Cumartesi, Kasım 23, 2024
Ana sayfa HABERLER Radyo Denge´de Mehmet Pamak Darbe ve Darbe İle İlgili Soruları Değerlendirdi

Radyo Denge´de Mehmet Pamak Darbe ve Darbe İle İlgili Soruları Değerlendirdi

by İlkav Editor
3,K 👁
A+A-
Reset

Radyo Denge’de, Haber Analiz Darbe Özel Programında Mehmet PAMAK’la 15 Temmuz Darbe Girişimine Dair Bir Söyleşi Yapıldı.

15 Temmuz gecesi İstanbul, Ankara ve Türkiye’nin çeşitli illerinde başlayan ve sabaha kadar tank, uçak ve helikopter saldırıları ile devam eden darbe girişimi Radyo Denge’de konuşuldu. Birçok masum asker, polis ve sivilin de katledildiği darbe teşebbüsüne karşı gecenin ilk saatlerinde İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV Genel Başkanı Mehmet PAMAK’ın kaleme aldığı basın bildirisi ile protesto, kınama ve karşı durma çağrısı yapıldı.

Özgün ve bağımsız İslamî kimliğin vurgulanarak cereyan eden zulümleri ifşa eden bir duruşu sergileyen bildiri metni üzerinde bir takım eleştirileri ve hazırlanan soruları cevaplayan Mehmet Pamak’la yapılan radyo programının sesli kaydı aşağıda sunulmuştur.

Bölüm 1 :

Bölüm 2 :

Programda cevabı aranan sorular… 

1 – Ülkenin ve halkımızın sıcak gündemi malum darbe girişimi. İLKAV Başkanı olarak "darbe girişimini protesto" bildirisi yayınladınız. Bu bildiriyi hangi düşüncelerle, nasıl bir ortamda ve ne zaman hazırladınız? Darbe riski bertaraf edildikten sonra mı, yoksa hemen mi harekete geçtiniz? Bildiriyi kamuoyuna ne zaman ve nasıl duyurdunuz? 

2 – Bizler, olayları ilkelerimiz üzerinden mi yoksakonjonktürel, duygusal ve pragmatist olarak mı değerlendirmeliyiz? Bazı Müslümanlar İLKAV'ın bu konuda yaptığını ve bildiriyi yetersiz bulduklarını, meydanlara çıkıp daha fazla şeyler yapılması gerektiğini söylüyorlar. Ne dersiniz?

3 – İşte değindiğiniz bu tür savrulmuş bakışlarla bazıları sizin darbeye karşı yeteri kadar çaba göstermediğinizi, bildirinizin içeriğinde sadece darbeye karşı tepki göstermekle yetinmeyerek, demokrasiyi de şirk sistemi olarak niteleyip müslümanların  sistem içi politikadan ve demokrasiden ve bu bağlamda AKP'den de berî olması ve özgün bağımsız bir İslami kimlik ibrazı ve mücadele pratiği ortaya koymaları gerektiğini de metne koymanızı gereksiz buluyorlar. Bazı Müslümanlar da, bildiride yer alan bazı cümlelerinizden hareketle ve söz konusu cümlelerinizi yanlış anlayarak, bu bildiriyle sistemin yanında yer almaya, demokratik sisteme destek vermeye, AKP'ye destek vermeye çağırdığınızı iddia ederek, sizi eleştiriyorlar. Bu iddiaları ve eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

4 – Bildiride yer alan bazı cümlelerinizi tekrar okuyarak, bazı müslümanların tereddüt yaşadıkları bu konularda açıklık getirmenizi rica ediyoruz:

– Öncelikle "Halkın Seçtiği Hükümete Yönelik Darbe Girişimini Protesto Ediyoruz" şeklindeki bildirinin başlığına itiraz ediliyor; Tabii ki bildirinin içeriğinde mesele çok açık olmakla beraber, kusur arayan zihinler içeriği okumadan başlığa takılıyorlar. Siz bu başlıktaki ifadeyle ne demek istediniz?

– AKP'ye kapatma davası açıldığı süreçte de siz İLKAV Başkanı olarak yine bir basın açıklamasıyla yargı darbesini protesto etmiş ve halkın iradesine ipotek konmasına karşı çıkmıştınız ve bu bildiriye de alıntıladığınız şu ifadeleri kullanmıştınız: "Biz Müslüman kimliğimizle ve adil şahitliğimizle AKP’ye yapılan bu zulmü ve haksızlığı da protesto ediyoruz. Çünkü biz Müslümanlığımız gereği olarak, halkları kaderleri üzerinde söz sahibi kılan Allah'ın toplumsal yasasının hiçbir zorba güç tarafından engellenmeden işlemesinden yanayız. Toplumlar nasıl bir yönetime layık olurlarsa onunla yönetilmelidirler.  Egemen statükonun sahiplerine diyoruz ki, siz kendi yasalarınıza bile sadık değilsiniz, acıkınca putunuzu yiyorsunuz. Yani halkın iradesine saygısızsınız, halkın iradesiyle seçilip iktidar yapılmış bir partiyi kendi yasalarınızı da çiğneyerek kapatmaya kalkıyorsunuz.Üstelik ahlaksızca İslam’ı da bahane ederek, İslam’la olan savaşınızı AKP üzerinden yapıyorsunuz. Laik bir parti olan AKP İslam’ı temsil etmez. İslam’ı biz Müslümanlar temsil ederiz. Hodri meydan, ne gücünüz varsa bizim karşımıza çıkın, bizimle hesaplaşın. Medyanız var, tahsis edin, gelin Kemalist ideolojinizle karşımıza geçin, biz de İslam’ı anlatalım. Düşüncelerinize, ilkelerinize ve ideolojinize güveniyorsanız karşımıza çıkın, meydan okuyoruz. İslam’la savaşınızı AKP üzerinden yapmayın” demiştiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız? Sistem AKP'yi kapatırsa kapatsın, sistem kendi içinde hangi çatışmaları yaşarsa yaşasın bu sizi niye ilgilendiriyor? 

5 – Üstelik bildiğim kadarıyla sizin, kendi hukuklarına bir sadakatsizlik yapan vesayet odaklarınca AKP'nin yargı darbesiyle kapatılmasına tepki gösterdiğiniz bu süreçte çok ibretlik bir olay da cereyan etmişti. O da şudur; AKP'yi kapatma gerekçesi olarak ileri sürülen "Atatürk ilkeleri ve laikliğe karşı odak oluşturmak" iddiası söz konusuydu, bu davadan bir yıl kadar önce de AKP hükümeti Vakıflar genel Müdürlüğü vasıtasıyla İLKAV'ı aynı gerekçelerle kapatma davası açmış ve bu dava o sırada devam ediyordu. Yani AKP hükümeti adına Mehmet Ali Şahin "Resmi ideoloji kıskacında Eğitim" konulu paneli gerçekleştirdiğinizde medyada çıkan suçlayıcı haberler üzerine, hiçbir tahkikata bile gerek görmeden acele bir açıklama yaparak "kimse Atatürk'ü ve ilkelerini böyle eleştiremez, böyle bir vakıf kapatılır" diyebiliyor ve bir süre sonra da kapatma davası açıyorken, aynı süreçte ve aynı gerekçeyle AKP yargı darbesiyle kapatılmaya kalkıldığında siz adil bir duruş sergileyerek halka yönelik bu zulme de tepki gösteriyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? 

6 – Bildiri muhtevasında yer alan ve açıklık getirilmesini istediğimiz paragrafları okuyarak görüşünüzü almaya devam edelim: 

– Mesela şu paragraf: "Tevhidi imana sahip mü’minler olarak bizler, bütün dünya halklarının, özelde de İslam coğrafyası denilen bölgede yaşayan halkların, kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını ve Allah’ın sosyal değişim yasasının işleyişine hiçbir zorba tağuti gücün engel olmamasını isteriz. Çünkü Rabbimiz, beşeri hiçbir sistemde olmayan bir adaletle, toplumları kaderleri üzerinde söz sahibi kılmış ve "özünüzdekini hangi istikamette değiştirirseniz, ben de size o yönetimi takdir ederim" hükmüyle insanları onurlandırmıştır. Sonuçta, toplumlar/halklar neye layık olurlarsa, Allah o sistemi takdir edecek ve bu halklar onunla yönetileceklerdir. Ancak toplumlar, İslam’ın sahici ve bütüncül adalet sistemine değil de, beşeri sistemler içinde görece olumlu olan demokratik sisteme, yani zulümatın gri tonlarına, tağuti sistemlerin görece özgürlükçü olanına layıksalar, o zaman da o sistemle yönetileceklerdir. Bu durumda bile darbeciler şiddet ve silah kullanarak halkların iradelerine ipotek koymak suretiyle, Allah’ın sosyal ve siyasi alandaki değişim için Rad 11. Ayette vazettiği yasasının işleyişine engel oluşturmaya kalktıklarında, Müslümanların, bu zulme de karşı çıkıp mazlumların yanında yer almaları İslami ve insani sorumluluklarıdır. Çünkü Müslümanların, insanların imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirmelerine şiddet kullanarak müdahale edip zorbalıkla dayatmalar yapanlara karşı çıkmaları ve Allah’ın tüm kullarına adaletle muamele edilmesini gündemleştirmeleri adil şahidlik sorumluluklarının gereğidir" diyorsunuz, bu konuda açıklık getirme anlamında ilave bir şeyler söylemek ister misiniz? 

“13/RA'D-11: Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.)

     Bu ayeti okuduğumuzda onurlandırmadan daha ziyade bir uyarı söz konusudur. Onur hürmeti gerektiren saygıyı gerektiren bir durumdur.  Allahın yerdiği necis olarak tanımladığı Şirkte, küfürde,  zulümde, fıskta, haramlara dayalı tağuti bir yaşam biçiminde nasıl bir onur olur. Bu değerlerle oluşan topluma onurlu demek bu değerleri de onurlu saymak  anlamına gelmez mi? dolayısıyla bu kavramları kullanırken daha seçici olmak gerektiğine inanıyorum. 

7 – Bir diğer paragrafta da şunları söylüyorsunuz: 

"Toplumlara layık oldukları sistemleri takdir eden Allah’ın sosyal yasasının insanlık tarihi boyunca değişmeden işlediği ve toplumsal, sosyal ve siyasal değişimin iki boyutta geliştiği görülür. Birincisi, mevcut sistemin temel ilke ve kurallarını koruyarak, görece bir özgürleşmeyi, mevcut zulmün, baskı ve yasakların nispi olarak da olsa geriletilmesi suretiyle halka biraz daha nefes aldıracak görece bir iyileştirmeyi hedefleyen, sistem içi bir değişimdir. Bu tür değişim de yine, Allah’ın sosyal yasası gereğince işlemekle beraber, sonuçta Kur’an’ın zulümat (karanlıklar) olarak nitelendirdiği bâtıl sistem içinde, karanlıkların en koyu tonlarından daha gri tonlarına geçişi ifade eden, zulümat içi bir değişimdir. Ancak zorba oligarşiler, Allah’ın bu toplumsal değişim yasasını engellemek üzere birçok provokasyonlar, baskılar, darbeler yaparak, yargıyı kırbaç gibi kullanarak, çeteleri harekete geçirerek, şiddeti kullanarak toplumun iradesinin özgürce tecellisini, halkın özgürleşmesini ve Kemalizmin kuşatmasından kurtulmasını engellemeye çalışıyorlar. İşte biz, toplumların, halkların özgür olmasını isterken, Allah’ın bu yasası gereğince kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını istemiş oluyoruz. Toplum dilerse İslam'ı seçer, dilerse başka bir inanç ya da ideolojiyi seçer ve karşılığına da katlanır. Ama halklar, bir dayatma, kuşatma, baskı, darbe, silah ve şiddet olmaksızın özgürce tercihlerini yapabilmelidirler.Neye müstahak olurlarsa onunla yönetilirler, kimsenin bir şey demeye hakkı olmaz, herkes ve her toplum dünyadaki tercihlerinin hesabını da Allah’a verecektir. Biz işte, fertlerin ve toplumların iradelerine ipotek koyup, özgür iradeleriyle tercih yapmalarını engelleyen ve onlara din ya da ideoloji dayatan bu zorbalığın kalkmasını ve halkların kendi kaderleri üzerinde özgürce belirleyici olmalarını istiyoruz. Toplumlar sosyal ve siyasal tercihlerini özgürce yapabilmeli, her toplum serbest iradesiyle kendisini yönetecek kadroları belirleyebilmelidir". 

Bu izahlar oldukça açık ve anlaşılır olduğu halde ilave bir şey söylemek ister misiniz? Mesela bireysel ve toplumsal değişime dair ilahi yasaları biraz daha açıklayabilir misiniz? 

8 – Bir diğer paragrafta ise şunları söylüyosunuz;"Hiçbir zorba, despot, diktatör, halkların iradesine ipotek koyamamalı, toplumlar özgür iradeleriyle kendilerini yönetecekleri serbestçe belirleyebilmeli ve aynı serbest iradeyle yönetimlerine son verebilmeli. Ama maalesef, dünyada emperyalist demokrasiler on yıllardır, fakir ve güçsüz dünya halklarının kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarına izin vermiyorlar. Bölgemizi uzun yıllardır, devşirip uşaklaştırdıkları kadrolarla ve silah zoruyla halklara rağmen yönetiyorlar. Halklar sadece itaat etmekle mükellef sürüler olarak görülüyor ve bu şekilde muamele görüyor. Üstelik bütün bu halkların iradesini yok sayan despotluklar, zulümler, hep emperyalist demokrasilerin desteğiyle sağlanıyor. Batı yanlısı, emperyalist kültür ve çıkarlara hizmet eden seküler yönetimler despot da olsa, emperyalist kültürün bölgeden devşirdiği siyasi,  entelektüel, yazar, aydın, gazeteci, vb. elemanlar da kullanılarak, halka rağmen ayakta tutulmaya çalışılıyor. Halkın iradesinin kısmen de olsa belirleyici olacağı süreçlere gelindiğinde tüm bu kadrolar halk iradesinin aleyhinde seferber ediliyor, hatta yandaş seküler terör örgütleri de devreye konup gerekirse kitlesel kan dökülmesi de planlanıp yeni darbelere zemin hazırlanıyor". 

Emperyalist Batılı demokrasilerin bölgemizde hep despot rejimlerden yana ve halk iradesinin yönetimleri belirlemesine de bu derece düşman olmasının temel sebebi, halk iradesine dayanmayan darbeci ya da belli ailelere teslim edilmiş despot rejimleri, kontrol edip yönlendirmelerinin, çıkarlarına hizmet ettirip kullanmalarının, bu amaçla emir ve talimat vermelerinin son derece kolay olmasıdır. Çünkü halka dayanmayan bu tür yönetimlerin iktidarda kalmalarının tek güvencesi bu emperyalist devletlerin desteğidir. Diktatörler ve darbeciler egemen olduğunda, hep yerli halklara zulmedip, emperyalist demokrasilerin süfli çıkarlarına ve alçakça hegemonyalarına hizmet ederler. Birlikte bu ülkelerin kaynaklarını sömürür, İsrail'i güvence altında tutar ve yeniden İslami dirilişi engellerler. Ama halk iradesine dayanan, gücünü bu emperyalistlerden değil de halktan alan yöneticiler gelirse, bütün bu çıkarlarının, emperyalist hedef ve projelerinin akamete uğrayacağından korkarlar. İşte bu sebeplerle halkların kaderleri üzerinde söz sahibi olmasını ve yöneticilerini serbest iradeleriyle belirlemelerini engellemeye çalışır, bu hususa büyük önem verir, sürekli engeller çıkarırlar ve darbelerle halkın seçtiklerini devirmeye çalışırlar. İHVAN'a yönelik Mısır'daki darbe de, geçmişte Cezayir'de FİS'e karşı gerçekleştirilen darbe de, hep emperyalist demokrasilerin alçakça desteğiyle gerçekleşmiş ve hegemonyalarını sürdürmüştür. Vahiyden kopuşun sonucunda, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırıp hevanın ilahlığına yol açan başta demokrasi olmak üzere bütün beşeri sistemler büyük sömürü ve zulüm kaynağıdırlar. Çünkü şirk büyük bir zulümdür". 

9 – Bildirinin sonunda yer alan bir başka ifadeniz ise şöyle; " Biz Müslümanlar, İslami olmayan laik rejimlerden ve tüm partilerinden berî olsak da, bu tür zorbalıklarla halk iradesinin ipotek altına alınmasına da karşı çıkarak, hep halkların kendi serbest iradeleriyle kaderleri üzerinde söz sahibi kılınması gibi, Allah'ın sosyal yasasının işleyişine dayalı insanlık onurunu yücelten bir fikri temsil ediyoruz". 

10 – Bildirinin sonunu ise şöyle bağlıyorsunuz: 

 "İşte bu tespitler ve ilkelerimiz ışığında, bugün gerçekleştirilen darbe girişimini de diğerleri gibi, emperyalistlerin uşaklığını yapan cuntaların ve paralel işbirlikçilerin halka ve iradesine yönelik düşmanca bir saldırısı olarak değerlendiriyor, mutlaka yaygın ve kitlesel biçimde bir tepkiyle tarihin çöp sepetine atılması gerektiğini ifade ediyoruz. Hak, hukuk ve Halk düşmanlarının bu ahlaksızca ve alçakça darbe teşebbüsünü şiddetle kınıyor, nefretle protesto ediyoruz." Bu ifadeleri darbe girişiminin henüz çok ciddi boyutta devam ettiği ve en yoğun olduğu Ankara'da Denge Radyonun yayınında bu bildiriyi okutarak yaklaşık 200 km çapında bir alana ve internet üzerinden bütün dünyaya ilan ederek gerçekten büyük bir sorumluluk yerine getirilmiş olduğu ve o zor şartlarda yerine getirilen bu görevin bütün müslümanlar adına önemli bir sorumluluğun yerine getirilmesi anlamını taşıyor. Allah razı olsun. 

11 – Halk kitlelerinin büyük bir cesaretle ve tekbirlerle darbe girişimine karşı çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

12 – Halkın yaygın ve kitlesel tepkisinin darbeyi durdurmada önemli bir rol oynadığı açık. Ancak bu süreçte "demokrasi"nin zaferi, "demokrasi bayramı" ilan ediliyor. Bir çok Müslüman "demokrasi sloganlarının öne çıktığı, laik siyasi partinin öncülerinin öncülüğünü yaptığı toplantılara katılıp destekçi oldular. Bu süreçte öldürülenler de "demokrasi şehidi" ilan edildiler. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Darbeye karşı durmak elbette gerekli ve önemlidir. Darbecilere karşı mücadele etmeyi hak-batıl mücadelesi olarak görmek, İslami anlamadan ve yaşamadan İslami kavramların batıl biri mücadelede kullanılması zulum değimlidir? ( şehidlik, camiler, hak batıl kavramı)    Darbeye karşı İslami kavramları kullanmak doğrumudur?

13 – Size göre, Müslümanların böyle toplumsal olaylarda, böyle zulümlerin topluma yöneltildiği süreçlerde nasıl bir tutum içinde olmaları, hangi ölçüleri dikkate almaları gerekir? 

14 – Bu darbe girişimi sizce sadece FETÖ olarak nitelendirilen  grubun teşebbüsü müdür? Bu darbe girişimini sadece Fetö diye tabir edilenörgüte maletmek ne kadar gerçekçi bir değerlendirme olur? Arkasındakiyapılar ve bu örgüt arasındaki ilişkileri açıklar mısınız? Halkın bu kitlesel tepkisiyle darbe tehdidi artık bitmiştir denebilir mi? Bu vesileyle süratle tasfiye edilen Gülenist kadroların yerine getirilenler, halkımız açısından daha mı güvenilirdirler?

15 – Geçmişte iktidarın  birlikte hareket ettiği bir yapı. Fetö. Bu yapıyı ortaya koyduğu düşünce inanç ve yaşam söylemleriyle ilgili  ciddi biçimde eleştirmek, hakkı ortaya koymak elbette gerekir. Ancak geçmiş yönetimlerin ve şu andaki akp yönetiminin de Fetö nün bu hale gelmesinde katkısı yokmudur.? Bu yapıyı geçmişte neden insanlar müspet bir yapı olarak “hizmet hareketi” olarak değerlendirdi ? Geçmişte hizmet hareketi olan bu yapı şimdi neden terör örgütü olarak değerlendiriliyor? 

16 – Bu yapının emelini teşkil eden din algısı nedir?Bunun da bilinmesi, masaya yatırılması, eleştiriye tabi tutulması gerekmez mi? Hatta bu eleştirinin geçmişte de yapılması gerekmiyor muydu? Şimdi akp eleştiriyor diye eleştirmek ne kadar adil ve insaflı olur?

 

Ekitap için tıklayın

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon