Çarşamba, Aralık 11, 2024
Ana sayfa HABERLER Abdi İpekçi Parkında Gazze İçin Teravih Sonrası Dua Edildi.

Abdi İpekçi Parkında Gazze İçin Teravih Sonrası Dua Edildi.

by İlkav Editor
3,K 👁
A+A-
Reset

Teravih öncesi İsrail aleyhine sık sık slagonların atıldığı ve pankartların açıldığı eylemde platform temsilcileri Ali Kaçar (Genç Birikim), Hikmet Yıldırım (Umran Hareketi), Mustafa Demir (İlkav), Şükrü Can (Kardelen) ve İHH Ankara temsilcisi Mustafa Sinan  söz aldı. Konuşmalarda İsrail zülmünün tarihi, dünyanın buna sessizliği, Müslümanların sorumluluğu ve Filistinli Müslümanlarla dayanışma gereklilikleri üzerinde duruldu. (Bir kısım konuşmaların metni aşağıda verilmiştir.) Programın sunuculuğunu üstlenen Osman Yıldız ise Filistin direnişi ve Aksa üzerine yazılmış yazılar, şehidlerimizin sözleri ayet ve hadisler  ile aralarda katkıda bulundu.

Topluluk daha sonra birlikte teravih namazı kıldıktan sonra Gazze ve diğer tüm İslam Beldelerindeki Müslümanlar için kunut duası etti. Namaz sonrası vahdet vakfından Muhittin Özdemir’in kapanış duası ile topluluk gece yarısı dağıldı.

Yapılan konuşmalardan bazılarının metinleri:

Ali Kaçar’ın yapmış olduğu konuşma.

Ekitap için tıklayın

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizlerin,

Ve Gazze’de henüz daha 5 aylık iken katledilen bebek Lama es- Sattari’nin,

Sahilde top oynarken kasıtlı ve planlanmış olarak hunharca katledilen o küçücük çocukların,

Ailesinden 18 kişi katledilmesine rağmen ‘korkmuyoruz, bu şehitler bizim için ramazan ayının bereketidir” diye haykıran elleri öpülesi annenin/annelerin üzerine olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi,

Evleriniz yıkıldı denildiğinde, sabırla ve metanetle ‘yenisini inşa ederiz’ diyen Gazzeli Müslüman’ın,

Düğün tarihi belli olan ama Siyonistler tarafından katledilen nişanlısının üzerinde sessizce dua eden o genç kızımınız,

‘Biz asla Siyonist devleti tanımayacağız’ diyen Hamas Siyasi Büro üyesi Musa Ebu Marzuk’un, İsmail Heniye’nin ve Halid Meşal ile Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş örgütlerinin kahraman öncülerinin ve savaşçılarının üzerine olsun, inşallah.

Allah’ın laneti ve gazabı da, ‘hepsi bizim düşmanımız ve onların kanı bizim elimizde olmalı. Bu, öldürülen teröristlerin anneleri için de geçerli. Annelerin, oğullarının peşinden gitmeleri adil olur. Ölmeliler ve evleri yıkılmalı ki, bir daha terörist yetiştirmesinler’ diyen Siyonist kadın milletvekili ile Netanyahu, Şimon Peres, Liberman ve bilumum Siyonistlerin üzerine olsun,

Allah’ın laneti ve gazabı, İsrail’in kendini savunma hakkı vardır diyen Obama ile biz İsrail’in tarafıyız diyen Merkel başta olmak üzere Siyonist İsrail’i destekleyen bütün batılılar ve doğulular ile,  

İki tarafa sükûnet ve itidal çağrısı yapan BM’in ve sessiz kalan diğer uluslar arası kurum ve kuruluşların üzerine olsun, İnşaallah.

Muhterem kardeşlerim,

Değerli Basın Mensupları,

Gazze’de, Batı Şeria’da, kısacası Filistin’de işgaller, katliamlar ve saldırılar 12 Haziran’da yani üç Yahudi yerleşimcinin kaçırılmasıyla başlamış değildir. Filistin’de işgal, 1948’den beri uygar denilen batı dünyasının desteğiyle vahşice ve hunharca devam etmektedir.

Ne yazık ki BM, bu insanlık dışı işgal ve katliamlar için almış olduğu hiçbir kararını, Siyonist İsrail’e uygulatma cesaretini bugüne kadar gösterememiştir.

Adından başka İslam’la ilgisi olmayan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği gibi kurumlar da, emperyal ve Siyonist işgalci güçlerin güdümünde, bu işgal ve katliamlara sesini dahi çıkaramamıştır.

Ne yazık ki, zaman zaman BM neden müdahale etmiyor, Batı niye sessiz türü yakınmalar kimi Müslümanlar tarafından da yapılmaktadır. Aslında bu, BM’yi ve Batıyı tanımamak anlamına gelir. Çünkü BM, şeytani bir örgüttür ve tarafı bellidir; BM’nin tarafı ABD’dir, Siyonist İsrail’dir, Rusya’dır, Çin’dir; kısacası bütün emperyal ve Siyonist güçlerdir. Çünkü BM, emperyal güçlerin işgallerine, istilalarına, katliamlarına yasal bir statü kazandırmak amacıyla kurulmuş ve faaliyet göstermekte olan tetikçi bir kuruluştur.

Şayet böyle olmasaydı; Deir Yasin’de katledilen insanlara, yerlerinden yurtlarından terörle kovulan, mülteci konumuna düşürülen Filistinlilere sahip çıkmaz ve Siyonist İsrail’in 1967 öncesine çekilmesi için alınan 242 sayılı kararı uygulatmaz mıydı?

Sabra ve Şatilla katliamı ile Kana, Cenin, Refah Mülteci Kampı katliamının hesabını sormaz mıydı?

Gazze’ye, neredeyse her sene Ramazan ayında, Müslümanlarca kutsal sayılan bir ayda işlenen katliamlara dur demez miydi?

Mescid-i Aksa’nın altında kazılan tünellere engel olmaz mıydı? Olabilirdi, ama olmadı. Çünkü kuruluş amacı emperyal işgalci güçlerin menfaatlerini korumak ve kalıcılaştırmaktır.

Nitekim kuruluşundan beri yaptığı da budur. Dolayısıyla bu ve benzeri kurumlardan medet beklemek, abesle iştigal, hatta Siyonist terör güçlerinin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir.

Rabbimiz “Zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur” (11 Hud 113), Hz. Peygamber (as) da, “Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayınız” buyurmuyor mu? O halde, niçin zulme ortak olan, hatta onu destekleyen bu kurumlardan yardım bekler haldeyiz?

Bize ne oldu, nasıl bu hale geldik? Yeryüzünde adaleti egemen kılmakla görevli olan biz Müslümanlar, neden bunca zulüm ve işgali defedebilecek gücü oluşturamadık? Dünyaya hükmetme, kendilerine iktidar verildiğinde iyiliği emretme, kötülükten nehy etme görevini yerine getirmekle (22 Hacc 41)   ve “hakka rehberlik etme ve adaleti icra etmekle” (7 A’raf 181) görevli olan bizler, neden bilumum tağuti ve küfür güçlerin hegemonyası altında zelil bir şekilde yaşamak durumunda bırakıldık? İşin en üzücü tarafı da, buna nasıl razı olduk, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya nasıl devam edebiliyoruz?

Değerli Kardeşlerim,

Arap dünyasının işbirlikçi yönetimleri susabilir, ABD, Siyonist İsrail’i destekleyebilir, İngiltere, Hamas’ın roket atmasını durdurmasını ve Siyonist İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu söyleyebilir, ama ya Müslümanlar, nasıl susabilir, en azından eylemleriyle bu kahredici, bu insanlık dışı saldırganlara, eli kanlı teröristlere karşı tavırlarını nasıl ortaya koymaz?

Bakınız, Gazze, aslında bütünüyle Filistin halkı, 1948’den beri Siyonist İsrail’e ve destekçisi küresel emperyal güçlere boyun eğmeden direniyor. Deir Yasin, Cenin, Kana, Refah Mülteci Kampı, Sabra ve Şatilla katliamlarına rağmen, Gazze ve Filistin direniyor ve mücadele ediyor. 2008’de başlayan ve 22 gün devam eden dökme kurşun katliamına, 14 Kasım 2012’de başlayıp 7 gün devam eden Bulut Sütunu operasyonuna rağmen boyun eğmedi Filistin ve Gazze halkı.

Eli kanlı katil Menaham Begin, ‘biz insanları, elini, kolunu, kafanı kırarız ha’ diye korkuturuz. Bundan korkmazlarsa ‘öldürürüz ha‘ diye korkutmaya çalışırız. Ama bunlar ölümden korkmuyorlar! Ölümden korkmayan insanları, biz ne ile korkutabiliriz ki” diye istemeden de olsa değişmez bir gerçeği teyid etmiştir.

Evet, Filistinliler, Siyonist katillerden, onların destekçisi başta ABD olmak üzere hiçbir emperyal güçten korkmuyorlar. Çünkü onlar “insanlardan korkmayın, benden korkun” (5 Maide 44); “İnanıyorsanız üstün olan sizlersiniz” (3 Al-i İmran 139) ayetlerine iman etmişlerdir. Yine onlar biliyorlar ki, sadece Allah’tan korkanlar hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmaz, Allah’tan korkmayanlar ise herkesten ve her şeyden korkarlar.

Değerli Kardeşlerim,

Benzin içirilerek işkenceyle ve diri diri yakılarak katledilen Muhammed Hudayr’ın kömürleşmiş cansız bedenine sarılan bir annede gözyaşı yok, isyan yok, dövünme yok, feryat yok; sabır var, metanet var,  şükür var. Bu anne, “Allah’ıma şükürler olsun, oğlum şehit oldu” diyor.

Bu insanları, bu milleti, hangi güç, nasıl mağlup edebilir, nasıl boyun eğdirebilir? Yarım asırdan fazladır, bütün katliamlara ve dünyanın kahredici sessizliğine rağmen direniyorlar ve boyun eğmiyorlar. Onur ve haysiyet mücadelesi veren bu insanlar Allah’ın izniyle –ölecekler ama asla- boyun eğmeyeceklerdir!

İşte Gazze, kadınıyla erkeğiyle, bizlere ve bütün dünya insanlığına örnek onurlu bir mücadele veriyor. En yakınları, en sevdikleri, Siyonist katiller tarafından katledildiği zaman bile çok fazla üzülmüyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki, bu yakınları ve sevdikleri Allah yolunda ve Allah için şehit düşmüşlerdir. Allah yolunda şehid düşenler için ‘onlar ölü değildir, bilakis Allah katında diridirler’ ayetiyle teselli buluyor ve sabr ediyorlar.

Değerli Kardeşlerim

Kıymetli Bacılarım,

Venezuella, Siyonist elçiyi sınır dışı etti, Şili bütünüyle ticari faaliyeti durdurdu. Ya Türkiye, neden hala Siyonist terör yuvasını Siyonist İsrail’in başına yıkmıyor? 2013’de Siyonist İsrail’le ticaret %39, 2014’ün ilk dört ayında ise %25 oranında artmıştır. Erdoğan, sadece Türkiye Müslüman kamuoyunun değil, bütünüyle dünya Müslüman kamuoyunun hissiyatını yansıtan konuşmalar yapıyor ve tek ses neredeyse Türkiye’den çıkıyor. Bunlar doğrudur. Ama bu yeterli midir, elbette ki yeterli değildir? Bizler Erdoğan’dan ve hükümetinden, Siyonist İsrail’le ticari bütün ilişkileri kesmesini, Siyonist yuvasını, diplomatik ilişkiler en alt seviye inmiş olsa da, bu ilişkileri bütünüyle bitirilmesini ve Siyonist terör yuvasını kapatmasını istiyoruz. Bugün yapılması gereken budur. Venezuella ve Şili’den önce Türkiye’nin böyle bir tavır alması gerekmez miydi? Bu ülkede halen terör yuvası açık tutuluyorsa ve ticari faaliyetler artarak devam ediyorsa, söylem bazında yapılan konuşmaların çok fazla anlamı yoktur.

Değerli kardeşlerim,

Siyonist İsrail yönetiminin yedekleri askere alma çağrısı yaptıktan sonra Türkiye’den günde bir sefer uçak seferi yapılıyor iken, bu seferler önce 4’e, sonra da 8’e çıkarılmıştır. Bu Siyonistler nereye gidiyorlar, tatile mi, izne mi, ailelerini ziyarete mi? Hayır! Bu eli kanlı katiller, Siyonist İsrail yöneticilerinin çağrısına uyarak Filistinli bebekleri, çocukları, kadınları katletmek için savaşmaya gidiyorlar. Bunların her birisi eli kanlı katildir. Muhammed Hüseyin ebu Hudayr’ın, bebek Lama es-Sattari’nin ve katledilen her Filistinlinin kanında, bu Siyonist çapulcuların eli vardır. Bunlara ses çıkarılmayacak mı? Ne yapalım mı denecek? Yoksa bu teröristlere, bu topraklar yaşanmaz hale mi getirilecek? Ne diyorsunuz ey Müslümanlar? Türkiye halkının katkılarıyla palazlanan, semizlenen bu Siyonist katillere ses çıkartmayacak mısınız? Hala bir şey olmamış gibi bunlarla aynı otobüslerde, aynı gemilerde, aynı uçaklarda, aynı mahallelerde, aynı şehirlerde ve aynı ülkede, yaşayacak mısınız?

Bizim ses çıkarmayışımız değil midir, bu eli kanlı katilleri cesaretlendiren? Bunların, Siyonist terör örgüt İsrail’e rahatlıkla gidip orada Filistinli mazlum bebekleri, çocukları, kadınları ve yaşlıları katlettikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak bu ülkeye gelebilmesinde bizim vurdumduymazlığımızın bir etkisi yok mudur? Bu katillerin tesbitinin mutlaka yapılması gerekmektedir. Bu, hepimizin üzerine düşen bir görevdir. Ama en çok da hükümetin üzerine düşen bir görevdir. Hükümet, Siyonist İsrail’in yanında Filistinli masum halka karşı savaşmaya giden bu Siyonistleri mutlaka tesbit ederek bunları ya sınır dışı etmelidir ya da burada yargılanmasını sağlamalıdır.  Sadece bunları değil, Siyonist İsrail parasal olarak destekleyenlerin tesbitinin da yapılarak ifşa edilmesi gerekmektedir. Bizler bunu hükümetten istiyor ve bekliyoruz. Aksi halde bu hükümet de, hem insanlık nezdinde ve hem de tarih nezdinde sorumlu olacaktır.

Değerli Müslümanlar,

Rabbimiz, “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler” (3 Âl-i İmrân 160) diye buyurmaktadır.

Bir başka ayette ise, “Üzülmeyin gevşemeyin. İnanıyorsanız üstün olan sizlersiniz” (3 Al-i İmran 139) buyuruyor, kendisine iman edenlere! Bugün İslam coğrafyasının her yerinde kan akıyor, gözyaşı akıyor ve kardeşlerimiz katlediliyor; bu, yüreğimizi burkuyor, içimize kor alevi düşürüyor. Afganistan, Irak, Çeçenistan, Suriye, Filistin, Mısır, Arakan, Mali, Somali, Orta Afrika ve diğer yerler, adeta bir yangın yerine dönmüş, gözü dönmüş emperyal kâfirler, gün geçmiyor ki bir katliam gerçekleştirmemiş olsunlar!

Bunlara dur demenin tek yolu, İslam dünyasının yeniden ümmetçi bir kimlikle ortaya çıkmasıyla mümkün olur. Çünkü bunu yapabilecek yegâne irade, yegâne güç ümmet haline gelmiş, ümmetçi bir anlayışla hareket eden Müslümanlarda vardır.

Bunun için bu ümmetin tekrar yeniden ayağa kalkması gerekiyor. Sadece Müslümanlar için değil, ezilen, zulme ve tecavüze uğrayan, işgal ve istila altında yaşayan bütün insanlık için, bu, bir zorunluluktur.

İslam ümmeti ayağa kalkmadıkça, bizlerde ümmet bilinci gelişmedikçe ne içimizdeki işbirlikçi egemen güç odaklarıyla, ne de emperyal ve Siyonist güç odaklarıyla baş edebiliriz.

Mescid-i Aksa, Kudüs, Filistin kurtulmadıkça, ne Ortadoğu, ne de İslam dünyası kurtulur. Kısacası ümmetin kurtuluşu, ancak Filistin kurtuluşu ile mümkündür.

Ramazan ayı ve Ramazan bayramı, bütün insanlığın kurtuluşu için tevhidi bir uyanışa vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyor, bütün Müslümanlarda Mescid-i Aksa’ya, Kudüs’e yönelik bir duyarlılığın oluşmasını umuyor ve hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

Geceniz mübarek ve gelecek günleriniz aydınlık olsun İnşaallah!

 

Hikmet YILDIRIM- Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM!

SELAMUNALEYKÜM,

Değerli Kardeşlerim,

Hepimizin bildiği, arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi bugün İsrail’in; Filistin’e(Gazze) uyguladığı korkunç bir soykırımla karşı karşıyayız.

Bugün itibariyle;

·                     800 ton bomba atıldı,

·                     2000 hedef vuruldu.

·                     2210 Müslüman  yaralandı.

·                     14500 ev büyük hasar gördü.

·                     4 cami yıkıldı. 31 cami hasar gördü.

·                     33 okul, 6 sağlık merkezi vuruldu.

·                     66’sı çocuk,

28’i kadın, 16’sı yaşlı olmak üzere 287  Filistinli kardeşimiz de şehid edildi.

Ve Ölenlerin arasında;

5 aylık Lena Bebek  ve hamile bir kadın ve karnındaki bebeği de var. Ve…Kumsalda top oynarken atılan roketlerle öldürülen biri dokuz, biri 11, ikisi on yaşında dört çocuk da var…

Hatırlayın;

2009’da plajda oynayan çocukları öldürmelerini;

İsrailli bir askerin Filistinli küçücük bir çocuğun kolunu taşla nasıl kırıp parçaladığını;

Gazzeli çocukları tankların paletleri altında diri diri nasıl ezdiklerini;

Babasının kolları arasında minik Salih’in nasıl kurşuna dizildiğini…

 

Hiçbir insanlık ve savaş ölçüsü, kuralı, ilkesi tanımadan tankları, topları, bombaları, jetleri, gemileri ile KARADAN, DENİZDEN ve HAVADAN vahşice saldırarak ekinleri, böcekleri, kuşları, ağaçları, taşları, suları, elektrik direklerini, mabetleri, hastahaneleri, okulları, evleri, nesilleri… nesilleri…nesilleri… yok eden üstelik zehirli gazlar kullanarak her şeyi yakan bu ordunun Siyonist İsrail’in Başbakanı Katil Netenyahu tarafından; ”DÜNYANIN EN AHLAKLI  ORDUSU” olarak ilan edilmesi,

pes doğrusu! pişkinliğin, yüzsüzlüğün, alçaklığın bu kadarı da olmaz dedirtecek kadar…

ABD ise sözüm ona Dünyanın bu en ahlaklı ordusunu ve İsrail’i ödüllendiriyor

Senatodan yeni geçen tasarıya göre; İsrail’e, Demir Kubbe Füze kalkanı sistemi için 351 milyon dolar yardım yapacak(sistemin toplam maliyeti 621 milyon dolar)

2007’de imzalanan bir anlaşmaya göre de; ABD Yönetimi İsrail’e her yıl yılda ortalama 3 milyar dolarlık askeri yardım yapıyor.

Yahudi Evi Partisi kadın milletvekili Ayelet SHAKED’in;

“Hepsi düşmanımız. Bu öldürülenlerin anneleri de dahil, onlar da oğullarının peşinden gitmeli. Evleri de yıkılmalı ki orada ‘yılan’ yetiştirmesinler.” demiş.

Yahudi Evi Partisi Genel başkanı ve Ekonomi Bakanı Naftali Benett, esir Filistinlilerin öldürülmesi gerektiğini söylediğinde, bunun yasal olmadığını söyleyenlere;

“Ben çok Arap öldürdüm. Bunda yanlış bir şey yok!” demiş. 

“Doğan bütün erkek çocukları öldüren Fravunla bunlar arasında ne fark var Allah aşkına!!!

Hatırlayın; bir hafta önce,

Katil Netenyahu; daha sert davranmadığı için bakanını istifa ettirmişti;

Havayi fişek gösterisi izler gibi bir tepenin üstüne çıkıp ayaklarını bir bir üstüne atıp elindeki çekirdekleri çitleyerek kahkahalarla bebeklerin ölüm anlarını ve ölüm çığlıklarını dev ekranlardan  izleyen hasta ruhları anlamakta zorluk çekiyorum…

Arenalarda yarı yarıya öldürülmüş boğaların on binlerce insanın gözü önünde çığlıklar atarak öldürülmesini…

Gladyatörlerin birbirlerini boğazlamalarını…

Engizisyonlarını, saymakla bitmeyecek kirli tarihlerini bu millete ve İslam alemine tam iki asırdır örnek bir medeniyet olarak dayatan hainlere lanet olsun!

 

Vahşi Batının maskesi;

Endülüs’te, Saray Bosna’da, Srebrenitsa’da, Çeçenistan’da, Cezayir’de, Fas’ta, Tunus’ta, Libya’da, Arakan’da, Miyammar’da, Doğu Türkistan’da, Afrika’da, Afganistan’da, Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de, FİLİSTİN’de, GAZZE’de…            düştü…

Amerika’sı da, İngiltere’si de, AB ülkeleri de, İsrail’i de artık; iflas etmiş değerleriyle İslam Coğrafyasına hükmetme şanslarının kalmadığını biliyorlar. Bunun için silahlarıyla, tanklarıyla, toplarıyla, savaş güçleri ve paralarıyla hükmedeceklerini sanıyorlar. Yer altı ve yer üstü zenginliklerimizi sömürmek, enerji kaynaklarımızı ele geçirmek, dünyanın merkezi olan İslam Beldelerini işgal etmek istiyorlar…

ABD, İngiltere, AB ülkeleri, İsrail ve  Vatikan’ın 11 Eylül 2001 provakasyonuyla başlattıkları, bin yıl süreceğini ifade ettikleri

21. yy. HAÇLI SEFERİ devam ediyor..

Diğer tarafta mezhep çatışmalarını körükleyerek, bizi birbirimize kırdırıyorlar.

İslam coğrafyası  işgal edilmeye, yüz  yıl önce çizdikleri hudutları yeniden daha küçük parçalara ayırarak bölmeye çalışıyorlar. Biz kabul etmesek de bize, Müslümanlara  savaş açtılar… 22 Ülkenin hudutlarını değiştirecek olduklarını belirtiyorlar ve adım adım da  bunu uyguluyorlar. Son yirmi yılda bir buçuk milyon Müslüman öldürdüler ve hâlâ öldürmeye devam ediyorlar… 

Oturup ağlamanın sızlamanın faydası yok. İşin tabiatı bu! Çünkü bu mücadele Hakla Batılın, Ademle Şeytan’ın, Habil ile Kabil’in, Musa ile Firavun’un  ve çağın Firavunlarının arasındaki mücadeledir. İnançlar/değerler arası mücadeledir. Köhne, tükenmiş Batı kültür ve medeniyeti ile İslam Kültür ve Medeniyeti arasındaki mücadeledir. 

Bu mücadele, imanla küfrün mücadelesidir.

Bu, Allah’ın kanunudur.

Ve, Kıyamete kadar da sürecektir.

Bu küresel saldırıya karşı koyabilmemiz için müminlerin birlik ve dayanışmasını  sağlamak zorundayız . Onlar bizim paramparça oluşumuzdan faydalanıyorlar. Kendileri o kadar güçlü değiller. Güçsüzlüğümüz, birlik olmayışımızdandır. Bir araya gelir, gücümüzü birleştirirsek. Özümüze, kendimize, değerlerimize,  kimliğimize dönersek onların ne kadar güçsüz olduklarını görürüz. Siyonist Katil İsrail’in bu vahşetinden böyle bir ders çıkarmalı ve yangınların külleri arasından yeniden doğmalıyız.

“Bu yangın insanlığı kurtarabilir” başlıklı bir anekdotunu sizinle paylaşmak istiyorum:

Soğuk bir kış sabahı sahilde bulunan küçük bir koydan bir balıkçı filosu denize açıldı. Öğleden sonra büyük bir fırtına koptu ve gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönemedi. Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer ellerini ovuşturup, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Allah'a yakararak rüzgara açık kıyıda bir aşağı bir yukarı dolanırlar.

Bu berbat durumda, bir de kulübelerden birinde yangın çıkar. Erkekler olmadığı için yangını söndürüp kulübeyi kurtarmak mümkün olmaz. Ancak gün ışıdığında, tüm balıkçı tekneleri sapasağlam limana döner.

Fakat, sahilde bekleşenlerin arasında ümitsiz bir kişi vardır. Bu kişi yangında evi kül olan adamın eşinden başkası değildir. Kocası karaya çıkarken ona doğru koşarak çığlık çığlığa bağırır, "Aman Allah'ım, mahvolduk! Evimiz, içindeki her şeyle birlikte yangında kül oldu!" Adam ise, kadını şaşırtan şu sözleri haykırır: "Allah’a şükürler olsun ki O yangın çıktı. Yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler yolunu buldu ve sağ salim limana döndük. Yoksa hepimiz ölecektik."

Kıssadan hisse, dilerim Gazze’de İsrail'in çıkardığı yangın tüm Müslümanların akıllarını başlarına toplamalarına vesile olur ve vicdanları harekete geçirir ve tüm insanlığın barış ve esenlik içinde huzura kavuşmasına ve sahile, selamete çıkmasına vesile olur.

 “Eğer İnanıyorsanız üstün olan sizlersiniz.”

“Onlar hileli düzenler kurdular, onların düzenleri dağları yerinden oynatacak da olsa Allah’ın da bir düzeni var. Allah düzen kurucuların en hayırlısıdır.”

Her ne olursa olsun zulüm yapanın yanında kar kalmayacak, sonuçta zafer Hakk’ın ve Hakk’a inananların olacak ve “zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini pek yakında göreceklerdir.” (Şuara, 227)

Mustafa Demir in yapmış olduğu konuşma;

 

Değerli kardeşlerim;

Bir barbarlık saldırısı düşününüz ki, küçücük bir mekâna sıkıştırılmış bulunan Gazze Şeridi’ndeki 2 milyondan fazla savunmasız insan günlerdir korkunç saldırılar altında eziliyorlar; onlarca mescidler, okullar, yüzlerce evler ve hattâ hastahaneleri füzelerle vuruluyor, yerle bir ediliyor; savunmasız sivil halktan yüzlerce insan katlediliyor. Ki, hayatını kaybeden 330’u aşkın insan, 2300’ün üzerinde yaralı 80’e yakını kadın, 30’a yakınının da çocuk olması bile, barbarlığı izaha yeter.. Zâten, önceki operasyonlarda alt-yapısı onyıllar öncesinden beri büyük çapta tahrib edilmiş olan, su -elektrik, akaryakıt gibi en tabiî ve zarurî imkanlardan bile mahrum kalan iki milyondan fazla insan, sionist İsrail rejiminin insafına, merhametine terkedilmiş durumda..

Siyonist İsrail Filistinlilerin birlik hükümeti kurma girişimlerini parçalayarak bir kez daha ayrıştırdı. Abbas yönetimiyle beraber hareket etmek zorunda kalan Hamas'ın ve el-Fetih'in uzun sürede girdikleri dönüşüm sürecinin başlamasına bile izin vermedi. Muhtemel bir uzlaşı hükümetiyle Hamas İsrail'i hiç olmazsa 67 sınırları içinde kalmayı ilan etmeye zorlayabilirdi.

Bu katliamlarda özellikle Ramazan aylarını seçen İsrail’in bütün dünyaya verdiği mesaj, müslümanların kökünü kazıma azminden ve gayretinden geri durmayacağını deklare etmesidir.

Düşmanın bile şereflisi, insanca davranmayı bileni istenir. Ama, paranoya halinde korkularının esiri olmuş sionistlerin böyle bir nasibleri de söz konusu değildir.

Evet, insanlıktan hiç bir nasibi olmayan böylesine zâlim ve barbar bir rejimin sergilediği gaddarlığa karşı protesto mitingleri yapmak da, ya da bir kısım mallara karşı, ’sahibinin yahudi olduğu gerekçesiyle’ onlara karşı bir boykot uygulaması yapmak çağrıları da en azından, bir buğzun ortaya konulması açısından faydasız değildir; ama, bir-iki miting veya boykot çağrısı yaptıktan sonra,  kimse kendisine düşen insanlık vazifesini yerine getirdiği zann ve rehavetine kapılmamalıdır.

Şunu söylemek gerekir ki insanlık serüveninde hiçbir zulüm sistemi baki olmamıştır. Elbette İsrail ve Küresel zulüm odaklarının bu zulümleri de bir gün sona erecek, bu zalimler topluluğu  mazlumların ahı ve gözyaşlarında helak olacak  kendilerini bekleyen acı sonla mutlaka yüzleşeceklerdir.

 "Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri (ecelleri) gelince ne bir an geri kalırlar, ne de ileri giderler." 10 Yunus 49

Zalimlerin helakında bizim payımız nedir ? Bu konuda bizler Müslümanlar olarak ne yapıyoruz veya ne yapmalıyız bu soruyu kendimize sormalı kendi payımıza düşeni yerine getirmeliyiz.

Gazze’de evi yerle bir edilen ve ailesinden 18 kişiyi şehid veren bir anne “Korkmuyoruz” diye cesur bir duruş sergilemektedir. “ Sevdiklerimin şehadeti Ramazan’ın bereketi oldu. Artık bize düşen sabır ve direnmektir. Allah sabrını verecektir.” Gazzeli Müslümanlar ölümü yendiler ya biz ?

Efendimiz (sav) şöyle uyarıyor: " Öyle bir zaman gelecek ki, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kâfirler sizin üzerinize üşüşecekler.

Sahabe: -Ya Rasülallah, o zaman sayımız az mı olacak? Derler.
Efendimiz (sav) Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünüm çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Bir de vehm hastalığına yakalanacaksınız.

Sahabeler, vehm hastalığı nedir? Diye sorar.

Efendimiz (s.a.v.) "Dünyayı çok seveceksiniz, ahireti (ölümü) unutacaksınız." buyurur.  Ebu Davud, Melâhim 5, (4297).

Özellikle Türkiyeli Müslümanlar olarak dünyevileştik ve ölümü kendimizden uzak görmeye başladık. Böyle oluncada Allah yolunda feda edebileceğimiz fazla bir şeyimiz olmadığı ortaya çıkmış oluyor.

Mustafa Demir sözlerine yine Peygamber (sav)’den bir hadis ile son verdi.

Allah Rasulü (sav) “Evet, siz de, ya zalime engel olursunuz ve onu hakka çekersiniz; ya da bu durum sizin başınıza da gelir. " (İbn Mâce, Fiten, 20; Tirmizî, Tefsîru Sûrati'l-Mâide, 7)

Rabbimiz dünyanın dört bir yanında zulme uğrayan mazlum ve mustazafa kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun, üzerlerine sabır yağdırsın, ayaklarını ve ayaklarımızı sabit kılsın inşallah Allah’a emanet olun.

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon