Salı, Aralık 3, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR İnsanın Tükenişi Ve Fesadın Küreselleşmesi

İnsanın Tükenişi Ve Fesadın Küreselleşmesi

by İlkav Editor
2,7K 👁
A+A-
Reset

Dünya’ya Egemen Seküler-Laik Sistem
İnsanı tüketti ve fesadı küreselleştirdi

İlmi ve kültürel Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen Alternatif eğitim Konferanslarının 2008–2009 dönemi Mehmet Pamak’ın “İnsanın Tükenişi ve Fesadın Küreselleşmesi” konulu konferansıyla başladı.

Yeni dönemin ilk konferansını veren Mehmet Pamak, sunumun başında insanlık serüveninde tarih boyunca işleyen sünnetullah üzerinde durarak, şu tespitleri yaptı: “İnsanoğlu elinde bulunan ve kendisine şeref kazandıracak olan korunmuş tek kitap olan Kur’an’ın kıymetini bilemedi, büyük çoğunluk eski tahrif edilmiş kitapları sahiplenmeyi, ya da önderlerin, din adamlarının, filozofların ve kendi hevalarının esiri olmayı tercih ederek şerefine sırtını döndü. Kendisini İslam’a nispet edenler ise “Kur’an’ı mehcur (terk edilmiş) bıraktı” ve sonuçta yüzyıllar süren yozlaşma süreci sonunda insanlık insan olma vasıflarını yitirerek hayvanlardan aşağı sürüklendi. Allah’ın birleştirilmesini istediği iki şeyin ‘vahiy ve fıtratın’ arası kesilince, fıtrat bozuldu, insani erdemler çürütüldü, insanlık onuru ayaklar altına alındı. Sonuçta insanın tükenişi yaşandı, heva ve zanna dayalı seküler ideolojiler dünyayı kuşattı, doğayı kirletti ve fesadın küreselleşmesine yol açtı.”

Ekitap için tıklayın

Kapitalizmi, komünizmi, sosyalizmi ulusalcılığı, hümanizmi, Rasyonalizmi, Demokrasiyi, laikliği, pozitivizmi üreten modern Batı paradigmasının temel sorununun insanın tanımı ve konumunda isabet kaydedememek ve sürekli bir cahiliyeden diğerine savrulmak olduğunu belirten Pamak şunları ifade etti: “Batı düşüncesi, bu çağa kadar bir cahiliyyeden (batıldan) başka bir cahiliyyeye geçip durmuştur. Grek cahiliyesinden Roma cahiliyesine, oradan Ortaçağlarda tahrif edilmiş Hristiyanlığı dayatan kilise dininin cahiliyyesine, oradan Rönesans cahiliyesine, arkasından “aydınlanma (!) çağı” cahiliyesine, onun da peşinden pozitivizm cahiliyesine… ve nihayet çağdaş cahiliyeye geçiş yaptı. Batılı insanın serüveni hep kendi ürettiği ilahlarla savaşmakla geçti. Her şeyin ve herkesin yaratıcısı ve mutlak ilmin, bilginin, hukukun, değerlerin, her husustaki adil ölçü ve hudutları belirlemenin kaynağında yer alan mutlak varlık Allah’ı ve O’nun hükümlerini dışlayarak, her tarihsel döneminde kendi uydurduğu ilahların peşine takılan batılı, bilahare büyük bedeller ödeyip, acılar çekerek yakasını bunların ellerinden kurtarmaya çalışmıştır. Ancak hiçbir zaman vahye yönelmediği için de hep yeni uydurduğu ilahların tahakkümüne sürüklenmiştir. Bunlardan bir türlü kurtulamamış ve kula kulluktan kurtulma anlamındaki gerçek özgürlüğün tadını da hiçbir devrinde tadamamıştır. İnsanın gerçek konumunu hiçbir zaman keşfedemediği için, insanla irtibatlı hiçbir konuda sağlam, sahih, doğru sonuçlara tam anlamıyla ulaşmayı başaramamış ve hep bir hüsrandan diğerine, bir yanılgıdan diğerine savrulup durmuştur.”

Konuşmada çağdaş batı düşüncesinin ve insani değerleri tüketen, insanı kendisine ve Rabbine yabancılaştırarak insandışılaştıran Batı Medeniyetinin fesadı küreselleştirmesinin üzerinde duruldu: “İşte Batı Medeniyetinin ve bu gün öncülüğünü yapan ABD’nin, dünya insanlığına dayattığı sömürüye dayalı haksız ve adaletsiz düzeni doğuran dengesizlikler, bu sapkın anlayışın kaçınılmaz eseri olarak ortaya çıktı. Dünya nüfusunun % 20 sinin dünya zenginliklerinin % 80 nini zorbalıkla ele geçirdiği, geniş halk kitlelerinin kendi kaynaklarından bile istifade ettirilmeyerek açlık ve sefalete mahkûm edildiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, dünya insanlığının çok büyük ekseriyetinin bu egemen zorba güçlerce en temel insan hak ve özgürlüklerinden bile mahrum bir köleliğe düçar kılındığı bir dünya oluştu.”

İslam medeniyeti ve Batının medeniyet anlayışları üzerinde durulan konuşmada; “eğer medeniyet kavramı nötr bir kavramsa ancak o takdirde seküler paganist Batı düşüncesinin ürettiği de hiç değilse olumsuz medeniyete örnek olarak gösterilebilir. İşte bu anlamıyla Batı medeniyetinin üzerine oturduğu modern paradigma mutlakçı anlayışıyla, diğer din, kültür ve medeniyetleri ötekileştirip düşman ilan ederek onlara karşı tutumla kendisini tanımlamaya ve ayakta tutmaya ve diğerlerini yok edip kaynaklarını çalarak hayatiyetini devam ettirmeye çalışmaktadır. Dünyayı kuşatan sekülerizm, ilahi vahye savaş açıp, fıtratı bozarak, aklı kirleterek fesadı küreselleştirmiş, ekini ve nesli bozarak küresel bir çürümeye ve insanın, insani değerlerin tükenişine yol açmış bulunuyor. Bu sebeple tüm dünyada, insani erdemlerin yitirildiği, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı, ahlaki, ekonomik, siyasi, hukuki, sosyal ve kültürel bütün alanlarda tam bir dibe vuruşun, tükenişin, çürüme ve kokuşmuşluğun yaşandığı bir süreç yaşanıyor. İslâm’ın medeniyet anlayışı ise, “insanın değeri ve misyonu” üzerine kurulmuştur. İnsanın, imtihan dünyasında kendini gerçekleştirmesi ve tekâmül ettirmesi için gerekli tabii ihtiyaçları, bu anlamda hak ve ödevleri üzerine kurulmuştur. İslam, mazlum halkların kan ve gözyaşı üzerine üretilen teknolojik ve ekonomik kalkınmayı değil, hak, hukuk, adalet üzerine bina edilen ve insan onurunu koruyan hukuk sistemini, iyi komşuluk ilişkileri içinde barış içinde yaşama zeminini medeniyet olarak algılar. ”

Pamak konuşmasında; Batı taklitçiliğinin Türkiye’deki Sonuçları ve Kemalizmin yol açtığı derin ve yaygın çürüme ve yozlaşma üzerinde durarak şöyle dedi: “ Kemalist ulusalcı-laik resmi ideolojinin dayatıldığı egemen sistemde, başta eğitim, hukuk ve ahlak anlayışındaki derin çürüme olmak üzere, siyasette, ekonomide, sosyal hayatta ve kültürel alanda yozlaşmasının zirve yaptığı, tükendiği, dibe vurduğu, tuzun koktuğu noktaya gelinmiştir. Asker bürokratların darbecileri, halkın kendilerine teslim ettiği silahları halka doğrultabilecek kadar genel ahlaki ilkelere aykırı bir sapmayı kendileri için hak olarak telakki eden yozlaşmayı temsil ediyorlar. Hukuki de ahlaki de olmayan bu yaklaşım sonucunda oluşan askeri vesayet rejiminde, hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, bir türlü çözülmesine de fırsat verilmeyen pek çok sorunun doğması ve toplumsal bunalımlara yol açılması kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Bu yozlaşma yolunda, TÜSİAD’çı büyük sermayedarların, üst rütbeli askerler başta olmak üzere bürokratların ve yargının işbirliği ile oluşturulan oligarşik despotizmin hâkimiyetinde, halk iradesinin ve özgürlüklerin yok sayılması, kaynakların talan edilmesi ve tüm bu haksızlıkların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin hesabının sorulamaması sonucunda onulmaz, tedavi edilemez daha derin yaralar açılmaktadır. Hukuka aykırı bu tahakküm sonucunda, çürüme ve yozlaşmanın ıslah edilmesine imkân vermeyen, ülke insanı için zulmü, adaletsizliği ve sömürüyü kader haline getiren bir noktaya doğru sürüklenilmektedir. Ülkede yaşanan bütün sorunların tek kaynağı batıcı seküler Kemalist sistemdir. Ülke ve toplum Kemalizmin despotizmi altında her bakımdan dibe vurmuş bulunuyor. Öğretmen öğrenciyi, patron ve sendikacı işçiyi, yönetici yönetileni, sanayici doğayı, doktor hastayı, erkek kadını istismar ediyor, sömürüyor, aldatıyor ve insan kendisini, ahseni takvim fıtratını, insani değerlerini tüketiyor ve tükettikçe hayvandan aşağılara düşüyor ve sonuçta arzda fesad yaygınlaşıp küreselleşiyor.”

Bir süredir Batı medeniyetinin intihara teşebbüs etmiş ve çöküşe geçmiş olduğunu ifade eden Pamak; bu bağlamda “dünya mustaz’aflarına düşen sorumluluk bu intiharı geciktirecek katkılarda bulunmaktan kaçınıp, süratlenmesini ve çabuklaşmasını sağlayacak önlemler almak olmalıdır” dedi. “Pazarı ilahlaştıran ve her şeyi metalaştırarak piyasaya arz eden ve her şeye fiyat belirleyip satış konusu yaparak, paraya tahvil etmediği hiçbir ahlaki, insani değer bırakmayan materyalist sistem, seküler Batı paradigmasının ikiz çocuklarından birisi olan Komüznizm gibi kapitalizm de çöküyor. Aslında zaten daha komünizmin çöktüğü sırada çöken iki düşman ideolojiyi de üretmiş olan Batının modern paradigmasıydı, ama dünya enformasyon ağını, bilimi, üniversiteleri yönlendirme gücünü elinde tutan kapitalizm, emrindeki sözüm ona bilim adamlarını, entelektüelleri ve medyayı kullanarak haksız yere liberalizmin zaferini ilan ederek göz boyamaya kalkışmıştı. Ama bütün bu yanıltmalar, alınan tedbirler, işgal ve istilalarla yapılan büyük soygunlar bile artık sona yaklaşan Batı medeniyetini çöküşten kurtarmaya yetmiyor ve çöküş giderek hızlanıyor.” dedi

Bilginin, İslami kodlar, ölçülerle yeniden üretilmesi zaruretine de değinen Pamak, bu konuda şunları ifade etti.: “Dünyayı kuşatıp çürümeye sürükleyen seküler kültürün temsilcisi Batılı insanın kendine ve Rabbine yabancılaşmasının sonucunda fıtratın yolundan uzaklaşarak düştüğü idrak ve basiret yoksunluğu sebebeiyle bir türlü anlamadığı, anlamak istemediği en çarpıcı hakikat, hilkatin, hakikatin, bilginin kaynağında Allah’ın var olduğudur. Tabiat kanunu denilen kevni ayetlerle ilgili ilmin de, insan ahayatına yön vermesi gereken, hukukun ve ahlakın ölçü ve ilkelerini belirleyen ilmin de kaynağında Allah vardır ve bu sebeple bu ilimler asla birbiriyle çelişmez, tam tersine birbirini tamamlar. Bugün dünya üniversitelerinde üretilen bilgi, istinalar haricinde çoğunlukla egemen kapitalizmin çıkarlarına uydurulmuş, saptırılmış, heva ve zanna dayalı bilgidir. Bu, egemenlerin çıkarlarına göre yönlendirilen eğitim ve bilgi üretimi, dünya insanlığının aldatılıp yönlendirilmesi için kullanılmakta ve ihtiyaç kalmadığında hata yapmışız denerek değiştirilebilmektedir. Bu sebeple, dünyada üretilmiş güvenilir olmayan bilginin ve ilim adı altında ortaya atılan teorilerin, sorgulanması ve vahye dayalı kodlara, ölçülere uygun olarak, sahih temeller üzerine yeniden üretilmesi gerekmektedir. Aynı kaynaktan geldikleri için mutlaka uyum içinde olması gereken kainat, fıtrat ve vahiy kitapları bir bütün olarak, birbirinden koparılmadan ve birlikte hakkıyla okunmalıdırlar.”

Küresel karşıtlarının, yeşillerin fıtratın sesine kulak veren erdemli istisnalar olarak emperyalizme, küreselleşen kapitalizme ve bütün kötülüklerine karşı erdemli itirazlar yükseltmelerine rağmen, vahye uzak durdukları için sonuçta alternatif çözümler üretmek yerine mevcut sistemi reforme ederek yeniden üretmeye yol açacak tekliflerin ötesine geçemediklerinin ifade edildiği konuşmada bu çerçevede şu tespitler yapıldı: “Küresel karşıtları, ‘yeni bir dünya mümkün’ sloganıyla ortaya çıkıp kapitalizme, emperyalizme, küreselleşmeye itiraz edenler, fıtratı tanımlamaya çalışan, fıtri özgürleşme temayülü gösteren, modern ifsadı içselleştirmek istemeyen, insanı yeryüzünde mutlak egemen görmeyen, Hümanizma’yı sorgulayan yeşil hareket tarihin mutlak ilerleme çizgisi üzerinde gitmediğini görerek modern dönemin çürütücü yüzünü teşhis edebiliyor. Bu erdemli arayışlarla, yeryüzü ile barışık yaşamak arzusundaki, insanın değerini üretimi ya da tüketimi ile ölçmeyen, insan ötesi yüce bir değerin-fıtratın var olduğunu sezen ancak vahye ulaşmadığı için bunu tam olarak teşhis edemeyen bir çizgi çıkıyor karşımıza. Ancak, Batı paradigmasını ve seküler düşünce kodlarını aşıp fıtratın yolunda vahiyle buluşamayanların bu büyük çürümenin müsebbibi olan modern paradigmaya alternatif ve küresel ifsadı durduracak bir çözüm üretmeleri mümkün değildir. Çürümenin müsebbibi aynı paradigmanın kodlarıyla düşünen bu çevreler fıtri, vicdani sorgulama sonucunda kimi haklı eleştiriler, itirazlar ortaya koysalar da, kimi fıtri arayışlara yönelseler ve kimi parça doğruları yakalasalar da, sahih bilginin tek yazılı kaynağı Kur’an’a sırt çevirdikleri için bütüncül bir doğru çözüm üretmeleri beklenemez. Aynı paradigmanın düşünce kalıpları ve kodları hala onların da düşüncelerini belirlemeyi sürdürdüğü için, parça doğrular üzerine inşa ettikleri çözümler de aynı sistemi rötuşlayıp yeniden üreterek onun ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.”

Kendini İslam’a nispet eden çevrelerin yaklaşımını da değerlendiren Pamak şunları ifade etti: “Geleneksel İslami anlayış da içinde şüphesiz ki parça doğrular barındırmaktadır. Ancak hayatı kuşatan bütüncül doğruyu, vahye uygunluğu temsil edemediği için, moderniteye, Batı sekülerizmine karşı direnmekten, sahih ve kurtarıcı bir cevap üretmekten aciz bulunmaktadır. Modernist İslam algısı da, modernitenin üstünlüğü kompleksiyle ona yaranmacı, sığınmacı ve uzlaşmacı bir tutumla, İslami olanı ona uydurmaya çalıştığı için alternatif üretebilmesi söz konusu değildir. Çünkü dünyayı kuşatan bu büyük yozlaşmaya son verip, kurtarıcı modeli inşa edebilmek için yapılamsı gereken, çürütücü, zillete sürükleyici egemen paradigmayı kökten ve toptan reddedip, tağutlardan ve tağuti sistem ve ideolojilerden beraatini ilan edip, dünyayı ahiret ve kulluk eksenli bir tasavvurla vahye dayalı sahici temeller üzerine, vahyi ölçülerle yeniden inşa etmektir. Dünyada da, ahirette de iyiliğe götürecek tek hakikat işte budur.”

Konuşmasının son bölümünde küresel ifsadın karşısında Müslümanların geliştirmesi gereken tutum üzerinde duran Pamak, Müslümanların sorumlulukları hakkında şunları söyledi. “İnsanlığın tek kurtuluş umudu, korunmuş vahyin toplandığı ve insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, insanlığa onur ve şeref kazandıracak tek kurtarıcı mesajı barındıran Kur’an’a çağıran ve vahiyle insanlığı arındırıp yeniden inşa iddiası taşıyan ihya ve ıslah çizgisidir. Vahyin ilk muhataplarının oluşturduğu modeli esas alarak, çağın Kur’an toplumunu inşa etmek, insanlığa şahidlik yapacak hayırlı vasat ümmeti vahiy ekseninde ve Kur’an nesli öncülüğünde inşa ederek kurtarıcı bütün dünya insanlığına ulaştırmak isteyenlerin hattıdır. Evet, Kur’an’ı merkeze koyarak nihai anlamda tek belirleyici kılan, Resulün örnekliğini, şahidliğini, mücadele sünnetini ve ilk neslin oluşturduğu ümmet nüvesi ilk Kur’an toplumunu model alarak geliştirilen çağımızın Kur’an toplumunu oluşturma ve mesajı geleneksel ve modern cahiliyenin kirliliklerinden arındırarak Allah’tan geldiği durulukta insanlara ulaştırma çabası insanlık önünde tek kurtarıcı alternatifi teşkil ediyor. Ama maalesef, bu alternatifi temsil edenler de henüz dünya insanlığına sunabilecekleri ciddi projeler oluşturma noktasında henüz çok uzakta bulunmak gibi bir vebali taşımaktadırlar.”

“Vahiyle belirlenip Resullerin pratikleri ile örneklenen ıslah sorumluluğumuz, emri bil maruf nehyi anil münker mükellefiyetimiz ve insanlığa şahid kılınmış olmaktan kaynaklanan yükümlülüğümüz gereğince, ekinin ve nesli fesada uğratanlara karşı hemen harekete geçmeli ve gücümüz yettiğince bu sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışmalıyız. Ekonomik sömürü, istismar, hak gasbı yapan, birbirinin hukukuna riayet etmeyen ve haksızlıkla birbirinin mallarını yiyen, lüks, israf ve haram üzerine oturtulmuş ekonomiye teslim olmayan, itiraz eden, haktan yana adil bir duruş geliştirmeliyiz. Daha çok üretim daha çok tüketim azgınlığıyla insani ölçü ve değerleri yok eden, vahyi ölçü ve değerleri tanımayan kapitalist tüketim kültürünün öğütücü, çürütücü kuşatmasına karşı uyarıcı, ıslah edici bir direniş örnekliği oluşturmalıyız. Özgün değerlerimiz ve İslami kimliğimizle insanlık onurunu yücelten, vahye dayalı evrensel değerler üzerine alternatif yaşam tarzımızı örnekleyerek insanlığa sunmalıyız. Kapitalizmin bu kuşatmasına karşı alternatif bir tüketim formu ortaya koymalıyız.”

İLKAV konferans salonunda gerçekleştirilen ve yaklaşık iki saat süren konferans, dinleyicilerden gelen sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon