Program, Abdullah BAŞARAN’ın vakfımızın tanıtımını içeren kısa konuşması ve program akışını sunması ile başladı. Vakfımızın faaliyetlerini anlatan slayt gösterisinden sonra, Mehmet YAŞAR kardeşimiz Kur’an-ı Kerim’den ayetler okudu.
Vakfımız Yönetim Kurulu adına Emrullah AYAN kısa bir açılış konuşması yaparak şunlara değindi; “Öncelikle siz değerli misafirlerimize ve davetimize icabet ederek buraya kadar teşrif eden sayın hocamıza hoş geldiniz diyorum. Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde Kur’an’ın anlaşılıp yaşanması gerektiğini, indirilmesinin sebebinin de aynı gerekçelerle olduğunu bizlere haber veriyor. Mesela Kamer Suresinde, farklı bağlamlarda, 17, 22, 32 ve 40. ayetlerde ‘Andolsun Biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?’ buyurmuştur. Kur’an anlaşılması kolay bir kitap olduğu halde anlaşılması zor bir kitap konumuna indirgenmiş, sanki alimlerin, hocaların tekelindeymiş gibi kimsenin elini dahi sürmeye cesaret edemediği bir kitap haline getirilmiş bulunmaktadır. Son zamanlarda değerli hocamızın ve aynı hassasiyeti taşıyan Müslüman kardeşlerimizin çalışmaları ile insanımızın Kur’an ile buluşturulması gayretleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Rabbim çabalarımızı kolaylaştıracaktır inşallah.
Ahiret gününde Rasulün şu şikayetinin muhatablarından olmayız inşallah. ‘Ya Rabbi! Kavmim bu Kur’an’ı mehcur (terk edilmiş) bıraktı.’ (Furkan: 30) Rabbimiz bu konuda bize yardım etsin ve ayaklarımızı sabit kılsın. Kur’an’ı anlamayı, Kur’an’a ve rızasına uygun yaşamayı ve yaşatmayı bizlere nasip etsin.”
Daha sonra sunumuna başlayan değerli hocamız Prof. Dr. Mehmet OKUYAN sözlerine hamd ve salavat ile başlayarak, “şimdi siz benim imanıma şahid olacaksınız, bende sizin imanınıza şahid olacağım. Mahşer günü şahidliklerimiz iş görsün diye bugün salih bir amel ortaya koyacağız” dedikten sonra şu şekilde dua etti:
“İmanla yapacağımız bu salih ameli Rabbimiz kabul buyursun. Rabbim ahiret hayatında yaptıkları yüzüne çarpılanlardan değil, amellerini cennet azığı kabul ettiklerinin zümresine bizleri katsın inşallah.” Okuyan‘ın bir sohbet havasında ve akıcı bir şekilde geçen konuşmasının özetini aşağıda sunuyoruz.
Bu ülkede on yıllarca Kur’an hep anlaşılmadan okundu. Anlaşılmadan okuma gerçek okuma olarak anlaşıldı. Ve Kur’an ile iletişimimiz anlamadan okumaya indirildi ve böyle devam etti. Hiçbir kitap anlaşılmadan okunsun diye yazılmaz ve gönderilmez. İnsanlar anlaşılmak için konuşurlar da Allah’u Teala anlaşılmamak için konuşmuş olabilir mi? Kelamullah Allah’ın konuşma sıfatıdır. Rabbimiz ile konuşmak istiyorsak Kur’an-ı kıraat etmemiz gerekir. Bir hadiste Allah Rasulü (sav) şöyle buyurur; Kim Rabbine konuşmak istiyorsa Kur’an’ı kıraat etsin. Bu kitap bize Allah’ın konuşma sıfatıdır.
Okumak anlaşılarak yapılıyorsa anlamlıdır. Kur’an bir reçetedir. Reçetede yazılanları yaparsanız kurtulursunuz. Fakat yalan yanlış reçetelere yönlenirseniz kıyamet günü mahcup olanlardan olursunuz.
Öğrenci kardeşlerimiz bilirler. Sorumlu oldukları bir kitap vardır ve o kitaptan imtihan olacaklardır. Öğrencinin sorumlu olduğu kitaptan başkasına çalıştığına şahid oldunuz mu hiç? Kur’an bizim soru kitabımızdır. O kitabın öğrettiklerine itibar etmeyen imtihanı geçemez.
Bu toplumda şöyle bir yanlış düşünce hakimdir. Kitap anlaşılamaz. Haşa, Allah anlaşılmaz bir kitap göndermemiştir. Allah Teala ise Mü’minun Suresinin 62. ayetinde şöyle buyurur. “Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz. Elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiç bir haksızlığa uğratılmazlar.”
Kur’anlar okunur, anlaşılmayan kitap aslında sessizliğe mahkum edilmiştir. Kur’an’a fon müziği muamelesi yapamazsınız. Kur’an egonu tatmin ettiğin, stres atma topu değildir. Bu Kur’an’a saygısızlıktır. Nikah ve sünnet düğünlerinde okunan Kur’an dinlenmiyor. Bugün, burada Kur’an okunurken böyle bir durum olmadı sizi tebrik ediyorum.
Kur’an meali okuyup da anlaşılmama kültürü gelişti. Bu ilahi kelam Allah’ın mektubudur. Bu mektuba itibar göstermeyenlerden Allah hesap soracaktır. Kur’an ölülere okunan bir kitap değildir. Ölülere telkin yapılıyor. Telkin adama tevhidi anlatmaktır, yaşayan adama, ölmüş olana değil. Sen kabirdeki adama hiçbir şey duyuramazsın diyor Allah’u Teala. (Meryem: 98, Fatır: 22)
Bizim dirilişimiz kavramlarımızın dirilişi ile sağlanabilir. Allah’ın kullandığı kavramlar O’nun murad ettiği şekilde öğrenmekle mümkündür. Kur’an’ın metni arapça, manası Rab’çadır. Kur’an’ın metninin indirilişi bir defadır, manasının indirilişi sonsuzdur. Aynı ayeti her okuduğunuzda yeni şeyler öğrenirsiniz. Şu soruyu sormamız gerekiyor. Bu kitap benim neyim oluyor? Hayat kitabımdır. Hayata taşınsın ve hayata okunsun diye indirilmiş bir kitaptır. Hayata taşınmayan kitap ile ilgili sorumluluğumuz yerine getirilmiş sayılmaz.
Kur’an okumaktan maksat onu anlamak ve yaşamaktır. O’nu hayata taşımaktır veya Kur’an’a taşınmaktır. Böyle yapmadığımız sürece Kur’an bizi cennete götürmez.
Kur’an’ın anlaşılmasındaki engellerden en önemlisi Kur’an’ın anlaşılmaması sorunudur. Allah’u Teala yemin ederek Kitabın kolaylaştırıldığını söylüyor, birileri çıkıyor zordur diyor. Meryem: 97 ve Duhan: 58. ayetlere bakın.
Kur’an’ın bir ismi zikr, zikra, tezkire; hatırlatmadır. Kur’an’ın bilgileri fıtrata yazılmış olanların hatırlatılmasıdır. Kur’an’ı okumakla fıtratımıza döneriz, fıtratımızı hatırlarız. Bu, şu anlama gelir: Bizim davetimize, bize gelin, partimize gelin, grubumuza gelin, mezhebimize gelin, tarikatımıza gelin, cemaatimize gelin diye davet yapmayız. Biz, Allah’a gel, Kur’an’a gel, kendine gel diye davet yaparız. Fıtratınız bozulmamış ise Kur’an’ı anlarsınız.
Önce karar verip, kararını Kur’an’a onaylatmayacaksın. Kur’an seni karara vardıracak. Ön kabulsüz ve ön yargısız Kur’an’a kendini teslim edeceksin. Tarihteki çoğu usul kitabı kendi usul ve kaidelerini Kur’an’a onaylatmak için yazılmıştır. Kur’an’ı noter olarak kullanmışlardır. Halbuki, bütün kural ve kaideler önce Kur’an’dan yola çıkarak oluşturulmalıdır. Siz vahye arkadaş olursanız, tek başınıza da kalsanız ümmetsiniz. İbrahim (as) örneğinde olduğu gibi. Hakikat değerini kaynağından alır, taraflarının çokluğundan değil. Müslümanın görevi hakikati anlatmaktır. Sonucu görmek değildir. Sonucu ahirette göreceğiz inşallah.
Peygamberimizin 23 yıllık nübüvvet hayatı sadece Kur’an’ı anlatmakla geçmiştir. En büyük cihad Kur’an’ı anlatmaktır. (Furkan 52)
Cihad; öncelikli olarak adam öldürmek değil, adamı diriltmektir. Bu da ancak vahiyle mümkündür.“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfal 24)
Kur’an hayata adanmak, hayata tutunmaktır. Kur’an, Hablullah’a yani Allah’ın ipine sarılmaktır. Yaşadığımız toplumda kitabı yüklenmiş olanlar çoğunluktadır ama manasını anlamıyorlar ya da yanlış anlıyorlar. Kendileri helak olduğu gibi kendilerine tabii olanları da helake sürüklüyorlar.
Kıyamet suresinin 34 ve 35. Ayetlerinde Allah’u Teala “yazıklar olsun, yazıklar olsun sana diyor.”Böyle bir hitaba muhatap olmamak için, Allah’ın kitabına yüreğini vermek zorundadır her Müslüman.
Bizim Kur’an’ı anlamamıza engel olan şeylerden biri de Kur’an’ın hakikatlerini bilmemize rağmen gizlememizdir. Kafir hakikati gizleyen ve örten demektir.
Okuyan, konu ile ilgili olarak Bakara suresinin 159, 160, 161. ayetlerinin tefsirini vererek sözlerine son vermiştir.
“Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitap’ta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de (bütün) lanet ediciler.” (Bakara:159)
“Ancak, tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlara gelince; artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.” (Bakara:160)
“Şüphesiz, inkâr edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir.” (Bakara:161)
Ayrıntılı bilgi için; Al-i İmran: 187, Bakara: 140, Hud: 18.ayetlere ve tefsirlerine bakılmasını hoca tavsiye ederek konferansı sonlandırdı.