1,K
HUTBE: Hayatı Bir Yolcu Gibi Yaşamak
“Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün… Yüzleri kapkara-kesilecek olanlara: 'İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak azabı tadın” (denilir).
Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, içinde temelli kalacaklardır.” (Âli İmran: 3/106, 107)
Bugün Hicri Safer ay’ının 24’ü 1443 Cuma. Rabbimiz ömrümüzü yüzümüzü ağartacak amellerle geçirmemizi kolaylaştırsın.
Kıymetli müminler,
Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimeler dünya hayatının sonunda insan neslinin her birini bekleyen âkıbet ile ilgili çok açık net uyarılar ihtiva etmektedir. Âhiret gerçeği Rabbimizin dünya hayatına dair belirlemiş olduğu önemli bir hakikattir. İnsanlar için dünya hayatı yani Kur’an’ın ifadesi ile yakın hayat âhiretin tarlası kazanç ya da kayıp anlamına gelebilecek bir misafirhane, geçici bir metadır. İnsan nesli herhangi bir zaman diliminde Allah’ın belirlediği bir bölgede âhiret hayatlarını şekillendirmekle görevlidirler.
“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye yaratmadık. Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.” (Duhan: 44/ 38, 39)
Âyet-i kerimeler çok açık bir biçimde dünya ve içerisindekilerin bir amaç ve hikmet doğrultusunda yaratıldığına işaret etmektedir. O amaç da O’nu tanımak ve yüceltmektir. O’nu her şeyden üstün tutmaktır, tercih etmektir. Yani Müslüman olarak ferdî, ailevî, toplumsal tüm ilişkilerimizde Allah’ın iradesine teslim olmakla sorumluyuz. O günü hep hatırda tutarak yaşantımızı şekillendirmeliyiz. Her nefes alış verişlerimizde hesap günü endişesiyle davranmalıyız.
İnsan olarak elbette rabbimizin yaratılışımıza yerleştirdiği, beşeri özellikler gereği yeme içme, evlenme, çocuk sahibi olma, ticaret yapma, ev sahibi olma gibi ihtiyaçları elde etmek için çaba sarf ederiz. Ancak bunların tamamını kulluk bilinci ile imtihan gereği yerine getiririz. Dünyayı imar etmek için çalışırız fakat bunu yaparken dünya sarhoşluğuna kapılmayız. Dünyanın, paranın, eşyanın kulu olmamaya özen gösteririz. Eşyanın, insanın, paranın, makamın, bir takım kurumların kulu olarak yaşayıp İslamî bir takım ibadetleri yerine getirmekle kendimizi aldatamayız. Firavunlar, Nemrutlar gibi yaşayıp takva sahiplerine vaadedilmiş olan cennet nimetlerinin hayaliyle kendimizi avutamayız. Yaşantımız, ilişkilerimiz, fedakârlıklarımız Kur’an’ın ve Rasül’ün ortaya koyduğu ile örtüşmüyorsa kendimizi gözden geçirmeliyiz.
Evet, hayat bir yolculuktur. İniş ve çıkışları olan, güldüren ve ağlatan olaylarla doludur. Bu yolculukta eş-dost, çoluk–çocuk, bağ–bahçe, insanın hoşuna giden hep elde etmek istediği, yığdıkça yığmak istediği ama kalıcı olmayan bir sürü oyalayıcı hesabını vermek durumunda olduğu fani güzellikler bulunabilir. Yolun sonunda ise ya mutluluk vardır ya da hüzün ve pişmanlık.
Tam da burada Rasül’ün şu sözünü hatırlamak sanırım yerinde olacaktır:
“Dünyada yaşarken bir yolcu gibi davran.”
Allah’ın elçisi bizden uzun bir yolculukta, bir istasyonda kısa süreliğine ihtiyaç gideren bir yolcu gibi davranmamızı isterken şu Müslümanların haline ne demeli? Müslüman zengin olmalı, Müslüman her şeyin en iyisine binmeli, yemeli, kazanmalı diyerek dünyalıklar içerisinde boğulmak her halde biraz ölçüyü kaçırıp dünyaya tapınmak, onun kulu ve esiri olmak gibi bir bedbahtlığa insanı sürükler.
Etrafımızda ve tarihte bu tarz hayat süren, hesabını veremeyecekleri şekilde yaşayıp göç eden, nice insan yığınları ile doludur. Kabirlerinde dirilip, hesap vermeyi beklemektedirler. Gerçek o ki, gerek âyetler gerekse Rasül’ün bu veciz ifadesi gerçekte çok kısa olan bu ömür nimetini bir fırsat olarak değerlendirip bire bin kazandıracak yatırımlara dönüştürmenin imkânını aramalıyız. Çünkü boşa harcayarak öldürdüğümüz o zaman denen nimetin tekrar elde edilmesi mümkün olmayacaktır. Konuya dair İbn Abbâs’ın naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1)
Allah’ın elçisi ne kadar da isabetli ifade etmiş.
Rabbimiz hesap gününde son pişmanlığın fayda vermeyeceğini birçok âyetinde hatırlatmıştır. Ayrıca dünya hayatında iken Rabblerini ve onun hükümlerini unutanlar kulak arkası yapanlar da çok pişmanlık duyacaklardır. “Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.” (Haşr: 59/19) Âyet-i kerime insanların Allah’ı ve hükümlerini unutma yani bilerek göz ardı etme, dikkate almama sonucunda günahı rahatsızlık duymadan ve sürekli işler hale gelebileceklerine işaret etmektedir. İşte bu bedbaht duruma düşmemek için o “müminler yatarken, otururken ve ayakta iken yani her halde O’nu düşünerek davranırlar” ilkesine sadakat göstermeli ve uyarıyı dikkate almalıdırlar ki âyetteki kınanan fasıklar durumuna düşmesinler.
Rabbimiz bizleri uyarılar istikametinde hayatına çeki düzen verip, yüzleri ağaran o mutlu kullarından eylesin. Kur’ânî hakikatleri dikkate almayıp yüzleri tozlanan, kararan bedbahtların durumuna düşmekten muhafaza eylesin. Amin…
01.10.2021
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU