Antalya'da çeşitli sahalarda Faaliyetler yürüten dokuz sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Antalya Gönüllüler platformu Kışlahan Çarşısı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın sçıklamasında 28 Şubat darbecilerini ve onların oluşturdukları baskı ve dayatmaları İştahla sürdürenleri protesto ederek Halka haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkmaları konusunda çağrıda bulundu.
Hak ve özgürlüklerin Bürokratik oligarşiden dilenerek değil ancak direnerek kazanılacağının vurgulandığı basın bildirisi katılımcılar tarafından sloganlar atılarak desteklendi. Basın bildirisinde AKP hükümeti tarafından İLKAV 'a açılan Kapatma davasının Hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamaların ve 28 Şubat anlayışının devamı olduğu şöyle vurgulandı " İLKAV vakfına eğitim sorunlarının tartışıldığı bir panelin Açılışının Kur'anı Kerim Okutularak yapılması gerekçe gösterilerek bu iktidar tarafından kapatma davası açılmıştır. Bu haksız kapatma davasına yerel Asliye Hukuk Mahkemesi kapatılamaz kararı vermesine rağmen AKP'nin davayı temyize götürerek kapatılmasına neden oldukları MGV dosyasını da emsal göstermektedirler. Daha 5 yıl öncesine kadar bu vakıf ve derneklerin toplantılarında ahkam kesenler, bunların kürsülerinde konuşanlar bunları yapmaktadır.
Anlaşılan o ki, darbe sürecinin hukuksuzluğunu gidermek üzere halktan yetki isteyenler, "sıcak" hükümet koltuklarında oturmanın ancak darbeci gelenekle uzlaşmaktan geçtiğini kavramışlar!
BASIN AÇIKLAMASI nın tam metni
Karanlığa karşı AYDINLIĞIN, zalime karşı MAZLUMUN, haksızlığa karşı ADALETİN, batıla karşı HAKKIN, zorbalıklara karşı HUKUKUN ve millete savaş açanlara karşı milletin yanında olduğumuzu göstermek için yine bir aradayız.
28 Şubat 1997, halkın inancına, düşüncesine, kimliğine yönelik bir darbenin tarihidir. 1997 yılından bu yana devam eden süreçte siyasetten yargıya, ekonomiden, hak ve özgürlüklere kadar birçok alanda toplum bir cendereye sokulmuş, adalet ve özgürlükler askıya alınmıştır. Bu süreçte halktan en çok oy almış olan Refah ve Fazilet Partileri kapatılmış, dernekler, vakıflar soruşturma geçirmiş; halk tarafından yaptırılan İHL'lerine ve Kuran Kursları'na kilit vurulmuş, hukuksuzlukta sınır tanınmayarak binaları dahi gasp edilmiştir.
28 Şubat bir tek ve özet cümleyle; "millete karşı açılmış bir savaştır". Kimse unutmamalıdır ki tarihte kendi milletine, onun değerlerine ve iradesine savaş açıp ta galip gelmiş hiçbir güç yoktur.
Bunun bir göstergesi olarak Cuntacı ve onların kuklası olanlara bu Millet gereken dersi vermiş ve onları tarihin çöplüğüne gömmesini bilmiştir. Kendisine daha çok adalet ve daha çok özgürlük vaadinde bulunanları, 28 Şubat darbesinin birinci derecede mağduru durumunda gözükenleri ise büyük bir umutla sorumluluk mevkiine getirmiştir. Cumhuriyet Tarihinde çok az partiye nasip olan bir güçle Millet, iradesini ve kaderini bugünün iktidar koltuğunda bulunan AKP'ye teslim etti. AKP ise böyle bir dönemden sonra halktan aldığı yetki ve gücü uluslararası sermaye çevrelerine ve içerde ise oligarşik bürokrasiye teslim etmiştir. AKP iktidarı bugün, Halkın Mutabakatına Gözlerini Kapatarak, Halkın Çözüm bekleyen Sorunları İçin Oligarşik Bürokrasinin Peşinden koşmakta, sözde Kurumsal Mutabakat aramaktadır. Bugünün iktidarı peşin bir yenilmişlik psikolojisi ve aşağılık kompleksi içerisinde görevi halka hizmet olan kurumları, Halkın efendisi olarak görmekte ve milletin kaderini maalesef oligarşik bürokrasiye havale etmekte. "Ben bedel ödemek istemiyorum" diyen başbakan; hak ve özgürlüklerin bedel ödenmeden lütfedilmeyeceğini, geçirdiği tecrübelerle bilmesi gerekmesine rağmen, sıcak iktidar koltuğunu milletin taleplerine tercih etmekten çekinmemektedir.
Özgürlük ve adalet vaadi ile gelenler Halka verdikleri Sözü Unutmuş Milletin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığını tehdit görenlerin ortaya koydukları politikaların takipçiliğine soyunmuşlardır. Bunun Son Örneği bugünlerde yaşanmakta. İLKAV vakfına eğitim sorunlarının tartışıldığı bir panelin Açılışının Kur'anı Kerim Okutularak yapılması gerekçe gösterilerek bu iktidar tarafından kapatma davası açılmıştır. Bu haksız kapatma davasına yerel Asliye Hukuk Mahkemesi kapatılamaz kararı vermesine rağmen AKP'nin davayı temyize götürerek kapatılmasına neden oldukları MGV dosyasını da emsal göstermektedirler. Daha 5 yıl öncesine kadar bu vakıf ve derneklerin toplantılarında ahkam kesenler, bunların kürsülerinde konuşanlar bunları yapmaktadır.
Anlaşılan o ki, darbe sürecinin hukuksuzluğunu gidermek üzere halktan yetki isteyenler, "sıcak" hükümet koltuklarında oturmanın ancak darbeci gelenekle uzlaşmaktan geçtiğini kavramışlar!
İLKAV ne yapmıştır da; hain listeleri yayınlayıp, silah üzerine öldürme yeminleri eden çeteler hakkında dahi kılını kıpırdatmayan yürütme ve yargı mekanizmasının harekete geçmesine neden olmuştur?
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün dava dilekçesinde sözü geçen panel etkinliği, açılışında Kuran okunmasından başlanarak bir dizi suçlamaya konu olmaktadır. Şimdi AKP tepe yönetimine soruyoruz? Söyler misiniz? Bu ülkede bir toplantıya Kur'an-ı Kerim okuyarak başlamak suç mudur?
Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır ki, yasal kovuşturmaya gerek görülmeyen bir konuda dahi idari bir makam "anayasaya aykırı faaliyet" suçlamasında bulunabilmektedir? 28 Şubat sürecinde bolca şahit olduğumuz "suç olmadan cezalandırma" hukuksuzluğuna benzer bir uygulamaya daha imza atmak AK Parti hükümetine nasip olmuştur. Bu haksızlıkların hesabı sandıkta sorulacaktır.
Hep beraber yaşadık ki; 28 Şubat sonrası ülkemizde çok büyük bir soygun dönemi yaşandı. Bu milletin saçı bitmemiş yetimlerinin hakkı olan 200 milyar dolardan fazla kaynak, Siyonist sermaye ve onun içerideki işbirlikçisi rantiye çevrelerine akıtıldı. Bu dönemde bir kısım çevreler ekonomik olarak kendi devlet ve milletini "tıpkı işgal güçleri gibi" sömürmekten çekinmedi.
Bu soygunun bir sonucu olarak 2000 Kasım ve 2001 Şubat'ında 2 büyük kriz yaşadık. Bu krizlerle birlikte ülkenin ekonomik egemenliği İMF'ye teslim edildi. Altyapısı; DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde başlatılan Türkiye'yi teslim alma operasyonu, bu günün iktidarının Siyasi karar mekanizmalarını AB ve ABD'ye endekslemesiyle lanetli hedefine varmak üzeredir. Kendi deyimleriyle "yılan kuyruğunu ısırmak üzeredir". Lozan'da aldıkları "mola" bugün sona ermiş, işgalle yapamadıklarını AB Uyum Komisyonu ve Özelleştirme uygulamaları ile gerçekleştirmektedirler.
Dışarıda ise 28 Şubat küreselleştirilmiştir. 18 maddelik kararları hazırlayan ulusaşırı mekanizma ve onun güdümündeki ABD, Türkiye'de 28 Şubatla elde edilmek istenilen şeyi bütün İslam Coğrafyası için hedeflemiş gözükmektedir. Afganistan'ın ve Irak'ın işgali "Küresel 28 Şubat'ın balans ayarlarıdır". AKP iktidarının ve sayın Başbakanın eşbaşkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Endonazya'dan Fas'a kadar tüm İslam Coğrafyasının fiili ve siyasi işgaline yöneltilmiş açık bir tehdittir. Bu tehdidin temel amacı "İslam'ın İktidar alternatifi olma pozisyonunu yok etmeye" yöneliktir.
Sözde Radikal İslam yerine "Lıght İslam, Ilımlı İslam" söylemleri bu işgal projelerinin yaygınlaştırılması için gereken işbirlikçi kadroların "ideolojisi" haline getirilmiştir. Bu Pentagon yapımı ideolojiyi en iyi taşıyabilenlerden biri olan "Turuncu bayrağıyla" Soros'un turuncu devrimlerini" hatırlatan AKP' dir.
Şimdi önümüzde bir genel seçim bulunmaktadır. Bu millet "Küresel ve yerel 28 Şubat'a" ve ondan nemalanıp sıcak iktidar koltuklarına kavuşup milletin dertlerini "öteleyenleri" "başörtüsü %1.5'un meselesidir" "Ben hiçbir yerde İHL açmadım" diyenleri unutmayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle;
Bizler aşağıda imzaları bulunan kurumlar, darbe bağımlısı bir sistemde darbe söylentileri ile yaşamak istemiyoruz. Darbenin 10. yılında yasakların kesintisiz biçimde sürmesine rağmen halkın inancından, kimliğinden, başörtüsünden asla vazgeçmeyeceğinin anlaşılmasının gerekliliğini hatırlatıyoruz. İnsanlık onuruna aykırı, halkın iradesinin hilafına hukuksuz, zalimce dayatmalardan kurtulmanın yolunun darbeci geleneğin tüm kurumlarıyla ve işleyişiyle tasfiyesinden geçtiğini biliyoruz. Buradan bir hususu da açıkça ifade etmek istiyoruz ki; tüm haklı eleştirilerimize rağmen bugün bu ülkede milletin oylarıyla seçilmiş bir siyasi irade vardır. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde "kursaklarına darbecilik hevesi" dolmaya başlayanları da açık ve net olarak hukuka uymaya davet ediyoruz.
Bu nedenlerle darbe düzeninin tüm uygulamalarına ve hassaten barbarca sürdürülen başörtüsü yasağına son verilmesi için, başta hükümet olmak üzere tüm kişi, kurum ve kuruluşları göreve çağırıyoruz.
Bizler bir kez daha ifade ediyoruz ki; Bu haksız, hukuksuz dönem ve onun tüm artıkları ortadan kalkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Her gün yeni bir foyası, yeni bir hukuksuzluğu, yeni bir yolsuzluğu ortaya çıkan bu dönemi sona erdireceğiz.
Açıklamamızı Sezai KARAKOÇ'un bir şiiriyle sonlandırmak istiyoruz;
"Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, Hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar, vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin azabından kurtulsalar Tanrının gazabından kurtulamayacaklar".
Antalya Gönüllü Kuruluşlar Platformu
ANSED, ANÇED, SEBİLAY, Anadolu Gençlik D.A.Şb., ESDER A.Şb, İmamhatib Mezunları D., Memursen A. il temsilciliği, Eğitim Bir A.Şb, Diyanet-Sen,