaktır inşallah.

Hayat kitabımız Kur’an-ı Kerimin anlaşılması açısından Kur’ani kavramlar olan “Sallâ ve Salât” kelimelerini incelediğimizde bunların kök itibariyle Sad-Lam-Vav ya da Sad-Lam-Ya harflerinden meydana geldiğini görürüz. Kur’an-ı Kerim’de çok anlamlı manalara gelen “Salat” kavramı ile benzerleri olan “Salâvat, Sallâ, Salli, Yusâlli, Musâlli” gibi kelimeler müstakil olarak kullanıldıklarında “İbadet yapmak, kulluk yapmak, birinden yana olmak, çağırmak, icabet etmek, gayret etmek, yaslanmak, yardım etmek, destek vermek, (cenazede namaz formuna indirilmiş) dua etmek” gibi anlamlara gelir.

Günümüzde Kur’an meallerinin büyük birçoğunda “Salât” kavramına yalınızca şekli belli olan, bildiğimiz “Namaz” manası verildiği görülmektedir. Bu da kanaatimizce uygun bir görüş değildir. Çünkü “Salât” kavramı tek başına kullanıldığında her türlü ibadetle birlikte namazı da içine alan daha geniş bir anlama sahiptir. Dolayısıyla Allah’a (cc) yakın olabilmek düşüncesiyle ibadet etmek, kulluk yapmak gibi yapılan her bir tevhidî eylem “Salât” kavramının içinde vardır.

Mesela, hepimizin çok yakından bildiği Maun suresinin 107/4. ayetinde geçen “el-Musâllin” kelimesi için meallerin hemen hemen hepsinde “Namaz kılanlar” anlamı verilmektedir. Oysa bu ayetlerin dini yalanlayan azılı kâfirler hakkında olup, Rasulullah (sav)’in Risaletinin 2. Yılında Mekkede indirildiği, bu suredeki “Salât”ın, bildiğimiz formu belli olan “Namaz” olmadığı açıktır. Çünkü o zaman zaten bu formatta bir namaz ayeti henüz nazil olmuş değildir. Bu ayette dini yalanlayarak ibadetlerinde kınanan kimseler, canları pahasına Rasulullah (sav)’in etrafında toplanmış fedakâr bir gurup Müslüman değildir. Kınanan kimseler şunlardır; “Salât’ları” Kâbe’nin yanında ıslık çalmak ve el çırpmak gibi içi boş ibadetler manasına gelen şeytana, putlara, heykellere yaslanan (güvenen) Mekke müşriklerinin olduğudur.Enfâl suresi 8/35. Ancak bu ayeti celileler evrensel olup, tüm zamanlara hükmettiği için insanoğlunun tevhid içerikli eylemlerden gafil kalmamaları için ders çıkarmaları gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır.

Oysa Kur’an-ı Kerim’de bizim de kıldığımız şekli belli namaz ibadetinden söz eden ayetlerde ise “Salât” kelimesi tek başına kullanılmaz. Genellikle “Salât” kavramı “namazı kılmak” namazda gafil olmamak, onu ikame etmek şeklinde Gaf – Vav ve Mim kökünden ekâme, yukîmu, ikâmeten, ekım gibi kelimelerle birlikte kulanılır. Hatta hatibin de hutbeyi irad ettikten sonra “ekımu’s-Salah, Namazı kılınız” anlamında bizi ikaz ettiğini biliyoruz. Mesela; Bakara suresinin 2/4. ayetinde, takva sahiplerinden bahsederken “Yukîmûne’s-Salâte” cümlesine manasını bildiğimiz gibi “Namazı kılarlar” anlamı verilir. Yani Ey insan! Sen de formu belli olan “Namazını” yalnızca Allah’a (cc) has olarak kıl, tedebbür ederek, tefekkür ederek, otomatiğe bağlamadan, sıradanlaştırmadan, devamlılıkla, son namazını kılıyormuş gibi kıl. Celaleyn tefsirinde de “Yukîmûne’s-Salâte” cümlesine Namazı dosdoğru ve tüm hukukuyla birlikte kılarlar” manaları verilmiştir.

Bakınız! Rabbimiz Ahzab suresi 33/56. âyette “Hiç şüphe yok ki Allah ve melekleri Nebiye salât ederler, Ey iman edenler! Siz de ona tam bir teslimiyetle salât ve selâm edinbuyurmaktadır.  Ayet-i celilede Rabbimiz Allah’ın (cc) ve meleklerin yaptığını ey Mü’minler siz de yapın emrini buyurmaktadır. Allah ve Melekleri Nebi (sav)’e bugün anladığımız manada salâvat getirmeyeceklerine göre, Nebi (sav)’e dua etmeyeceklerine, namazda kılmayacaklarına göre, pekiAllah’ın Mü’minlere yapın emir buyurduğu “Salât” nedir? “Salât’ın” manasışudur: Nebi (sav)’in vahiy dini İslam’ı anlatma ve hayata uygulama girişimlerinde önünün açılması, tüm engellerin ortadan kaldırılması, başarıya ulaştırılması için Allah ve meleklerinin Nebi (sav)’e ve onun tebliğ ettiği dine her daim yardım etmeleri ve destek vermeleridir.

 Biz Mü’minlerin “Salat’ı” ise; Nebi (sav)’in bize tebliğ ettiği dine yardım edebilmemiz için, malımızla, canımızla, ilmimizle ve tüm gücümüzle Nebi’nin yanında olup, tevhid dininin muzaffer olması için ona destek vermemiz, onun getirdiği değerlere tam bir teslimiyetle sadakat göstermemiz demektir. Yani “Salât’ımız”; Vahye iman edip, vahiyle inşa olmamız, vahyin hükümlerine teslim olmamız,hükümleriyle hayatı yaşamamız ve bu teslimiyeti tüm hayatımız boyunca sürdürme hususunda gayret göstermemiz, mücadele etmemiz, destek vermemizdir. Dolayısıyla “destek verin” dışındaki hiçbir mana Allah’ın, meleklerin ve mü’minlerin ortak yaptıkları bir fiili karşılamaz.

                                                                                                                   

Bugün Ahzab suresi 33/56. ayet-i birçok meallere, Allah ve melekleri peygambere “salâvat” getiriyor şeklinde yazılıp anlatıldığından, “salât” kelimesi  “Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala âli Muhammed” demek gibi, “salâvat” okumak, Salâvat getirmek” şeklinde anlaşılmıştır. Dolayısıyla Müslümanımsı ümmet, bir eylem olan “salât” kısmını, fedakârlık yapıp destek olmak yerine, salâvat okuyarak diliyle sadece söyleme dönüştürmüştür.

Bir dönem, benim de 30 yıla yakın bir zaman bizzat uygulamasını yaptığım için çok yakından biliyorum ki, almışız elimize tesbih, taş veya son model dijital zikirmatikler, sabahlara kadar 12.500 adet lafzatullahı ya da salâvatı “zikir çekiyoruz” adıyla çekip duruyoruz, niçin? Hem sevap kazanıp cenneti garantilemek ve hem de Rasulullah (sav) bizi gördüğünden şefaatine nail olmak için. Yoksa Peygamberimiz zamanında sahabeler böyle Mescid’in bir kenarında 12.500 defa “Allah Allah” diyerek ya da “salavat” okuyarak zikir tesbihleri mi çekiyorlardı? Acaba bu ayet geldiğinde sahabeler bir yere toplanıp koro halinde kandil gecelerinde sıkça rastladığımız gibi Rasulullah’ın yanında Rasulullah ‘a “salavatlar” mı söylediler? Yoksa Allah’ın (cc) rızasını kazanmak için, din için, Rasulullah için birtakım fedakârlıklar yaparak, canları pahasına da olsa “Allah Allah” diyerek savaşa mı koştular? Evet, Yesrib’i medeniyete yani Medine’ye dönüştürüp Medine İslam devletini kurdular. Şimdilerde ise, bizler eylemleri bırakıp kelimelerin söylemlerine işi havale ettik. Peki, bu kelimelerimiz Allah’a (cc) yükselir mi? Elbette yükselir, ancak bir şartla: Bakınız! Fatır suresi 35/10. âyette Rabbimiz bu soruya cevaben şöyle buyuruyor: “Tertemiz arı duru kelimeler sadece Allah’a yükselirler. O (güzel kelimeleri Allah’a )Salih amel yükseltir.” Rasulullah (sav) ise bir hadis-i şeriflerinde; “Allah amelsiz (tatbik edilmeyen) sözü kabul etmez.” (Kenzu’l-Ummal, 1/260, Razi tefsiri)” buyurmaktadır. Açıkçası “salât” kavramı bir tevhid eylemidir. Eğer amelimiz tevhîdî bir eylemi içermezse kelimelerimiz Allah’a yükselmez.

Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: Kur’an’da mü’minlerden istenen “salatı” yerine getirmek, salavat okumak değildir. Allah’ın muradı da bu değildir. Her işinde Allah’ı hatırlamak, Allah ile beraber olmak demektir. Allah’ı yaşadığın hayatın her ânına ve her alanına şahit kılmak demektir. O’nun şahit olduğu bilinciyle hayatı yaşamaktır. Rabbim (cc) bizi hakkı hak bilip hakka ittiba edenlerden, batılı da batıl bilip batıldan ictinab edenlerden eylesin. Fiemanillah. Allah’aemanetolunuz.VelhamdulillahiRabbilalemîn.


                                                                                            11.08.2017
                                                                              Hazırlayan: Şahin ÖZDAŞ                                                                                             

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon