1,3K
Hutbe: Dava Adamları Bütün Güçleriyle Mücrimlerle Mücadele Ederler
“(Yalnız sana değil) her peygambere mücrimlerden bir düşman verdik. Hidayet veren ve yardım eden olarak Rabbin yeter.“ (Furkan: 31)
Davaları sarsılmaz ve güçlü kılan hususlardan biri de hiç kuşkusuz mücrimlerin peygamber ve davalarına karşı açtıkları savaştır. Bu davalara tabiatlarıyla bağdaşan bir ciddiyet vermektedir. Zaten hak davaları sahte davalardan ayıran ve gerçek dava adamlarını belirleyip sahte adamları dışlayan şey, dava adamlarının mücrimlere karşı verdikleri mücadeledir.
Dava düşmanı mücrimlere karşı verilen mücadele dava adamlarına ne kadar meşakkat yüklerse yüklesin ve davanın kendisini de ne kadar köstekleyici olursa olsun, durum budur. Çünkü bu mücadelenin sonunda dava yolunda, güçlü ve yılmaz elemanlardan başkası kalmayacaktır. Yakında ele geçecek bir ganimet aramayan ve dava adamlığıyla Allah’ın rızasından başka hiçbir şey beklemeyen güçlü kimselerden başkası kalmayacaktır mücadele ortamında.
Eğer davalar kolay ve basit bir şey olsaydı, etrafı çiçeklerle süslenmiş hazır yollar izlenecekti. Düşman ve muarızlarla karşılaşılmayan, inkarcı ve inatçılara rastlanılmayan yollar takip edilecekti. O zaman da her insan, kolaylıkla dava adamı olabilirdi. Tabii ki bunun yanında hak davalarla batıl davalar birbirine karışır, gürültü ve fitneler birbirini izlerdi. Demek ki davaların düşman ve muarızları olmasaydı, mücadele olmazdı. Davaya yardımı zorunlu kılan, dava uğrundaki her tür acı ve fedakârlığı birer azık haline getiren mücadele de olmazdı. Çünkü savaş ortamına girip fedakarlık ve acılara göğüs gerenler, hak davaya gerçekten inanmış ciddi insanlardan başkası değildir. Davalarını, rahatlığa, şahsî çıkarlara, dünya metalarına ve hatta gerekirse kendi hayatlarına tercih eden kimselerden başkası davanın sıkıntılarına dayanamaz. Çünkü bu kimseler, eğer gerekiyorsa dava yolunda ölümü bile göze alanlardır.
Çile dolu mücadeleden asla yılmayan mü’minler, en sarsılmaz, imanca en güçlü olan ve insanların vereceği mükafaatı hiçe sayarak Allah’ın vereceği mükafaattan başkasına umut bağlamayan kimselerdir. Hak davanın, sâir davalardan ayrı bir nitelik kazanmasının yolu budur. Kadroların arınıp güçlülerle zayıfların birbirinden ayrılmasının yolu budur. Hak davası, ancak hakkı yılmadan savunan, imtihanları başarıp belaları atlatan insanlarla başarıya gidebilir. Çünkü bu kimseler, zaferin yükümlülük ve zorluklarını göğüsleyen dava eminleridir. Deney ve imtihanlar davetçilere, dava bayrağını çakıl ve diken dolu bir yolda nasıl taşıyacaklarını öğretir. Çünkü genel nitelikte bir kaide vardır. Mücrimlerle dava adamlarının kavgalarını seyreden, yani büyük fedakarlık ve acılara rağmen hak yolda sonuna kadar sebat ederek yürüyen dava adamlarını gören seyirci pek çok insan şunu söyleyecek veya anlayacaktır: “Eğer bu dava, bunca fedakârlıktan daha üstün ve daha değerli olmasaydı, bu adamların bu kadar acı ve kayıplara rağmen sebat etmesi mümkün değildi.” Evet, seyredenler bu kanaate varacaktır. Bundan dolayı da merak edecektir. Acaba bütün dünyevî metalara, hatta dava adamının hayatına tercih edilen bu değerli, bu paha biçilmez şey nedir? Bunu görmek isterler ve böylece akın edecekler bu akîdeye… Uzun bir izleyiş ve bekleme döneminden sonra fevc fevc katılacaklardır davaya. İşte Yüce Allah, bütün bunlardan dolayı her peygambere, hak davaya karşı koyan mücrimlerden bir düşman takdir etmiştir. Dava adamları, bütün güçleriyle bu mücrimlerle mücadele edeceklerdir. Mücadelenin sonucu, önceden belirlenmiştir. Allah’a güvenenler, bundan hiçbir kuşku duymazlar. Çünkü âkıbet, hakka yönelmektir. Sonuç ise zaferdir. “Hidayet veren ve yardım eden olarak Rabbin yeter.”
Mücrimlerin dava yolunu tıkaması, tabii bir şeydir. Hak davası, tam istenilen bir zamanda gelir. Toplum veya insanlığın içinde bulunduğu fesadı, kalplerdeki, sosyal düzenlerdeki ve yönetimlerdeki fesadı kaldırmak için gelir.
Bu fesadın perde gerisinde bulunanlar ise mücrimlerdir. Bir yönden fesad yayan, diğer yönden de bundan çıkar sağlayan mücrimlerdir bunlar. Çünkü bu fesad, onların hevâ ve çıkarlarına göredir. Şehvetleri bu mikroplu ortamda yayılmaktadır. Fesad ortamı, mücrimce değerlerin vazgeçilmez bir dayanağıdır. Çünkü mücrimler, varlıklarını bu ortama borçludurlar. Öyleyse mücrimlerin peygamber ve hak davalara karşı savaş açmalarından daha tabii bir şey yoktur. Varlıklarını savunmak ve nefes aldıkları ortamı elden kaçırmamak için savaşmak zorundadırlar. Bu bakımdan hak davaya düşman olmalarından daha tabii bir şey olamaz. Onların hakla ölesiye bir mücadele içine girmeleri tabiidir. Ama tabii olan bir başka şey de hakkın eninde sonunda zafer kazanmasıdır. Çünkü hak, hayatın çizgisinde seyretmektedir.
Allah’la ilişki kuracağı ve kendisi için -ilâhî iradenin gereği olarak- takdir olunmuş bir kemal derecesine erişeceği üstünlük dolu bir ufka yönelmiştir. Öyleyse Allah’a, Allah’ın hikmet ve zaferine inananlar sabretmelidir. Beşerî yol ve yöntemler dahilinde yenilebilen hak davası, eninde sonunda galebe çalacaktır. Öyleyse bu imtihana sabredenler direnmeye baksınlar.
14.08.2020
Hazırlayan: Emrullah AYAN