İlkav’ın Alternatif Eğitim Konferansları Yıldırım Ak'ın vermiş olduğu “Müslümanın Yitiği İlim” konulu sunumu ile devam etti.
Konferans Kenan Doğan‘ın okumuş olduğu Kur’an ve Meali ile başladı. Daha sonra Yıldırım Ak sunumunu gerçekleştirdi. Ardınan simit ve çay ikramı ile program son buldu.
Konferansın özeti aşağıda sunulmuştur. Video kaydı ise en kısa zamanda bu sayfaya eklenecektir.
سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلَّا مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَليمُ الْحَكيم
“اللّهمّ انفعني بما علّمتني، وعلّمني ما ينفعني، وزدني علما، والحمد للّه على كلّ حال”
Müslümanın Yitiği İlim
İlim;hakkı söylemek, hakikatı ortaya koymak ve hakikatı konuşmaktır. Hakikat üzerindeki tüm perdeleri ve gizlilikleri kaldırmak, acık seçik bir şekilde gerçeğin beyandır. Ve en büyük gerçek; Lailahe illallah yani tevhid gerçeğidir. Bu temel gerçekliği ortaya koymayanların ilminden de alimliğinden de söz edilemez.(3/18)شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ Nitekim adalet üzere olan alimler bu gerçeğe şahitlik etmişlerdir. Bu temel yasadan uzak tüm uğraşlar Necip fazılım diliyle “çelik çomak”tır.
1-Yaşadığımız toplumda ilmin serüveni(İlmin hali); Osmanlıdan bu güne ilmin mahiyeti ve kaybolmuş yıllar, cahiliyenin hegemonyası ve tasallutu altında sekülerleştirme çabaları;
İsmini çokça duyduğumuz yıllardır kaybettiğimiz yitiğimizi konuşacağız. الحكمة ضالّة المؤمن يأخذها أينما يجدها"“
Evet değerli Müslümanlar ilmin uzunca bir süredir yitik olduğu, Anadolu. Burada ki yitikten kastımız, ilmin herhangi bir engelleme olmadan aleni olarak tedris edilmesidir. Gizli saklı tahsil etmeden özgürce her Müslümanın kendisinin ve çocuğunun İslami ilimleri tedris etmesi uzunca bir süredir bu topraklarda yitiktir.
Hadi Osmanlı da bir nebze kişisel gayret ve birden fazla dalalet akımlarından yol bulabilirseniz ilim ile tanışmak mümkündü. Ancak o’nun aslını inkâr eden çocuğu bu inkâr edişi sadece ceddini reddetmekle kalmadı. O’nun iyi kötü demeden neyi varsa hayattan silmeye çalışarak reddetti. Reddediş sebebi ise yeni hayat algısı idi. Temelleri; dinsizlik, ırkçılık, ulusalcılık ve taklitçiliğin inşa ettiği bir müstemleke idi.
Bağımsızlık diye bağırtıldıkları oranda bağımlı, özgür saydıkları kadar tutsak ve gerçek dedikleri kadar taklittiler. Bu müstemleke yapı ırkçılık temellerine dayanan ve daha bu gün bile bedelini 2. ve 3. kuşakların ödediği ulusalcık olarak kendini tanımladı. O gün bu gündür, Anadolu halkı ilim adına ne varsa diğer Müslümanlar bir defa yitirdi ise bu coğrafya Müslümanları iki defa yitirmiştir. Başka bir ifade ile ilim yitirtildi, desek daha doğru olacaktır herhalde.
