Hutbe: Biz bu Kur’an’a uyduk, Rabbimize şirk koşmayacağız!
“O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Artık Rabbimize hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız.” ( Cin: 2)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Zilkâde ayının 27’si 1444/Cuma
Rüşd kelimesi “Ğayy/Sapıklık”ın zıddı olup, hidâyet/doğru yol anlamında kullanılır. Rüşd kelimesinin mânâsını anlamak için Bakara sûresinin 256. âyetinin anlaşılması gerekir. Âyet şöyledir: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru yol/hak bâtıldan ayrılmıştır.” (Bakara: 256)
Bu âyet-i kerimede, rüşd, ğayyın karşıtı olarak anlatılır. Kişinin imana, hidâyete sevk edilmesi için hak ve hakikatin ifadesi olarak rüşd kullanılır.
Hakkın ifadesi olan rüşd, Mü’min sûresinde de Firavun’un hanedanından olup bir süre imanını gizleyen mü’min kişi, hakkı-hakikati anlatmaya başlayınca Firavun diyordu ki: “Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu (rüşdü) gösteriyorum.” (Mü’min: 29)
O mü’min kişi Firavun’un bu palavralarına pabuç bırakmadan sanki Firavun’un sözünü yok farz ederek sözünü kesiyor ve hakkı ortaya koymaya devam ederek aynı ifadeyi kullanıyor: “ ‘Ey kavmim! Siz gelin bana uyun, sizi doğru yola (rüşde) götüreceğim.’ dedi.” (Mü’min: 38)
Mü’min kişi daha önce Firavun’un çevresindekilere dediğini diyordu. Firavun da aynı şeyleri demişti. Ben sizi ancak doğru yola götürüyorum, diyordu. Allah’ın mü’min kulu ne gaddar Firavun’un zulmünden, ne de Kârun ve Hâman gibi ona destek verenlerin gücünden, kuvvetinden hiç korkmadan kavmini Firavun’un dediklerine değil, kendi dediklerine uymaya çağırıyor. “Ben sizi rüşde çağırıyorum. Eğer bana ve benim dediklerime tabi olur, benim nasihatlerimi dinlerseniz kurtulursunuz, değilse azaptan kurtulamayacaksınız,” diyordu. İşte bu âyette rüşdü, Firavun karşısında onun yolunun, onun anlayışının karşıtı olarak görüyoruz.
Rüşd için Kur’an’ın ortaya koyduğu hidâyetin adı diyebiliriz. Kur’an, İnsanın bireysel, toplumsal, sosyal, ekonomik ve siyasal, hayatına yol göstericidir. Cinler tüm hayatta, tüm hayat problemlerinde yol gösteren bir kitap dinledik ve ona iman ettik diyorlar.
Nereden anladık bunu? İfade şöyle: “Dinledik ve hemen arkasından iman ettik” Demek ki hidâyet talebinden sonra ortaya konan hidâyete hemen iman gerekir. Rüşd ortaya konunca, hidâyet ortaya konunca hemen iman etmek gerekir. Âl-i İmrân sûresinde anlatıldığı gibi:
“Rabbimiz! Doğrusu biz, Rabbinize iman edin diye imana çağıran bir çağırıcıyı işittik de hemen iman ettik…” (Âl-i İmrân: 193)
İşte burada da deniyor ki, duyar duymaz hemen iman ettik. Kur’an bize de hitap edip rüşde çağırıyor, bizi de hidâyete çağırıyor. Öyleyse bizler de bizi hakka çağıran Kur’an’ı dinleyecek ve onunla rüşde ulaşacağız.
Halbuki insanlar okumadan, duymadan, tanımadan iman etmeden yanalar. Bu nasıl bir iman? Duyacağız, hemen iman edeceğiz ama ameli de gündeme getiren bir imanla iman edeceğiz.
Bakara sûresinde bu konu şöyle anlatılır: “Ve (yine) dediler ki: (Rabbimiz!) İşittik ve itaat ettik!…” (Bakara: 286)
Burada dikkat etmemiz gereken husus şudur: İşitmek, indirileni bilmeyi, tanımayı gerektirir. Bilmek ve tanımak da okumayı ve ondan haberdar olmayı gerektirir.
Şimdi: “Ya Rabbi! Biz kitabını işittik ve onunla amel ettik, onun için sen de ya Rabbi bize mağfiret et! Bizim elimizde olmayarak işlediklerimiz konusunda bize mağfiret buyur!” Kitaplarını tanımayan, kitaplarından habersiz bir hayat yaşayan Müslümanlar nasıl diyecekler bunu? Yüzümüz var mı bunu demeye?
Okuduğumuz o kitabın âyetlerine itaat edeceğiz. Yani samimiyetle onları uygulamaya çalışacağız. O âyetler bizden nasıl bir iman ve amel istemişse onu aynen yaparken ufak-tefek kusurlarımız olmuşsa o zaman da “aman ya Rabbi, sen bilirsin!” diyeceğiz. Acaba biz de bizden öncekiler gibi: “İşittik ve isyan ettik” diyenlerden miyiz? Dilimizle inandığımızı söylüyor, ama hayatımızla yalanlayanlardan mıyız? Yoksa kimileri gibi işitmeden inandığımızı mı iddia ediyoruz? Yoksa kimileri gibi işittik ama unuttuk diyenlerden miyiz? Yoksa işittik ama hayatımız değişmedi mi diyoruz?
Okuyacağız, işiteceğiz ve hemen arkasından da itaat edeceğiz. Yani imanlarımızı hemen amele dönüştüreceğiz. Çünkü âyetin devamında bakın cinler diyor ki: “Biz dinlediğimiz bu kitaba iman ettik ve bundan böyle artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.”
İmanın hemen arkasından şirk gündeme getirildiğine göre, anlıyoruz ki imanla birlikte amel olarak şirke düşmemeleri ortaya konuluyor. “Öyleyse biz bu kitabı duyduk, dinledik, hemen ona iman ettik. Ve sadece Rabbimizden gelen rüşde tabi olduk. Sadece Kur’an’ın hidâyetine uyduk. Sadece Kur’an’ın istediği hayatı yaşayacağımıza, O’ndan başka hiç kimsenin ilkelerini, kurallarını, yasalarını uygulamayacağımıza söz verdik” dediler.
Demek ki Kur’an’ı duyduktan, Kur’an’ı okuduktan, Kur’an’ın rüşdüne tâbi olduktan, Kur’an’ın ortaya koyduğu hak ve hakikati, Kur’an’ın getirdiği hidâyeti tanıdıktan sonra hemen şirkten uzaklaşmak gerekir. İşte Kur’an cinler üzerinden bize bunu anlatıyor.
16.06.2023
Hazırlayan: Emrullah AYAN