Salı, Ekim 8, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Muttakîler şeytanın vesveselerine karşı uyanıktırlar

Hutbe: Muttakîler şeytanın vesveselerine karşı uyanıktırlar

by İlkav Editor
435 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Muttakîler şeytanın vesveselerine karşı uyanıktırlar
"Şüphe yok ki Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah'ı hatırlarlar da) sonra hemen gerçeği görürler."(A’raf: 201)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Zilhicce ayının 5’i 1444/Cuma

Hutbemize konu edindiğimiz bu âyette Allah Teâlâ, Rasûlün'e (S); İslâm'ı yayma, insanları bu davaya çağırma, onları hidayete sevketme ve onları ıslah etme usulleri hususunda çok önemli bazı şeyler öğretmiştir. Hedef, önce Peygamber'i (S) ve onun vasıtasıyla da ümmetini yüklenecekleri davet yükünü taşıyabilmeleri için eğitmektir.
Bu eğitimin temellerini sırasıyla şöyle maddeleyebiliriz:
1) Her şeyden önce en önemli husus, hakka davet eden kişi, geniş ve müşfik bir kalbe sahip olmalı ve bağışlayıcı bir özelliği taşımalıdır. Davetçi, dava arkadaşlarına karşı samimi, insanlara karşı nazik olmalı ve muhaliflerine de tahammül edebilmelidir. Dava arkadaşlarının zaaflarını hoş görmeli ve düşmanların eziyetlerine sabırla karşılık vermelidir.
Kaba kuvvet, katı kalplilik, kötü konuşmak ve öç almaya yönelik kinci tutumlar, bu hususta zehir kadar zararlıdır ve davete hiçbir fayda sağlamadığı gibi aksine zarar da verir.
Hz. Peygamber'in bu konudaki hadisi şöyledir: "Allah Teâlâ bana, ister sinirli olayım ister neşeli olayım, daima doğruyu söylemeyi, hasımlarına karşı bile olsa samimi ilişkiler kurmak için elimden geleni yapmamı, hakkımı gaspedenlere bile kendi haklarını vermeyi ve hatta bana eziyet edenleri bile bağışlamayı emretti."
Allah Teâlâ, Peygamberi'nin (S) bu özelliğini şöyle övmektedir: "(Ey Rasul!) Senin onlara yumuşak davranman Allah'ın rahmetinden idi. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurları)na bakma, onlar için mağfiret dile!…" (Âl-i İmran: 159)
2) Bu görevin başarıyla yerine getirilebilmesi için gerekli olan ikinci husus: Felsefeleştirmekten kaçınmak ve evrensel erdemler olarak kabul edilen ve normal bir insanın sahip olduğu selim akıl ile kolayca anlaşılabilen basit, sade faziletleri emretmektir. Böylece hakka davet edenin çağrısı herkesi ikna eder. Halk yığınları, peşin hükümlerine rağmen, bir tarafta, kendilerini kolayca anlayıp tatbik edebilecekleri erdemlere çağıran sade, kibar insanları, diğer tarafta, gayr-i insanî ve gayr-i ahlâkî tavırlarla, onların bu yüce görevine karşı gelen düşmanları görünce, o rezil muhaliflerden yavaş yavaş yüz çevirip, hakka davet edenlerin saflarına geçerler. Sonunda, meydanda sadece çıkarları sıkı sıkıya bâtıla bağlı olanlarla cahilî âdetlerinin ya da atalarının geleneklerinin kölesi olanlardan başka kimse kalmaz.
3) İslâm'ın yayılması konusunda verilmiş olan üçüncü talimât da; cahil kimselerle faydasız tartışmalara girmekten kaçınmak hakkındadır. Hakka davet eden kişinin, art niyetli ve bozguncu insanlarla yapacağı konuşmaların faydasız münakaşa ve tartışmaları içermemesine çok dikkat etmesi gerekir. Böyle ortamların meydana geldiğini gördüklerinde onurlu bir şekilde hemen geri çekilmelidir.
4) Gerçeğe davet eden kişi, ifrit insanlardan gelen tahriklerin artık tahammül sınırını aştığını ve artık daha fazla onların zorbalıklarına, kötülüklerine, aptalca karşı koyuşlarına ve suçlamalarına dayanamayacağını hissettiği anda, şeytanın fısıldadığı o kimselere aynı şekilde misliyle mukabelede bulunarak ağızlarının payını vermeyi iyi bilir. Ama en iyisi, Allah'a sığınmak ve kulunun kendini kaybedip kızarak O'nun davasına zarar verecek herhangi bir şey yapmasından korumasını yine O'ndan talep etmektir.
Böyle bir tutum ancak, en ağır tahrikler karşısında bile soğukkanlılığını, sükûnetini muhafaza edebilmeyi başaranlar için mümkündür. Çünkü eğer bir insan, kızgınlık, hakaret, haksızlık ve kabalık vs. karşısında hemencecik heyecanlanıp galeyana gelirse, ne aklı başında düşünebilir ve ne de aklı başında hareket edebilir. Oysaki bu mesajın gerçekleşmesini istemeyen ve onu geriletip mağlup etmek için sürekli planlar kurmakta olan şeytan, ilk önce kendi yandaşlarını, hakka davet eden kişiye saldırmaları için tahrik eder, sonra da karşı saldırıda bulunması için davetçiyi teşvik eder.
Bundan dolayı hutbemize konu olan bu âyette, muttakî kimseler, bu ciddi tehlike hakkında önceden uyarılmış ve eğer günahtan kaçınmak istiyorlarsa, şeytanın kandırışının kötü tesirlerini ve kalplerindeki kışkırtmayı hisseder etmez onlara, derhal hazır ola geçip, kendilerini savunmaları gerektiği talimatı verilmiştir.
Gerçekten Allah'tan korkan ve samimiyetle günahtan sakınan kimseler, kalplerine kötü bir düşünce gelse, vicdanlarını rahatsız etse ve yüreklerinde acısını hissettikleri anda derhal Allah'tan, şeytanın kandırmalarına karşı kendilerini korumasını isteyecek duyarlılığa sahiptirler. Çünkü onlar bu tip kötü düşüncelere, kötü arzulara ve kötü niyetlere alışkın insanlar değillerdir, bu hususlar onların fıtratlarına yabancıdır.
Bunlara karşılık ne Allah'tan korkan ve ne de günahlardan kaçınmayı arzulayanlar ve kardeşleri olarak da şeytanları seçenler, kalplerinde herhangi bir anormallik hissetmeden, habis fikir ve maksatlarını beslemeye devam edip giderler. Ta ki artık temiz hiçbir duyguya kalplerinde yer kalmayıncaya kadar. Vakti gelince de bu kirli düşünceler pratiğe yansıyarak dünya hayatında yer yer kendilerini gösterirler.
23.06.2023
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon