Cumartesi, Ekim 12, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR Vatandaş : İslam Tüm Dünyanın Sorunlarına Cevap Vereceği İçin Hedef Alınıyor.

Vatandaş : İslam Tüm Dünyanın Sorunlarına Cevap Vereceği İçin Hedef Alınıyor.

by İlkav Editor
2,3K 👁
A+A-
Reset

 

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı  İLKAV’ ın aylık Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor. Bu ayki konuşmacı "Küresel Dünya´da İslam´a Yönelik Muhalefetin Sebepleri" konulu konferansı sunan prof. dr. Celalettin Vatandaş idi. Konuşmacı Küresel dünyada islama dönük fikri ve fiziki saldırıların sebeplerini Türkiye’de gerçekleştirilemeyen 15 Temmuz Derbe girişimi bağlamında  değerlendirdi. İlgiyle takip edilen konferansta İslam dininin doğru anlaşılıp ,düzgün temsil edilmesinin önemine vurgu yapılırken ,küresel güçlerin İslamı dizayn etme çabaları ve müntesiplerini eli kanlı, darbeci ,Amerika özel timi haline sokan Gülen cemaati analizine de yer verildi.

Konferansın kısa özeti aşağıda verilmiştir.

KÜRESEL DÜNYA’DA İSLAM’A YÖNELİK MUHALEFETİN SEBEPLERİ

İnsan güce tapan bir varlıktır. Bu güç kimi zaman Allah’ın gücü kimi zaman da Allah’ın dışındaki beşerî güçler olabiliyor. İnsan peşinci olduğu için de dünyayı belirleyici kılıyor. Bu yüzden de ilahî olandan yana değil de beşerî olana doğru meylediyor. 15 Temmuz darbe girişimi yerel ve aynı zamanda da küresel bir darbedir. Neden İslam’a yönelik muhalefet, neden Türkiye’ye karşı bir darbe girişimi ve neden Gülen hareketi?

Neden İslam?

 Vahiy kökenli din olan Hıristiyanlık ile İlahî olan İslam dini arasındaki ilk karşılaşma Mute savaşı ile oldu. İslam, Hıristiyanlığın peygamberi İsa (A.S.)’ı peygamber olarak tanıyor. Kitabı olan İncil’i vahiy kitabı olarak kabul ediyordu.M. 1312 Viyana konsülü fiilî düşmanlık ile birlikte İslam dünyasını analiz etmeye başladı. Bunun gereği olarak İslam’ı ve Müslümanları öğrenmek böylece onların zaaflarını tesbit ederek onları zayıflatma, yönlendirme ve potansiyel bir güç olarak gördükleri İslam dünyasını etkisizleştirme amaçlarını gerçekleştirmiş olacaklardı. Şimdiye kadar da bunu başarmış görünüyorlar.Bütün bunlara rağmen İslam, yine de haçlı zihniyetine de moderniteye de karşı koyacak potansiyeli bünyesinde barındırıyor bu yüzden de onu tehdit olarak görüyorlar. Huntington da Medeniyetler Çatışması isimli kitabında İslam’ı hala dünyanın sorunlarına cevap verecek bir güç merkezi olarak görüyor. Bu durum da tabiatıyla İslam’ı ve Müslümanları batının hedefi haline getiriyor.

Niçin Türkiye?

 Bu hususta Türkiye’yi hedef haline getiren iki temel özelliğini tesbit ediyoruz.

 1- Türkiye’nin jeopolitik konumu: Üç kıtanın kesişen noktasında stratejik bir durumda bulunması.

2- Türkiye’nin İslamî geçmişi: İslam adına yaşanmış bütün olumsuzluklara rağmen hâlâ Türkiye’nin İslam dünyasında kendisinden bir takım beklentiler içinde olduğu bir ülke olması.

Niçin Gülen Hareketi?

ABD’de yayınlanan Rand Corporation (CIA kuruluşu)raporu Türkiye toplumunu dört grupta inceliyor.

1-  Kökten dinciler: onlarla mücadele edilmeli, etkisizleştirilmeliler.

2-  Gelenekçiler; desteklenmeli ve bunların kökten dinci olmalarına engel olunmalı.

3-  Modernistler; onlarla işbirliğini tavsiye ediyor.

4-  Laikler; toplumlarından kopuk ve toplumlarının değerleriyle barışık değiller dolayısıyla irtibatları yok.

Bunlardan gelenekçi kesimin desteklenmesiyle ılımlı İslam projesini yayma ve ön plana çıkarılması söz konusu oldu. Onlara göre; “Allah katında din İslam’dır” ifadesi problem oluşturdu. Hatta bir dönem hutbelerden bu ayet çıkarıldı. Cihad önemsizleştirildi ve gündem dışına çıkarıldı. Din değiştirme ve ehl-i kitabın erkekleriyle Müslümanların kızlarının evlenebileceği ifade edildi. La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah kelime-i tevhid cümlesindeki Muhammedün Rasulullah ifadesinin çıkarılması. İlah ve Rab tasavvurları bu hareket tahrif etti. Helalleri haram, haramları da helal hale getirdiler. Allah rızası için Allah’ın emirleri çiğnendi. Bütün bunlar Gülen hareketinin içinde çok rahat yer buldu. Takiyye konusu bu hareketin bir numaralı anlayışı oldu. Dünya Müslümanlarının içinde takiyyeyi en çok kullanan yapı Gülen hareketidir. Siyasî, ekonomik, sosyal her alanda bunu kullandılar ve tabir yerindeyse her kılığa girdiler. Kimliklerini kaybettiler ve kimliksizleştiler.Şu anda bile, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş olmasına rağmen, 15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe girişimi ile ilgili söylenecek ve yazılacak çok şey var.  Zaman geçtikçe söyleneceklerin ve yazılacakların katlanarak artacağı da kesin görünüyor. Zira bu darbe girişiminin, Türkiye, Ortadoğu ve hatta Dünya bağlamında yapılacak sosyal veya siyasal, askeri veya sivil, dini veya ideolojik, bireysel veya kitlesel, bölgesel veya küresel değerlendirmelerde kendisine atıfta bulunulacak önemli bir tarih olacağı daha şimdiden anlaşılmış bulunuyor. Ayrıca gerekçesi, gerçekleşme biçimi, aktif veya pasif failleri ve amacı ile tüm darbeleri veya darbe girişimlerini aşan bir boyuta sahip olduğu da yine içinde bulunduğumuz bu ilk günlerde açık seçik anlaşılmış durumda. Elbette ki 15 Temmuz akşamı yaşananlarda, darbe yaparak ülke yönetimini ele geçirme hayaliyle 20-30 yılını geçirmiş askerlerin, “dine-millete-devlete hizmet” söylemleriyle 40 yılını geçirmiş bir “cemaatin” veya “kâinat imamı” olma hayalleri kuran megaloman bir kişinin ihtiraslarının doğrudan ve somut katkıları var. Ancak tüm bunlara rağmen 15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişimini, daha askeri lisede öğrenciyken kuvvet komutanı veya genelkurmay başkanı olma hayali kuran askeri öğrencilerin, bu son derece normal hayallerine bir de darbe yapıp yönetimi ele geçirmeyi ilave etmelerinin ürünü olarak değerlendirmek hiçbir şekilde gerçekçi olmayacaktır. Yine bu darbe girişimini 40 yıl önce yola çıkmış ve perde önündeki “devlete ve millete hizmet” veya bundan da öte “dine hizmet” söylemini hiç değiştirmemiş görünen bir “cemaatin” girişimi olarak değerlendirmek gerçeği tersyüz etmek olacaktır.  Söz konusu girişimi yine söz konusu “cemaatin” liderinin kişisel hırslarıyla açıklamak ise gerçeği çarpıtmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.  Fotoğrafa çok yakından bakıldığında bu bahsettiklerimiz açık-seçik görülmektedir, ama bu, asıl fotoğrafın sadece detayda kalan bir yönüdür. Detayda kalan bu görüntüyü aşmadan yapılacak her değerlendirme sığ ve dar bir değerlendirme olmaya mahkûm olmanın da ötesinde “gerçeği” görmemenin veya göstermemenin aracı olarak anlam kazanacaktır.

Elbette ki bu ülkede yaşanmış 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat,  27 Nisan askeri darbelerini de bir kesim askerin emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirdiği ve ülke yönetimini ele alma amacına sahip girişim olarak değerlendirmek çok doğru olmayacaktır.  Hepsinin de, bazı sivil veya asker bürokratların iktidar ihtiraslarını gerçekleştirme, kısır siyasi çekişmeleri sona erdirme, ülke içinde yaşanan terörü bitirme, ideolojik kaosu sona erdirme gibi görünür gerekçelerinin ötesinde zor görünür veya hatta halâ görülememiş birçok sebebi ve hedefi vardır. Yoksa hiçbir darbe sadece dile getirilen gerekçelerin veya gösterilen sebeplerin ürünü değildir. Örneğin en “yerel” görünen ve iktidar partisinin “yanlış” icraatlarını kendisine gerekçe kılan 27 Mayıs’ı ele alabiliriz. 27 Mayıs’ı, iktidar olmak ve sadece kendilerinin nasiplendiği 1930-40’lı yılların şatafatlı günlerine dönmek isteyen asker ve CHP koalisyonun bir ürünü olarak değerlendirmek, o gün ve sonrasında yaşananları son derece sığlaştırmak ve daraltmak olur.  Bu yapılınca da gerçek buharlaşıp gider. Bugün daha iyi biliyoruz ki 27 Mayıs’ın gerçekleşmesinde, mevcut iktidarın her geçen gün daha çok sırtını ABD’ye yüzünü Sovyetler Birliğine dönmesinin etkisi, iktidar olmak ve 1930-40’lı yılların şatafatlı günlerine dönmek isteyen asker ve CHP koalisyonun istek ve arzularından daha fazla etkisi olmuştur. Zira iktidar partisinin söz konusu tercihi, resmi plan ve programı Yalta’da yapılmış iki kutuplu dünyanın inşa sürecinde ciddi bir kargaşaya yol açacak bir tercihti. Bunun üzerine eski şatafatlı ve itibarlı günlerine dönme arzusuyla yanıp tutuşan askerler ve CHP, kendilerine doğrudan veya dolaylı şekilde verilen izinle hem küresel ölçekli esas planın gerçekleşmesini ve hem de kendi kişisel planlarının gerçekleşmesini sağlayan aktörler oldular.

Diğer darbeler de hiçbir şekilde “dışarıdan” veya daha popüler isimlendirmeyle küresel ilişkilerden bağımsız ele alınamaz; alınmamalıdır. Fakat bugün itibarıyla şunu son derece rahatlıkla ifade etmek gerekiyor ki, hiç bir darbe 15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişimi kadar büyük ölçekli planların ve beklentilerin ürünü olmamıştır.  Hatta bu darbe girişiminin Türkiye ölçeğindeki “yerelliği”, diğer tüm darbelerdekine oranla en az düzeydedir. Bu girişimin “yerelliği”, hemen hemen neredeyse gerçekleştirilmek istenen darbenin coğrafi sahadaki piyonlarıyla sınırlıdır. Daha da önemlisi, 15 Temmuz’un, sadece yerel-küresel boyutta anlam ifade eden bir planın değil, çok daha girift, kapsamlı ve derinlikli bir planın parçası olduğudur.  Modern Batı dünyasının “demokrasi”, “halkın egemenliği”, “hukukun üstünlüğü” gibi temel ilke ve ölçülerini göz ardı ederek darbe girişimine pek de dolaylı olmayan bir tarzda desteklemesi, darbe girişimi olarak kendini açığa vuran girift, kapsamlı ve derinlikli planın gereğinden başka bir şey değildir. Tüm bu sebeplerden dolayı, eğer amaç, gerçeği doğru ve mümkün olduğunca eksiksiz tespit etmek ise, 15 Temmuz’da yaşananları, sosyal ve siyasal, askeri ve sivil, dini ve ideolojik, bireysel ve kitlesel, bölgesel ve küresel boyutlarıyla birlikte ala almak gerekmektedir.  Bunu ise belirli bir yöntemle gerçekleştirmek gerekmektedir. Şöyle ki; 15 Temmuz, söz konusu ilişkiler ağını temsil eden büyük fotoğrafın merkezinde yer alan küçük bir noktadan ibaret olup, fotoğraf ancak bütün boyutları ile birlikte değerlendirildiğinde gerçeği tespit edilebilmek mümkün olabilecektir. Söz konusu büyük fotoğrafı, bütünden parçaya, çevreden merkeze doğru incelemek, gerçeği görmeyi kolaylaştıracaktır. İşte bütün bunlardan dolayı bu değerlendirmeyi üç aşamada yapmak gerekmektedir.  Fotoğrafın en genel boyutu ile ilgili olarak “Niçin İslam?” sorusunu sormak ve Batı dünyasının İslam’ı tüm düşmanlıklarının hedefi haline getirme sebebini tespit etmek gerekmektedir. Zira biraz dikkatli bakınca, bu düşmanlığın renklerinin fotoğrafın tamamında yer aldığı görülmektedir.  “Niçin İslam?” sorusunu takiben ele alınması ve cevabı aranması gereken ikinci soru “Niçin Türkiye?”, üçüncü ve daha özel aşamada sorulması gereken soru ise “Niçin Gülen hareketi?” sorusudur. 

Konferans  soru cevap kısmını müteakip çay ve simit ikramı  son buldu…

 

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon