Cumartesi, Ekim 12, 2024
Ana sayfa DİĞER İLKAV Temsilcilikleri Genişletilmiş İstişare Toplantısı Yapıldı

İLKAV Temsilcilikleri Genişletilmiş İstişare Toplantısı Yapıldı

by İlkav Editor
3,5K 👁
A+A-
Reset

Toplantı, İLKAV Yönetiminden Emrullah Ayan'ın Kur'an-ı Kerim ve mealini okumasıyla başladı. İLKAV Başkanı Mehmet Pamak "İslam kardeşliği ve cemaat olma sorumluluğu" çerçevesinde bir sunum yaptı. Pamak, başından beri İLKAV'ın şiar edindiği İslami ölçüleri ve esas aldığı çalışma ilkelerini hatırlattı, faaliyetlerin güç birliğiyle aynı istikamette devam ediyor olmasından dolayı memnuniyetini ifade ederek, katılan üyelere takdir ve dualarını iletti. Daha sonra, üzerimize cemaat olma sorumluluğunu yükleyen ayet ve hadisleri açıklayarak, kolektif irade ve aklı üretmek suretiyle birlikte iş yapma ahlakına dair İLKAV'ın esas aldığı çalışma ilkelerini bir daha hatırlatarak, şu konulara değindi:

"Resulullah'ın (s) davetine icabet eden ilk mü'minler, kendi hallerine bırakılmadılar, fert ya da küçük farklı öbekler oluşturmalarına fırsat verilmedi. Onlar kan, kabile, aşiret bağına dayalı cahiliye toplumundan ayrışarak, akıde bağıyla kardeşleşmek suretiyle alternatif müminler topluluğunu oluşturdular.  İlk Surelerden olan Fatiha'da bile bu müminlere  "İyyake na'budu" dedirtilerek " biz bilinci" kazandırıldı. Bu yüzden iman edenler ayrı ayrı gruplar oluşturmadılar ve Mekke'de tek bir İslami cemaati oluşturdular.

Mü’minler, iman Kardeşliğiyle, velayet bağıyla ve “biz” bilinciyle bütünleşme, kabile koruması ve güvenlik dairesinden çıkarak yalnızlaşan kardeşleriyle bütünleşip, akıde ortak paydasında yeni bir güvenlik alanı oluşturmaya yönlendirildi. Cahiliyeden ayrışılarak, alternatif İslami yapının oluşturulması sağlandı. Darün Nedveye karşı, Darül Erkam örnekliği ortaya koydular. İnsanlığa “hayırlı vasat ümmet”i oluşturup, sorumlu tutulduğumuz  “cemaat planında şahidlik” ve modeli ortaya çıkarma çabası içine girilir. İslam kardeşlik hukuku içinde, tam anlamıyla ve çok boyutlu bir yardımlaşma ve dayanışma gerçekleştirildi.

 

Ekitap için tıklayın

Resulullah (s) önderliğindeki ilk Kur'an nesli örneğimizde; sevgi, saygı, merhamet, şefkat ve adaleti ete kemiğe büründüren bir bütünleşme gerçekleşti. Birbirini sevmedikçe gerçekten iman etmemiş olacağının bilincinde, kendisi için istediği iyi şeyi öncelikle kardeşi için isteyen, fedakarlıkta kendisi öne atılan, nimette kardeşini öne süren ve isar bilincine sahip müminlerin oluşturduğu örnek bir yapı inşa edildi.

 

Allah'ın yönlendirmesi ve Resulünün önder ve örnekliğiyle bir vücudun uzuvları, bir binanın tuğlaları gibi bütünleşip kaynaştılar. Muhteşem iman kardeşliğinin örnekliğini, Hablullah'a topluca sarılarak, Allah yolunda kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf tutarak ve zulme uğradıklarında topluca karşı koyarak, tek tek gövdelerinin üzerine dikilen ilkeli, onurlu, tutarlı İslami şahsiyetlerin tevhid ortak paydasındaki birliğiyle ekin meselindeki bütünlüğü, dayanışmayı ortaya çıkardılar. Aralarında sevgiyi, merhameti, birbirine sahip çıkmayı, adaleti, eminliği ve fedakârlıklarda yarışmayı en güzel biçimde yaşamlaştırdılar".

 

Pamak, daha sonra aşağıdaki ayet ve hadisleri açıklayarak, müminlerin birey ya da ayrı küçük gruplatr halinde kalmayıp tek bir cemaat olmalarının imani bir sorumluluk olduğunu anlattı:

19.Meryem 73-75 –Âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o inkâr edenler, iman edenlere dediler ki : «Bu iki zümreden (Mümin ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclisve topluluk itibariyle daha güzeldir?»

19.74 – Biz onlardan önce, mal mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik.

19.75 – De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri (taraftarı-cemaati) daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.

 

49.Hucurat 10 –“Mü’minler ancak kardeştirler.Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.”

 

3.Ali İmran 103 – “Hep birlikte (topluca) Allah’ın ipine(Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve sakın tefrikaya düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalblerinizi birleştirmişti. O’nun bu nimeti sâyesinde kardeş olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun kenarında iken sizi oradan O kurtarmıştı. Hidayete eresiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklar.”

 

Ebû Sa`îd el-Hudrî’den rivayet edildiği üzere Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: “Gökten yeryüzüne indirilmiş olan Allah’ın ipi, Allah’ın kitabıdır.” 

 

2.Bakara 143 –Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi vasat (orta) bir ümmet  yaptık…

 

3.Ali İmran 104 –Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

 

42.Şura 38-39 Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında şura iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. 39 – Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.

47.Muhammed 7Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygular, dinine yarım ederseniz), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.

61Saf .4 –Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları sever.


6.En'am 159 –Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

 

Müminlerin vasıflarından bazıları ifade edilirken, cemaat olmanın gereği olan bazı sorumlulukların altı çizilir;

 

23.Mu’minûn 8–  Onlar emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
70.Me`âric 32 –Onlar emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.

 

9.Tevbe 71-  “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği em-reder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.”

 

4.Nisâ  59– “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasûl’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de… Eğer bir şeyde (ihtilaf edip) çekişirseniz, Allah’a ve ahıret gününe iman ediyorsanız onu Allah’a ve Rasûl’e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç olarak daha güzeldir.”


Ayette geçen “…sizden olan emir sahiplerine de…” ifadesi, cemâatleşmeye delalet etmektedir. Emir sahibi ancak cemâatin başındaki kişidir. Emîre itaat için, başında emîr bulunan bir cemâatin varlığı şarttır.

 

30/Rum 31-32 – “Yalnız O’na yönelin ve O’ndan korkun; namazı kılın ve müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayıp fırka fırka olanlardan (olmayın ki) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.”

23/Müminun 52-53 –“Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun! Fakat işlerini aralarında parçalayıp çeşitli gruplara ayırdılar. Her fırka kendilerinde olanla övünmektedir.”

8. Enfal 46-Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

 

Cemaat olmanın önemine dair Hadisler

1.“Allah’ın eli cemaatin üzerinedir.” 

İbn `Abbâs’tan, dedi ki: Allah Rasulü (s) dedi ki: Allah’ın eli (desteği, rahmeti, yardımı) cemâatle beraberdir. 

2.“Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir.” (Tirmizi)

3.“Şeytan cemaatten ayrılanla birlikte koşup, onu o yolda       

teşvik eder.”

4.“Şüphesiz bereket cemaatle beraberdir.”

5.“Cemaat rahmettir, ayrılık azaptır.” (Ahmet b. Hanbel- Müsned)                          

6 – Hz Ömer bize hutbe verdi ve şöyle dedi; Resulullah (s) şöyle buyurmuştu:

"Cemâat olmalısınız, tefrikaya düşmemelisiniz. Şeytan kesinlikle yalnız kişiyle beraberdir, iki kişiden uzaktadır. Kim cennetin en nadide yerini istiyorsa, cemâate sımsıkı yapışsın.” 

 

Rasûlüllah, Mekke’nin fethi tamamlanınca şöyle konuşmuştu:

“Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilâh yoktur… Ey insanlar iyi biliniz ki,… Bütün insanlar Adem’dendir ve Adem topraktan yaratılmıştır. İnsanlar iki kısımdır; bir kısmı Müslüman diğer kısmı kafirdir. Müslümanlar Allah katında değerli ve şereflidir. Kafir olanlar ise azgın ve yaramazdır. Kafirlerin Allah katında hiçbir değeri yoktur…” “İslâm çağında cahiliye özelliklerini ortaya çıkarmayın. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslümanlar kendilerinden olmayanlara karşı birdirler, bütündürler. Düşmanlarına karşı topluca hareket eder, birbirleriyle yardımlaşırlar. Müslümanların kanları birbirine eşittir. Aralarında fark yoktur.”(Celaleddin Vatandaş, “Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslâm Daveti”, Pınar yay. İstanbul-2005.)

Bu kardeşlik selam ve sevgi ile pekiştirildi. Peygamberimiz, Müminlerin birbirlerini sevmelerini ve her karşılaştıklarında selamlaşmaları istedi:

“Varlığım (kudret) elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerektiği gibi iman edemezsiniz. Ben size yerine getirdiğiniz zaman aranızda sevgiyi oluşturup pekiştirecek bir şey söyleyeyim mi? O selâmdır. Selâmı aranızda yaygınlaştırın.”(Müslim, İman 93-94; Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11).

Müminlerin sevgi ve bağlılıkta tek vücut gibi olduklarını; vücudun bir organı acı çektiğinde bu acıyı bütün vücut yaşadığı gibi, müminlerin de birbirlerinin acılarına duyarsız olamayacaklarını ifade etti. Bir müminin diğer müminle üç günden fazla küs durmasının helal olmadığını, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamayacağınıbildirdi. (Buharî, İman 7; Müslim, İman 17)

Pamak: bir cemaat için olmazsa olmaz olan unsurları aşağıdaki başlıklar halinde açıkladı:

 

1 – Akide ortak paydasında bir araya gelme

 

2 – Ortak Hedef ve Gaye Birliği

 

Allah'ı razı etmek ve ahiret bilinciyle kulluk eksenli hayat tasavvuru içinde imani ve ibadi sorumluluklarımızı hep birlikte yerine getirmek. Kolektif ibadet bilinciyle İslam'ı ana kaynağından hakkıyla öğrenip öğüt alıp yaşamak ve hakikatin mesajını bütün insanlığa yayma, fesada karşı ıslah çabasını güç birliği ile yerine getirmek, hedef olarak cahiliye hükmü ve otoritelerinin egemenliğine son verip Allah'ın hükmünün hakimiyetini ve adaleti ikame etmeye çalışmaktır.


3 – Ortak metod – yöntem birlikteliği – Nebevi yöntem

 

4 – Ortak ilkelere sahip olmak

Mesela:

-Tevhidi temel ilkelerde mutabakat

-Geleneksel ve modern cahiliyeye karşı ortak tutum

-Tarih ve toplum değerlendirmesinde mutabakat

-Egemen şirk sistemine karşı tutum birliği

-Toplumu dönüştürmek ve İslami toplumu inşa etmek için takip edilmesi gereken Nebevi yöntemde mutabakat


5 – İşbirliği ve sorumlulukları adaletle paylaşan iş bölümü – emaneti ehline veren bir yönetim – Allah'a ve Resulüne itaat eden ul'ul emrin yönetimine rıza anlayışı içinde bir hiyerarşi ve kararları Şura ile alan bir yapı"

Mehmet Pamak; ülke çapında tevhidi istikameti koruyan fert ya da küçük gruplar, ders halkaları halinde var olan Müslümanlardan ulaşabildiklerine bir kaç yıl önce yazdığı "Cemaat planında örneklik sorumluluğumuz" başlıklı yazısını önemine binaen bu toplantıda da paylaştı:

"Bizim çizgimizde olup da ilkelerini koruyan kardeşlerimizin genel durumuyla ilgili bazı değerlendirmelerimi sizinle de paylaşmak isterim. 

 

Tabii ki, İslami camiadaki sapma ve savrulmalara karşı emri bil maruf görevimiz aksatılmamalı, ertelenmemeli, bu büyük sorumluluğumuz mutlaka yerine getirilmelidir. Ancak tepkimiz ve uyarımız haklı ve gerekli olduğu halde, sadece birilerine tepki veren, sadece başkalarının yaptıklarını eleştiren, sadece yaşanan savrulmaları yazı ve sözle eleştiren, ancak ne yapılması ve nasıl yapılması gerektiğine dair ciddiye alınacak hiçbir şey yapmayan, pratikte herhangi bir örneklik ortaya koymayan, sadece kimi Kur'an halklarında bilgilenmekle, dar ölçekli yapılar oluşturmakla yetinen konumu bir an önce ıslah etmemiz gerekmektedir.

 

Bugün tevhidi çizgide istikameti koruyan ilkeli duruşa sahip Müslümanların durumuyla ilgili bazı tespitleri paylaşacak olursak: Hiç bir proje üretmeyen, eğitim, tebliğ, yardımlaşma ve şahidlik sorumluluklarını daha güçlü birlikteliklerle, daha yaygın projelerle uygulamaya koymayan bir hal söz konusu. Cemaatleşme ve kolektif iradeyi üretme pratiği zaaflı, fedakarlıklar noktasında son derece tembel ve elini taşın altına koymak anlamında bedel ödemeye gelince bunu gerektirecek ciddi bir çabası olmayan dağınık teorik imanlı fertler ya da sadece bilgilenmeyle sınırlı, kapalı ve dar ölçekli  Kur'an halkaları halinde cahiliye toplumuna dağılmış olarak yaşamakta ısrar etmemiz, sürdürdüğümüz Kur'an halkalarının olumluluğuna rağmen büyük bir zaaftır. 

 

Bir çok Kur'an halkasını teşkil eden değerli kardeşlerimizin desteği ve iradelerini birleştirip güç birliği yapması sonucunda İLKAV'ın 25 yıllık, tebliğ, eğitim, vahye şahidlik, vahyi sosyalleştirme, geleneksel ve modern hurafe ve bid'atlara karşı ıslah mücadelesi, ülkede ve bölgedeki Müslümanlarla yardımlaşma ve dayanışma çalışmaları, egemen şirk sistemine karşı tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi, farklı gruplar halindeki tevhidi uyanış süreci öbeklerinin birlikteliğine vesile olma çabaları, yeterli olmasa da değişik gruplara göre örnek olabilecek çok boyutlu İslami mücadele açısından değerli bir birikim olarak dikkate alınmalı, ama yeterli görülmeyip hep birlikte daha da geliştirilmeye çalışılmalıdır.  

 

Birey ya da küçük gruplar halinde kalma zaafımızı, yani temsil ettiğimiz vahyi doğruları ete kemiğe büründürecek vahyi sosyalleştirme çabamızı topluma sunma zaafımızı aşmaz isek, vahyi mesajı cemaat planında, vasat ümmet örnekliğinde modelleştirip, vahyin şahidliğini bütünleşmiş örnek tek bir cemaat planında da yapar hale gelmez isek, bu takdirde toplumsal dönüşüm bizim temsil ettiğimiz vahyi doğrular istikametinde gerçekleşmeyecektir. Tam tersine eleştirdiğimiz savrulmuş kesimlerin, toplumsal alanlarda var olan, halka ulaşan, halkın sorunlarıyla ilgilenerek örneklik oluşturan, ülke çapında örgütlenmiş kesimlerin hak-batıl karışımı eklektik anlayışları istikametinde yaşanacaktır. Bu da bizim omuzlarımıza yüklenmiş bir vebal olacaktır.

 

Onun için, bir an önce, ferdi planda gerçekleşen ve başlangıç olarak anlamlı ve gerekli olan ferdi davetçi pozisyonunu, bir süre sonra kalıcı bir sıfat haline gelecek "yazarlık" ve "konuşmacılık" fenomenine dönüştürmeden, adanmış mü'minler, sabikun vasfı kazanıp hayırlarda ve fedakarlıklarda yarışan örnek ve öncü Müslüman şahsiyetler olma sorumluluğumuzu kuşanmalıyız. Bu büyük sorumluluğun bilinciyle toplumsal dönüşümde olmazsa olmaz olan fertten sonraki ilk aşamayı, Kur'an toplumu nüvesi "vasat ümmeti" inşa etmek, kolektif iradeyi üretmek ve istişari katılımla işlerimizi şura ile görmek, kitabın ve hikmetin eğitimini, tebliğ, davet ve şahidlik çabalarımızı cemaat planında güç birliğiyle daha yaygın ve daha nitelikli projelerle gerçekleştirmek, zulme, şirke, fesada karşı tevhid ve adalet mücadelemizi topluca vermek üzere seferber olmalıyız.

 

Bir an önce daha kapsamlı güç birliği yaparak, Mekke örnekliğinde olduğu gibi kardeşleşip cemaatleşerek, temsil ettiğimiz tevhidi çizgiyi ve Nebevi yöntemi sürdürecek günümüzün Kur'an neslini, toplumu Kur'ani inkılabla dönüştürüp vahiyle inşa edecek taşıyıcı, kurucu, inşa edici kadroyu yetiştirmeye yoğunlaşmalıyız. Bu üzerimizdeki büyük ve imani bir sorumluluktur. İşte bir an önce bu önemli sorumluluğun bilincine ulaşmalı, bu uğurda fedakarlıklarda yarışan, cehd ve gayret gösteren müminlerden olmaya çalışmalı ve hiç değilse bu yoldayken ölmeye çalışmalıyız ki, Rabbimize sunabileceğimiz bir mazeretimiz olsun.

 

Bu vazgeçilmez, artık daha fazla da ertelenemez sorumluluklarımızı bir an önce idrak ederek, aslında bir bakıma sorumluluktan kaçış anlamındaki bireyselliğin ve küçük öbekleşmelerin rehavetinden, konformizminden uzaklaşarak, daha yaygın bütünleşmelerle güç birliği yaparak, ülke çapında güçlü yapılar içinde birlikte olmanın getireceği daha ağır sorumlulukların altına girme cesaret ve azmini de göstererek, bu önemli ve zorunlu çabalarda da seferber olmayı başarmalıyız".

 

Bu açıklamasını müteakip Pamak, şu çağırıda bulunarak konuşmasını sonlandırdı: "İLKAV temsilcilikleri ve merkezde oluşan kolektif irade içinde yer alan bileşenlerimizden olan Kur'an halkalarındaki kardeşlerimiz, İLKAV Genel Merkezini daha da güçlendirecek katkılarda bulunmalıdırlar. Güçlerimizi öylesine birleştirmeliyiz ki, fedakarlıklarda öylesine yarışmalıyız ki, kurtarıcı mesajı daha güçlü projelerle daha fazla insana ulaştıracak, toplumu dönüştürmeye vesile olacak kurucu, inşa edici örnek Kur'an nesli kadrosunu yetiştirecek vasatı oluşturmalıyız. Bu amaca yönelik olarak katkılarımızı ve fedakarlıklarımızı arttırmalıyız. Nihayet hepimiz ahiretimize hazırlanmaktayız. Allah rızası için ne kadar çok salih amel biriktirirsek, Allah yolunda, Kur'an hizmetinde ne kadar fazla çaba ve fedakarlık gösterirsek inşallah ahirette o kadar güzel bir sonuçla karşılaşırız".

 

Mehmet Pamak'ın bu sunumunu müteakiben Emrullah Ayan, cemaat planında çalışmanın gerekleri olarak İLKAV'ın uzun süredir  esas aldığı prensip ve sorumlulukları muhtevi aşağıdaki metni okudu:

 

Cemaatleşmenin, kolektif hareketin

üzerimize yüklediği sorumluluklar

.

1.   Öncelikle, sadece Allah rızasını gözeten, bu amaçla bir araya gelen, kulluk, ahiret ve hesap bilinci gelişmiş ihlâslı mü’minler olmalıyız.

2.    Kolektif çabalara uyumlu, bireysel arzu ve isteklerini denetim altına almış, birlikteliğin gereği olan disiplin ve ciddiyete sahip şahsiyetler olarak, cemaate ait kurumsal işleri şahsi işlerine tercih edebilme duyarlılığına sahip olmalıyız.

3.   Disiplin, süreklilik, istikrar ve fedakârlık kavramlarının oluşturduğu atmosferde, iş bölümü duyarlılığı ile dayanışma ve yardımlaşma halinde kolektif çabalara katkıda bulunma vasfımızı geliştirmeliyiz.

4.   Verilen yada üstlenilen görevleri mutlaka zamanında, eksiksiz ve en güzel bir biçimde yerine getirmeye azmetmeliyiz. Bunun Allah’ı razı edecek önemli bir ibadet olduğu bilincini sürekli diri tutmalıyız. Görevlerin ihmalinden, zamanında yada tam yapılmamasından Şeytan’ın sevineceğini, Allah’ın ise razı olmayacağını ve kardeşlerimizin üzüleceğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

5.   Kurumsal yapının ortak ve temel ilkelerine sadakat gösteren eylem ve söylemlerimizle, topluma taşıyacağımız değer, ölçü ve ilkeleri önce kendimiz ahlak edinerek, doğru “şahidlik” konusunda hassas, duyarlı ve dikkatli olmalıyız. İslami temel değişmez ilkelerimiz hususunda homojen olmalı ve bu duruşu her yerde ve her şartta muhafaza etmeliyiz. Yani ilkesiz ve başıbozuk bir yan yana duruşu değil, ilkeli, tutarlı ve belli bir ortak payda etrafında bütünleşmeyi esas almalıyız.

6.   Hepimiz olan, hepimizi ve ortak irademizi temsil eden kolektif iradenin, Hududullah çerçevesindeki kararlarına itaatın Allah’a ve Rasulü’ne itaat anlamına geldiğinin bilincinde olmalıyız. Bir yanda İslam’ın doğru bulmadığı “meyyit gibi teslimiyet”i isteyen, önderlerin yanlış doğru her yaptığında hikmet arayıp, “emr-i bil maruf nehy-i an’il münkeri”i terk eden kör taklit ve bilinçsiz bir itaat, diğer yanda itaat bilincini tamamen yitirmiş başı bozukluk, itaatsizliği kutsayan bir azgınlık söz konusudur. Bu iki ucada yaklaşmadan Kur’an’ın öngördüğü, Rasulullah’ın ve ashabının uyguladığı vasatı tercih etmeliyiz. İşte burada, düşünme, akletme çabalarını önemseyen ve bireysel iradeleri birleştiren, istişari katılıma açık zeminlerde üretilen, Allah’a ve Resulüne itaat eden ve bizden talepleri de Hududullah’ı aşmayan önderlerin yada şuraların kararlarına bilinçli bir itaat söz konusu olmalıdır.

7.   Cemaate ve birlikte olduğu kardeşlere toptan küsmemeli, bireysel kırgınlıkları da Hududullah çerçevesini aşmadan bitirmeye çalışmalı, insani zaaflar sebebiyle doğal olarak meydana gelen kimi sıkıntıları da, etrafa yaymadan kurum içinde çözmeyi ahlak edinmeliyiz.

8.   Nimet dağıtılırken kardeşimizi kendimize tercih etmeyi, külfet söz konusu olduğunda da öne atılmayı ahlakımız haline getirmeliyiz.

9.   Karşılaştığımız, yada karşılaşacağımız zorluklar, insanlardan göreceğimiz tepkiler, baskılar ve çeşitli yerlerden üzerimize yönlendirilen haksızlıklar, hukuksuzluklar, Allah yolundaki tevhid ve adalet mücadelesinin kaçınılmaz imtihanları olarak algılanmalı, Peygamber’ler dahil, aynı yolun bizden önceki yolcularına yönelik olarak da bu tür haksızlıkların, saldırıların hem de daha fazlasıyla yapılmış olduğunu da unutmamalı, bu tür imtihanlara ruhen hazırlıklı olmalı, kimseye zulmetmeyen, şiddet kullanmayan, merhameti, hikmeti, adaleti ve insanların kurtuluşuna vesile olacak mesajı ulaştırmayı esas aldığımız bu Hak yoldaki yürüyüşümüze, yılmadan, bıkmadan ve ısrarla devam etmeliyiz.

10.      Bu yoldaki ilkeli, sürekli ve istikrarlı yürüyüş için aşağıdaki zaafları aşmayı  mutlaka başarmalı, kalbi ve ahlaki hastalıklarımızı tedavi etmekte

yardımlaşmalıyız:

 

a – Fikri plandaki yetersizlik ve sığlık.

b –Dava bilincine sahip olmamak.

c –Ahlaki zayıflık ve olgunlaşmamışlık (Bu zafiyet ; sabırsızlık; gevezelik; nemelazımcılık; sorumluluk üstlenmekten kaçınmak; görevden kaçmak; tartışmacılık ve bilgiçlik taslamak gibi sonuçlara yol açabilir).

d –Bireycilik, kendi kişiliğini aşırı önemseme, öne çıkarma, nefsaniyet, egoizm.

e –Dünyevileşmek, hevaya tabi olmak.

f –Karamsarlık, kötümserlik, umutsuzluk. ( Bu tutum zamanla yılgınlığı besler ve mücadele azmini kırar).

g –Belirlenmiş bir hiyerarşik yapının oluşturulmaması. ( Bu zaaf, özellikle iş bölümü ve görev dağılımının ve kurumun disiplinli, düzenli işleyişinin oluşmasında ciddi sıkıntılara yol açar. Neredeyse herkesin her şeyi yaptığı, her işi üstlendiği bir yapı ortaya çıkar ki, bu kolayca kimsenin bir şey yapmadığı bir yapıya dönüşebilir.)

 

11.Aynı kurum içindeki bireyler arasında oluşan aşağıdaki türden diyalog bozuklukları da, yapının zarar görmesine, hizmetlerin aksamasına ve dağılmalara yol açabileceği için bu konularda da gerekli tedbirler alınmalı ve her üyemiz bu hususlara dikkat göstermeli, kendi sorumluluğunu müdrik davranmalıdır:

 

a –İş bölümüne riayet etmeyip işleri belli kişilerin üzerine yıkma. Bu tür bir yanlış tutum, üzerine iş yıkılan kimselere zulüm anlamına geleceği gibi, bu fedakâr kişilerin zamanla yıpranıp artık iş göremez hale gelmesine yol açabilme riskini de taşımaktadır. Ayrıca çalışmaların kişilere endeksli hale gelmesine ve kurumlaşmanın engellenmesine, bu kişiler olmadığında hizmetin durmasına ve kurumun dağılmasına da yol açabilir.

 

b –Aynı yapı içindeki mü’minlerin birbirini dinlememe, değer vermeme gibi yanlış tutumları da, zamanla büyük zaafların gelişmesine yol açabilir. Gayet tabiidir ki; her mü’min birey de, sorumluluklarını müdrik bir bilinçle, kendini en iyi şekilde yetiştirme, okuma, araştırma, doğru bilgi ile teçhiz edip, niteliğini yükseltme gayreti içinde olmalı, konuştuğu zaman da, kolektif iradeye, kolektif akla ciddi katkılar sağlamaya yönelik samimi çabalar da ortaya koymalıdır.

 

c – Kişilerin kusurlarını görememeleri, aşırı subjektif olmaları da sıkıntılara yol açabilecek bir başka zaaf olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple her üyemiz, kendini sürekli temel ölçülerimiz ve ahlaki değerlerimiz çerçevesinde sorgulayabilmelidir.

 

d –Eleştiriye tahammülsüzlük ya da eleştiriyi saldırı kabul etme de, önemli bir zaafımızı oluşturmaktadır. Aslında Rabb’imizin her birimize kaçamayacağımız bir görev olarak yüklediği, “emr-i bil maruf ve nehy-i an’il münker” yapmak, aynı zamanda hepimizin birbirimiz üzerindeki hakkımızı da oluşturmaktadır. İşte kardeşlerin birbirlerine yönelik bu mahiyetteki eleştirilerine, tahammül göstermeliyiz. Hatta ihtiyacımız olan bu tür eleştirilerin rahatça yapılmasının zeminini ve bize rahatça eleştiri yapılabilmesinin kapısını sürekli açık tutmalıyız.

 

e –Bir diğer zaaf ise, gerekli olduğu halde eleştirmekten ve hatırlatmaktan kaçınma, yanlışlıklara göz yumma, idare etme mantığından kaynaklanmaktadır. Başlangıçta karşı tarafı kırmamak mantığından kaynaklanan bu zaaf, zamanla hem o kişiye hem de bütün yapıya zarar veren laçkalaşmalara, savrulmalara sebep olmaktadır.

 

f –Aynı cemaat içinde, farklı temsilcilikler ya da farklı Kur'an halkalarından gelme ortak paydasına dayalı hizipleşme ve gruplaşmalara fırsat verilmemelidir. Aynı üst yapı içinde bu tür alt aidiyetlere dayalı birlikte hareket eğilimleri içine girme zaafına sürüklenmemeye bütün mü'min kardeşler azami dikkat ve titizlik göstermelidir. Aynı cemaat içindeki müminlerin farklı temsilcilik ve halkalara aidiyet ortak paydasına dayalı hizipleşmelerinin, birliktelik ve kardeşlik hukukuna zarar vereceği, mümin kardeşler arasındaki güveni sarsabileceği, birlikte çalışma iradesini zaafa uğratabileceği ve bunun büyük bir vebal teşkil edeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Bütün bileşenlerin eşdeğer ve saygıdeğer müminler olduğu bilinciyle, üyeler arasında ayırım yapmayan, birbirlerine güven veren müminler topluluğu olunmalıdır.

 

Eğer önlem alınmazsa, tedavi edilmezse, yukarıda zikredilen bu zaaflar zaman içinde birlikteliğin, kurumun, cemaatin yapısını çürüten bir kurt fonksiyonu görürler. Yapısal işleyiş açık kurallara oturtulmazsa, gevşeklik, adam kaybetmeme endişesiyle tavizkâr tutumlar takınmak ve iç eğitime gereken özenin verilmemesi gibi nedenler bu zaafları besleyip büyütür ve neticede kurumsal yapıyı bütünüyle işlemez hale getirebilir".

 

Bu sunumlardan sonra, temsilciliklerden ya da mahalli Kur'an halkalarından gelen üyelerin söz alıp, eleştiri, beklenti ve önerilerini ifade etmelerini müteakip, başta eğitim çalışmaları olmak üzere değişik faaliyet alanlarıyla ilgili teklif ve düşünceler üzerinde görüşler alındı, istişareler sonucunda geleceğe yönelik kararlar alındı. Toplantı ikram sırasında gerçekleşen tanışma ve kaynaşma safhasından sonra sona erdi.

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon