136
Hutbe: Allah’ın mü’minler üzerindeki hakkı tamamen O’na adanmaktır “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed: 7) Kardeşlerim, bugün Hicrî Cemâziye’l-Evvel ayının 6’sı 1446/Cuma Yüce Allah mü’minleri, her şeylerini kendi yoluna adamaya ve kendi koyduğu hayat sistemini desteklemeye teşvik etmekte, ayrıca onlara bu destekleri ve metanetleri için mükâfaat va’detmekte. Teklif edilen şartı yerine getirip buna karşı Allah’tan zafer ve sebat va’dini alan mü’minlerin Allah’a yardımı nasıl olur? Allah’ın mü’minler üzerindeki hakkı; tamamen O’na adanmak, kendisine gizli veya açık hiçbir şeyi ortak koşmamak ve gönülde O’nun yanında başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye yer bırakmamak; Allah’ı arzuladığı her şeyden çok sevmek; her tür rağbet, istek, hareket, duruş, sır, aleniyet, faaliyet ve kıpırdanışlarda sadece O’nu hakem kılmaktır. İşte mü’minlerin Allah’a yardımı budur. Ayrıca Allah’ın bir hayat nizamı ve şeriatı vardır. Bu nizam ve şeriatın da kâinat ve hayata ilişkin bir tasavvuru, belirli ölçü, dayanak ve ilkeleri vardır. Binaenaleyh Allah’a yardım etmek ancak O’nun şeriatini ve hayat nizamını destekleyip onu istisnasız her yönüyle hayata hükümran kılma çabasıyla tahakkuk edebilir. İşte pratik hayatta Allah’a yardım etmenin anlamı budur. İman hakikati ne zaman ki mü’minlerin gönlüne yerleşirse, ne zaman ki onların pratik hayatlarının sistemi ve idare nizamı olursa, her tür hareket ve düşüncelerini Allah’a ait kılar ve küçük büyük her konuda Allah’a ibadet biçimine dönüştürürlerse, Allah da hiç kuşkusuz kâfirlerin mü’minleri yenmesine yol vermeyecektir. İşin hakikati budur. Bütün İslam tarihinde buna aykırı düşecek bir tek vak’aya bile rastlanamaz. Allah’ın va’dine hiçbir kuşkuya yer vermez bir güvenle şunu kesinlikle söylüyoruz ki; mü’minler, iman hakikatinde bir gedik açılmadığı sürece hezimete uğramayacaklardır ve tarihleri boyunca da uğramamışlardır. Ancak iman hakikatinde, ya şuur planında ya da ameli planda bir boşluk meydana gelmişse hezimet kaçınılmazdır. Fi sebilillah cihadın temel güç kaynağı imandır. Cihad niyetiyle kuvvet ve donanım sağlamanın her zamanki dayanağıdır iman. Ve sadece bu bayrağın altında, başka her tür ilaveden ve şaibeden soyutlanmış bir tek bu bayrağın altında meydana gelen boşluk nisbetinde geçici bir yenilgi olmuşsa da hemen ardından zafer gelmiştir mü’minlere… Tabi mü’minler var olduğu zaman… Mesela; Uhud’daki boşluk, Rasul (S)’e itaati bırakıp ganimete tamah etmekti. Huneyn’deki boşluk, asıl güç kaynağını unutup çoklukla övünmek ve aldanmaktı… Kısaca İslam tarihi boyunca zaferin aksadığı hangi olaya bakarsak bu tür boşluklardan birini bulacağız. Bu boşluğun ne olduğunu bilelim veya bilmeyelim durum budur. Çünkü Allah’ın va’di her zaman için haktır. Evet, imtihan için sıkıntı söz konusu olabilir. Ama bu imtihanın da bir hikmeti vardır. Bu da iman hakikatinin ve bu hakikatin gerektirdiği amellerin kemale ermesidir. Bu hakikat ne zaman imtihan ve başarıyla sonuçlanmışsa hiç kuşkusuz Allah’ın kesin va’di gerçekleşmiş ve zafer gelmiştir. Şunu anlayalım ki asıl hezimet ruhun hezimeti ve azmin kırılmasıdır. Bir savaştaki hezimet, eğer ruhları çöküntü, bitkinlik ve umutsuzlukla baş başa bırakmamışsa hezimet değildir. Eğer bu savaştan sonra himmetler artmış, aydınlık görülmüş, engeller öğrenilmiş, akidenin, savaş ve yolun tabiatları ortaya çıkmışsa hezimet sadece bir hazırlık olur. Kesin zaferi müjdeleyen yeterli bir ön hazırlık… Her şeyi bilen Yüce Allah diyor ki: “Allah kâfirlere, mü’minleri (tamamen sindirecek) hiçbir yol vermeyecektir.“ (Nisa: 141) Bu âyette Allah Teâlâ, zafer kazanan asıl şeyin mü’min ruh olduğunu ifade buyurmaktadır. Rabbimiz, Müslüman cemaati, iman hakikatini kalben, düşünce ve şuur planında, pratik ve yaşanan hayatında kemale erdirmeye davet etmektedir. Sadece ünvanına, Müslüman ismini taşımasına güvenmemeye çağırmaktadır. Çünkü yardım/zafer, ünvanlara değil, ünvanların gerisindeki hakikate verilir. 08.11.2024 Hazırlayan: Emrullah AYAN |