941
Filistin’in Haklarını Gasp Eden İşgalci İsrail’i Güçlendiren “Normalleşme” Sürecine, Herzog’u Davet Eden Türkiye de Katıldı
Batılı emperyalist devletlerin işbirlikçisi despot Arap yönetimlerinin İsrail ile “normalleşmesi” kınanırken Türkiye de sıraya girmekte gecikmedi. Aslında yıllardır gizli temasla ve ticarete zirve yaptırarak sürdürülen ilişkiler gün yüzüne çıkarıldı. Ancak Türkiye öncelikle, İsrail’le normalleşmede öncülük eden, üstelik haklı olarak Mısır ve Türkiye’ye yönelik darbelerin arkasında yer almakla da suçladığı BAE, Suudi Arabistan vb. ülkelerle normalleşip sonra da yıllardır örtük olarak sürdürdüğü ilişkilerinin devamı olarak İsrail terör devleti ile normalleşme teşebbüsünde bulundu. TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’u Türkiye’ye davet etti ve devlet töreniyle karşılayıp değer verdiğini gösteren tavırlar sergiledi.
Halbuki, 15. 05 2018’de Erdoğan, “İsrail bir terör devletidir, soykırım yapmaktadır. Bu soykırımı lanetliyorum. Buna sessiz kalanları da lanetliyorum.” diyordu.[1] Türk Dışişleri Bakanlığı da, ABD, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yayınlanan ortak bildiriye ilişkin olarak 14 Ağustos 2020 günü bir açıklama yaparak, “Filistin davasına ihanet eden Birleşik Arap Emirlikleri’nin riyakar davranışını bölge halklarının vicdanı asla affetmeyecektir” demişti.[2] Hatta daha çok yakında 14. 05 2021 tarihinde Kudüs’teki saldırılara değinen Erdoğan, İsrail’in “gücünün sadece çocuklara ve masumlara yettiğini” söyledi. “Gücü masum sabilere, biçare kadınlara, mazlumlara yeten terör devleti İsrail’in zalimlikleri karşısında üzüntülü ve öfkeliyiz. Türkiye’nin bu konuda tavrı ilkeseldir.” ifadelerini kullandı… “Kudüs gibi hem Müslümanların hem Hristiyanların hem de Musevilerin kutsal mekanlarını bünyesinde barındıran bir şehri fütursuzca yağmalamaya kalkan bu terör devleti artık tüm sınırları aşmış durumdadır”[3] diyerek, Siyonist devletin fazlasıyla hak ettiği sertlikte cümleler kurmuştu.
09 Mart 2022 tarihinde yani altı ay sonra Herzog’u Ankara’da misafir ettiğinde ise, bu ziyaretten büyük memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, “Bu tarihi ziyaretin, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Müşterek hedefimiz, ülkelerimiz arasında ortak çıkarlara dayalı ve karşılıklı hassasiyetlere saygı temelinde siyasi diyaloğun yeniden canlandırılmasıdır.” diye konuştu ve şunları söyledi: “Ticaret hacmimiz, salgına rağmen yüzde 36’ya yakın artış göstererek geçtiğimiz sene 8,5 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ortak çabalarımızla bu rakamı, 2022’de 10 milyar dolara taşıyacağımıza inanıyorum. Enerji ve enerji güvenliği alanlarında yürütülecek projelerde iş birliğine hazır olduğumuzu Sayın Devlet Başkanına ifade ettim. Türkiye, böylesi projeleri hayata geçirebilecek tecrübe ve kapasiteye sahiptir… Türkiye İhracatçılar Meclisimizin organizasyonuyla 90 kişilik heyetimiz, 5-8 Mart’ta İsrail’de verimli temaslarda bulundu. Bu faaliyetleri karşılıklı olarak teşvik ederek iş birliğimizi daha da ilerleteceğiz.” “Antisemitizmin bir insanlık suçu olduğu yönündeki yaklaşımımızı bir kez daha tekrarladım. Türkler ve Museviler yüzyıllar boyunca, barış içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu müstesna tarihimize gölge düşürülmesine müsaade etmeyeceğiz.” “Dışişleri Bakanımızın hemen bu ziyaretin ardından Filistin’e ve İsrail’e yapacağı ziyareti önemsiyorum. Ardından yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın İsrail ziyaretini de önemsiyorum. Türkiye olarak, daha önce başlatılmış olan enerji noktasındaki iş birliğini yeniden hayata geçirmek için bu bir fırsattır diye düşünüyorum. Şu anda bizim elimizde, dördüncüsü de yolda geliyor, dört tane sondaj gemisi var. İki tane de sismik araştırma gemimiz var. Karadeniz’de, Akdeniz’de bu çalışmaları iş birliğimizle planlamak suretiyle hayata geçirebiliriz.“[4] Ayrıca “Türkiye’nin Ankara ile Tel Aviv rejimi arasında gaz işbirliğini ilerletme ve İsrail-Türkiye-Avrupa boru hattı inşa etme arzusunu belirtti ve bu konuda işbirliği yapılması gerektiğini” vurguladı.[5]
Anlaşılan o ki, işgalci Siyonist devletin başkanı Herzog’u Türkiye’ye davet eden Erdoğan, çok yakın zamana kadar İsrail’i “terör devleti” olarak niteleyip en sert açıklamalarla tel’in ettiği sözlerinden, İsrail’in Filistin’den çaldığı doğalgazdan kazanç elde etmeye ve ticareti daha da arttırmaya dair ulusal çıkarlar adına çark etmiş bulunuyor.
ABD’nin Ortadoğu’dan askeri olarak çıkma söylemi ve takip eden pratik adımları İsrail’i de yeni arayışlara yöneltmiş bulunuyor. Türkiye ile ilişkileri güncelleyerek Azerbaycan’a kadar uzanan hat üzerinden batı ve kuzeyden İran’ı baskılayacak karşı bir hat geliştirmek istiyor. Böylece İran nasıl Lübnan’ı kendisine karşı bir ileri karakol olarak kullanıyorsa o da Azerbaycan’ı İran’ın Lübnan’ına çevirmek istiyor. Siyasi ve iktisadı krizde olan, dış politikada tecrit hali yaşayan Erdoğan’ın bu sıkışmış hali, İsrail açısından istediklerini koparması için oldukça elverişli bir zemin olarak görüldü. Doğu Akdeniz Doğalgaz Formu’nun bir ayağı olarak tasarlanan EastMed Boru Hattı’nın yapımında geçtiğimiz haftalarda ABD desteğini geri çektiğini açıklaması da bu diyalogu zaruri kıldı. Herzog Türkiye’ye gelmeden önce Atina, ardından Güney Kıbrıs’ı ziyaret ederek, bu iki ülkeye çıkarlarının hilafına bir politika geliştirmeyeceklerinin mesajını verdi.
Filistin’den Çalınan Doğalgaz’ın Avrupa’ya Nakline Aracı Olmak İsteyen Türkiye Filistin Aleyhine İsrail ile Normalleşmeyi Seçti
Bilindiği üzere,15 Eylül 2020’de Washington’da, Amerikan Başkanı Donald Trump’un katılımı ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid el-Nahlan ve Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif el-Zayani arasında imzalanan anlaşma, “Hz. İbrahim’in Yahudilerin ve Arapların ortak atası olduğunu” vurguladıktan sonra, bölgede Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında barışın önemini ifade ediyordu. “İbrahim Anlaşmaları” adı verilen ve Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasında barışın, diplomatik ilişkilerin ve normalleşmenin tesisini öngören bu belge, aynı zamanda karşılıklı olarak büyükelçiliklerin kurulmasını, ekonomik, bilimsel ve kültürel alanlarda işbirliği yapılmasını öngörüyor. Öbür taraftan Bahreyn ile İsrail ortak bir deklarasyon yayınlayıp ilişkilerin normalleşme sürecinin başlatılmasını kabul etmişlerdi.
İsrail ile BAE ve Bahreyn arasında normalleşme anlaşmaları imzalanırken, 3 ülke “Abraham Accords/(İbrahim Anlaşması)” adı verilen metne de ortak imza atmışlardı. İmza töreninde yeni bir Ortadoğu’nun kurulmakta olduğunu vurgulayan Donald Trump’ın aslında 2020 yılının ocak ayında asrın anlaşması diye sunduğu “Yüzyılın Plan”ı adı verilen, ancak Filistinlilerle görüşülmeden dayatma biçiminde ortaya atıldığı ve Batı Şeria’nın bir kısmının İsrail tarafından ilhak edilmesini öngördüğü için sonuca ulaşamamış olan anlaşmayı güçlendirmeye çalışıyordu. Şimdi BAE ve Bahreyn ile imzalanan anlaşmalar ile İsrail daha önce ilan edilen Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerini ve Ürdün Vadisini ilhaktan vazgeçtiğini söylüyordu.[6] Ancak, Filistin’e rağmen Arap despotlarıyla imzalanan bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan İsrail yeni yerleşim merkezleri kurarak işgalini ve ilhaka dair emellerini sürdürdü. Trump’ın bu duyurusu sonrasında İsrail Başbakanı Netanyahu, Batı Şeria topraklarına yönelik ilhak planında bir değişiklik olmadığını, sadece Trump’ın ricası üzerine bazı bölgelerin ilhakını geçici olarak askıya almayı kabul ettiğini açıkladı.
Eylül 2020’deki gelişmelerin üstüne Fas ve Sudan da İsrail ile ilişkilerini normalleştirme kararı almış ve süreç daha da kapsamlı hale gelmişti. İbrahim Anlaşmaları, esasında var olan bir takım gizli ilişkilerin resmiyete dönüşmesi anlamına gelse de bölgedeki stratejik denklem üzerinde önemli bir etkiye sahipti. İbrahim Anlaşmaları İsrail’in uzun süredir amaçladığı bir dış politika hedefi olan Filistin meselesi ve Arap ülkeleri ile kurulan münhasır ilişkilerin ayrılması amacına hizmet ediyordu. Yani İsrail artık Filistin için kapsamlı bir çözüme dahil olmadan Arap ülkeleri ile ilişkilerini normalleştirebileceğini İbrahim Anlaşmaları ile göstermiş oluyordu. Ayrıca, Biden ve Trump yönetimleri arasında mutlak ölçüde büyük bir süreklilik yaşanmasa da İbrahim Anlaşmaları bağlamında bir politika sürekliliğinin olduğu da söylenebilir.
Erdoğan’ın Herzog’u davet etmesiyle Mart 2022’de gerçekleşen ziyaret de “İbrahim Anlaşmaları” çerçevesine Türkiye’nin de girdiğine ve İsrail ile “normalleşme” süreci başladığına dair işaretler barındırmaktadır.
“Yüzyılın Anlaşması” adı altındaki Filistin’i yok etme dayatmasından sonra bölge ülkeleriyle İsrail arasında imzalanmaya başlanan “İbrahim Anlaşmaları” ile normalleşme adı altında aynı amaca yönelik yeni adımlar atılmaya devam edildi. Filistin’i yok etme planı, böylece adım adım ilerlerken şimdi de sıra muhafazakâr-demokrat, laik, kapitalist ve kemalist yönetimiyle Türkiye’ye gelmiş bulunuyor. Aslında Herzog’un gelişiyle yaşanan “normalleşme” de adı konmamış “İbrahim Anlaşması” anlamını içeriyor.
Erdoğan ile yaptığı görüşmede İsrail Cumhurbaşkanı Herzog bu hususu vurgulayarak; “Hem sizin milletiniz ve hem de benim milletim Allah’a inananların babası olan Hz. İbrahim’in çocuklarıyız.” demiş ve “bugünkü toplantıdan önce bölgedeki başka liderlerle de görüştüğünü” aktararak, iyi ortaklık ve komşuluğun herkes için önemli olduğunu ifade etmiştir. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, “İnanıyorum ki hepimiz, tüm dinlerin mensupları, Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar bu güzel bölgede yan yana birbirimizle barış içinde yaşayabiliriz ve yaşamalıyız.” şeklinde konuşmuştur.[7]
Yukarıda alıntılandığı üzere, BAE ve Bahreyn ile yapılan “İbrahim Anlaşmaları”nda da şu ifadeler kullanılmıştı: Anlaşma imzalama sırasında “Hz. İbrahim’in Yahudilerin ve Arapların ortak atası olduğunu” vurgulandıktan sonra, “bölgede Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında barışın önemi” ifade ediliyordu. Gördüğünüz üzere, Herzog’un Erdoğan ile görüşmesinde ifade ettikleriyle tamamen örtüşen vurgular söz konusudur.
Halbuki İsrail ile “İbrahim Anlaşmaları” yaparak normalleşenler başta olmak üzere bölgedeki ülke yönetimlerinin hiçbirisi Hz İbrahim’in yolunda olmadıkları gibi, manevi anlamda da asla “Hz. İbrahim’in çocukları” konumunda değildirler. Bölgedeki hiçbir siyasi lider de İbrahim’in yolunda değildir. Hepsi ya seküler Batılı paradigma içinde laiklikle kapitalizmle uzlaşmış olarak ya da muharref geleneksel din anlayışları içinde şirke bulaşmak suretiyle Yahudileşmişlerdir. Yani modern ya da geleneksel cahiliye kültürünü üretip imanlarına şirk bulaştırarak tevhid dini İslam’dan uzak “statüko dinleri”nin müntesibi haline gelmişlerdir.
Rabbimizin bildirdiği üzere, Hz. İbrahim de (as) Yahudilerden ve Yahudileşen bölgedeki statüko dinlerinin temsilcilerinden beri idi, biz Müslim ve mü’min olanlar da “babamız İbrahim”in yolunda olup hepsinden beriyiz elhamdülillah.
“İbrahim, ne Yahudi idi, ne Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslim/Müslüman’dı, müşriklerden de değildi.” “Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.” (Al-i İmran, 3/67, 68)
Peki, yakın geçmişte “İbrahim Anlaşmaları” çerçevesinde İsrail terör devletiyle uzlaşanları sert açıklamalarla kınayanlar bugün neden aynı konumda yer alıyorlar? Geçmişteki duruma nazaran bugün değişen nedir? İsrail terör devleti, işgal, katliam ve ilhak uygulamalarından vazgeçtiğini, “Yüzyılın İhaneti”, “İbrahim Anlaşmaları” ve “Kudüs’ü başkent” ilan eden ve Filistin’i tamamen yok etmeyi hedefleyen plan ve emellerinden pişman olduğunu ve bunları iptal ettiğini mi beyan etmiştir? Herzog’un, bütün bu konularda Netanyahu katilinden hangi olumlu farkı vardır? Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı bütün ümmet adına savunmaya çalışan ve can feda bir mücadeleyi yaklaşık yüz yıldır sürdüren Filistinli Müslüman kardeşlerimizi Gazze’ye hapseden abluka zulmü kaldırılmış mıdır?
Anlaşılan odur ki, İsrail Parlamentosu Başkan Yardımcısı ve Meretz Milletvekili Ghaida Rinawie Zoabi, Antalya Diplomasi Forumu 2022 (ADF) vesilesiyle bulunduğu Belek’te söylediği gibi, temel mesele İsrail zaviyesinden ticaret ve çalınan Filistin doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılması için Türkiye’ye duyulan ihtiyaçtır. Türkiye zaviyesinden de yine ticareti arttırmak ve İsrail tarafından çalınan Filistin doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyıp bu haram kazançtan pay kapmaktır. Zoabi şunu söylüyor: “Ülkemdeki insanlar turizmde olsun, ekonomik kalkınma ve ticarette olsun ve hatta belki de enerji alanında daha fazla iş birliği olacağı için gerçekten heyecan duyuyor… Şimdi Rusya-Ukrayna krizi ile karşı karşıyayız. Bu kriz, enerji krizini de içeriyor. Bence enerji alanında iş birliği de potansiyel ortaklıklar içinde ele alınmalı… Enerji konularında iş birliği yapan komşu ülkelere sahip olduğunuzda, Orta Doğu’da çok daha sürdürülebilir sakin ve daha barışçıl bir jeopolitik duruma sahip olursunuz.”[8]
Bütün bunlardan, Erdoğan ile Herzog’un aile buluşması masasındaki menünün Filistin doğalgazı olduğu anlaşılmaktadır.
Terör Devleti İsrail’in Cumhurbaşkanı Herzog ile Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mutlu Aile Buluşmaları
Erdoğan, “Terör Devleti” söylemleriyle ve kendi ifadesiyle modöratöre de söylese prim yapan “one-minute” çıkışlarıyla İsrail karşıtı olan halkının gazını aldıktan sonra, Filistin’deki işgal ve Gazze’deki kuşatma ve saldırılarının devam ettiği, üstelik işgal edilen Kudüs’ün terör devletinin başkenti olarak ilan edildiği bir süreçte, öncelikle 17 Şubat’ta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’ın, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un da aralarında bulunduğu İsrailli yetkililerle Telaviv’de değil de yeni başkent ilan ettikleri Kudüs’te bir araya gelmesi dikkat çekici önemli bir tavizdir.
Bunca zulmün, yeni işgal ve ilhak uygulamalarının devam ettiği bir süreçte Siyonist rejim cumhurbaşkanının Türkiye’ye davet edilmesi başlı başına Filistin aleyhine bir durum olduğu halde bir de öncesinde Kalın’ın hazırlık için İsrail’e gitmesi, üstelik Kudüs’de görüşmeler yapması Türkiye hükümetinin bu meseleye ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Anlaşılan odur ki, ulusal ekonomik çıkarlar uğruna terör devletinin başkanı Herzog’u Türkiye’ye davet edip mutlu aile fotoğrafı çektiren Erdoğan, sert çıkışlarının “halkın gazını alma” amaçlı bir söylemden ibaret olduğunu bir daha ispat etmiş olmaktadır. Yani Erdoğan sert söylemlerle “Türkiye halkının gazını almak” hedefini güderken, Herzog’u davet edip ağırlamak suretiyle ise İsrail’e somut ve büyük kazanç sağlayan “Filistin Halkının Gazını Çalmak” eylemini onaylama konumuna savrulmaktadır.
İşgalci İsrail yönetimi, Filistin’in uluslararası anlaşmalardan doğan yer altı enerji kaynaklarına ilişkin hakkını yıllardır gasp etmektedir. Batı Şeria ve Gazze’de uyguladığı baskı, işgal ve abluka rejimiyle, bu bölgelerin alt yapısının güçlenmesine ve ekonomisinin büyümesine her fırsatta engel çıkartan işgalci güç, 1995’te imzalanan Oslo II anlaşmasıyla, Filistin’in hakkı olan yer altı enerji kaynaklarına ilişkin tasarrufta bulunmasına engel oluyor. Bu yolla her sene Filistin’in milyarlarca dolar gelir elde etmesinin de önüne geçiyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) hesaplamalarına göre, Levant havzasında 122 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol varlığı tespit edilmiş durumda. Bu rezervlerin maddi değerinin 524 milyar dolar olduğu değerlendiriliyor. İsrail’in Filistin topraklarında 1967’den bugüne devam eden işgal rejimi ve Gazze’ye 2007’den itibaren uyguladığı abluka, Filistin halkının, hak sahibi olduğu fosil enerji kaynaklarına ulaşmasına, işlemesine ve pazarlamasına engel oluyor.
Filistin Yönetimi 1999 yılında İngiliz British Gas şirketiyle, Gazze açıklarında 25 yıllık bir doğal gaz arama anlaşması yapmıştı. Aynı yıl Gazze’nin 17 ila 21 mil açığında, “Gaza Marine” adlı oldukça büyük bir doğal gaz keşfi yapıldı. Ancak İsrail yönetiminin doğal gazın çıkarılması ve piyasa satışına çıkardığı engel nedeniyle, Filistin halkı bu dev kaynaktan istifade edemedi. İşgalci güç 2007’den beri Gazze’ye uyguladığı ambargo ile fiilen Gazze açıklarındaki bilinen doğal gaz rezervlerini gasp etmiş durumda. O tarihten bugüne British Gas’ın, arama ve saha geliştirme haklarına ilişkin, Filistin yönetimini bypass ederek, İsrail hükûmetleriyle anlaşma yolunu tercih ettiği biliniyor. Hâkezâ, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Meged petrol ve doğal gaz sahasındaki enerji rezervi de İsrail tarafından çalınıyor. İşgalci güç sahanın 1948 ateşkes hattının batısında olduğunu iddia etse de, rezervin neredeyse tamamının 1967’den beri işgal altında bulunan Filistin topraklarının altında olduğu kaydediliyor.[9]
İşte Filistin halkının haklarını on yıllardır çalan işgalci İsrail’in hak gaspına dair bu açık bilgilere rağmen, üstelik 10 Mart 2022’de İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesinden sonra, Mescidi Aksa’ya ve Gazze’ye yönelik saldırı ve kuşatması da sürdüğü halde Terör devleti başkanı Hezog’u Türkiye’ye davet edip ailece çok mutlu görüntüler vererek ağırlayan Erdoğan, şu açıklamaları yapmıştır:
“Bölgemizde barış, huzur ve birlikte yaşama kültürünün yeniden hakim kılınmasına katkı sağlamak bizim elimizdedir.” “Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesi ve güçlenmesi ülkelerimiz açısından olduğu kadar bölgesel istikrar ve barış için de büyük bir öneme sahiptir.” “İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’a, bölgede gerginliğin azaltılmasına ve iki devletli çözüm vizyonunun muhafazasına verdiğimiz önemi ifade ettim.” “İş birliği potansiyelimizi hayata geçirmemiz önem taşıyor.” “Bölgemizdeki gelişmeler enerji güvenliğinin önemini gösterdi.” “Şu anda elimizde 4 sondaj demimiz var. 2 sismik araştırma gemimiz var. Karadeniz’de ve Akdeniz’de bu çalışmaları, işbirliğimizle hayata geçirebiliriz.” “İsrail ve Türkiye arasındaki ticaret hacmini ortak çalışmalarımızla, 2022 yılında 10 milyar dolara taşıyacağımıza inanıyorum.”[10] Terör devleti İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ise konuşmasında, “Beni Türkiye Cumhuriyeti’nde resmi ziyarete davet ettiğiniz için biraz önce sona eren verimli toplantımız için teşekkür ederim. Benim buradaki ziyaretim İsrail Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığım andan itibaren başlatmış olduğunuz diyaloğun devamıdır. Amacımız (Türkiye-İsrail) ülkelerimiz ve halklarımız arasında dostane ilişkilerin gelişmesinin temellerini atmaktır” dedi. Bu açıklamaya göre, terör devletiyle diyalogu ilk başlatan da katil Herzog’u Türkiye’ye davet eden de Erdoğan’dır.
Türkiye’nin, görüntüde yer alan bunca gerginliğe rağmen dış ticarette en fazla ihracat yaptığı 3 ülkeden birisi olan İsrail’e, bir de Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramada ve İsrail’in işgali altındaki Filistin sahilinde bulunan büyük rezervleri Avrupa’ya ulaştırmak için en verimli ve maliyeti düşük olan en kısa güzergâhın Türkiye deniz sahasından ve topraklarından geçiyor olması sebebiyle İsrail’e çok muhtaç olduğu bu imkanı sunması İsrail için hayatî öneme haizdir. Bu sebeple, Erdoğan’ın “kazan kazan” prensibi gereğince iki tarafın da kazanacakları bir işbirliğine giriyorlar. Bu işbirliğinden Avrupa da büyük kazanç sağlarken tek kaybeden her zamanki gibi yine Filistin halkı olacaktır. Çünkü kendisinden çalınan kaynaklarla başta İsrail ve Avrupa büyük kazançlar elde etmeye hazırlanırken, Türkiye’de payını almak için uyum sağlamakta, ancak Filistin’in haklarını kimse gündeme getirmemektedir. Türkiye bile hiç değilse kendisinden çalınandan önemli bir payı da Filistin halkına vermeyi şart olarak koşmamaktadır.
11 Mart 2022 tarihli yazısında Abdurrahman Dilipak: “Ulus devletin kutsal teslisi şunlardır. Rasyonalizm, pragmatizm ve determinizm. Bu pragmatizm denen şey icabında ucu açık, oportünizme kadar götürür sizi. Seküler teslisin kutsalı yoktur. Sözlüklerinde “vefa” ya da yer yoktur. Bu siyasette “ilke” ve “ahlak” yoktur. Burada te’vil, takiyye her şey vardır ve “gayeye giden her yol meşrudur”.[11] diyerek ulusal çıkarlar adına yaşanan bu erozyonun arka planını ortaya koymaktadır.
İbrahim Kahveci ise daha 2017 yılında şunları yazmıştı: “… İsrail deniz sahasında doğalgaz buldu. Şimdilik 900 milyar metreküpten fazla bir rezerv var. Bu deniz sahasının ise Filistinlilere ait olduğu belirtiliyor. Tabii ki, silahı ve gücü olan hukuk-adalet dinler mi? …maalesef Türkiye’de İsrail ile el altından süren enerji işbirliği anlaşmaları hakkında kamuoyuna bir bilgi verilmiyor. Biz de haberleri İsrail tarafının açıklamaları ile kamuoyuna aktarabiliyoruz. İsrail ile uzun süredir el altından ve siyaset üstü enerji anlaşması görüşmeleri sürüyor. Bu süreçte anlaşma tarihi yaklaştıkça ülkemizde hiç alakası yokmuş gibi görülen başka tartışmalar ortaya çıkıyor… Anadolu Ajansı (AA) İstanbul’da süren 22. Dünya Petrol Zirvesinden haber geçti: İsrail Enerji, Altyapı ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Steinitz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile iki ülke arasındaki doğalgaz boru hattının inşa sürecini görüştüklerini belirterek, “Dört tur görüşmenin ardından, aramızdaki görüşmeleri hızlandırmaya ve bu yıl sonundan önce Türkiye ve İsrail arasındaki boru hattının inşa edilmesini sağlayacak hükümetler arası çatı anlaşmayı tamamlamaya karar verdik.” dedi.[12]
Bütün bunlar gösteriyor ki, uzun zamandır süren gizli görüşmeler sonucunda İsrail ile normalleşmenin en önemli adımlarından biri de enerji projeleri olacaktır. İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması hedefleniyor. İsrail’in Leviathan yataklarını bulmasının ardından doğalgaz rezervlerinin 1 trilyon metreküpe çıktığı bildiriliyor. Bütün dünya bu pastadan payını almaya çalışırken, esas sahibi olan Filistin’in mazlum halkının, terör devletinin kuşatması altında fakirlik ve kuşatma zulmüne mahkûmiyeti, hepsinin gözü önünde ısrarla sürdürülüyor.
İsrail Terör Devletinin Filistin Petrol ve Doğalgaz Rezervlerini Ele Geçirme Süreci
1990’lı yılların sonlarında, Doğu Akdeniz’de Gazze açıklarında doğalgaz rezervleri keşfedildiğini belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı Doç. Dr. Hatice Karahan’ın tespiti şöyle: ‘Gazze Marine 1 ve 2 olarak adlandırılan söz konusu bu iki sahanın, toplamda 38 milyar metreküpe ulaşan bir rezerve sahip. 1999’da Filistin Yönetimi’nin, bölgedeki doğalgazın araştırılması amacıyla British Gas Group’a (BGG) münhasır hak vermesinin hemen ardından şirketin doğalgaz bulduğunu açıklamasıyla birlikte, BGG, Filistin Yönetimi’ne bağlı Consolidated Contractors Company ve Filistin Yatırım Fonu arasında 25 yıl süreli bir anlaşma imzalandı.’
3
2001’de Ariel Şaron’un İsrail Başbakanı olarak göreve gelmesiyle başlayan Gazze doğalgazını ele geçirme planı işlemeye devam etti. Şaron ve sonrasında iktidara gelen bütün İsrail başbakanları Gazze’nin kendi doğalgaz gelirlerinden faydalanmasına engel olmaya çalıştılar. Hepsinin politikası şuydu: “HAMAS’ı yok et, gazı ele geçir.” Bu yüzden, Hamas ve diğer tüm direniş örgütlerinin silahsızlandırılması da isteniyor. Filistin’in denizle bağlantılarının tamamen kesilerek Doğu Akdeniz’deki Filistin’e ait petrol ve doğalgaz rezervlerinin kullanımı İsrail’e devrediliyor.
İsrail’in asıl niyeti, 1999 tarihli anlaşmayı hükümsüz kılmak ve doğalgaz gelirinden Filistin’e kayda değer bir pay vermemekti. ‘Hamas’ın bu kritik bölgede oyuna dâhil olması, doğal olarak İsrail’in menfaatlerine ters düşen bir gelişme olmuştu. Bu yüzden İsrail, Hamas’ın bu gelirden faydalanmasına ve böylece İsrail için daha büyük bir tehdit unsuru oluşturmasına müsaade etmek istemiyordu ve çözüm olarak, Hamas’tan kurtulma planını devreye sokmaya karar verdi. Bu gelişmeleri takiben 2008 yılının Aralık ayında Gazze’ye karşı “Dökme Kurşun” Operasyonu’nu başlatan İsrail, aynı zamanda BGG ile Gazze doğalgazı konusunda bir anlaşmaya varmak için yeniden harekete geçti.’
İsrail; kolaylıkla gaz ithal ettiği Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle birlikte yeniden büyük bir telaşa kapıldı. Mısır’da iktidara gelen Müslüman kardeşlerin; gaz anlaşmasını tek taraflı olarak iptal etmesinin de İsrail’in hırçınlaşmasında etkisi oldu. ‘Bunun üzerine İsrail’de elektrik fiyatları gözle görülür bir şekilde arttı. Ülkedeki elektriğin yüzde 40’tan fazlası ise, doğalgazdan’ elde ediliyordu. Hamas ile el-Fetih arasındaki anlaşmanın; İsrail’in göz diktiği Gazze doğalgazına ulaşmasına büyük bir engel olarak ortaya çıktığı bir süreçte, ‘İsrail, Filistin’e ait rezervleri de kendi enerji çemberine alarak güç kazanmak ve Doğu Akdeniz’deki enerji koridorunda aktör olmak istiyordu.[13]
Filistin’den Çaldığı Doğal Gaz Rezervlerinin Avrupa’ya Ulaştırılması İsrail İçin Hayatî Öneme Haizdi ve Türkiye ile Uzlaşması Zaruriydi
Türkiye ve İsrail arasında, 31 Mayıs 2010’da on kişinin hayatını kaybettiği Mavi Marmara olayıyla ilişkilerde tam bir kopuş yaşandı. Diplomatik ilişkiler kesilmese de büyükelçiler geri çağrıldı, ilişkiler ancak kapalı kapılar ardında devam etti. Tam altı yıl sonra Doğu Akdeniz gazı, ilişkilerin normalleşmesi için en önemli teşvik oldu. Özellikle enerji ve turizm konusunda ciddi bir atılım başladı. Fakat normalleşme kısa süreli oldu. Büyük Gazze Yürüyüşü ve ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması Türkiye-İsrail ilişkilerini yeniden çıkmaza sürükledi.
Biden da Trump döneminde BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın İsrail’le barış yapma sürecini ve Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararını destekliyordu. Biden’a göre bu gelişmeler, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına aykırı değildi. Ankara’yı içine almayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması, Katar’ın Körfez ülkeleriyle sorunlarını gidermesi, İsrail’in başta Birleşik Arap Emirlikleri’yle yakınlaşması ve İbrahim Anlaşmaları ile İsrail’in Arap ülkeleri tarafından tanınması, ABD’de Biden döneminin başlaması, Türkiye’nin bölgede yalnızlaşması ve bu nedenle dış politikasında “sorunsuz çember” kurma anlayışı sonucunda bugün Türkiye-İsrail arasında yeniden bir normalleşme vakıası konuşulur oldu.
4 Şubat 2022 Erdoğan, Ukrayna ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerle gerçekleştirdiği söyleşide, “İsrail gazı da geldiği zaman, İsrail gazı da Türkiye’den geçecekse belki bir alternatif oluşturacak mı?” sorusunu yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında şöyle dedi: “İsrail’le, Sayın Herzog’la bu konuyu da görüşeceğiz. Sayın Başbakan’la aynı şekilde yine bu konu görüşülecek. Biz, İsrail’le bu noktada geçmişte zaten yolumuzu açmıştık. Biz, İsrail doğalgazını ülkemizde kullanırız, kullanmanın ötesinde Avrupa’ya geçişi için de müşterek bir çalışmanın içerisine gireriz. Şimdi Sayın Herzog’la da inşallah Türkiye ziyaretinde bu konular bizim gündemimizde olacak.”
İlk etapta ilişkilerin yeniden büyükelçilik seviyesine getirilmesi planlanırken, anlaşmanın en büyük amacı İsrail’in Doğu Akdeniz’de gasp ettiği doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmak. Bu yüzden, İsrail’in güvenliği için Türkiye ile yapılacak anlaşma, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzaladığı “normalleşme” anlaşmasından çok daha önemli. Doğu Akdeniz’deki enerjinin Avrupa’ya taşınması noktasında İsrail’in önünde iki seçenekten en maliyetsiz ve güvenli olanı, Türkiye üzerinden Avrupa’ya transfer.
Bilindiği üzere İsrail, Müslümanların hakkı olan doğalgazı gasp edip 2020’nin başında Avrupa’ya satmaya başlamıştı. İsrail Enerji Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, 15.01.2020 itibarıyla İsrail doğalgazının Mısır’a gönderilmeye başlandığı belirtildi. Açıklamada ayrıca, İsrail’den giden gazın bir kısmının Mısır’da sıvılaştırılarak Avrupa’ya da ihraç edileceği ifade edildi.
Siyonist İsrail’in güvenliği bakımından Türkiye ile anlaşmaya varılması Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzaladığı “normalleşme” anlaşmasından çok daha büyük öneme haiz bulunuyor.
Daha 13. 12. 2020’de Milli Gazete’de yer alan haberde şu bilgiler yer alıyordu: İsrail rejiminin Türkiye ile yakınlaşmasının en büyük nedenlerinden birisi Doğu Akdeniz’de gasp ettiği Müslümanlara ait olan enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmak. Zira Türkiye ile İsrail rejiminin 2016 yılında ‘normalleşme’ anlaşması imzalamasının sebeplerinden biri olarak “Doğu Akdeniz’deki gazın Avrupa’ya ulaştırılması amacıyla oluşturulacak boru hattı projesinde ortaklık etmek” hususu gösteriliyordu. 28 Haziran 2016 tarihinde imzalanan normalleşme anlaşmasıyla Mavi Marmara davası rafa kaldırılmış, ikili ilişkiler yeniden hız kazanmıştı. Hatta bu bağlamda Türkiye ve İsrail rejimi yetkilileri arasında görüşmelerde bulunulmuş ve doğalgazı Kıbrıs üzerinden yahut doğrudan denizden Türkiye’ye taşınmasını sağlayacak boru hattının inşa edilmesi noktasında prensipte anlaşmaya varılmıştı.
Doğu Akdeniz’deki enerjinin Avrupa’ya taşınması noktasında İsrail’in önünde iki seçenek bulunuyor. Bu seçeneklerden biri bölgedeki enerji kaynağını Güney Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden Doğu Akdeniz Boru Hattı (Eastern Mediterranean Pipeline – EastMed) ile Avrupa’ya taşımak. İsrail rejimi için bir diğer seçenek ise söz konusu enerjinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya transfer edilmesi. Bahsi geçen iki seçenekten biri olan Türkiye ihtimali İsrail için daha güvenli ve daha ucuz maliyetli olarak duruyor. Kısacası Müslümanlara ait olan enerji kaynaklarını gasp eden İsrail rejimi için Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye ile birlikte hareket etmek en cazip ihtimal olarak görünüyor.
2016’daki Türkiye ile İsrail rejimi arasında varılan ‘normalleşme’ anlaşması süreç içerisinde birtakım gelişmelerin etkisiyle tekrar bozulma yönünde seyretse de ekonomi söz konusu durumdan etkilenmemişti. Türkiye ile İsrail rejiminin yaşadığı tüm gerginliklere rağmen iki aktör arasındaki ekonomik hacim önemli seviyelere gelmişti.[14]
Üstelik Herzog’un Türkiye ziyareti sıcaklığını korurken bile, 11 Mart 2022’de Siyonist İsrail makamları, dünyadan gelen tepkilere karşın, işgal altında tuttuğu Doğu Kudüs’ün kuzeyinde Yahudi yerleşimciler için 730 yeni konutun inşasını onayladığını duyurdu. İsrail’in yeni konutlarla genişletmeyi planladığı Pisgat Zeev Yahudi yerleşim birimi Filistinlilere ait Beyt Hanina beldesi topraklarında yer alıyor. İsrail’in 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da 250’den fazla yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor. Bu yerlerde yaklaşık 600 bin Yahudi ikamet ediyor. Uluslararası hukuka göre, işgal altındaki Filistin topraklarında bulunan tüm Yahudi yerleşim birimleri yasa dışı kabul ediliyor.[15]
Herzog’un Türkiye’de ağırlandığı ve keyifli bir şekilde uyku çektiği gece dahi, yani 9 Mart’ı 10 Mart’a bağlayan gece, siyonist işgal güçleri Filistin’in Batı Yaka bölgesinde ve Kudüs’te insan avına çıkmışlardı. Üstelik o gece gerçekleştirdikleri esir alma işlemlerini son ayların zirvesine çıkardılar. Bir gecede tam 42 kişinin bileğine kelepçe vurdular.
Protestolar Adresi Şaşırmamalı ve “Erdoğan! Filistin Halkının Hakkını Çalan Hırsıza Yardım-Yataklık Yapma!” Denilmeliydi.
Ancak nedense, protestoların adresi yine yanlış seçilmişti. Protesto edilen bu ziyaret hususunda Herzog’dan önce esas hesap sorulması gerekenin, devam eden bütün zulümlerine rağmen terörist devletin eli kanlı başkanını Türkiye’ye davet eden ve büyük bir saygıyla ağırlayan Erdoğan olması gerekmez miydi? Bu gerçek her zamanki gibi unutulmuş ve protesto gösterisi yapan Müslümanlar yine adresi şaşırarak, Cumhurbaşkanlığı sarayının ya da diğer illerde Erdoğan’ı temsil eden kurumların önünde yapmaları gereken protesto gösterilerini yine İsrail elçiliği ya da konsolosluğu önünde yapmayı tercih etmişlerdi. Halbuki bu ziyaret, Filistinlilerin hakkı olan doğalgaz ve enerji kaynaklarının kazancını nasıl paylaşacaklarını görüşüp anlaşmaya varmak amacıyla bizzat Erdoğan tarafından yapılan davet üzerine gerçekleşmişti.
Bu protestolarda “Kudüs’ün ilhakı kararının ABD tarafından tanınması ve bilahare Şeyh Cerrah Mahallesi olayları ile yükselen tepkilerin bugün neden geri çekildiğinin izahı yoktur. Halbuki, Siyonist işgalin Şeyh Cerrah’ta, Kudüs’te ve tüm Filistin’deki işgal, ilhak ve zulmünün kesintisiz biçimde devam ettiği bilinmektedir. Daha kısa bir süre önce AK Parti iktidarı, Siyonist çeteyle ilişki kuran Körfez ülkelerini şiddetle kınarken bugün aynı duruma düşmesinin tam bir tutarsızlık olduğu açıktır.” biçiminde doğru itirazlar yapanların bile sloganlarının hedefinde Erdoğan değil de davet ettiği Herzog ve İsrail vardı. “Katillerle dostluk istemiyoruz!”, “Mavi Marmara onurumuzdur!”, “Siyonist katiller yargılansın!”, “İsrail yıkılsın, Filistin’e özgürlük!”, “Filistin halkı yalnız değildir!”, “Katil Herzog Türkiye’den defol!”
Şüphesiz ki katil terör devletinin başına yönelik bu sloganlar, onun hak ettiğinden bile azdır. Ama bunca zulmüne ve devam eden işgal, ilhak ve saldırılarına rağmen, üstelik Filistin halkının haklarını çalmasını da onaylar mahiyetteki ticarî çıkarlar için onu Türkiye’ye davet ederek ödüllendirenin suçu daha büyük değil midir?
Erdoğan İsrail’e karşı somut karşılığı olmayan sert sözler ederek kendi ifadeleriyle halkın gazını alıyordu. İsrail lehine somut birçok eylemini de böyle kamufle ediyordu. Bizzat kendisinin davetiyle – terör devleti Başkanı işgalci katille gerçekleşen bu son görüşmede ise, artık birlikte Filistin’in (doğal) “gazını”n kazancını paylaşmaya yöneliyorlar. Türkiye önerdiği projeyle, Filistin’in doğal gazını gasp eden işgalci terör Devleti’nin kazancını artırırken kendisi de bu haram kazançtan payını almak istiyor. Hiç bir protestoda Erdoğan’ın bu konudaki politikası eleştirilip “Erdoğan, Filistin’in kaynaklarından elini çek!”, “Türkiye, Siyonist işgalcinin hırsızlığına ortak olma!”, “Erdoğan! Filistin halkının hakkını çalan hırsıza yardım ve yataklık yapma!” diye hesap sorulmaması ise, Türkiye Müslümanlarının iktidara eklemlenmiş olmalarının bir başka göstergesidir.
Sol kesimin örgütü olan “Uluslararası BDS (İsrail’e Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) Hareketi BDS Türkiye: Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi” bile bazı Müslüman kesimlerden daha ileri itirazlar ve konunun esasına dair vurgular yapan açıklamalar yapmış bulunuyor.
Beşiktaş İskele Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına “Apartheid ve işgal normalleştirilemez” yazılı pankart açılıyor, “İsrail’le doğalgaz anlaşmasına hayır”, “Nehirden denize özgür Filistin”, “İsrail’den gaz alma, işgali destekleme” afişleri taşınıyor.
Açıklamada şu ifadeler yer alıyor: “Türkiyeli yetkililer bu temasların, İsrail’in Filistin’den çaldığı doğalgazın Türkiye üzerinden taşınmasını öngören bir boru hattı projesini imzalamak amacını taşıyacağını ilan etmiştir. Filistin’de işgal ve abluka her geçen gün şiddetini arttırırken, Filistin’in tüm yer altı ve yerüstü kaynakları yağmalanırken, aşırılıkçı Yahudileri yerleştirileceği konutlar inşa etmek için binlerce Filistinlinin evi yıkılıp zeytin ağaçları sökülürken, “idari gözetim” uygulamasıyla, hiçbir suçlama olmadan Filistinliler işgal hapishanelerinde yıllarca esir tutulurken Türkiye devletinin İsrail’i en üst düzeyde ağırlayacak olması İsrail’in her alanda boykot ve tecrit edilmesi çağrısına kulağını tıkadığı anlamını taşıyacaktır.
“BDS Türkiye olarak biz diyoruz ki; Kudüslülerin anayurtlarında ev yapmak için alamayacakları askeri izinlere mahkum edilmesi normal değilse, Nakab köylülerinin evlerinin yüzlerce kez yıkılması normal değilse, Batı Şerialıların –bir iş bulabilirlerse- işe gitmek ya da akrabalarını ziyaret etmek için onlarca kontrol noktasından geçmek zorunda olması normal değilse, Gazze’deki insanların temiz suya, elektriğe ve asgari tıbbi hizmetlere erişememesi normal değilse, Filistinlilerin utanç duvarlarıyla, elektrikli tel örgülerle dünyadan izole edilmeleri normal değilse, Filistinli çocukların, gençlerin, bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimlerinin sistematik olarak engellenmesi normal değilse, 74 yıldır kendi yurdundan dünyanın her yerine sürülmüş milyonlarca Filistinli mültecinin yurtlarına dönememesi normal değilse, tüm bunlara neden olan ırk-ayrımcı ve işgalci bir oluşumla ilişkiler de normal olamaz!”[16]
İsrail terör devleti, Filistin’den çaldığı petrolü ve doğalgazı Ürdün ve Mısır’a da satmaya başlayınca Ürdün halkı ayaklandı. Bunun sonucunda Ürdün ile olan anlaşmayı iptal etmek zorunda kaldı. Mısır ise hâlâ petrol ve doğalgaz almaya devam ediyor.
Düşünün Türkiyeli Müslümanlar ise, Ürdün halkı gibi onurlu davranıp Erdoğan’ın Filistin kaynaklarını çalan işgalciyle işbirliği yaparak hırsızlık malı doğalgazı Türkiye’ye getirme görüşmeleri yapmasını protesto edip engel olma ve geri adım attırma basiretini, adil şahidliğini ortaya koyamıyor.
Hamas ise, konuyla ilgili basın açıklamasında, “Filistin halkının ve onun haklı davasının stratejik derinliğini oluşturan kardeş Arap ve İslam ülkelerine işgal liderlerinin yaptığı ziyaretleri son derece endişe verici bulduğunu, Siyonist işgalcinin bölgeye çengel atmasına ve buraların halklarının çıkarlarına dokunmasına fırsat verilmemesi gerektiğini” vurguladı. Hamas açıklamasında; “Haklarımızı ihlal eden, Kudüs’ü ve Mescidi Aksa’yı kirleten ve Yahudileştiren, Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ablukasını ve düşmanlığını sürdüren, binlerce esirimizi özgürlüklerinden yoksun bırakmaya devam eden, çocuklarımızı öldüren, evlerimizi yıkan ve halkımızı yurdundan kovan Siyonist düşmanla bütün ilişkilerin reddedilmesi konusunda ilkeli bir tavır içindeyiz.” ifadesini kullandı.
Hamas, Filistin’in Müslümanların ilk kıblesinin ve ümmetin çıkarlarının kalesi konumunda olduğunu dolayısıyla burayı savunan Filistin halkıyla dayanışma içinde olunması, ona destek verilmesi, onun kararlı duruşunun güçlendirilmesi gerektiğini hatırlattı ve bunun da gasıp siyonist düşmanın çıkarlarına tamamen ters düştüğünü vurguladı.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Siyonist işgal rejimi sözde cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Konuya dair yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Dünya Müslüman Âlimler Birliği olarak bizler, Kudüs’ü ve ilk kıblemizi işgal eden siyonist rejim liderinin resmi bir ziyaret ile gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti ve Türkiye yetkilileri tarafından kendisine düzenlenen resmi karşılamadan ötürü hayrete düştük. Bu ziyaret, işgal rejimine fayda sağlamasından ötürü reddedilen ve kınanan bir adımdır. Bu ziyaret Filistin halkının mücadelesine, haklarına zarar vermekte ve özellikle Filistin davasını destekleyip siyonist işgalcinin Filistin ve Mescid-i Aksa’da devam eden suçlara karşı onurlu bir duruş sergileyen ve hem İslam hem de insanlık adına onurlu tavır takınan Türkiye halkına kesinlikle yakışmamaktadır.
“Ayrıca, bu uğursuz ziyaret, son yıllarda siyonist rejimin işgaline ve tecavüzlerine karşı onurlu ve tavizsiz duruşlar sergileyen, Filistin halkını ve haklı davalarını destekleyen tavırlar sergileyen, bunun karşısında Siyonistlerin yasadışı yerleşim, ırkçılık, kuşatma, toprak gaspı ve mübarek Kudüs şehrini Yahudileştirmeye dayalı politikalarının karşısında duran Türkiye Cumhuriyeti’nin duruşuna yakışmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası arenadaki ve İslam ümmeti içindeki konumu, işgale, liderlerine, sembollerine, bütün uluslararası değerleri, ilkeleri ve yasaları ihlal ederek her gün işledikleri suçlara, tüm imkânlarıyla daha fazla karşı durmasını zorunlu kılmaktadır.”[17]
Bu haklı açıklamayı yapanlar, bir laik siyasetçi olan Erdoğan’a pragmatik sebeplerle destek verdikleri için altına girdikleri vebali ve Allah katında verecekleri hesabı da düşünüp tevbe etmişler midir acaba? Çünkü çoğunluk Türkiye “Müslümanları” gibi büyük bir ilkesizlik yaparak ve isimlerinde taşıdıkları “âlim” sıfatına da yakışmayacak bir tutumla Müslümanları laiklikle hükmeden ve bununla da kalmayıp “Laiklik İslam ile bağdaşır” iftira ve tahrifatıyla bütün bölge ve ülke Müslümanlarını da “laik olmaya çağıran” hatta “ikna etmeye çalışan” bir batıl siyaset temsilcisine “oy verme” çağrısı yapmışlardı. Tabii ki, bu desteği veren tüm Müslüman gruplar, destekledikleri laik iktidarın yaptığı bütün zulümlerinden olduğu gibi Filistin halkının ve haklarının aleyhine olarak terör devletine verdiği somut desteklerden de sorumlu olmuşlar ve büyük bir vebalin altına girmişlerdir. İnşaAllah tevbe ederek, hiç değilse bundan sonra, temel İslamî ilkelere ve akidevî ölçülere aykırı biçimde eğilimlerle zalimlere meyletmekten ve batıl siyasete destekçi konumuna sürüklenmekten korunurlar.
Dipnotlar:
[1] https://www.aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/cumhurbaskani-erdogan-israil-teror-devletidir-soykirim-yapmaktadir/0
[2] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyeden-israil-bae-anlasmasina-tepki/1941408
[3] https://tr.euronews.com/2021/05/14/erdogan-haziran-ay-yla-birlikte-tedbirleri-onemli-olcude-gevsetmeyi-planl-yoruz
[4] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-israille-musterek-hedefimiz-siyasi-diyalogun-yeniden-canlandirilmasidir/2529116
[5] https://www.7sabah.com.tr/haber/84707/erdogandan-herzog-dogalgaz-teklifi/
[6] https://www.salom.com.tr/koseyazisi-115977-yeni_bir_ortadogu_hz_Ibrahim_anlasmasi.html
[7] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/135921/-bolgemizde-baris-huzur-ve-birlikte-yasama-kulturunun-yeniden-h-kim-kilinmasina-katki-saglamak-bizim-elimizdedir-
[8] https://haberglobal.com.tr/dunya/israilden-turkiye-aciklamasi-yeni-bir-donem-basliyor-165746
[9] https://www.yenisafak.com/dunya/isgalci-israilin-dogal-gaz-ve-petrol-oyunu-filistinin-enerjisini-gasp-ediyor-3649497
[10] https://www.trthaber.com/haber/gundem/cumhurbaskani-erdogan-enerjide-is-birligine-haziriz-662278.html
[11] https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/nereden-baslasam-38447.html
[12] https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/israil-gazi-hayirli-olsun-4453
[13] http://www.ufukturu.net/dunya-haberleri/israilin-gozu-gazze-gazinda/
[14] https://hurseda.net/gundem/224004-siyonist-israil-ile-turkiye-gizlice-neyi-gorusuyor.html (Milli Gazete’den alıntı).
[15] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilden-dogu-kuduste-yahudi-yerlesimciler-icin-730-yeni-konut-karari/2532097
[16] http://bdsturkiye.org/bds-haberler/bds-turkiyeden-herzogun-ziyaretine-karsi-basin-aciklamasi-apartheid-ve-isgal-normallestirilemez/
[17] https://dogruhaber.com.tr/haber/820266-dunya-musluman-alimler-birligi-isgalci-siyonist-herzogun-turkiye-ziyaretini-kinadi/