Düşünün, insanlık tarihi mirasını ki, Osmanlı bu birikime sahipti. Çok zengin bir kelime hazinesi ile tahsil edip 15-20 yaşları aralığında fevkalade bir ilim elde edebilirdi. Ancak taklitçilik önce harflerden başladı ve babasının, dedesinin yazdıklarını okuyamayan cahil bir ulus inşa edilmesi adımları atıldı. Egemenlik el değiştirdi. İşte bu beyin yıkama projesi idi. Yeni bir toplum ve istenildiği gibi eğitilecek halk. Tıpkı, Lenin’in Rusya’da gözlüklü en az beş milyon insanı katledişi gibi. Neden gözlüklüler diye sorabilirsiniz. Çünkü bunları ilim sahibi olarak görüyor ve okuyan kafası çalışan insanların kedisine sorun teşkil edeceğini düşünüyordu. Yine Mussolini ve Hitler aynı yolları izleyerek birer tağut olduklarını ispatladılar. İnsanların tağutlaşmasının ilk adımları bu alanlarda atılırdı. Ve bu coğrafyanın ithal zorbaları, müstemleke valileri, laik Kemalist tek tip halk inşasını murad ettiler. Bu talep karşısında direnen, kula kul olmak istemeyen şerefli şahsiyetleri, alimlerimizi önce idam edip, bilahare yargılama kararları aldılar. Bu despotça katliamlar ile halk sindirildi ve uzun yıllar rabbani olan düşman ilan edildi. Daha düne kadar irtica yaftasıyla birçok Müslüman yok edilmek istendi.
Onlar bunu başaramayacaklarını sizden ve benden iyi biliyorlardı. Ama hedefleri düşman ilan ederek gözden düşürmek, İslam tanımını yeniden yapmak, ılımlı hale getirmek, laikleştirmek ve vicdanlara hapsederek bozmaktı. Şimdi gelinen durumu ortaya koyalım. Küfrün önderlerinin üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen arkalarından gelen ve kendisini İslam’a nispet eden insanların efendim Müslüman laik olmaz, ben de Müslümanım ve laik değilim. Fakat devlet laik olur, demokrat olur diyorlar. Sizce bunlar; demokrasinin insan iradesi üzerinde hiçbir otorite kabul etmediğini ve insanların hevalarının istediği kanunları hiçbir bağlayıcı kayıt olmaksızın uyguladıklarını bilmiyorlar mı? Yani bu Demokrasi dininin ilahının insan olduğunu bilmiyorlar mı? Yani demokratik laik bir meclisin kanun koyarken acaba Allah bu konuda ne emretmiş diye sormadığını bilmiyorlar mı? Tabi ki biliyorlar. Bende dinlediğim bir radyo programında müftü efendi aynen böyle diyordu da canlı yayına bağlanarak; siz kuranın 250 ye yakın hükmünü inkar ediyorsunuz, söyleyin bakalım, kim uygulayacak miras hukukunu, el kesme, zina, diyet, içki, cihadı v.b onlarca konu Rabbimiz tarafından hükmen devlete emir değil midir? Bu devlet ne diyecek? Ben Müslüman değilim laikim, demokratım parlamento toplansın bakalım Allah'a rağmen tağutlar ne diyecek. Ona göre karar veririz mi diyecekler. Ve bunlara kimi ilahiyat profesörlerinin da bu düşünceyi savunması dünün ulusalcısının hedefi idi. Şimdi sorun bakalım hedeflerine ulaşmışlar mı? İşte bu ısrar tağuti ve şirki yönetimlerin razı olduğu şeydir. Biraz ondan, biraz bundan. Ta ki insanlar Hristiyanlar gibi İslam’ı protestanlaştırsın da hayata dair bir ıslah ve “emri bir ma’ruf nehyi anil münker” iddiası kalmasın. İşte hedef budur.
Ve ne yazık ki, ilim coğrafyamızda yitiktir. Bakın alim diye ortaya insanlara, patavatsız olur olmaz konuşan, alim vasfını taşıyan ancak anlamlandıramadığımız hal ve fiillerin sudur ettiği insanlar.
Konumuz Müslümanın yitiği ilim “الحكمة ضالّة المؤمن يأخذها أينما يجدها"“ Allah Rasulü doğru söylemiştir. İlim en çok müminin ihtiyacıdır. İnsan ihtiyacı olanı, muhtaç olduğu şeyi arar. Hele bu ilim ise aradığı, onu hararetle arar. Bulabileceği neresi varsa “اطلبوا العلم ولو في الصين“ İlmi talep edin velev Çin de olsa dahi. Bu sevdayla selefimiz ilmin peşini bırakmamış ve bir ömrü ilim yolunda harcamıştır. “"اطلبوا العلم من المهد إلى اللحدBir alimin ilminden istifade için aylarca yaya veya binek üzerinde mesafeler kat edilmiş. Aile, iş güç, doğup büyüdüğü şehirler terk edilmiş. Allah kendilerine rahmet etsin. İmam Buhari daha 13 yaşında iken ilim meclislerinin müdavimi olmuş, 17 yaşında iken altı ay yol giderek bir tabiinden hadis öğrenir ve tekrar o yolu döner gelirdi. O şahsiyet kaybettiğini arıyordu bulmanın ona vereceği hazzı ve emanet saydığı bu görevini varislere aktarmak için. Çünkü Alimler nebilerin varisleridirler. O gün o yolu benim için gidiyordu, sizin için gidiyordu. Velev ki biz kaybettiğimizin farkında olmasak da.
Bu gün insanlar kaybettiklerinin farkında değiller değerli Müslümanlar. Farkında olsak uykularımız kaçar. İlim denince İslam ıstılahında kuran ve onun pratiği olan Allah Rasulü’nün örnekliği anlaşılır. Cahiliye öyle bir çaba gösterdi ve hala bu gayreti gösteriyor ne için? Tabi ki ilmi İslam ıstılahında ki anlamından kopararak salt dünyevi kılmaya ve muhkem olan, kat’i olan ilmin kaynağını bulandırmaya ve ona şüpheler sokarak insanların onu terk etmesini sağlamaya.وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا ﴿30furkan﴾ bu gün bu cahiliye tarafından başarıldı acı ama gerçek. Aramızdan birkaç kişinin Kur’anı biliyor olması yetmez. Müslümanlar, laik demokrat olan bu tağuti sistemlerin, cahili hayat tarzlarını dayattıklarından daha fazla rabbani olana ve kopması imkânsız olan, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmadığı müddetçe (2/103وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ cahiliyeye galip gelemeyecektir.
Ve tertemiz emanetleri gözlerinin önünde kirletilmeye ve putperest laik Kemalist, seküler, kapitalist, demokratik tapınaklarda öğütülmeye ve rabbani olana düşman olarak eğitilmeye devam edecektir. En acısı bu cahili ve dünyevi sistemlerin, Müslüman olduğunu söyleyen insanların omuzlarında ayakta kalması ve güçlenmesidir. İşte bu cahili sistemlerin içerisinde yaşamak ve mümince kalmak, topyekûn bir mücadeleyi gerektirir. Daha dün yaşanan başörtüsü yasaklarını hepimiz biliyoruz. Polisler tarafından coplanan ve yerlerde sürüklenen cilbablı, tesettürlü kızlarımız, gözlerimizin önünde.
Ne değişti tağutun eli, kendini İslam’a nispet eden kişiler olunca tesettür serbest kaldı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü bu süreçte tağutlar hem tesettürün şeklini belirlediler, hem de tesettür imani, İslami yani rabbani bir kulluk olarak değil demokratik hak olarak verilir oldu. İlahi olma özelliğini yitiren başörtüsü bu gün bir teberrüc aracı haline geldi. Bakın bu ülkenin en tepesinde oturanların eşlerine. Ne kadar da şıklar! Ve diğer tağutun havuç politikasının rolünü sütlenmiş olanlar da aynı dejenerasyondan paylarını almışlardır. İşte bu ve benzeri birçok alanda ki, sözüm ona yapılan özgürlük demogojisi kılıflı aldatmacalar İslam’dan daha çok uzaklaşılmasına sebep olmaktadır. Öğütme bakanlığı diyebileceğimiz eğitim bakanlığı halen tamamen seküler programlar uygulamakta sekülerizmin izin verdiği oranda bir din öğretimi ile çocuklarımızı el altından öğütmeye devam etmektedir. Müslüman olmayan hatta din düşmanı insanlar, kahramanlar, önderler ilan edilmiş ve rol model olarak sunulmuş durumdadır. Biz iyi işler yapıyoruz diye övünüyorlar. O zaman kaldırın şu tevhidi tedrisat yönetmeliğini dediğinizde hayır devlet karar verir çocukların hangi eğitimi alacağına diyorlar. Bu söz firavunun Musa aleyhisselama söylediği sözdür. Sen bizim eğitimimizden geçmedin mi? Nasıl olur da bana isyan edersin.(şura/18).قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَDemişti. Bunlar da tıpkı firavun gibi kendilerinde ülkede ki tüm çocukları özellikle Müslümanların çocuklarını laik demokrat sistemin idamesine asker olarak yetiştirme hakkı görüyorlar. Bu nokta velev ki Müslüman olsa dahi tağuti sistemlerin basamaklarında görev alan kişilerin kullanılmaktan başka bir yolunun olmadığını göstermiştir. Bu sistemler ancak hevaya tabiiyeti arttırarak insanın rabbini unutmasını ve Rabbinin de onlara kendilerini unutturması ile sonuçlandığını ortaya koymuştur.
2-İLİM KELİMESİ;
Kur’an’da kendi başına 105, o kökten gelen kelimelerle birlikte 859 kez kullanılan İlim, Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardandır. Ayrıca, Hz.Muhammed(s.a.v.)’in önemine binaen söylediği sözler, ilmin mahiyetini öğrenmeyi, gerekliliği ve önemi hakkında tefekkür etmeyi zorunlu kılmaktadır.İlim olmasa insan, hayvandan sadece dış görünüşü ve fizikî yapısıyla ayrılırdı, Çünkü biz, erdem vasıflarını fiillerimizle kazanırız. Fiil ise kudret olmadan gerçekleşmez. Biz, ilimden kaynaklanmaksızın ve üzerinde ilmin eserini taşımaksızın sahibine zînet olan ve erdemli olmamızı gerektiren hiçbir fiil görmedik. İlmi rehber ve önder edinip ardınca yürümeden, sevk ve idaresini ilmin eline vermeden sahibini yücelten ve övgüye değer kılan bir kudret de görmedik. Şu halde bütün erdemler, sahip oldukları nitelik ve isimleri ilme borçludur. (Varsayalım ki) bir erdem, özünde ilmi barındırmıyorsa veya onun emrine uymamak ve peşine takılmamak için direniyorsa kınanmaya ve sahibi için kusur olmaya ondan layık bir nitelik bulunmaz.
İLİM NEDİR? TANIMI;
a)Türk dil kurumuna göre; ilim;Bilme, biliş, bir şeyin doğrusunu bilme. 2. Bilim. Bilim; Evrenin bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi.
b) İslam ıstılahında ilim:“mutlak olarak bilmek, bir şeyin şuurda hâsıl olması, sağlam olarak bilmek, kesin olarak bilmek, deneyerek bilmek, bir şeyin gerçeğini bilmek” insanın vahy, akıl ve duyu organları aracılığıyla elde ettiği kesin bilgilere denir. Bir şeyin hakikatini idrak etmek” bilinenden gizlilik ve kapalılığın kalkmasıdır ve “mâlum olanın, olduğu hal üzere bilinmesidir. Bu anlayışa göre, yanlış malumata ilim (bilgi) denilemez. İlmin zıddı, cehalet, cahillik, bilgisizlik ve yanlış bilgi’dir.
c) Sufi inanışta ilim;Gazâlî “Er-risâletü’l-ledüniyye” deİlham; Küllî ruhun, berraklığına, kabiliyetine ve istidadına bağlı olarak insan ruhunun uyanmasıdır. İlham, vahyin basit bir şeklidir. Çünkü vahiy gaybı açık olarak bildirmesidir, ilham ise gaibteki şeye bir işarettir. Vahiyden hâsıl olan ilme Nebevî ilim, ilhamdan hâsıl olan ilme ise İlm-i Ledün denir. Ledün ilmi, Yaradan ile ruh arasında bir vasıta olmaksızın hâsıl olur. Bu gayb lâmbasından gelerek, hoş ve lâtif bir kalbe düşen ışık gibidir. Ledün ilmi derecesine ulaşanlar çok tahsilden ve öğrenme yorgunluğundan uzak olurlar. Az öğrenir çok bilirler. Az yorulup çok istirahat ederler. Muallimi Allah-u Teâlâ olduğu için ilimleri kesbî değil vehbîdir. Yani herhangi bir hocadan, medreseden tahsil etmezler, doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ’dan ve Resulullah Aleyhisselâm’dan gelir.(Bu kısım sapıklık örneği olsun ve müminlere bu beyanlarda bulunan sahtekârlara kanmasın için açıklanmıştır. Bunlar bu kadar sapıktır.)
3-İLMİN KAYNAKLARI;
1- Vahiy; şüpheden ari, mutlak bir kesinlik taşıyan, akıl ile idrak edilen fakat insan aklının ulaşacağı son noktanın da ilerisinden gelen bilgidir.(Ahkaf, 23)قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ “Nitekim size, kendi içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten ve bilmediğiniz şeyleri de belleten bir elçi gönderdik.” (2/Bakara 151)
2- Akıl; Bilginin elde edilmesi, anlaşılması, kavranması, yorumlanması ve pratize edilmesinin olmaz ise olmaz aracı, akıl nimetidir. Aklın olmadığı bir yerde ne bilgi, ne de mutlak olan vahiy bir anlam ifade etmez.
4-İLİM ALLAH’TANDIR;
1-hayatı ve tüm eşyayı o'nun inşasına mutabık kalacak şekilde algılayacaktır. Okumaya O'nun adıyla ve O'nun tasavvurunu inşa etmesine kendisini bırakarak başlayacaktır.
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذى خَلَقَ , خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ , اِقْرَاْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُ اَلَّذى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ , عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَالَمْ يَعْلَمْ "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku, insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir." (Alâk, 1-5)
2- Vahyi mutlak ilim olması hasebi ile kendine uydurmak yoluna değil, O’na katiyetle teslim olma, yoluna uyma şeklinde teslim olacaktır.
“Ve o(Kur’an), gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.” (69/Hakka51)وَاِنَّهُ لَحَقُّ الْيَق۪ينِ
3- İlim öğrenmek isteyen bilecek ki, ilim adına ne varsa Rabbinin yanındadır, İlim, ancak Allah katındadır.” (Ahkaf, 23)قَالَ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ – onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.“Rabbim, ilimce her şeyi kuşatmıştır.”(En’âm,80), وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاۜ
5- İLİM VE ALİMİN ÖVÜLMESİ;
1-يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّا اُولُوا الْاَلْبَابِ Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: " Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmiş ise ona çok hayır verilmiş demektir Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alır." )Bakara, 269. (
6-İLİM HADDİNİ BİLDİRİR;
Rabbimiz kullarına ilmi emrederken, onları ahseni takvime doğru yönlendirirken yükseklerin kayganlığını ve tehlikesini hatırlatırcasına uyarır ve sakındırır, kibir ve gururdan.
1 وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ Her ilim sahibinin üstünde daha üstün bir bilen vardır.(Yusuf: 76)
2- وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌإِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.”17İsra/36
7-İLİM SORUMLULUKTUR;
1- وَتَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿62﴾ لَوْلَا يَنْهٰيهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ“Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür! Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya
8-İLİM VE AMEL BÜTÜNLÜĞÜ;
1- مَثَلُ الَّذ۪ينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰيةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًاۜ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.”(62/Cuma 5)
9-İLMİN ZIDDI; CEHALET:
1- اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةًۜ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍ“Allah’ın göklerde ve yerdekileri hizmetinize sunduğunu görmüyor musunuz? Size açık ve gizli nimetlerini bolca vermiştir. Ama insanlardan bazı kimseler ilme dayanmadan, yol gösterici ve aydınlatıcı kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp dururlar.” (31/Lokman 20)
10-CANLANAN SÖZLER;
Merhum Seyyid Kutup “Sözleriniz ve yazdıklarınız cansızdırlar, eğer sizler söyledikleriniz ve yazdıklarınız uğrunda canınızı ve kanınızı verebiliyorsanız canlanırlar” ifadesi ile insanin inanmadığını konuşmamasını ve eğer inanıyorsa imanın gereği olarak bir bedel ödemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Ve sözlerini değiştirmeden bedel ödeyen nice iman erleri vardır.
Seyyid Kutup, Hasan el Benna, Şeyh Ahmed Yasin, Ömer Muhtar, Şeyh Şamil, ve nice yiğitler…
وَاٰخِرُ دَعْوْٰانَاَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبّ الْعَالَم۪ينَِ۟