Pazar, Eylül 8, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Mü’minler, Hak ile Doğru Yolu Gösterirler  

Hutbe: Mü’minler, Hak ile Doğru Yolu Gösterirler  

by İlkav Editor
232 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Mü’minler, Hak ile Doğru Yolu Gösterirler                                                                ~~7.181~

“Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir ümmet vardır.” (A’raf: 181)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 20’si 1446/Cuma
Bu dînin doğal özelliği apaçık meydandadır; karmaşaya imkân bırakmaz. Sarsılmaz bir niteliktedir; bulanıklık kabul etmez. Bu dîni çarpıtmak isteyenler; yapısında var olan bu aşılmaz ve sağlam özelliğiyle karşılaşıyorlar. Onun bu özelliğini bozmada zorluk çekiyorlar. Bundan dolayı da bu dinin aleyhinde durmadan ve ara vermeden çalışıyorlar. Onu, asıl yönünden saptırabilmek ve doğal özelliğini bozabilmek için her yöntem ve araca başvuruyorlar.
İslâm diriliş öncülerini ve yiğitçe bir direnme gücü veren İslâm dinamizmini gördükleri her yerde ortadan kaldırıyorlar. Bunu da, kendi kurup destek verdikleri güdümlü iktidarlar aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Sözümona bu dînin âlimlerinden olan satılmış kişiler üzerinden saldırıyorlar. Hak kelimeleri asıl yerlerinden kaydıran, Allah’ın haramlarını helâl kılan, şeriatını bulandıran, fuhuş ve hayâsızlığı dînî isim ve ünvanlarla kutsayan satılmış sözde âlimleri ve ilahiyatçı akademisyenleri üzerinden saldırıyorlar.
Aldanmış insanları, maddeci uygarlığın batağına atanlar bunlardır. İslâm’ı maddeci yönetim biçimi ve teoriler ile sapık anlayış ve ideolojilerine uygunmuş gibi gösterenler bunlardır. Maddeci teorilerin bayraktarlığını yapıp Batının düşünce, kanun ve metodlarını getirip savunanlar bunlardır. Hayatı yöneten bir din olan İslâm’ı, geçmişte kalan tarihî bir haber olarak anlatanlar bunlardır. İslâm’ın bir daha gelemeyeceğini ve geçmişteki azametinden başka hiçbir şeye bağlanamayacağını söyleyenler bunlardır.                                                                                                                                                                   Bütün bu yapılanlardan amaç ise; Müslümanların hislerini uyuşturmaktır. Bu uyuşturmayı sağladıktan sonra da: “İslâm’ın bugün, sadece itikat ve ibadetler olarak gönüllerde yaşaması gerekir. Bir şeriat ve nizam olarak yaşanmasına imkân kalmamıştır. İslâm’ın geçmişte kalan tarihî yüceliği hem kendisine, hem de Müslümanlara yeter, bundan dolayı bu dînin çağdaş şartlara uyup insanlığın realitesine uyması gerekir” diye söyletmektir. Bunu sağladıktan sonra da başlıyorlar İslâm adına sapık düşünce ve kanunlar sunmaya.
Halkı Müslüman ülkelerde kurulan, kâfir ABD ve Batılı devletlerin güdümündeki iktidarlar için din ve itikat biçimini alan ilkeler koymaya başlıyorlar. Sözümona, eski dînin yerine geçecek yeni bir din ve eski Kur’an’ın yerine geçecek, okunup öğretilen yeni bir Kur’an! Bu dinin tabiatını değiştirmeye kalkışanlar, hidâyete elverişli hiçbir kalp bırakmamak için toplumların tabiatını da yozlaştırmaya çalışıyorlar. Bundan dolayı toplumları; ahlâksızlık, fuhuş ve hayâsızlık batağına düşmüş, bin bir zorluk, çaba ve yorgunlukla bulunabilen bir lokma ekmeğe mahkûm olmuş kırpıntı yığınlarına dönüştürüyorlar. Amaçları ekmek lokması peşinde koşturup ahlâksızlık batağına düşen bu insanların ayılmamasıdır. Hidâyetin sesini dinlemeyecek ve bir dine sığınamayacak bir hâle gelmesidir.
Bu bir savaştır. Bu dîne ve bu dinle doğruyu bulup istikâmetini bulan bu ümmete karşı başlatılan bir savaş… Bu savaş, her silahın hiçbir günah endişesi duyulmadan ve her tür yöntemin kullanıldığı bir savaştır. Bütün güç, uzmanlık ve beyne’l-milel yayın kuruluşlarının kullanıldığı bir savaştır. Uluslararası her tür örgüt ve sistemin hizmetine verildiği bir savaştır. Uluslararası garantiler olmadan bir tek gün bile yaşayamayacak güdümlü iktidarlarla sürdürülen bir savaştır. Ama her şeye rağmen, bu dînin açık ve sarsılmaz özelliği; yiğitçe direnişine devam etmektedir ve bu vurucu savaşa karşı hâlâ ayaktadır. Bu hakka bağlı İslâm ümmeti de –bütün azlık ve yetersiz hazırlığına, bağlılarının duyarsızlığına rağmen- ayaktadır. Vahşî sindirme hareketlerine karşı da yiğitçe direnişine devam edecektir. Allah, elbette ki emrinde galiptir.
Sonuç olarak:
İman hakikatinin gönüllere yerleşmemesi, îmanî metodun hayata hâkim olmaması ve İslâm şeriatının toplumda egemen olmaması için savaşanlar; hiç şüphesiz insanlığın düşmanlarıdırlar. İnsanlığa en korkunç zulmü yapanlardır. Öyleyse -eğer rüşdüne varmışsa- insanlığın görevi; bu düşmanları defedip zulüm edemez hâle getirmektir. Hem can, hem de mallarıyla bu düşmanların savaşına hazırlanmaktır. Rabbi tarafından görevlendirilen, kendisine çağrı yapılan ve sürekli olarak uyarılan Müslüman cemaatin görevi de budur.
26.07.2024
Hazırlayan: Emrullah AYAN

2 yorum

Ahmet Özer 26 Temmuz 2024 - 16:37

Küfür cephesinden değişen yok…

Müslümanlar ise vehmden kurtulmasına hicri yıl diliyorum…

Reply
Ahmet Özer 26 Temmuz 2024 - 16:40

Yürekten Hüseyni olanlar hep zülme uğratılmıştır…

Münafıkların devamı taht oyunları ile devam eder…

Selam olsun Hüseyin radıyallahu anhu ya

Reply

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon